Türkiye Ekonomisi
Dünya Ekonomisi
Osmanlı Ekonomisi
Finansal Ekonomi
İşletme Ekonomisi
Hizmet Ekonomisi
Kalkınma Ekonomisi
Tarım Ekonomisi
Borsa ve Yatırım
Ekonomi Sözlüğü
Ekonomi Ders Notları
Ekonomi Düşünürleri
Genel Ekonomi Soruları
Özel İstatistik Arşivi
Özel İktisat Konuları
Açık Öğretim İktisat
Ekonomi Kurumları
Kamu Yönetimi
Kamu (Devlet) Maliyesi
Sigortacılık Konuları
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Dünya ve Türkiye Dış Ticaretinde Gelişmeler ve Türkiye’nin İhracatı Teşvik Tedbirleri 

Soru-1, Dünya ticaretinde, % olarak zenginle-zengin (Z-Z), zenginle-fakir (Z-F) ve fakirle-fakir (F-F) ülkeler arasındaki oranlar ne kadardır? 

25 yılı aşkın bir süredir üniversitelerdeki 3.cü sınıf öğrencilerine ulus­lararası iktisat dersi okuturum. Bu uzun sürede ilk ders'te öğrencilerime yukarıdaki soruyu sorduğumda genellikle gerçeklere çok uzak oranlar alı­rım. Burada Z-Z sanayileşmiş ülkeler arasında, F-F'de gelişmekte olan ül­keler arasında demektir.

Genel kanaat, Z ülkeleri dış ticaret yolu ile F ülkelerini sömürdüğü ka­naati yaygın olduğu için Z-F arasındaki dış ticaret hacminin (ihracat+itha-lat) % 40-60 arası gibi çok yüksek oranlarda seyrettiği sanılmakta, geriye kalan oranlar da ona göre 100'e tamamlanmaktadır.

Oysa, gerçek oranlar tam tersidir. Petrol dahil veya hariç bu oranlar değişmekle birlikte, dünya ticaretinin yaklaşık; 

-  % 75-80'i Z-Z arasında,

-  % 15-20'si Z-F arasında,

-  % 5-8'i de F-F arasındadır.

 

Soru-2, Dünya' da toplam üretim mi (GSYİH Büyüme hızı mı), yoksa dış ticaret mi daha hızlı artmaktadır? 

Ekonomik krizlerin olmadığı dönemlerde, gerek dünya ölçeğinde ve gerekse ülkeler bazındaki istatistikler incelendiğinde, yıllık ihracat veya it­halat artışları, yıllık üretim artışını (GSYİH Büyüme Hızı'nı) yaklaşık ikiye katlamaktadır "İhracat büyümenin motorudur" sözü­nün ne kadar haklı olduğu ve ekonomiyi sürüklediği ortaya çıkmaktadır. Çünkü, eğer bir ülke, dünya standartlarına göre, kaliteli, ucuz mal üretebi­lir ve zamanında teslim şartlarını da yerine getirebilirse, o ülkenin ürettiği mallara olan talep sonsuzdur ve o ülke istediği kadar mal ihraç edebilir. 

Tablo-1, Dünya ve ülke gruplarına göre toplam üretim (GSYİH Büyüme hızı) ve ihracat' da % artış hızları

 

Dünya GSYİH Büyüme hızı (% Artış)

- Başlıca Sanayileşmiş Ülkeler" de

- Gelişmekte Olan Ülkeler1 de

1994

3.7 3.3 6.7

1995

3.6 2.7 6.1

1996

4.1 3.2 6.5

Dünya İhracatı (% Artış)

- Sanayileşmiş Ülkeler* de

- Gelişmekte Olan Ülkelerde

9.0

8.9 12.5

8.9

8.8 7.0

6.7

6.0 9.4

Türkiye

- GSYİH Büyüme hızı (% Artış)

- İhracat (% Artış)

-6.0 18.1

6.0 19.5

6.7 7.3

 Soru-3, 1999 yılında dünya dış ticâret hacmi (İhracat+İthalat) ne kadardır ve dünyada en çok dış ticaret yapan ülke grupları, ülke­ler ile bu ülkelerin dünya dış ticaretindeki payları ne kadardır?

Dünya Ticaret Örgütü (WTO) 2000 yılı raporuna göre dünya mal tica­reti hacmi 11,5 trilyon dolara ulaşmış olup, bunun 5,6 trilyon doları ihracat, 5,9 trilyon doları da ithalatdır. Toplam dünya dış ticaret hacminin yaklaşık % 38'i AB ülkelerine, % 24'ü Uzak Doğu ülkelerine, % 19'u da Kuzey Ame­rika ülkelerine aittir. Böylece, bu üç bölgenin dünya ticaretindeki payı % 81'e ulaşmaktadır. Dış ticaretin ülkeler bazındaki durumu ise aşağıdaki Tablo-2'de görülmektedir.

