ENFLASYONUN İŞLETMELER ÜZERİNDEKİ ETKİSİ VE BU ETKİLERİ GİDERMEYE YÖNELİK YÖNTEMLER                       

Özet 

Bu çalışmada enflasyonun işletmeler üzerindeki etkisi ve etkileri gidermeye yönelik yöntemler üzerinde durulmuştur. Enflasyonun işletmeler üzerindeki en önemli etkisi, işletmelerin muhasebe sistemlerini ve mali tablolarını anlamsız hale getirmesidir. Enflasyonun oluşturduğu olumsuzlukları ortadan kaldırmak için çeşitli düzeltme yöntemleri vardır. Bu yöntemleri iki kısımda incelemek mümkündür. Birincisi, kısmi düzeltme yöntemi, ikincisi ise genel düzeltme yöntemidir.www.ekodialog.com

            Anahtar Sözcükler: Enflasyon, kısmi düzeltme yöntemİ, genel düzeltme yöntemi 

Abstract 

In this study, we mentioned the effect of inflation on companies. Inflation makes the companies's accounting system and financial tabı es meaningles. To remove the negative effect of inflation on companies, two correction system was performed. The first system is parti al correction system the second correction system is general correctionsystem.

Keywords: Inflation, parti al correction system, general correctian system 

Giriş 

İşletme yönetiminin amacı kısa dönemde yüksek kar elde etmek değil uzun dönemde işletme faaliyetlerini sürekli kılarak sermaye kazancı elde etmektir. Gerek kısa dönem gerekse uzun döneme ait hedeflerin gerçekleştirilmesi işletme faaliyetlerinin etkinliğinin ve verimliliğinin optimal seviyeye çıkarılması ile birlikte uygun zamanda, uygun ölçekte, uygun alanlara yatırım yapılması ile mümkün olacaktır. İşletmeler cari döneme ve gelecek döneme ait strateji ve planların hazırlanmasında çok yönlü bilgi ihtiyacı duymaktadır. Örneğin işletmenin içinde bulunduğu ekonomiye, sektöre, rakiplere ve tedarikçilere ait bilgiler v.b.'dir. 

Finansal tabloların düzenlenmesinde parayla ölçme ve maliyet esası kavramlarının kullanılması, yüksek enflasyon dönemlerinde işletmelerin finansal tablolarında yer alan rakamların gerçeği yansıtmasını engeller ve gelir tablosunda nominal karların oluşmasına sebep olur. 

Başka bir deyişle gelir tablosunda yer alan nominal karlar, gerçek kar rakamı gibi dikkate alındığında, bu nominal karlara göre yapılan ödemeler ve alınan kararlar, uzun dönemde işletmeler için rasyonel değildir. Çünkü geleneksel muhasebe ile hesaplanan kar (nominal kar) rakamı üzerinden devlete vergi ödenir, ortaklara ve çalışanlara temettü dağıtılır, ücretler belirlenirken işçilere prim verilir. Aslında işletme enflasyon ortamında reel olarak kar elde etmediği için, sermayesini vergi, temettü, prim vb. şekilde dağıtır. Bu sebeple, yüksek enflasyon dönemlerinde işletmelerin finansal yapıları zayıflar. 

Bu çalışmada işletmelerin strateji ve planlarının hazırlanmasında, enflasyon ve işletme üzerindeki etkileri incelenecektir. Çalışmanın ilk aşamasında kısmi düzeltme yöntemleri incelenecek ve daha sonra genel düzeltme yöntemleri incelenecektir. 

1. Enflasyonun İşletmeler Üzerine Etkileri 

           Enflasyon işletmelerin yapısını, izledikleri politikaları ve işleyişlerini olumsuz yönde etkiler. Bu etkilemenin derecesi, enflasyonun hızına, firmanın varlıklarının kompozisyonuna, varlıkların devir hızına, üretilen mal ve hizmetlerin talep elastikiyetine, nispi fiyatlardaki değişmeye, teknolojik gelişmelere, bu gelişmelerin ekonomiye uygulanma hızına ve işletmenin borçtan yararlanma derecesine bağlıdır.www.ekodialog.com

