Türkiye Ekonomisi
Dünya Ekonomisi
Osmanlı Ekonomisi
Finansal Ekonomi
İşletme Ekonomisi
Hizmet Ekonomisi
Kalkınma Ekonomisi
Tarım Ekonomisi
Borsa ve Yatırım
Ekonomi Sözlüğü
Ekonomi Ders Notları
Ekonomi Düşünürleri
Genel Ekonomi Soruları
Özel İstatistik Arşivi
Özel İktisat Konuları
Açık Öğretim İktisat
Ekonomi Kurumları
Kamu Yönetimi
Kamu (Devlet) Maliyesi
Sigortacılık Konuları
Türkiye İktisat Tarihi
Yeraltı Ekonomisi

Kredi Kartı Piyasası

Gelişmekte Olan Ülkeler

Finansal Piyasalar

Kent Ekonomisi

Liberalizm

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Diplomatik Temsilcilikler İşlevini Yitiriyor mu? 

Dr. H. Bülent Olcay 

Bilindiği gibi diplomasi en temel anla­mıyla başka ülkelerde ya da uluslararası top­lantılarda bir devleti temsil etme sanatıdır. Uluslararası meseleleri barışçı yollarla çözmek, zor kullanmayı önlemek, aynı zamanda kendi ülkesinin menfaatlerini korumak görevi bu işi ustalıkla yapması beklenen diplomatlara düşer. 

Zaman  içinde  diplomasinin  devletler arası ilişkilerdeki rolü önemli ölçüde değişmiş­tir. Diplomatların niteliği ve rolleri de, onlara yüklenen misyon da, bir hayli başkalaşmıştır. Klasik anlamda devlet başkanları, başbakan, dışişleri bakanı ve meslekten diplomatlar dı­şında artık başka kişi ve kurumlar da resmen ya da gönüllü olarak diplomatik hayatta görev yapmaktadırlar. Gönderen devlet adına görüş­melerde bulunma, karışık menfaat ilişkilerini sezme ve analiz yeteneği, politikalar geliştirme becerisi, başka ulusların müsbet-menfi yanları­nı iyi tesbit edebilme kabiliyeti, sosyal ve eğit­sel etkinliklerde aktif olarak bulunma cevvali-yeti gibi hususlar günümüz diplomatının 'ol­mazsa olmaz' özellikleri arasındadır. Uluslara­rası ilişkilerde her geçen gün değişen ve yeni­lenen fırsatları ve,: riskleri değerlendirmek cid­di, profesyonel insanlar ister. Ticari malların, fikirlerin ve insanların hızla yayıldığı ve kıtalar dolaştığı bir yüzyılda diplomat artık 'yalnız adam' değildir. Onun, teknik meselelerde da­nışacağı ve birlikte çalışacağı uzman bir kadro ile birlikte bir ülkeden diğerine mekik doku­ması hiç de zor değildir. Her ne kadar belgele­re ve bilgilere bulunduğumuz odadan ulaşmak artık internet sayesinde mümkünse de, kişisel ilişkileri en üst düzeyde sürdürmeden ve sos­yal hayatın icablarından uzak kalarak başarılı olmak bugün nala mümkün değil. 

Yürütülen dış politikadaki başarısızlık­lar sebebiyle başka devletlere ya da halklara söverek ya da onların eylemlerini kınayarak mazeret arama devri kapandı. Pek çok geri bı­rakılmış ülke gibi ülkemizde de dış politikaya dair kararlarda halkın katılımı yok ve siyasal iktidarların değişmesi, uluslararası platformlardaki hayal kırıklıkları, başarısızlıklar bile temel dış politika tercihlerinde bir değişiklik getirmi­yor. İdarecilerin, arkalarında kamuoyu desteği arama lüzumu hissetmedikleri dış politika ko­nularında bağlı bulundukları bakanlıkta kimin oturduğunun da pek önemi yok. Öte yandan parlamentolar hadiselerin hızlı seyrinin de tesi­riyle denetim dışı kalmakta, yapılan uluslarara­sı andlaşmaların "onanmasını uygun görerek" bir tür havale işlemini yapmaktadırlar. 