 Tablo-2'de görüldüğü, toplam dünya ihracatında ilk 8 sanayileşmiş ül­kenin payı % 45.2 ve bu ülkelerin dünya ithalatındaki payı da % 52.3'tür. ABD, Almanya ve Japonya'nın toplam Dünya ihracatından aldığı pay %29,5, dünya ithalatındaki payı da %31,5'tir. Türkiye'nin dünya ihracatın­daki payı ise % 0.5 (binde 5), dünya ithalatındaki payı da sadece % 0.7'dir. Bu rakamlar açıkça göstermektedir ki,Türkiye, Türk Cumhuriyetleri hariç, bütün diğer ülkelerle dış ticaret açığı verdiği halde, iki de bir Türkiye AB dış ticaret açığını ele alıp AB ülekeleri bizi sömürüyor edebiyatı yapmak abes­le iştigaldir. 

Tablo-2, Dünya mal ticaretinde başı çeken ülkeler ve Dünya tica­retinden aldığı paylar (1999, Milyar Dolar ve % olarak) 

ihracatçılar

Milyar  $ %Payı

İthalatçılar

Milyar$  %Pay

ABD

659         12.4

ABD

1060        18.0

Almanya

541           9.6

Almanya

473          8.0

Japonya

419           7.5

İngiltere

321          5.5

Fransa

299           5.3

Japonya

311           5.3

İngiltere

268           4.8

Fransa

286          4.9

Kanada

238           4.2

Kanada

220          3.7

italya

231            4.1

İtalya

216          3.7

Hollanda

204           3.6

Hollanda

189          3.2

Çin

195           3.5

Çin

169          2.8

Hong Kong

175           3.1

Meksika

148          2.5

G.Kore

144           2.6

ispanya

145          2.5

Türkiye

27           0.5

Türkiye

40          0.7

Soru-4, Dünya hizmet ticareti ne kadardır? 

Dünya mal ticaretinin % 24'üne ulaşan bir de hizmet ticareti vardır. 1999 yılında 2.7 trilyon dolara varan bir hizmet ticareti (ihracat+ithalat) gerçekleşmiştir. Hizmet ticareti; bankacılık hizmet gelirleri, taşımacılık, mü­teahhitlik gelirleri, turizm gelirleri ve işçi dövizleri gibi kalemlerden oluş­maktadır. Böylece 1999 yılında dünya mal ve hizmet ticareti 13.2 trilyon dolara yaklaşmıştır. Dünya toplam mal ve hizmet üretimi (GSYİH'sı) 30 tril­yon dolar seviyesinde seyrettiğine göre, dünya ma ve hizmet üretiminin % 40'ının dış ticarete konu olduğu ortaya çıkmaktadır. 

Türkiye ise, yıllık 30 milyar dolar dolayında seyreden hizmet gelirleriy­le, 1.3 trilyon dolarlık dünya hizmet ihracatının yaklaşık % 2'sini elde et­mektedir. 

Soru-5, Türkiye-Avrupa Birliği (AB) arasında gerçekleşen Güm­rük Birliği (GB) öncesi ve sonrası tartışmalarda "Onlar Ortak- Biz Pazar" sloganı çok kullanıldı ve benimsenmiş idi. Zaman-zaman hala kullanılan bu sloganın doğruluğu nedir? 

Bu slogan tamamen yanlış. Çünkü, bu sloganın doğru olabilmesi için AB'nin ihracatında Türkiye'nin ithalatının payının % 10-15 gibi çok yüksek olması gerekir. 1994-1995 yıllarında GB tartışmaları sırasında bu oran % 0.9 (bin'de 9), şu anda da % 1 dolayındadır. Bunun manası ise, Türkiye'nin ihracatında Suriye ve Mısır'ın payı % 1 dolayında seyrettiğine göre, dış ti­caret açısından, Türkiye için Suriye ve Mısır'ın önemi ne kadar ise, AB açı­sından da Türkiye'nin önemi o kadardır. Zaten, AB ülkeleri dış ticaretinin yaklaşık % 65'i kendi aralarındadır. 

Türkiye-AB ilişkileri sadece ticari bir olay değil, Türkiye için ekonomik, siyasi, hukuki ve hatta askeri yönü olan, Türk devletinin ve milletinin dün­ya standartlarına ulaşmasına katkıda bulunabilecek çok karmaşık bir hadi­sedir. 

Soru-6, Türkiye AB ile GB' yi gerçekleştirdikten sonra, Türkiye-AB arasındaki yıllık dış ticaret açığı 6-7 milyar dolardan 8-11 mil­yar dolar aralığına sıçramıştır. Bu durum Türkiye aleyhine bir ge­lişme değil midir? 

Hayır. Çünkü Türkiye son yıllarda 26-28 milyar dolar arasında bir ih­racat gerçekleştirebildiği halde, Türkiye'nin her yıl elde ettiği hizmet gelir­leri 30 milyar dolar dolayında seyretmektedir. Türkiye gerek yatırım ve üre­timini, ilaveten ihracatını sürekli olarak artırabilmek için her yıl 45-50 mil­yar dolarlık ithalat yapmak zorundadır. Bu ithalatımız ABD'den de karşıla­yabilir, Japonya'dan da. Demek ki AB pazarı Türk iş adamına daha ucuz gelmektedir. 