Enflasyonun meydana getirdiği belirsizlik ortamının oluşturduğu risk (enflasyon riski, kar riski, faiz riski), girişimcilerin büyük ve uzun vadeli yatırımlar yerine tesis süresi kısa ve kendisini süratle geri ödeyen darboğaz giderici, tevsi, modernizasyon yatırımının yeğlenmesine sebep olmaktadır. Gerçekten, enflasyonun uzun dönemde işletmeler üzerinde yaptığı en olumsuz etki, işletmelerin rasyonel hesaplara dayanan uzun vadeli planlama yapamamaları ve buna bağlı olarak uzun dönemli prodüktif yatırım projelerinin gerçekleştirilmesinin zorlaşması ve yanlış kararların alınmasına sebep olmasıdır. Bunun doğal sonucu olarak da yatırımların azalması ve iktisadi kalkınma hızının düşmesidir. (Yüce, 1999: s.3) 

Enflasyon, kısa dönemde işletmelerin yatırım yapma risklerinin artmasına, üretim maliyetlerinin yükselmesine ve faiz yükünün artmasına sebep olurken, uzun dönemde işletmelerin muhasebe sistemlerini ve mali tablolarını anlamsızlaştırmaktadır. Böylece, ekonomik hayatın normal dönemlerinde, muhasebede uygulanan kayıt, tasnif, takdim, yorum usulleri ile değerlendirme ve kontrol metotları yönetim kararlarına dayanak olacak doğru, gerçek bir bilanço ve gelir tablosu ile diğer muhasebe tablo ve verilerinin sağlanmasına imkan verdiği halde, enflasyonist süreçlerde bu vasfını büyük ölçüde yitirmektedir. (Yüce, 1999: s.4) 

Muhasebe, işletmeler arası karşılıklı ilişkiler ve işletme içi olaylar sebebiyle işletmenin varlıklarında ve kaynaklarında değişme meydana getiren tamamen veya kısmen mali nitelikteki ve para ile ifade edilebilen işlemlere ait bilgileri kaydeden, sınıflandıran ve anlamlı bir biçimde özetleyerek, varılan sonuçları yorumlayan ve böylece işletme ilgililerine, amaçlarına uygun yararlı bilgileri sağlayan bilimdir. (Sürmen, 1997:s.9) Muhasebenin bu işlevlerinin görülebilmesi için, onun genel kabul görmüş evrensel bazı ilkelere ve tutarlı bilimsel esaslara dayanması gerekir. Bunlara muhasebe ilkeleri denir. Oysa enflasyonist ortamda bu ilkelerin pek çoğu çelişkili sonuçlar üretmekte, dolayısıyla mali tablolar da gerçeği yansıtmaktan uzaklaşmaktadır.

Geleneksel muhasebe sisteminde, enflasyondan kaynaklanan kayıp ve/veya kazançların sonuç hesaplarına yansıtılma imkanı bulunmadığından, işletmelerde oluşan dönem karı veya zararı da gerçek durumu göstermemektedir. Böylece işletmeler, rasyonellikten uzaklaşarak, dönem sonunda oluşan nominal karları dağıtmaktadırlar. Diğer bir ifadeyle, yüksek enflasyonist dönemlerde geleneksel muhasebe ilkelerine göre hazırlanıp sunulan mali tablolar, fiyat hareketleri sonucu para biriminin satın alma gücünde meydana gelen azalışlar dikkate alınmadan hazırlandığından anlamsızlaşmakta ve gerçeği yansıtmaktan uzaklaşmaktadır. Diğer taraftan, enflasyonist dönemlerde gider ve geliri oluşturan kalemler farklı satın alma gücüne sahip para birimiyle ifade edildiğinden, mali tabloların homojenliği bozulmakta, tarihi maliyetler gerçek maliyetlerden az gözüktüğünden, cari maliyetler ile cari satışların karşılaştırılma imkanını ortadan kaldırmakta, dolayısıyla işletmede nominal karın doğmasına sebep olmaktadır. Nominal karların Üzerinde ödenecek vergi ve dağıtılacak temettü, öz sermayenin satın alma gücÜ ve üretim potansiyelinin korunması imkanını yok edip işletme sermayesini erozyona uğratacak, işletme faaliyetlerinin düzenli, aynı düzeyde sürdürülmesinde yönetimi sıkıntıya sokacaktır.

