Türkiye Ekonomisi
Dünya Ekonomisi
Osmanlı Ekonomisi
Finansal Ekonomi
İşletme Ekonomisi
Hizmet Ekonomisi
Kalkınma Ekonomisi
Tarım Ekonomisi
Borsa ve Yatırım
Ekonomi Sözlüğü
Ekonomi Ders Notları
Ekonomi Düşünürleri
Genel Ekonomi Soruları
Özel İstatistik Arşivi
Özel İktisat Konuları
Açık Öğretim İktisat
Ekonomi Kurumları
Kamu Yönetimi
Kamu (Devlet) Maliyesi
Sigortacılık Konuları
Türkiye İktisat Tarihi
Yeraltı Ekonomisi

Kredi Kartı Piyasası

Gelişmekte Olan Ülkeler

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Bilişim Devrimi ve Yeni Sosyal Süreç 

Elektronik ve telekomünikasyon alanındaki teknolojik gelişmeler sanayi devriminden sonra dünyada çok köklü bir dönüşüm meydana getiren sürecin temel dinamikleri olmuştur. Dünyada elektronik ve telekomünikasyon sek­törü büyük atılımlarla yoluna devam etmektedir. Dünya elektronik ve telekomünikasyon sektörünün bir bölümü­nü temsil eden "büro ve telekomünikasyon cihazları" ile "bilgisayar ve bilgi hizmetleri" alanında Kuzey Amerika, Batı Avrupa ve Japonya'daki gelişmeler dikkate değer ni­teliktedir. Elektronik sanayiinde hızlı bir gelişme sağlaya­rak dünya pazarlarında söz sahibi duruma ulaşmış Hin­distan, Güney Kore ve Brezilya gibi gelişmekte olan bazı ülkeler ile kalkınmalarının ivmesel merkezine elektronik sanayiini oturtan özellikle Doğu Asya'nın gelişmekte olan ülkeleri de bu konuda ciddi mesafeler almışlardır. 

Bilişim ve bilgi teknolojisi alanında ABD ve Japonya' daki hızlı gelişmeleri, diğer ülkeler oldukça uzaktan izle­mektedirler. ABD'nin, ve kısmen Japonya ile birlikte do­nanım alanında mutlak hakimiyeti, diğer ülkelerin sürek­li net ithalatçısı olmasına yol açmıştır. Yazılım alanında ise, ABD dünyanın tek net ihracatçı ülkesi konumundadır ve yakın gelecekte yerini alabilecek bir ülke görülmemek­tedir. Son yıllarda, bilgi teknolojisi ve bilgi sistemleri satışları; ABD'nin ihracattaki artışının ardındaki tartış­masız tek güçtür. Örnek olarak, ABD, 1993 yılında yalnız kişisel  bilgisayarlarda kullanılan  2.5  milyar dolarlık yazılım ihraç etmiştir. 1993 yılında ABD'nin toplam bili­şim teknolojisi ihracatı 62 milyar dolara ulaşmıştır. Bu ra­kamın, ABD'nin aynı yılda yaptığı sivil ve askeri uçak ih­racatı ile karşılaştırılması, olayın boyutlarını daha da an­lamlı kılmaktadır. 1993 yılı ABD uçak endüstrisinin tüm ihracatının dolar olarak değeri 33 milyardır. Bu rakam bi­lişim teknolojisi ürünleri ihracatının yaklaşık yarısını oluşturmaktadır. Avrupa Birliği ülkelerinde bilgi teknolo­jisi üretimi, ABD ve Japonya'nın çok gerisinde kalmak­tadır. Donanım ve özellikle kişisel bilgisayarlarda, AB pa­zarına % 70'e yakın oranda ABD ve Japon firmaları ha­kimdir, (ilyasoğlu 1997: 7-8) Yukarıda verilen örnek değerler­deki oransal fark, 2000 yılına kadar daha da açılarak kat­lanmıştır. Bu süre içinde Microsoft dünya bilgi teknoloji­si ürünleri alanında dünya tekelini eline geçirdiği görül­mektedir, (ilyasoğlu 2002: 2) Sanayi devriminden ve sanayi toplumundan sonra ortaya çıkan en önemli gelişme evre­si olarak karşımıza çıkan bu "bilgi ve elektronik" çağı" Türkiye açısından da önem arz etmektedir. 