1999 yılında Türkiye'nin toplam dış ticaret açığı (ithalat-ihracat) 14.1 milyar $ olup, bu açığın 7.1 milyar $'ı AB ile dış ticaretimizden kaynaklan­maktadır. Öyle ise Türkiye AB dışında kalan ülkelerle bir Gümrük Birliği kurmadığı halde, Uzak Doğu Ülkeleri, ABD, Orta Doğu ve KEİ bölgesinde yer alan ülkelerle de 7 milyar $'lık dış ticaret açığı vermiştir. Demek ki Tür­kiye'nin AB ile dış ticaret açığının sebebini GB'ye bağlamak doğru değildir. 

Diğer taraftan Türkiye, AB ülkelerinden gelen turistlerden elde ettiği turizm gelirleri ve bu ülkelerde çalışan Türk işçilerinden gelen işçi dövizle­ri gibi hizmet gelirleri ile, AB ile olan 8-10 milyar dolar seviyesinde seyre­den dış ticaret açığı'nı rahatlıkla kapatmaktadır. 

Türkiye'nin AB ile dış ticaret açığının ve GB' nin olumsuz olup olmadı­ğını aşağıdaki soruları da cevaplandırarak daha iyi anlayabiliriz. İlaveten, GB'den sonra Türkiye'nin Merkez Bankası döviz rezervleri 1995'ten 2000'e 12 milyar dolar'dan 24 milyar dolara fırlamış, Türk sanayiinde GB'den dolayı battığını ilan eden bir tek şirket bile çıkmamış, 1999 yılında KEİ bölgesine yapılan ihracatımız % -42 gerilediği halde AB'ye ihracatımız % 6.2'lik bir artış göstermiş, Türkiye, GB'den sonra AB pazarına en çok hazır giyim ihracatı yapan ikinci ülke konumuna yükselmiştir. Çünkü, GB sayesinde Türk tekstil ürünlerine kotalar kalktığı için bu netice hasıl olmuş­tur. Eğer GB olmasaydı, 1999 yılındaki ekonomik kriz ortamında, Türk tekstil ve hazır giyim sektörleri büyük bir krize girebilir, işsizlik oranı da da­ha çok artabilirdi. 

Soru-7, İhracatın sektörel dağılımı nedir? 

1999 yılı itibariyle 26.6 milyar dolarlık ihracatın % 89.4'ü sanayi mal­ları, % 9.1 'i Tarım, Orman ve Balıkçıllık, % 1.4'ü de Madencilik ve taşocak-ları ürünlerinden oluşmuştur. Toplam ihracatımızda tekstil ve hazır giyim­den elde edilen döviz gelirlerinin payı % 38-40 arasında seyretmektedir. 1999'da hazır giyimden 6.5 milyar dolar, makinalar ve ulaşım araçlarından 5 milyar, dokumacılık ürünlerinden 3.5 milyar, demir-çelikten 1.7 milyar, kimyasal ürünlerden 1.1 milyar, yarı mamuller ihracatından da 2 milyar do­larlık bir gelir elde edilmiştir. 

Soru-8, İthalatın sektörel dağılımı nedir? 

Beş yıl önceki GB tartışmalarında en büyük endişemiz ithalatımızda tüketim malları payının hızia artması sonucu Türk sanayiinin AB ülkelerin­den gelecek rekabete dayanamayacağı korkusu idi. Aradan 5 yıl geçmiş olmasına rağmen toplam ithalatımızda bu ürünlerin payı % 12-13 aralığın­da seyretmektedir. Tüketim malları dayanıksız (muz, peynir gibi) ve daya­nıklı tüketim malları (T.V., araba, buzdolabı gibi) olmak üzere ikiye ayrılır. 

Nitekim, Ocak-Eylül 2000 döneminde Türkiye'nin ithalatının % 21 'i sa­nayi mallarından (makine ve teçhizat), % 66'sı ara mallardan (üretimin gir­disi olan petrol, iplik gibi yarı mamuller ve hammaddeler) sadece % 13'ü de tüketim mallarından oluşmuştur. 

1999 yılında 40.7 milyar dolarlık ithalatın 9 milyar doları makine ve teçhizat, 4.1 milyar doları petrol, doğal gaz ve diğer yakıtlar, 1.2 milyar do­ları da demir-çelikten oluşmuştur. 

Soru-9, 1996'dan (GB'den) bu yana Türkiye'nin dış ticaretinde AB'nin payında bir değişiklik varmıdır?

Türkiye'nin ihracatında, 1996'dan 2000'e, AB'nin payı % 46.6'dan % 53 dolayına çıkmış, ithalatımızdaki payı da % 51.2'den % 49 dolayına in­miştir. Zaten GB'den 5-10 yıl önceki dönemlerde de Türkiye'nin dış ticare­tindeki 15 AB ülkesinin payı % 50 dolayında seyrediyordu. 

Soru-10, Türkiye'nin ihracatının ülke gruplarına göre dağılımı na­sıldır?