2.Enflasyonun İşletmeler Üzerindeki Etkisini Gidermeye Yönelik Yöntemler

Geleneksel muhasebenin gerektirdiği kavramlarından parayla ölçülme ve maliyet esası enflasyon önemlerinde finansal tablolardaki yansıtmasını engeller. (Sürmen, 1997:s.21) Enflasyonun finansal tablolar üzerindeki etkileri özetle; tabloların homojenliğini bozmak, bilançolardaki aktif değerleri geçersiz kılmak, gelir tablolarında enflasyon karlarının oluşması şeklinde sıralanabilir. Enflasyonun olumsuz etkileri işletmelerin yanlış vergilendirilmesi, yanlış maliyet hesaplaması, yanlış yorumlar ve yanlış işletme kararlarının alınması sonuçlarını ortaya çıkarmaktadır. (Hacırüstemoğlu ve diğerleri,1999: s.27) Bu yöntemleri Bunlar; olumsuzlukları ortadan kaldırmak için çeşitli düzeltme vardır. Bu yöntemleri iki kısımda incelemek mümkündür. 

-Kısmi düzeltme yöntemleri
-Genel düzeItme yöntemleri  

2.1 Kısmi Düzeltme Yöntemleri 

Kısmi düzeltme yöntemleri, finansal tablolardaki bir bilanço kaleminin ya da bir grup bilanço kaleminin düzeltilmesine yönelik uygulamalardır. Bu yöntemler, enflasyondan en çok etkilenen hesap kalemlerinin düzeltilmesine yönelik olarak, geleneksel muhasebe kavram ve ilkeleri 'terk edilmeden yapılan kısmi düzeltilme işlemleridir. Bu düzeltme işleriyle, enflasyonun finansal tablolar üzerindeki etkileri kısmen de olsa giderilmeye çalışılır. Bu çerçevede kullanılan yöntemlerin bir kısmı, genel muhasebe uygulamaları içinde de yer alan uygulamalardır. Yüksek enflasyon dönemlerinde bu yöntemlerin uygulanması, işletmelere ek yararlar sağladığı için kısmi düzeltme yöntemi olarak kabul edilirler. Yöntemlerin önemli bir kısmı ise, işletme sahiplerinin yakınmalarına sebep olan nominal kar üzerinden vergi ödenmesinin önlenmesi amacını taşıyan vergi düzenlemelerini içerir. Kısmi düzeltme yöntemi içinde yer alan uygulamalar aşağıda belirtilmektedir. 

2.1.1 Yeniden Değerleme 

Temel mali tablolar, fiyatlar genel düzeyine uygun olarak cari para değerine göre düzeltilirler. Bu düzeltme işlemine yeniden değerleme denir. (Çetiner, 2000: s.200) Yeniden değerleme, maddi duran varlıkların değerini enflasyon ölçüsünde güncel değerlere eriştirmektedir. Ancak yeniden değerleme işlemi ile maddi duran varlıkların bugünkü değeri bulunmaz. Satın alma gücü farklı para birimleri ile satın alınmış bulunan aktife kayıtlı maddi duran varlıkların değerini, satın alma gücü yönünden tek bir para birimi ile ifade edilmesi yeniden değerleme ile sağlanır. (Erdoğan, 1997: s.409) Paranın satın alma gücündeki düşme dikkate alınmadan, işletmelerin satın alma gücü ne olursa olsun, "dönem başındaki bir lira dönem sonundaki bir liraya eşittir" anlayışına uygun olarak hesaplanan yanlış kar ve bu kar üzerinden yapılacak tasarruflar işletmenin çalışma sermayesini erozyona uğratacaktır. (Atabey, 1998: s.190) Bu sakıncaları önlemek için, işletmelerin fiyat değişmelerini dikkate alarak bütün bilanço kalemlerini düzeltmeleri zaruridir. Enflasyonun sebep olduğu aşırı fiyat artışlarının işletme bünyelerinde meydana getirdiği olumsuz sonuçları ortadan kaldırmak amacıyla yeniden değerleme yöntemi oluşturulmuştur. 