Modernleşme döneminde sanayileşmeyle birlikte po­zitif bilimler alanında önemli gelişmeler yaşandı. Sanayi toplumunda yaşanan bilimsel gelişmenin 20 yy'in ilk çey­reğinde kuantum mekaniğini ortaya çıkarması, yeni bir bilimsel paradigmanın doğuşuna yol açtı. Kuantum me­kaniğinin yeni paradigma olarak doğup gelişmesi ve bi­limsel alandan, kuantum teknolojileri olarak günlük yaşa­ma aktarılması bu yüzyılın ikinci yarısında hızlandı. Ku­antum teknolojisi Önce ve özellikle, mikro elektronikte yeni bir devrim yarattı. Bilgisayardan, iletişime, robotlar­dan, uydulara ve yeni malzemelere her alanda köklü dev­rimler yaşandı. Yüzyılın son çeyreğinde mikro elektronik yanında, mikrobiyoloji ve gen mühendisliğinde köklü devrimler yaşandı. Kuantum teknolojilerinin; günlük ya­şama taşıdığı köklü yenilenmeler, daha 20 yy'ın son çey­reğinde sanayi toplumunu sona erdirip yeni bir toplum yapısının doğmasına neden oldu. Kuantum teknolojileriy­le, bilgi ile bilginin üretimi başladı. Daha önceki toplum yapılarındaki madde ile maddenin üretimi yerine; Kuan­tum düşüncesinde bilgi ile bilgi üretiliyordu. Kuantum teknolojileri, insan beynini ikame eden teknolojiler ola­rak bilgi ile bilgi üretimindeki sınırları her gün aşmaya ve yenilemeye başladı. Tarım ve sanayi toplumlarındaki bu­luş ve yeniliklerin tesadüfi olmasına karşın, yeni toplum yapısında bilgi, kitlevi ve sürekli olarak üretilmeye baş­ladı. (Erkan 2001: 2) 

Her yeni teknoloji özellikle de iletişim teknolojisi ilk çıktığı sıralar gözleri kamaştırmış, önümüzdeki güzellik­lerin müjdecisi olarak algılanmıştır. Modernleşme ve sa­nayi devrimi sonrası bütün insanlığa nasıl barış, refah ve mutluluk geleceği öngörüldüyse, telefonun ilk yıllardaki etkisi aynı şekilde ilerlemeci ve küreselleştirmeci yorum­lanmıştır. Örneğin, daha 1907'de AT and T firmasının baş mühendisi olan Corty, bir gün uluslar arası telefon şebe­kesinin kurulduğunda bunun yeryüzüne barış getireceği­ne inanabilmiştir. Corty, "bir gün bütün halkların aynı di­li konuşmasını ya da aynı dillerle anlaşmalarını zorunlu kılacak bir dünya telefon sistemi kuracağız ve bu, yeryü­zündeki bütün halkları bir kardeşlik ortamı içinde bir ara­ya getirecek" (Uğur 2002: 5) demektedir. Bugünkü internet âğının dünyayı her alanda küreselleştireceği ve dünyanın artık bir küresel köy gibi olduğu iddiası bununla benzeş­mektedir. Bilgisayarların, günümüzde, Corty'nin telefon­dan beklediğini gerçekleştireceğini düşünen uzmanların sayısı hiç de az değildir. 1900'lerin başından günümüze, aradan bir yüz yıl geçtikten sonra iletişim teknolojilerin­den beklenenlerin azalmamış, fakat giderek fazlalaşmış olduğu söylenebilir. 