Bir hükümetin belli konulardaki kanı ve görüşlerini doğrudan doğruya diğer devletle­rin ya da uluslararası örgütlerin karar mercile­rine iletmesi anlamına da gelen diplomasi sü­reci esas olarak ilgili devlet yetkilileri arasında görüşmeler yapılması yolu ile cereyan etmek­tedir. Uluslararası literatürde, 'savaş, diploma­sinin bittiği yerde başlar' şeklinde bir kanaat vardır. Uluslararası problemleri barışçı yollarla çözmek ve zor kullanmayı önlemek temel he­deftir. 

Esasen, diplomasi devletlerin varlığı ile birlikte başlamıştır, ancak batıda 13. yüzyılda İtalya'da (Venedik Cumhuriyeti'nde) başlamış ve gelişmiştir.*1' Öyle ki, Venedik Cumhuriyeti'nin diğer devletlerle ticaret ilişkileri ve Bi­zans ile münasebetleri bu devleti bir "elçiler okulu" durumuna getirmiştir.0 Venediklilerin uygulamaları ile ilgili olarak Gönlübol kitabın­da şu ilginç detaylara yer vermektedir: "Elçile­rini uzak ülkelere göndermeleri ve bir çok ül­kelerle diplomatik temas halinde bulunmalan Venedik yetkililerinin, elçilerine uzun ve yazı­lı talimatlar vermelerini, diplomatik arşivler tutmalarına ve çeşitli devletlerle yaptıkları anlaşmalar hakkında siciller bulundurmalarını gerektirmiştir. Venedikliler, 1269 tarihli bir ya­sa ile, çalışması ile ilgili sırları açığa vurabilece­ği düşüncesi ile, diplomasi temsilcilerinin eşle­rinin kendilerine refakat etmesini yasaklamış­lar, buna karşılık, diplomasi temsilcilerinin ze­hirlenmelerini önlemek için aşçılarını beraber­lerinde götürmelerini zorunlu kılmışlardı 

Diplomasi tarihinde ilk sürekli elçi 1455 yılında Milano Dükü tarafından Cenova'ya alandı. Osmanlı Devleti Avrupa'da asırlarca sü­per devlet olarak hüküm sürdüğü sırada elçi bulundurma müessesesini kullanmadı. İlk kez 1793 yılında III. Selim tarafından Yusuf Agah Efendi Londra'ya gönderilmiştir.' Hurewitz'in yerinde tesbitlerine göre Osmanlı'nın sadece geçici elçiler göndermekle ve yabancı elçileri kabul etmekle yetinmesinin sebebleri olarak: "bu tutum Osmanlı Devletinin diğer devletlere üstünlüğünü simgeliyor; zaten Osmanlı için Avrupa ticari açıdan ehemmiyetli bulunmuyor; müslüman olmayan devletlerle sürekli bir iliş­ki cihad anlayışına ters düşüyordu."

Yakın zamanlara kadar diplomatlara kendi ülkesinin menfaatleri için yabancı ülke­lere yalan söylemeye gönderilmiş kişiler naza­rıyla bakılıyordu. 

Diplomasinin yürütülmesinde kişisel diplomasi, zirveler ve konferanslar, kuruluşlar arası diplomasi, çok taraflı diplomasi gibi me-todlar izlenmektedir. 