Yeniden değerlemenin işletmelere sağladığı yararlar vardır. Bunlar; amortisman giderleri maddi duran varlıkların yenilenmesi için gerekli fonu oluşturma imkanı sağlar. Yeniden değerleme yapılmaması halinde, enflasyon ortamında gerçekçi amortisman gideri belirlenemez. Ayrıca maliyet muhasebesine yansıyacak amortisman giderlerinin gerçeğe yakın değerler üzerinden olması mamul maliyetlerinin doğru belirlenmesine imkan sağlar. Doğru fiyat politikası gerçekçi maliyetlere dayanır. Dağıtılacak karlar amortisman giderlerinin düşük ayrıl ması sebebi ile nominal olarak yükselecektir. Bu durumda işletme ortaklarına kar değil, sermaye dağıtmış olacaktır. Tarihi maliyetlerle yapılan değerleme ile karlar nominal olarak fazlalaşır ve vergi yükü artar. Gelir üzerinden artan vergi haline dönüşür. (Erdoğan, 1997: s.409) www.ekodialog.com

Yeniden değerleme, her hesap dönemi sonu itibariyle uygulanır. Yeniden değerleme yöntemi olarak fiyat endekslerinden yararlanılır. Yeniden değerlemeye esas alınacak oranlar, Maliye Bakanlığınca ilan edilir. Bu değerlemede esas alınacak değerleme oranı; yeniden değerleme yapılacak yılın Ekim ayında bir önceki yılın aynı dönemine göre Devlet İstatistik Enstitüsü' nün toptan eşya fiyatları genel endeksinde meydana gelen artış oranıdır. Bu oran sözü edilen Bakanlıkça her yıl Aralık ayı içinde Resmi Gazete'de ilan edilir. Bakanlıkça belirlenen yeniden değerleme oranı ile maddi duran varlığın bilançonun aktifinde yazılı değeri ve bu varlığa ilişkin birikmiş amortismanı çarpılarak yeniden değerleme yapılır. Söz konusu varlığın yeniden değerlemeden sonraki ve önceki değerleri arasındaki fark değer artışını oluşturur. Gerçekten de Vergi Usul Kanunu, yeniden değerlemede ortaya çıkan değer artışını hesaplamada net değer artışı usulünü benimsemiştir. (Erdoğan, 1997: s.411) 

Ülkemizde yeniden değerleme uygulaması ile mükelleflere oto finansman imkanı sağlanmakta ve işletme sahibi ve ilgililerine tümüyle olmasa bile gerçeğe yakın finansal tablolar sunulmaktadır. Değer artışının sermayeye eklenmesi sonucu, kurumların tahvil çıkarma tavanları yükselmekte ve böylece yabancı kaynak sağlama imkanları da artmaktadır. Yeniden değerleme sisteminin gelir vergisi mükellefleri açısından pek anlamı i olmamasına karşın, kurumlar vergisi mükellefleri açısından olumlu yorumlanabilir. Gelir vergisi mükellefi olan şahıs şirketlerinin, sadece bilanço düzenleme işlemi olarak yaptıkları yeniden değerleme, bu mükelleflere vergi avantajı getirmemiştir. Oysa kurumlar vergisi mükellefleri lehine vergi avantajı getiren yeniden değerleme, bunların nominal karlarının vergi dışı bırakmıştır. (Çetiner, 2000: s.213) 

Sonuç olarak ülkemizde yürürlükte bulunan yeniden değerleme sistemi, şahıs şirketlerini sermaye şirketlerine çevirmeye teşvik ederek sermaye piyasasını geliştirecek niteliktedir. (Çetiner, 2000: s.213) 

2.1.2.Azalan Bakiyeler Yöntemiyle Amortisman  

Bilanço esasına göre defter tutan mükelleflerden dileyenler, amortismana tabi iktisadi değerlerini, azalan bakiyeler üzerinden amortisman usulü ile yok edebilirler. Azalan bakiyeler yöntemiyle amortisman, Vergi Usul kanununun mükerrer 315. maddesince düzenlenmiştir. Bu kanunla, her yıl, üzerinden amortisman hesaplanacak

eğer, evvelce ayrılmış olan amortismanlar toplamının düşülmesi suretiyle tespit olunur. Bu usulde uygulanacak amortisman oranı %40'1 geçmemek :ere normal amortisman oranının iki katıdır. Bu usulde amortisman süresi normal amortisman oranlarına göre hesaplanır. Bu sürenin son yılına devreden bakiye değer, o yıl tamamen yok edilir. 