Bilgi çağının ve bilişim devriminin alt yapısı, özellikle bilgisayar teknolojisinde yaşanan önemli gelişmelerle ku­rulmuştur. Kişisel kullanım ve kurumsal kullanım için bi­lişim  sektörü farklı fakat birbiriyle ilişkili  gelişmeler göstermiştir. 1971'de Intel'in micro-işlemcisinin üretil-mesiyle Apple, Compaq, Commodore gibi firmaların mic-ro-bilgisâyar ürettikleri zaman dilimi, IBM'in 1981 sene­sinde evde kullanılan kişisel bilgisayarı piyasaya çıkart­masıyla farklı bir çehreye bürünmüştür. Bu kişisel bilgisa­yar 4.77 MHz Intel işlemci içeriyordu ve 8088 CPU, 64 KB RAM, 40 KB ROM, 5.25-inchlik disket sürücü gibi özellikler sunuyordu. PC-DOS 1.0 (Microsoft'un MS-DOS'u) işletim sistemi olan bu bilgisayarın fiyatı yaklaşık 6000 $ kadardı. 1981'de IBM'in ilk kişisel bilgisayarının çıkma­sıyla hızlanan gelişmeler, 1990'da HyperText dilinin doğ­ması ve www'in temellerinin atılmasıyla farklı bir boyut kazandı.   1990'daki önemli gelişmelerin ilki  CERN'de Tim Berners Lee adlı araştırmacının Cenova yüksek ener­ji fizik laboratuvarında Hyper Text dilini geliştirmesi ve böylece World Wide Web'in doğmasıdır. İkincisi Micro­soft'un Windows 3.0'ı piyasaya çıkarmasıdır. Dolayısıyla iletişim ve bilgi/kaynak yönetimi büyük önem kazandı. (Komaz 2002: 9) 

Telekomünikasyon sektöründe veri iletiminde kul­lanılan bakır kablolara ilave olarak fiber optik ve koaksi-yel kablolar, frame relay yöntemi, ISDN (Integrated Ser­vices Digital Netvvork) kablo sistemi normal telefon hat­ları (ve diğer bazı ortamlar) üzerinden daha yüksek hızlı entegre ses (analog) ve veri (dijital) aktarılmasını sağla­maktadır. Yeni geliştirilen BISDN (Broadband ISDN) tek­nolojisi ise, Frame Relay'a bir alternatif olarak düşünüle­bilir. ISDN kullanımı (özellikle evden kişisel bağlantılar­da) artan oranlarda yaygınlaşmaya başlamıştır. Frame Re­lay, verilerin çok yüksek hızlarda dijital ağlar üzerinden iletilmesini sağlayan bir teknolojidir. Veriler, "Frame" ola­rak adlandırılan paketler halinde iletilir. Frame Relay, ve­ri aktarımı süresince, kesintisiz ve sadece o verinin ileti­leceği (dedicated) bağlantılar üzerinden yapılır. Teleko­münikasyon alanı, baş döndürücü gelişmesiyle otomas­yon ve bilgi çağının en önemli itici güçlerinden birini oluşturmaktadır. Son 20-30 yıl içinde enformasyon tek­nolojilerinin ekonomik ve sosyal hayatın her alanında kullanılma özelliğine yol açan gelişmeler, telekomünikas­yon hizmetlerinin yenilikçi ve yaygın uygulamaları ile gerçekleşmiştir. Telekomünikasyon sektörü şu temel ürün gruplarından oluşmaktadır: cihazlar, işlemler, kul­lanıcılar, servis sağlayıcılar, içerik sağlayıcılar, katma de­ğerli hizmetler, telli ve telsiz erişim şebekeleri, transmis­yonlar. (Bilgi Toplumu www.deltur.cec.eu)