Çağımızdaki meşhur diplomasi yazarla­rından Harold Nicolson, diplomasinin temeli­nin italyan değil Fransız sistemine dayandığını öne sürmektedir, italya'dan intikal eden verile­ri ayıklayarak bir sistem haline getiren, diplomasi üzerine yazılar yazan François de Calli-eres Avrupa'da en gelişmiş diplomatik servise sahip olan ülkenin Fransa olduğunu savun­muştur. Zaman içinde diplomasinin dili de La­tince'den Fransızca'ya dönüşmüştü. O günler­den bu yana BM dahil çoğu uluslararası örgüt­lerin (yazılı bir zorunluluk bulunmasa da) res­mî dil olarak Fransızcayı kullandıkla;; görül­mektedir. Italya'daki uygulanıştım ana unsur­ları olan daim; diplomatik temsilcilik bulun­durma, görüşmelerde gizlilik, merasim ve pro­tokol esasları Fransa'da da aynen sürdürül­müştü. 

Jet uçakların, faks makinalarının, inter­net ve e-posta imkanlarının bulunduğu, uydu­lar aracılığıyla başka ülkelerin ekonomik, as­kerî, coğrafî ve diğer bilgilerine kolayca ulaşı­labildiği günümüzde hâlâ "daimî temsilcilik bulundurma" gereksinimi olup-olmadığı sor­gulanmaktadır.  İletişim teknolojilerindeki ve seyahat imkânlarındaki gelişmeler siyasî lider­lerin ve  dışişleri  bakanlığı  merkez  teşkilâtı mensuplannın başka ülkelerdeki diplomatik misyonları (büyükelçileri) devre dışı bırakarak (by-pass ederek) doğaldan iletişim kurmaları önemli sonınlar oluşmaktadır. Diplomatik ve ekonomik açıdan sayısız avantajlar sağla­yan,  konularında uzman kişilerin doğaldan meseleleri görüşerek zaman kaybına,  yanlış anlaşılma ve hata yapma risklerine karşı daha güvenli ve kısa bu yol daimî temsilciliklerin geleceğini tehdit etmektedir 

Uluslararası örgütlerin çoğalması, böl­gesel ittifakların oluşması (örneğin Avaıpa Bir­liği) doğrudan görüşmeleri sağlayan (yani yer­leşik diplomat bulundurma gereğini azaltan) bir sebep oldu. Diplomatların bilgi toplama ve siyasî rapor yazma görevleri de uluslararası yazılı ve görsel medyanın yaygınlaştığı günümüz­de ve tabii gelecekte diplomatların görevlerini ve yaptıkları işin niteliğini değiştirmektedir. Körfez savaşında CNN televizyonunun sürmek­te olan bir savaştan bile canlı yayın yapması bu konuda varılan noktayı göstermektedir.

Bir zamanlar, dünyadaki ideolojik ve kültürel farklılıklar gönderilen elçilerin bir an­lamda gönderildiği ülkeye "rehine" olması an­lamına geliyordu. Dünya liderleri arasındaki yakın temaslar ve görüşmeler yüzyıllardır süre­gelen bir müesseseyi ve bu mesleği yapanları son yirmi yılı aşkın bir süredir artan bir hızla rahatsız ediyor. Bildiğimiz en eski ve tipik ör­nek 1970'lerde İran'da görev yapan William Sullivan'dır. Beyaz Saray ile Şah arasındaki "doğrudan iletişim" sebebiyle "by-pass edilme­sinden" rencide olarak erken emekliliğini iste­mişti.

Ne var ki, siyasî liderlerin birbirleriyle görüşmeleri, fikir alış-verişinde bulunmaları vs. hem kısa süreli olmak, hem de görüşen şa­hısların kişilikleriyle sınırlı kalmak durumun­dadır. Yani diplomatik temsilcilikler avam tabi­riyle "hancı", siyasi liderler ise "yolcu"dur. 

ABD Başkanı John F. Kennedy'nin ce­nazesine katılan Fransa Cumhurbaşkanı Gene­ral de Gaulle, Fransa'yı Amerika'da en üst dü­zeyde temsil etmişti. Ancak sair zamanlarda başka ülkelerle de çok hayati ilişkileri olan ül­kesinin temsili hiç şüphesiz bu ülkelerde bu­lundurulan yerleşik diplomatları sayesinde mümkün olmaktaydı. Kaldı ki, bir devlet baş­kanı için başka bir ülkede uzun süre kalmak olanaksızdır. Daimi temsilcilikler bir devletin geleneğini ve önemini sürekli hatırlatan; diplo­masinin günübirlik olaylara münhasır bir iş ol­mayıp, devamlılık arzeden bir niteliği olduğu­nu gösteriyor. 