Ocak-Eylül, 2000 döneminde Türkiye'nin ihracatının % 69'u, (Batı Av­rupa, Kuzey Amerika, Japonya ve Avusturalya ve Yeni Zellanda'dan olu­şan), OECD ülkelerine (AB'ye %53'ü, EFTA ülkelerine % 1.2'i, diğer OECD ülkelerine % 14.9), % 13'ü, 56 ülkeden oluşan, İslam ülkelerine, % 8.5'i de KEİ ülkelerinedir.

 

Soru-11, Türkiye'nin ithalatının ülke gruplarına göre dağılımı ne­dir?

Yine bu yılın Ocak-Eylül döneminde Türkiye'nin ithalatının % 66'sı OECD ülkelerinden (% 49'u AB'den, % 2.2'si EFTA'dan, % 14.6'sı diğer OECD ülkelerinden), % 12.3'ü KEİ'den, % 11.3'ü İslam ülkelerinden, % 6.5'i de diğer Asya (genellikle Uzakdoğu) ülkelerindendir. 

Soru-12, Türkiye'nin en çok ihracat yaptığı ülkeler hangileridir? Ocak-Eylül, 2000 döneminde Türkiye'nin toplam ihracatında, Alman­ya % 18.8, ABD % 11.5, İngiltere % 7.5, Fransa ve İtalya % 6'şar, Hollan­da % 3.2, Belçika-Lüksemburg, İsrail % 2.5'erlik, Rusya'da % 2.2'lik bir

paya sahiptir. 

Soru-13, Türkiye'nin en çok ithalat yaptığı ülkeler hangileridir?

Yine Ocak-Eylül, 2000 döneminde Türkiye'nin ithalatında, Almanya % 13.1, İtalya % 7.8, ABD % 7.4, Rusya % 7, Fransa %6.4, İngiltere %5, Ja­ponya, İspanya ve Hollanda da % 3'erlik bir paya sahiptir. 

Soru-14, Ülkemizin Serbest Ticaret Anlaşması (STA) yaptığı ülke­lerle ticari ilişkileri ne yönde gelişmiştir? Avrupa Birliği ile gerçekleştirilen Gümrük Birliği sonucunda AB'nin "tercihli rejimini" uygulama gerekliliği doğmuş ve buna bağlı olarak 1999 yılı sonuna kadar EFTA, İsrail, Romanya, Macaristan, Litvanya, Estonya, Bulgaristan, Çek Cumhuriyeti, Slovakya, Slovenya, Letonya, Polonya ve Makedonya ile Serbest Ticaret Anlaşmaları (STA) imzalanmış ve bu anlaş­malardan Polonya ve Makedonya ile imzalananlar 1999 yılı içinde muhte­lif tarihlerde yürürlüğe girmiştir. 

Bunun sonucu olarak, Serbest Ticaret Anlaşmaları yürürlüğe konulan ülkeler ile aramızdaki dış ticaret hacminde 1998 yılında bir artış meydana gelmiş ancak, 1999 yılında ülke ekonomisindeki gelişmelere bağlı olarak, bu ülkelerle olan dış ticaret hacmi genel dış ticaret hacmimizden daha yüksek bir oranda (yüzde 9) azalmıştır. 

Ancak, yukarıda adı geçen Merkezi ve Doğu Avrupa Ülkeleri (MDAU), Balkan ve Baltık ülkeleri ve Türkiye'nin sanayi mallarında STA'lar imzala­ması ve bu ülkelerle gümrüklerin birkaç yıl içinde sıfırlanması sonucu bu ülkelere olan ihracatımız artacaktır. Çünkü, bu ülkelere göre, sanayi mal­larında, Türkiye'nin mukayesede üstünlüğü vardır. 

Soru-15, 1999 Yılında Dolar/EURO Paritesinde dolar lehine orta­ya çıkan gelişme ihracatımızı nasıl etkilemektedir?

1999'un son çeyreğinden 2000 yılı sonuna kadar $/Euro paritesi do­lar lehine % 25 dolayında bir artış göstermiştir. Bunun neticesi olarak, bu yılın ilk 10 ayında, TL cinsinden dolar % 28 dolayında artmış iken, Alman markı dahil, diğer Avrupa paraları, yine TL cinsinden %10'un altında bir ar­tış göstermiştir. Bu dönemde, Türkiye'nin ihracatının %53'ü AB ülkelerine olduğu, bu yılın ilk 10 ayında TEFE'ye göre enflasyon hızı (maliyetler) % 27 arttığı için Avrupa'ya yapılan ihracatımızı olumsuz bir şekilde etkilemek­tedir. 

Soru-16, Ülkemiz ihracatı 1999 yılında hangi para birimleri ile gerçekleştirilmiştir?

1999 yılında dokuz döviz cinsinden yapılan ihracat tutarı toplam ihra­catın yüzde 97.5'ini oluşturmuştur. Diğer taraftan, sadece ABD doları ve Alman Markı cinsinden yapılan ihracatın toplam ihracat içindeki payı 1997'de yüzde 85 iken, 1998'de yüzde 84.1'e, 1999 yılında ise 79.7'ye düşmüştür. ABD doları, ihracat işlemlerinde kullanılan en önemli döviz ol­ma özelliğini yüzde 52.5'lik payı ile sürdürmüştür. Öte yandan, bu dönemde Alman markı'nın payı da yaklaşık 1.3 puan düşerek yüzde 27.2'ye ge­rilemiştir.