İki veya daha fazla bilgisayar sisteminin birbirine bağ­lanmasıyla oluşan ağların en yaygınları aynı binadaki bilgisayar sistemlerini içinde bulunduran yerel ağlar (LAN) ve birbirinden uzak bilgisayar sistemlerinin telefon hattı veya radyo dalgalarıyla iletişim içerisinde olmalarını sağ­layan geniş alan ağlandır (WAN). Bilgi toplumu ve bilgi çağının simgesi olan Internet, teknik olarak, birçok bilgi­sayarın ve bilgisayar sistemlerinin birbirine bağlı olduğu, dünya çapında yaygın olan ve sürekli büyüyen bir iletişim ağıdır. Bu iletişim ağında bilgisayarlar birbirlerine fiziksel olarak (kablolar, uydu bağlantıları, telsiz bağlantısı gibi) bağlıdır ve geliştirilen bazı özel protokollerle (TCP/IP) birbirine bağlı bilgisayarlar arasında bilgi paylaşımına da­yalı birçok işler yapılabilir (dosya alma/gönderme, soh­bet vb gibi). Bilgisayarların bilgiyi saklama (harddisk, fi­ber optik ortam vb gibi), bilgiyi çok hızlı işleme (veri ta­banı programları, bazı analiz programlan vb) özellikleriy­le bilgisayar ağlarının herhangi iki bilgisayar arasında ve­ri iletişimini olanaklı kılma özellikleri birleştiğinde orta­ya muazzam bir bilgi paylaşım ortamı çıkar. 

Dijital sistem bazı bakımlardan insanın sinir sistemi­ne benzetilmektedir. Sibernetik adı verilen sistem tıpkı insanın sinir sistemine benzetilebilir. Beyin ve omurilik merkezli sinir sistemindeki bütün sinir hücreleri alıcı ve verici göreviyle vücudun tamamını sarmaktadır. Bu şekil­deki sistemleri araştırma konusu yapan bir bilim dalı ola­rak sibernetik çalışmalarını sürdürmektedir. Sibernetik olarak adlandırılan bu yeni bilimi Gökhan Evliyaoğlu (2002: i) gerçekten ayrı bir bilim dalı olarak değil "canlı ve cansız varlıklarla ve insan aklının ürünü olan makineler­le ve bunların iletişim ve etkileşimiyle ilgilenen bilim ve tekniklerin, kendilerine özgü yöntemlerine eklenebilen genel bir yöntem, mantıksal bir yaklaşım biçimi" olarak tanımlıyor. Bu sistem içinde "canlı ve cansız varlıkların en küçük parçacıkları olan (atom-molekül) ve (hücre) yapılarında,   bu   sistemleri  oluşturan   temel, tanecikler arasında bilgi alış-verişi biçiminde cereyan eden fiziksel bir iletişim olgusu vardır" diyebiliriz. Bu mikro ve makro sistemler aynı zamanda çevreleriyle ve birbirleriyle de bil­gi alış-verişinde bulunmaktadırlar. Bu iletişim sonucunda moleküller, elementler, canlı organizmalar teşekkül et­mektedir. İnsan beyninin ürünü olan ve birbirine bağlı olarak çalışan bilgisayarlar ve telekomünikasyon cihazları ile "enformasyon ağı" akıllı bir iletişim sisteminin kurul­masına imkan vermektedir. İnsanda gelişmiş bir organiz­manın, kendi kendisi ile ve dış ortamlarla iletişimini sağ­layan, bir tür, (haber alma) ve (cevap verme) mekaniz­ması olan beyin ve sinir sistemi, bu sistemin ürünleri ve aynı zamanda uzantıları olan araçlar, makineler ve haber­leşme araçları sayesinde dev boyutlara ulaşmıştır. (Evliya­oğlu 2002: 4)