Fiyatlar genel düzeyinin sürekli olarak yükseldiği enflasyon nemlerinde işletmeler amortismana tabi maddi duran varlıklarını, azalan bakiyeler yöntemi ile amortismana tabi tutarak enflasyon dolayısıyla meydana gelen nominal karlarını azaltabilirler. (Erdoğan, 1997: s.418)  

Azalan bakiyeler usulüyle amortisman uygulaması, enflasyonun olumsuz etkisini tamamen ortadan kaldırabilmesi için amortisman karşılıklarının miktarının genel fiyat endeksiyle arttırılması veya karşılıkların cari değerleri üzerinden hesap edilmesi gerekmektedir. 

2. 1.3 Alacak ve Borç Senetlerinde Reeskont 

Bir taraftan işletmelerin her geçen gün artan uluslararası ticari ilişkileri, diğer taraftan yüksek enflasyon sebebiyle ülke içindeki ticari ilişkilerde borç ve alacakların enflasyondan olumsuz etkilenmeyen yabancı birimleri ile belirlenmesi borç ve alacaklar için yabancı para ile senet   düzenlenmesini zorunlu kılmıştır. İçinde yaşadığımız enflasyonist ortamda bir işletmenin alacaklarını yabancı para cinsinden senede bağlanması, paranın uğrayabileceği değer kayıplarından kısmen koruyabilmekte Ama alacak ve borçların yabancı para üzerinden senede bağlanması borçlu işletme için, bir risk unsurunu oluşturmaktadır. (Örten ve Karapınar, 2C s.34) 

Alacak ve borçların değerlemesine ilişkin hükümler vergi U Kanununun 281. ve 285. maddelerinde yer verilmiştir. İlgili maddelerle alacak ve borçların kayıtlı değerleriyle değerlenmesi esası kabul edilmekle birlikte, vadesi gelmemiş olan senede bağlı alacakların değerleri günündeki değerine getirilerek değerlenebileceği öngörülmüştür. (Örten Karapınar, 2003, s.35) 

Borç ve alacağın doğduğu zaman ile tahsilatın veya ödemen gerçekleştiği zaman arasında enflasyon sebebiyle tutarın reel değe farklılaştığından faaliyet dönemi sonunda bilançoda görülen ve belli bir vadede denecek veya tahsil edilecek senedin işletme için gerçek değe. ile ifade edilmesini gerektirir. Türk parası ile olan senetli veya senetsiz alacak ve borçlar kural olarak mukayyet değeri ile değerlendirilir. Anca, senetli alacak ve borçların reeskonta tabi tutularak tasarruf değeri ile değerlendirilmesi de mümkündür. Reeskont, vadesi gelmemiş senede bağı alacakların ve borçların değerleme gününün kıymetine getirilmesi işlemidir. Bir alacak veya borcun reeskonta tabi tutulabilmesi için bu alacak ve borcun senetli olması ve bir vade içermesi gerekli olmakla birlikte, söz konusu alacak veya borcun değerlemenin yapıldığı tarihte vadesi gelmemiş olması gerekir. Senetli borç ve alacakların reeskont tutarları iç iskonto yöntemi ile yapılmalıdır. İç iskonto yöntemi, senet üzerindeki vadeye kadar olan gün farkı ve faiz oranı dikkate alınarak senedin nominal değeri üzerinden iskonto tutarının hesaplanması işlemidir. (Erdoğan, 1997: ss.415-416) 

Alacak ve borçların reeskonta tabi tutulmasındaki amaç bunların değerlerini değerleme günündeki değerlerine indirgemektir. Çünkü değerleme günündeki senedin nominal değeri, değerleme gününden sonraki vadeye isabet eden faizi de içermektedir. Reeskont uygulaması ile bu faiz tutarı hesaplanmaktadır. Hesaplanan bu tutar işletmelerin mali karlarının hesaplanmasında göz önüne alındığından mükelleflerin vergi matrahları böylece gelecek dönemlerle ilgili gelir ve giderlerden arındırılmış olmaktadır. Alacak ve borç senetleri ile ilgili olarak doğan gelir ve giderlerin ilgili oldukları yıllara nakli reeskont uygulamasının ana amacı olmaktadır. 