Söz konusu iki döviz cinsi dışında, 1999 yılında diğer önemli döviz bi­rimlerinin sırasıyla dağılımı; yüzde 5 ile İngiliz sterlini, yüzde 4 ile Fransız frangı ve EURO, yüzde 2 ile İtalyan lireti ve yüzde 1 ile Hollanda Florini şeklinde oluşmuştur. 

Soru-17, Ülkemiz ithalatı 1999 yılında hangi para birimleri ile ger­çekleştirilmiştir? 

1999 yılı toplam ithalatımızın yüzde 53'ü dolar cinsinden, yüzde 22'lik kısmı da DM cinsinden gerçekleşmiştir. Bu iki döviz cinsinden ithalatımız, toplam ithalatımızın yüzde 74.9'unu oluşturmaktadır. Döviz cinslerinin da­ğılımına bakıldığında EURO ile yapılan ithalatın artmaya başladığı ancak EURO ile diğer AB paraları arasında önemli bir dönüşüm yaşanmadığı gö­rülmektedir. Diğer bir ifadeyle, EURO ile yapılan dış ticaretimiz henüz ül­ke paralarının yerini almamıştır. 

Aynı dönemde, diğer önemli döviz birimlerinin sırasıyla dağılımı; yüz­de 4.8 ile EURO, yüzde 3.6 ile İtalyan lireti, yüzde 3.3 ile Fransız frangı, yüzde 3.1 ile İngiliz sterlini, yüzde 2.2 ile İsveç kronu, yüzde 2.1 ile Japon yeni şeklinde oluşmuştur. 

Soru-18, Ortak Gümrük Tarifesi (OGT) nedir? 

OGT, Avrupa Birliği'nin üçüncü ülkelere uyguladığı gümrük tarifesidir. Topluluğu kuran Almanya, Fransa, İtalya, Belçika, Hollanda ve Lüksem-burg uygulamakta oldukları gümrük vergilerinin aritmetik ortalaması üze­rinden 1.7.1968 tarihinde Ortak Gümrük Tarifesi'ni oluşturmuşlardır. OGT, her yıl, Armonize Sistem Nomenklatürüne dayanan Kombine Nomenklatür bazında, bir Konsey Yönetmeliği ekinde yayınlanmakta ve AB üyesi ülke­lerin, tarifeleri tek başına değiştirmesi imkanı bulunmamaktadır.

OGT'de, gümrük vergisi oranları "otonom" ve "konvansiyonel" olmak üzere iki sütuna bölünmüştür. Otonom gümrük vergileri kanuni vergileri göstermektedir. Konvansiyonel gümrük vergileri ise, GATT'a konsolide edilmiş olan tavizli vergilerdir ve "en ayrıcalıklı ülke" statüsüne haiz ülke­lerden yapılan ithalata uygulanır. Genel olarak konvansiyonel vergiler, oto­nom vergilerden daha düşüktür. 

Ancak, vergilerin kısmen veya tamamen askıya alınması gerektiğin­de, bu işlem otonom vergiler üzerinden yapılmaktadır. Çünkü, konvansiyo-nel vergiler değiştirilebilir vergiler değildir. OGT, GATT Çok Taraflı Ticaret Müzakereleri çerçevesinde indirilmiş ve son olarak Uruguay Round Müzakerelerinde AB taahhütlerine bağlı olarak ortalama % 3.5 seviyesine düşü­rülmesi kararlaştırılmıştır. 

Soru-19, Ortak Gümrük Tarifesi (OGT) uyumu nedir? 

OGT uyumu, Katma Protokol'ün imzalandığı tarihte (23.11.1970) yü­rürlükte olan (fiilen uygulanmakta olan) Türk Gümrük Vergileri (TGV) ile, uyumun yapıldığı tarihteki OGT hadleri arasındaki farkın Katma Protokol takvimi çerçevesindeki yüzdesel olarak azaltılması anlamına gelmektedir. Bir diğer ifade ile; OGT uyumu sonucunda ulaşılan oran=TGV-[(TGV) -(OGT) x uyum yüzdesi] şeklinde formüle edilebilmektedir. Bu formülün uy­gulandığı süreç sonunda, Türk Gümrük Tarifesi (TGV), Avrupa Birliği'nin Ortak Gümrük Tarifesine (OGT) tam olarak eşitlenmiş bulunmaktadır. 

Soru-20, İhracata yönelik devlet yardımları ile ne amaçlanmıştır? 