Amerika'da 1940'lı yıllarda sibernetiğin gelişmesiyle ve matematiksel mantığın önem kazanmasıyla birlikte, insandaki sinir sisteminin ve akıl yürütme sürecinin işle­yişini betimlemek için bilişsel bilimler kurulmuştur. Elli­li yıllarda insan zekasının bir bilgisayara çok benzemesi nedeniyle bilişim, simgesel işaretlerin zamansal dizimi olarak tanımlandı. Daha sonra yapay zeka bunun tam bir izdüşümü olarak gelişti. Yapay zeka örgütlenmeyi girdi ve çıktılar (input ve output) aracılığıyla çevre ile sürekli et­kileşimde bulunan açık bir sistem gibi görünür. İnsan beyni de çevreye, dış dünyadan gelen enformasyona, seçi­ci olarak tepki veren bir enformasyon aygıtı gibi düşünül­müştür. (Mattelart 1998: 129) İnsan beyninin ve sinir siste­minin gelen verileri beyne ulaştırması, burada işlenmesi ve gerekli görüldüğünde tekrar sistem organlarına iletil­mesi gibi çalışan bir sistemin bugünkü bilişim ağlarının oluşmasında etkili olduğu görülmektedir. 

Telekomünikasyon alt yapıları git gide daha stratejik bir konuma oturmaktadır. Bu ağlarla örülmüş sistemde ekonomiden eğlenceye, kültür ve sanattan sosyal ilişkile­re kadar birçok alanda insan bilgisi ve insan zekasının üretme imkanları devreye girmektedir. Bütün bu değişik­liklerin itici gücünü ise dijital teknoloji oluşturmaktadır. Bu teknolojinin dili de makine dilidir. Bu dil bilginin ilk kez geniş kapsamlı üretilmesine, işlem görmesine, dağı­tılmasına ve iletişim kurulmasına imkan tanımıştır. Milli sınırları zorlayan yeni oluşumların tüm alt yapısı tele­komünikasyon sistemi üzerine bina edilmektedir. Aynı anda binlerce insan internet üzerinden haberleşmekte, milyarlarca bilgi saniye içinde transfer olmaktadır. İnsan­lar her gün telekomünikasyon sistemini daha fazla kul­lanmaktadır. Öyle ki, evinden bankacılık işlemi yapmak­ta, bir çok ihtiyacını telefon veya internet ile giderebil­mektedir. Bilgi ve iletişim teknolojilerindeki gelişmeler, özellikle de internetin oluşumu, bilgiye erişimi inanılmaz ölçülerde kolaylaştırarak insanların sosyal ve ekonomik hayatlarında yeni bir çığır açmaya başlamıştır. Bilgisayar ve telekomünikasyon teknolojisindeki hızlı gelişmeler ve bilgisayarlar arasında bir ağ şebekesi kurulması yeni bir dünyanın doğmasına yol açmıştır. Bu anlamda İnternet bir bilgi teknolojisi sistemidir. Internet, insanların her ge­çen gün gittikçe artan "bilgi üretme, üretilen bilgiyi sak­lama/paylaşma ve ona kolayca ulaşma" isteklerine ucuz ve pratik cevap geliştiren bir teknolojidir. Bu teknoloji yardımıyla pek çok alandaki bilgilere insanlar kolay, ucuz, hızlı ve güvenli bir şekilde erişebilmektedir. İnternet bu haliyle bir bilgi denizine, ya da büyükçe bir kütüphaneye benzetilebilir. (Bilgi Teknolojileri ve İnternet Temel Kavramlar 2002: 2) 