2.1.4 Yenileme Fonuwww.ekodialog.com

Yenileme Fonu, Vergi Usul Kanununun 328. ve 329. maddelerinin ortak bir uygulaması olarak amortismana tabi iktisadi kıymetlerin satışından doğan kar ile, yangın, deprem, sel ve su basması gibi afetler yüzünden zarara uğrayan amortismana tabi iktisadi kıymetler için alınan sigorta tazminatı ile iktisadi kıymetin net değerinden (amortisman çıktıktan sonra kalan değer) fazla veya eksik olduğu takdirde, fark kar niteliğinde ise, ortaya çıkan kazancın vergiye tabi dönem kazancının dışında bırakılması kabul edilmiştir. 

İşletmelerin enflasyonun etkilerini azaltmak için duran varlık yenilemesinde yararlanabileceği yenileme fonu vergi avantajı sağlama yanında bir teşvik uygulamasıdır. Enflasyon ortamında yenileme fonu oluşturulması işletmelerin gelecekte duran varlık yenilemeleri için yardımcı olmakta, vergi ertelemesi dolayısıyla oto finansman imkanı sağlamaktadır. Esasen bu fonlar enflasyon dolayısıyla ortaya çıkmış enflasyon karlarından ayrılmaktadır. Bu sebeple belirli şartlar altında enflasyon karlarının vergilenmesi ertelenmekte veya engellenmektedir. 

3.Genel Düzeltme Yöntemi 

            Enflasyon oranlarının çok yüksek olduğu ve süreklilik kazandığı ekonomilerde kısmi düzeltme yöntemleri yetersiz kalmaktadır. Buradan hareketle geliştirilen genel düzeltme yöntemleri; yüksek enflasyon dönemlerinde paranın satın alma gücünün düştüğü ve bazı muhasebe kavram ve ilkelerinin geçerliliğini kaybettiği görüşüne dayanmaktadır. Bu sebeple genel düzeltme yöntemleri, finansal tablolardaki tüm kalemleri içerecek şekilde geniş içerikli bir düzeltmenin yapılmasını ön görür. Genel düzeltme yöntemlerinde amaç; tüm muhasebe kayıtlarının enflasyona göre düzeltilmesi veya kayıtların enflasyon oranları dikkate alınarak yapılması değil, geleneksel muhasebe kavram ve ilkelerine göre düzenlenen finansal tabloların enflasyona göre düzeltilmesidir. 

SONUÇ 

            İşletmelerin enflasyon karşısında özkaynaklarını korumak amacıyla kullanılan kısmi yöntemleri, finansal tabloların tamamı üzerindeki enflasyon etkisini gidermediği için enflasyon muhasebesi uygulamaları açısından benimsenen yöntemler değildir. Kısa süreli ve düşük oranlı enflasyon dönemlerinde kullanılması daha uygun olan bu yöntemlerin, Türkiye'nin ekonomik şartları gözönüne alındığında yetersiz kalacağı açıktır. Yapılan araştırmalar da bu yöntemlerin uygulamada tercih edilmediğini; işletmelerin sermaye yapılarını kuvvetlendirmelerine ya da en azından sermaye yapılarını korumalarına ve vergi avantajları elde etmelerine imkan sağlayan bu yöntemleri bilmediklerini veya kullanmadıklarını göstermektedir. Bu sebepler göz önüne alındığında genel düzeltme yöntemi olan enflasyon muhasebesi sistemi geliştirilmiştir. Enflasyon muhasebesi, kısmi düzeltme yöntemlerinin yüksek enflasyon dönemlerinde geçerliliğini yitirmesinden kaynaklanan boşluğu doldurmak için geliştirmiştir. Enflasyon muhasebesi sistemi finansal tablolardaki tüm Kalemleri içerecek şekilde geniş içerikli bir düzeltmenin yapılmasını öngördüğü için enflasyonun etkisini kısmi düzeltme yöntemlerine göre daha başarılı olacaktır. 

Kaynak: İsa  ALTINIŞIK Selçuk Üniversitesi, Karaman İİBF

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Anasayfa - İktisat - Makale - Ekonomi - Borsa - İstatistik - Türkiye Ekonomisi - Ekonomi Sözlüğü

Since 2005