Avrupa Birliği'nde halen gerek bölgesel, gerekse sektörel bazda teş­vikler yaygın olarak kullanılmaktadır. Bu nedenle, Gümrük Birliği'nin ger­çekleşmesi ile birlikte ülkemizdeki teşviklerin kalkması kesinlikle söz konu­su olmamıştır. Türkiye'nin gümrük birliğinden kaynaklanan yükümlülükleri çerçevesinde, ülkemizde 1994 yılı sonuna kadar uygulamada bulunan teş­vik sisteminin 1995 yılından itibaren AB sistemi ile uyumlu hale getirilme­si amaçlanmış ve 1995 yılı başında İhracata Yönelik Devlet Yardımları Ka­rarı (94-6401) yürürlüğe konulmuştur. 

Bu karar; bölgeler arası farklılıklardan kaynaklanan ekonomik ve sos­yal dezavantajların ortadan kaldırılmasına, yeni eğitim imkanları sağlana­rak istihdamın güçlendirilmesine, özellikle yeni ürün, üretim sistemi ve tek­noloji kullanan sektörlerde araştırma ve geliştirme (AR-GE) programlarının uygulanmasına, ayni üretim alanında faaliyet gösteren küçük ve Orta Öl­çekli İşletmelerin (KOBİ'lerin) örgütlenmelerine, çevre sorunlarının önlen­mesi için sanayiinin yeniden yapılanmasına, GATT Taahhütlerimiz çerçe­vesinde tarım ürünlerinin desteklenmesine, ürünlerimizin uluslararası alanlarda tanıtıma ve pazarlanmasına ilişkin devlet yardımlarını kapsa­maktadır. Bu karar kapsamında sağlanacak devlet yardımları için gerekli olan kaynak; genel Bütçe içerisinde yer alan Destekleme ve Fiyat İstikrar Fonu (DFİF) ve bu Fon'a transfer edilen ödeneklerden sağlanmaktadır. 

Soru-21, Avrupa Birliği ile Gümrük Birliği çerçevesinde teknik mevzuat uyumu nasıl olacaktır?

Gümrük Birliği'nin esas amacı Avrupa Birliği tek pazarına entegre ola­bilmek ve dolayısıyla malların serbest dolaşımını sağlamaktır. Malların ser­best dolaşımı için, iki taraf arasındaki teknik düzenlemelerin birbiriyle uyum­lu olması büyük önem arz etmektedir. 13.12.1995 tarihinde Avrupa Parla­mentosu tarafından onaylanan 1/95 sayılı Ortaklık Konseyi Kararı'nın (OKK'nin) 8-11'inci maddeleri, AB'nin ticarette teknik engellerin kaldırılması­na ilişkin mevzuatına uyumda izlenmesi gereken prosedürü belirtmektedir. 

Bu itibarla, 1996 yılı başında yürürlüğe konulan Dış Ticarette Teknik Düzenlemeler ve Standardizasyon Rejimi Kararı (96-7794), dış ticarette uygulanacak teknik mevzuat, spesifikasyon ve standartların uluslararası ticarette gereksiz engel teşkil edecek bir yapıya dönüştürülmesini önle­mek, ticaret hacmini arttırmak; ihracatta, ürünlerin dış ülkelerdeki marka imajını muhafaza etmek, çevreye zarar vermeyen, sağlıklı, emniyetli ürün­ler olmasını sağlayarak, kalitesini ve rekabet gücünü yükseltmek, dış alıcı­ların ürünlerimizi tercih etmesini sağlamaktır. 

İthalatta ise; ithal malları ile yerli ürünler arasında farklılık yaratmaya­cak şekilde insan sağlığının ve emniyetinin, hayvan veya bitki varlığının ve­ya çevrenin korunmasını ve ulusal güvenlik gereklerini sağlamak, düşük kaliteden kaynaklanan haksız rekabeti ve yanıltıcı uygulamaları önlemek, tüketiciyi koruyucu ve kaliteyi yükseltici tedbirleri almak için, uygulanacak esasları ve yapılacak işlemleri belirlemek, Gümrük Birliği çerçevesinde tek­nik düzenlemelerin dış ticaret sistemine uyarlanmasını amaçlamaktadır. 

Soru-22, Akreditasyon nedir? 

Akreditasyon; laboratuarların, belgelendirme ve muayene kuruluşları­nın üçüncü bir tarafça belirlenen teknik kriterlere göre çalıştığının, bağım­sız ve tarafsız bir kuruluş tarafından onaylanmasıdır. Üçüncü parti değer­lendirme tekniği olarak akreditasyon, söz konusu kuruluşta güvenilirliğin sağlanması ve devamı için önemli bir araçtır. Bir test kuruluşunun yaptığı testlere veya bir belgelendirme kuruluşunun düzenlediği belgelere itimat edilebilmesi için, bu kuruluşların belirlenen uluslararası kriterlere göre ça­lışıyor olduğunun da belgelenmesi gerekmektedir. 

Dünyadaki uygulamalara paralel olarak Avrupa Birliği'nde de bu kri­terler EN-45000 standartlar serisinde açıklanmıştır. EN-45000 serisi stan­dartlarda, test laboratuarlarını akredite eden kuruluşların uyması gereken kriterler, test laboratuarlarının işletilmesi ve değerlendirilmesi için gerekli olan teknik kriterler ile, bu laboratuarlarda kullanılan cihazların birinci sınıf laboratuarlar tarafından kalibre edilmesi ile ilgili kriterler, ürün ve kalite sis­tem belgelendirmesi yapan kuruluşlar için teknik kriterler, test ve belgelen­dirme kuruluşlarında çalışan personelin taşıması gereken özelliklerle ilgili temel kriterler yer almaktadır.