İnternet mevcut yerel telefon şebekelerinin yanı sıra çoklu iletim sistemleri ve bunun daha ötesinde kablosuz (wireless) şebekelerin devreye girmesiyle hızla yayılmak­tadır, insanlar sosyal ve ekonomik hayatlarında internetten daha fazla yararlanmaya doğru kendilerini geliştirir­ken, bu alandaki gelişmelerde kablosuz geniş kanal şebe-keler (broadband Wireless) ve mobil internet gündeme girmiştir.. Mobil uygulamalar, bilinen elektronik uygula­maların haricinde, daha başka kurallarla gelişmektedir. Mobil Internet kullanıcıların her zaman, her yerden, ha­reket halindeyken bile Internet'e ulaşabilmeleridir. Mobil Internet kullanıcılara mevcut ticari işlemlerini her zaman ve her yerde, direkt olarak müşteri ve çalışanlarının hiz­metine sunabilmeleri için imkan sağlar. E-ticaret alanın­da kablosuz mobil internet, şirketlere ve ekonomik faali­yetlere daha büyük imkanlar sunmaktadır. Mobil Internet ile firmalar, gerçek-zamanlı olarak müşterilerine veri gönderebiliyorlar, çünkü müşteriler sahip oldukları mobil cihazlar (cep telefonu, cep asistanı gibi) ile her zaman ulaşılabilecek durumdadırlar. (Büber 2002: 2) Kablolu veya kablosuz kullanılan internet toplumsal hayatımıza tekno­lojik tabanlı bir değişim sunmaktadır. Bu değişim alışılmış usullerimizi değiştirerek adeta yeni ve dijital bir kültür yaratmaktadır. Toplumsal hayata öyle bir girdi ki, klasik yaşama biçimlerini, değer yargılarını değiştirip; ha­yatımıza yeni kavramlar, yeni kolaylıklar, yeni uğraşlar, yeni sorunlar getirdi. Bu anlamda toplumsal hayatın bütün boyutlarını etkiledi, önemli dönüşümlere yol açtı ve bir devrim meydana getirdi. 

Bu devrimin etkisinde kalan bütün toplumlarda ben­zeri bir süreç yaşanmaktadır. Bir yandan aynı teknolojinin benzer sonuçlar doğurduğu bir bütünleşme / aynılaşma yaşanırken, diğer yandan her toplumun kendi yapısı ve problemleri ile farklı yansımaları gözleniyor. Türkiye bu alanda sanayi devrimini kaçırmanın olumsuz psikolojisi ile yenilikleri yakalayabilmek için azami gayret gösteri­yor. Bunu hem özel sektörde hem de devletin resmi orga­nizasyonlarında görmek mümkündür, iki anlamda ilk geniş çerçeveli çalışma TUENA (Türkiye Ulusal Enformas­yon Altyapısı) projesi doğrultusunda yapılmıştır. Türkiye bu tür çalışmalarla sanayi sonrası toplumun, bilgi toplu­munun gereklerini yakalamaya çalışmaktadır. İnternet, Türkiye'ye ODTÜ'nün çalışmalarıyla epeyce gecikmiş ola­rak 1993 yılında girmiş, ancak daha sonra fiziki açıdan göreli  olarak hızlı bir gelişme göstermiştir.  Özellikle TÜBİTAK'ın ULAKNET   projesi sayesinde Üniversitele­rin neredeyse hemen tamamı İnternet'e bağlanmış bulun­maktadır.   Başbakanlıkça yürütülen  Kamu-Net projesi bütün kamu kurumlarını yüksek kapasiteli bir omurga üzerinden birbirlerine ve oradan da İnternet'e bağlamayı öngörmektedir. Aynı şekilde, Milli Eğitim Bakanlığının bütün orta öğretim kurumlarını kapsayan bir Okul-Net projesinden söz edilmektedir <http://www.meb.gov.tr>. İnternet'i Türkiye'de büyütmek amacıyla Ulaştırma Ba­kanlığı bünyesinde "İnternet Üst kurulu" adında bir kurul bile oluşturulmuş bulunmaktadır. (Acun 2000: 8) Özel sek­törün konuyla ilgili çalışmaları zaten dünya standart­larına uyumlu bir şekilde sürdürülmektedir. 