Öte yandan, bir devlet başkanı ya da si­yasal lider için ziyaret ettiği ülkedeki kendi diplomatik temsilcilikleri güvenlik, sağlık, is­tihbarat vs. açıdan sayısız faydalar sağlamakta­dır. Yeni kurulan ya da bağımsızlığını kazanan •devletler için de günümüzde daimi temsilcilikler, bu devletlerin "isbat-ı vücut ettiklerini" göstermesi hasebiyle önemli "prestij" sağla­maktadır. 

Viyana Konvansiyonu, diplomatik mis­yonların gönderen ve kabul eden ülkeler ara­sında dostane ilişkileri geliştirmek üzere çalışa­cağını belirtmektedir Ne var ki doğal olarak her diplomat kendi ülkesinin politikalarını sa­vunmak ve dolayısıyla bulunduğu ülkenin po­litikalarıyla /aman zaman çatışan tutumları ser­gilemek durumundadır. Karşı bir görüşe göre de, eğer bir diplomat gönderildiği ülkede say­gınlık uyandırır ve işini yürütmeyi becerirse, kendi devletinin menfaatine hizmet etmiş sa­yılmalıdır 

Diplomat, bulunduğu ülkenin ekono­mik durumunu, dış politikasını, silahlı kuvvet­lerinin yapısını ve moral durumunu, devlet başkanı ve siyasi liderlerin sağlığını, hükümet­teki güç dengelerini, muhtemel bir seçimde or­taya çıkacak tabloyu, muhalefetin gücünü ve benzeri hususları, değerlendirme ve öngörüle­rini kendi ülkesine rapor etmek dunımundadır. ABD'nin 1932-41 yılları arasında Japonya'da bulundurduğu büyükelçi Joseph Grew'in bu görevi sırasında, Washington'a yukanda sözü­nü ettiğimiz hususları içeren mahiyette altı bin rapor yazdığı kaydedilmektedir 

Bulunduğu ülkede bir diplomata açılan kapılar o ülkeye bilgi toplama amacıyla gön­derilecek bir casusa, gazeteciye ya da özel gö­revlendirilmiş elçiye açılmamaktadır. Yerleşik diplomat en kötü durumda sınır-dışı edilerek cezalandırıldığı halde, kısa süre için belli gö­revlerle gönderilen sözünü ettiğimiz diğer kişi­ler "casusluk yaptıkları" suçlamasıyla idam edi­lebilirler. İngiliz gazeteci Farzad Bazoft'un Irak'ta idam edilmesi buna örnek olarak göste­rilebilir. Kaldı ki kendilerine sağlanan doku­nulmazlık sebebiyle yazışmaları ve ülkeye giriş-çıkışlan diğer kişilere oranla daha güvenli olan diplomatların çalışmaları, rapor ve yazış­maları "sansür" edilememektedir. Bulundukla­rı ülkenin düşünce yapısı ve mentalitesini kap­mış bir personelin yazacağı rapor hiç şüphesiz daha gerçekçi ve sağlıklı bulunmaktadır.

Öyle ise, artık günümüzde başka devletler nezdinde "daimi temsilcilik" bulundur­maya gerek kalmadığını savunmak yerine geli­şen teknolojiye ayak uyduracak; eskiye oranla artan barış ve hoşgörü ortamına katkıda bulu­nacak kafa yapısına sahip diplomatlar yetiştir­mek ve onları bulundukları ülkelere de fayda­sı dokunan fertler haline getirmek zorundayız.

 

 

Anasayfa - İktisat - Makale - Ekonomi - Borsa - İstatistik - Türkiye Ekonomisi - Ekonomi Sözlüğü

Since 2005