AB-Türkiye arasındaki GB çerçevesinde, Türk ihraç ürünlerinin teknik engelle karşılaşmasının önlenmesi açısından uygunluk değerlendirme iş­lemlerinin AB normlarına uygun olarak gerçekleştirilmesi büyük önem arz etmektedir. Bu nedenle, AB sistemine uygun bir akreditasyon mekanizma­sının oluşturulması gerektiği düşüncesiyle 1999 yılında, 4457 sayılı "Türk Akreditasyon Kurumu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun" yürürlüğe konulmuş bulunmaktadır.

Uluslararası alanda kabul edilebilir bir akreditasyon kuruluşunun ya­pısı standartlarla belirlenmiş olup, AB'de bu standartlar EN-45000 serisin­de belirtilmiştir. Türk Akreditasyon Kurumu (TÜRKAK)'ı kuran ilk Genel Kurulu'nun yapılıp organlarının kuruluşuna kadar geçecek sürede (bu sü­re Kanun'da en fazla bir yıl olarak belirtilmiştir) tüm destek hizmetleri Dış Ticaret Müsteşarlığı (DTM)'nın koordinasyonunda yürütülmektedir. 

TÜRKAK'ın faaliyete geçmesinin hemen ardından Türkiye'de faaliyet gösteren ve TÜRKAK'a akredite olan tüm test, muayene ve belgelendir­me kuruluşlarının uluslararası alanda kabul edilmiş sayılacağı ve Türki­ye'de düzenlenmiş belgelerin tüm dünya ülkeleri tarafından kabul edilece­ği doğrultusundaki görüşler doğru değildir. Dolayısıyla, TÜRKAK'ın ulusla­rarası alanda tanınması ve bu Kurum tarafından akredite edilen kuruluş­larca düzenlenen belgelerin yurt dışında kabul edilebilmesi için TÜR­KAK'ın faaliyete geçmesinin yanı sıra, en kısa zamanda uluslararası alan­da kabulü için girişimlerini başlatması zorunludur. Aksi halde, TÜRKAK sa­dece Türkiye sınırları içerisinde kabul edilen bir kurum olmaktan öteye gi­demeyecektir. 

TÜRKAK'ın uluslararası alanda kabulü için "Avrupa Akreditasyon Birliği"ne üyelik başvurusunda bulunması ve uluslararası normlara uygun faaliyet gösterdiğini kanıtlamasını müteakip, ikili ülke anlaşmaları yapması sağlanacak, dolayısıyla TÜRKAK'ın akreditasyon faaliyetleri tüm ülkelerce kabul edilmiş olacaktır. TÜRKAK, ürünün güvenirliğini değil, ürünün test ve belgelendirmesini yapan kuruluşların güvenilirliğini belgeleyen bir ku­rumdur. Dolayısıyla, ürünlerine "CE" işareti vermek isteyen kuruluşların TÜRKAK tarafından akredite edilmiş olması uluslararası alanda aranan bir şarttır. 

Soru-23, Ülkemizde faaliyette bulunan Serbest Bölgeler (SB'ler) ve bu bölgelerde gerçekleştirilen toplam ticaret hacmi ne kadar­dır?

Türkiye'de ihracat için yatırım ve üretimi arttırmak, teknoloji ve yaban­cı sermaye girişini hızlandırmak, ekonominin girdi ihtiyacını ucuz ve dü­zenli bir biçimde temin etmek, dış finansman ve ticaret imkanlarından da­ha fazla yararlanmak üzere çıkarılan 3218 sayılı SB Kanunu'nun 1985 yı­lında yürürlüğe girmesinden sonra 1987 yılında Mersin ve Antalya Serbest Bölgeleri ilk serbest bölgeler olarak açılmıştır. 1999 yılı sonu itibariyle fa­aliyette olan SB sayısı ise 16'ya ulaşmıştır.

Ülkemizde SB uygulamalarının başlatıldığı 1988 yılında Serbest Böl­gelerin ticaret hacmi 153 milyon dolar iken, 1999 yılında bu bölgelerde gerçekleştirilen ticaret hacmi 7.9 milyar dolara yükselmiştir. 1988-1999 yıl­ları arasında tüm SB'lerde gerçekleştirilen toplam ticaret hacmi ise 32.4 milyar dolara ulaşmıştır. Diğer taraftan, SB'lerde, 1999 yılı sonu itibariyle 2091 'i yerli, 406'sı yabancı olmak üzere toplam 2497 firma faaliyet göster­mekte olup, yaklaşık on beş bin kişiye doğrudan istihdam imkanı sağlan­mıştır. 

Soru-24, Ülkemizdeki SB'lerdeki ticari faaliyetler hangi ülke ve ülke gruplarına yönelmiştir? SB'lerde gerçekleştirilen ticaret hangi ürünlerden oluşmaktadır? 