Yeni bilişim devriminin alt yapısını oluşturan elektro­nik ve bilgi işlem sektörü ülkeler arasındaki kalkınma, zenginleşme ve üstünlük kurma gibi alanlardaki dengele­ri de alt üst etmektedir. Artık yarış yer altı ve yeryüzü kaynaklarının kullanılması noktasından gittikçe kaymak­ta ve bilişim alanındaki öncülüğe ve üretkenliğe geçmek­tedir. O yüzden İstanbul Sanayi Odasının hazırlattığı Tür­kiye'de elektronik sektörü hakkındaki raporda görüldüğü gibi, bir ülke mutlaka bu alanda yeterli başarıyı gösterme­lidir. Bizim ülkemiz açısından sanayi devrimi ile çok geç tanışmamızın olumsuz sonuçlarını yaşadığımız gibi, bu dönemde geri kalmamamız önem arz etmektedir. Bu ra­por  ile,   teknoloji   üreten,   transfer  ettiği  teknolojileri özümseyerek, bunları geliştiren ve katma değer yaratarak toplumun refahına katkıda bulunan bir sektör hedeflen­diği belirtilmektedir. Bu bağlamda, ağır sanayiden eğlen­ce, fınans ve tıp dünyasına kadar uzanan geniş sosyo-eko-nomik faaliyetler yelpazesinin tümünün hammaddesi olan bilgiye erişimi, korunmasını ve işlenmesini kolay­laştıracak ve hızlandıracak strateji ve politikalar geliştiril­mek istenmektedir. Bu anlamda geliştirilecek politika­ların ülke genelinde katılımcı bir anlayışla belirlenip uy­gulanması uzun dönemde bilgi toplumu haline dönüşen bir Türkiye'nin yaratılmasını sağlayacağı iddia edilmekte­dir. (Elektronik ve Telekomünikasyon Sektörü Raporu 2001:2) 

Türkiye, endüstrileşmede geç kalmış olmakla birlikte, bilişim alanına uyumda zaman kaybetmemeye çalışmak­tadır. Bugün yaklaşık 5000 üyesi olan Türkiye Bilişim Derneği (TBD) 1971'de kuruldu ve 1972'den beri Bilişim Dergisi'ni düzenli olarak yayınlamaktadır. Devlet kuru­luşlarının, üniversitelerin yanı sıra özel sektör ve sivil toplum girişimciliği bu alanda çalışmalar sürdürmekte­dir. Ayrıca yeni teknolojinin transferi ve ülkemize uyumu noktasında birçok Avrupa ülkesinden ilerde olduğumuz belirtilmektedir. Türkiye Bilişim Derneği Başkanı Pro­fesör Aydın Koksal Türkçe'mizin, bilişim terimlerini en erken türetebilmiş bir ulusal dil olduğunu iddia etmekte­dir. Buna göre yazılım, herhangi bir dilde yaratılan ilk te­rimdir. Kavramın Latin dillerindeki karşılığı, Türkçe'den sonra türetilmiştir. Aynı şekilde: Bilgi işlem, yazılım, do­nanım, bilişim, işletim dizgesi, veri tabanı, işletmen, im­leç gibi 2.500'ü aşkın terim, 1966'dan başlayarak dilimize yerleşmiştir. Bu anlamda bilim ve konuşma dilimiz Türk­çe, yeni uygarlığın dili olarak gelişmiştir. 1970'lerde, Bil­gisayar mühendisliği alanındaki ilk doktora tezleri Türk­çe yazılmıştır. Bugün 26 üniversitemizde, yılda 1350 yeni mezun, Türk Yazılım Endüstrisi gibi gelişen sektörlerimi­zi, kamusal ve özel yönetim birimlerimizi, çağı yakalayan teknolojik birikimle donatarak ön plana çıkarmaktadır.

 

 

Anasayfa - İktisat - Makale - Ekonomi - Borsa - İstatistik - Türkiye Ekonomisi - Ekonomi Sözlüğü

Since 2005