RAKAMLAR YALAN SÖYLÜYORSA...

Toplumsal mutluluğun, ülke insanlarının ekonomik yönden belirli bir olumlu düzeyi tutturmuş olmalarıyla yakından ilgili olduğu artık bilinen bir gerçek. Yani, ekonomik yönden gelişmiş olan veya ekonomisi süratle büyümekte olan ülkelerde toplumun mutluluğu için asgari ortam sağlanmıştır denilebilir. 

Hergün televizyondan, radyolardan, gazetelerden sayın başbakanın ekonomik görüş ve yorumlarını izliyor ve öğreniyoruz ki ekonomik durum oldukça iyi... Süratle de daha iyiye gitmekte. Dış ticaret, yatırım, gayri safi milli hasıla, büyüme ve diğer tüm ekonomik rakamlar, Anavatan iktidarının başarılı icraatıyla bugüne kadar ulaşılamayan ekonomik hedefleri gerçek­leştirdiğini veya gerçekleştirmek üzere olduğunu göstermekte. 

Rakamlar madem öylesine başarılı ve gelecek açısından umut verici de neden tek tek insanlarımızın ekonomik durumları bu denli olumsuz. Hükümet yalnızca rakamları güzelleştirmek için mi iktidar oldu. Yoksa insanlarımızın daha yüksek yaşama düzeyine yükseltilmesi bu iktidarın amaçlarından değil mi? Amaçlarındansa neden işsizlik alabildiğince yaygın, neden gelir dağılımı olabildiğince adaletsiz. 

Rakamlar ve olgular birbirlerini doğrulamıyorsa bunlardan birisinin yanlış olması gerek. Sanırım, hergün yaşadığımız olgular yanlıştır denemez. İş arayanların yakarışları, güç bela bir iş bulanların ise gelir düzeylerinin yetersizliğine ilişkin sızlanmaları sürekli karşılaştığımız gerçekler... ya rakamlar... Devlet İstatistik Enstitüsünün, olsa olsa yöntemi ile belirlediği ve bağlı olduğu Devlet Bakanı'nın "... bunlar ne biçim rakamlar... tekrar değerlendirilsin.." fermanı üzerine değiştirilen ekonomik veriler. Devlet İstatistik Enstitüsü'nün, inşaat sektöründe verdiği rakamsal düşüşlerin bu kurumun genel müdürünün görevden alınmasına neden olduğu biliniyor. Bundan böyle atanacak yeni genel müdürlerin bu olaydan ders alacakları da kuşkusuz.

Birde Hazine ve Dış ticaret Müsteşarlığı Fiyat Endeksleri var, oransal tartılarını 1938'in tüketim bileşiminden alan. Yani 1930'lu yılların insanının tükettiği mal gruplarının, genel tüketim içerisindeki paylan, bugünkü fiyat endekslerinin belirlenmesinde de aynen kullanılmakta. 1938 yılının insanı en çok ne tüketir. Petrol ürünleri, elektrik, dayanıklı tüketim malları mı? Yoksa gaz, tuz, kaput bezi, un ve şeker mi? Fiyat endeksi değil yanlışlıklar komedyası... Kaput bezi fiyatları arttımı, fırla... Petrol ürünlerine zam yapıldığında, 1938 yılında gaz lambalarında tüketilen gaz miktarınca belli belirsiz kıpırdan. 

Ya kira giderleri... Ona hiç yer yok fiyat endekslerinde. Zira fiyat endeksinin tartılarının belirlenebilmesi için 1938 yılında yapılan örnekleme çalışmalarında hiç kiracıya rastlanmamış da ondan. O tarihte herkes kendi evinde oturduğundan bu endeksler kira artışlarından etkilenmiyor. Bir başka şekilde ifade edersek, ev sahiplerinin kiralarını artırmaları ülkemizde resmen genel fiyat düzeyini yükseltmiyor. 1938 yılının elektrik tüketiminin parasal değerinin, tüketicilerin genel tüketim bileşimi içerisindeki payını düşünürsek Türkiye Elektrik Kurumu'nun yaptığı zamların da resmi enflasyonu pek fazla etkilemediği ortada. 

Fiyat endekslerindeki bu komediyi pek çok örnekle daha da ayrıntılı ve çarpıcı bir biçimde anlatmak mümkün. Ama kaput bezi, havagazı, sinema, tiyatro, deterjan ve diğer temizlik malzemeleri giderlerinde 1930'lu yıllar­dan bu yana söz konusu olan gelişmeler tartışmasız bir biçimde ortadayken böyle bir zahmete pek gerekde görülmüyor. 