Ülkemizdeki SB'lerde 1999 yılında gerçekleştirilen ticaretin yarısından fazlası Türkiye ile yapılırken, Türkiye ile SB'ler arasındaki bu ticaretin yüz­de 75'ini SB'lerden Türkiye'ye yapılan ihracat oluşturmaktadır. Böylece, SB'lerden Türkiye'ye gerçekleştirilen ihracatın SB'lerde yapılan toplam ti­caretin yüzde 40.5'ine ulaştığı görülmektedir. Diğer taraftan, SB'lerde ya­pılan ticaretin, yüzde 28.6'sı AB ülkeleri ve yüzde 7.5'i AB üyesi olmayan 

OECD ülkeleri olmak üzere, yüzde 36.1'i OECD ülkeleri ile gerçekleştiril­miştir.

1999 yılı itibariyle SB'lerde gerçekleştirilen toplam ticaret hacmi sek-törel bazda incelendiğinde, tarım ürünlerinin 1998'de yüzde 14.1 olan pa­yının, 1999'da yüzde 10'a gerilediği, sanayi ürünlerinin ise yüzde 85.6 olan payının yüzde 89.8'e yükseldiği görülmektedir. Diğer taraftan, 1999 yılında madencilik ve taşocakçılığı ürünlerinin SB'lerde yapılan ticaret içe­risindeki payı sadece binde 2'dir. 

Soru-25, SB'lere ihraç edilen Türk malları buradan AB ülkelerine gönderilirse ne tür mevzuata tabi tutulur? Bu mallara Türk menşei verilmesi söz konusu mudur? Bu mallar Gümrük Birliği'nden yarar­lanabilir mi? 

Türkiye'de elde edilen Türk menşeli mallar veya bünyesine giren bir üçüncü ülke menşeli malın OGT tutarındaki vergilerinin ödenmesi suretiy­le serbest dolaşıma sokulan mallar, A.TR Dolaşım Belgesi eşliğinde Ser­best Bölgelere ihraçlarını müteakip, buralardan sözü edilen belge ile Güm­rük Birliği kapsamında AB ülkelerine gönderilmeleri mümkündür. Serbest Bölgeler'de üretilen malların menşei, Gümrük Kanunu'nda belirtilen men­şe kriterlerine göre değerlendirilir. Buna göre; 

Türkiye veya Topluluk'ta ithal işlemleri tamamlanmış, gerekli gümrük vergisi ve varsa diğer vergi veya resimleri tahsil edilmiş ve bu vergi ve re­simleri tam veya kısmi bir iadeden yararlanmamış olan üçüncü ülkeler çı­kışlı, serbest dolaşım durumunda sayılan malların, bölgede üretilen bir ni­hai ürünün bünyesinde toplanması ile ortaya çıkacak ürün için, veya Tür­kiye ve Topluluk'ta elde edilen bir malın, Türkiye ve Topluluk'ta serbest do­laşım durumunda bulunmayan üçüncü ülkeler çıkışlı mallar ile, serbest bölgede üretilen nihai ürünün bünyesinde toplanması halinde, o nihai ürü­nün bünyesindeki üçüncü menşeli malların gümrük vergisi (OGT haddine tekabül eden fark giderici vergiye eşit meblağın) ihracatçı ülke olan Türki­ye'de, SB Gümrük İdaresince tahsilinden sonra, A.TR serbest dolaşım belgesi, ilgili Ticaret Odası'nca düzenlenecek ve SB Gümrük İdaresi'nce vize edilerek, sözü edilen ürünün Gümrük Birliği kapsamında AB üyesi bir ülkeye ihracı mümkündür. (Daha fazla bilgi için DTM Müşaviri Sayın Erkut Onursal'a başvurabilirsiniz.) 

Soru-26, Gümrük Birliği'ni müteakip serbest bölgelerden gele­cek Kota'ya tabi ürünler hangi ülke menşeli sayılacak ve hangi ülke kotasına tabi tutulacaktır? 

Serbest Bölgeler (SB'ler), bir ülkenin sınırları içinde, fakat; gümrük sı­nırları dışında kalan her türlü ticari ve sınai faaliyetlerin yoğunlaştığı böl­gelerdir (Emin Çarıkcı-1996). Onun için SB'ler ayrı bir ülke değildir. Bu ne­denle, serbest bölgedeki bir mal hiçbir zaman SB menşeli olmayacağına göre, bir mal serbest bölgeye girerken hangi ülke menşeini taşıyorsa o ül­ke menşei sayılır. Bu itibarla, o ülke , şayet Kota uygulamasına tabi bir ül­ke ise, bu malın, SB'den Türkiye'ye ithali sırasında da, DTM İthalat Genel Müdürlüğü tarafından yayınlanan, o spesifik ülkeye ilişkin kota uygulama­sı ile ilgili hükümler geçerliliğini koruyacaktır. 

Prof. Dr. Emin Çarıkcı

 

 

Anasayfa - İktisat - Makale - Ekonomi - Borsa - İstatistik - Türkiye Ekonomisi - Ekonomi Sözlüğü

Since 2005