Denilebilirki, enflasyon canavarı kabul. Fiyat endekslerindeki yanlış uygulama yöntemleriyle ve saptırmalarla dahi fiyatlardaki aşırı yük­selmeleri kamufle etmek imkanı yok. Enflasyonla mücadeledeki başarısızlık tamam. Ama yalnızca bu, kapkara bir ekonomik tablo çizmek için yeterli mi? İhracat ve turizm sektörlerindeki artışlara ne buyurulur. Bu artışlar başarısızlık olarak değerlendirilebilir mi?

 Bir ülkede işsizlik büyük boyutlara ulaşmışsa, gelir dağılımındaki adaletsizlikler giderek olumsuz bir tablo ortaya koyuyorsa, yatırımlar durma noktasına gelmişse, sabit gelirlilerin yaşam koşulları dayanma nok­tasını çoktan geçmişse, velhasıl ekonomik durum genel olarak olumsuzsa, o ülke ihracatının değil patlama yapması, gerçek anlamda bir artış sağlamış olması da oldukça kuşkuludur. Zira ekonomik gelişme ve büyüme göstergeleri bir bütündür. Tüm sektörler genel ekonomik yapının birbir­leriyle bağlantılı uyumlu birer parçası gibi fonksiyon görürler. Bütünün bir veya birkaç parçasındaki küçük-önemsiz aksamalar genel bütünün olumlu işleyişini etkilemeyebilir. Ama bütün, genel olarak olumsuz bir çalışma düzeni içerisindeyse artık o bütünün parçalarının bir bölümünün başarılı çalışma örneği verdiklerinden söz edilemez. Kaldı ki, böyle bir varsayım teknik olarak da imkansızdır. Ekonomi, kendi içerisindeki çok küçük nüanslarla, genel olarak olumlu veya olumsuz gelişim eğrileri çizer. 

Aksi yorumlar bir ayağı üniversitede bir ayağı holdinglerde olan sözde bilim adamlarının görüşleridir ki ekonomik uygulama tekniklerinin saptırmacı kullanımından başka birşey değildir. Kullanılan saptırma tekniğinin açıklaması da oldukça basit. Gelişmiş ülkelerin düzenli ve tutarlı işleyen ekonomi makinasının bazı parçalarının çalışmasında zaman zaman görülen ve bütünün çalışmasında arızi nitelikte aksamalara neden olan ancak, sistemin işleyiş dinamikleriyle süratle düzeltilmesi mümkün tek­lemeler, ülkemizdeki modelin yorumlanmasındaki olumsuz gelişmelerin açıklanmasında örnek olarak kullanılmakta. 

Oysa açıktır ki gelişmiş ülkelerin ekonomi makinaları azgelişmişlerinkinden çok farklı. Gelişmiş ekonomilerde aksaklık olarak değerlendirilebilecek düzeltilmesi mümkün teklemeler, azgelişmiş ekonomilerde tedavisi kısa vadede anlık önlemlerle gerçekleştirilemeyecek kronik rahatsızlıkları oluştururlar. Değişik söyleyişle, gelişmiş bir ülkede örneğin, ihracattaki bir aksamayı doğrudan ihracata dönük önlemlerle kısa sürede gidermek imkanı mevcutken, azgelişmiş bir ülkede ihracattaki yetersizliklerin giderilmesi, yatırımlardan finansman politikasına kadar pek çok önlemin bir arada ve radikal bir yaklaşımla ele alınarak uzunca bir süre sabırla uygulanmasını gerektirmekte. 

İhracat ve turizm sektörlerindeki gelişmeler de, hikayeleri birbirinden farklı gerçek dışı birer rakamsal patlama. Özellikle ihracat hikayesinin gerçek dışı boyutları kurgu-bilimin titiz çalışma örneklerini anımsatıyor. İhracat özendirmelerinin niteliği, yapılanın dış ticaret rejimi çerçevesinde ihracat değil "Devlet Garantili Zararına Mal Satışı" olduğunu ortaya koyuyor. Kaldı ki, bu ihracatın hayalisi var, rakamları % 15 oranında yük­selten resmi "Hata ve Noksanlık" payı var. 

Turizm sektöründeki sözde rakamsal artışların ise reel bir gelişmeden değil, 1984'e göre turizm gelirlerinin hesaplama biçimindeki yöntem değişikliğinden kaynaklandığını artık herkes biliyor. Yalnızca, herkesi bilmez sananlardır ki, bir önceki yıla göre turist sayısındaki % 20'lik artışa karşı, dış turizm gelirlerinde % 100'lık bir mucize ileri sürebilmektedirler.

 Öyleyse tekrarlamakta yarar var. Toplum mutsuz ve umutsuzken rakamlar kısmen dahi olsa umut verici olamaz. Olsa olsa yalan söylüyor olabilir.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Anasayfa - İktisat - Makale - Ekonomi - Borsa - İstatistik - Türkiye Ekonomisi - Ekonomi Sözlüğü

Since 2005