Türkiye Ekonomisi
Dünya Ekonomisi
Osmanlı Ekonomisi
Finansal Ekonomi
İşletme Ekonomisi
Hizmet Ekonomisi
Kalkınma Ekonomisi
Tarım Ekonomisi
Borsa ve Yatırım
Ekonomi Sözlüğü
Ekonomi Ders Notları
Ekonomi Düşünürleri
Genel Ekonomi Soruları
Özel İstatistik Arşivi
Özel İktisat Konuları
Açık Öğretim İktisat
Ekonomi Kurumları
Kamu Yönetimi
Kamu (Devlet) Maliyesi
Sigortacılık Konuları
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Gümrük Birliğine Değil, 21. Yüzyıla Nasıl Giriyoruz? 

Türkiye, uygulaya geldiği ucuz emek politikası sonucunda erittiği kaliteli emek ve Batı"dan aktardığı ikinci sınıf teknik dona­nımı ile Gümrük Birliği'ne değil, fakat 21. yüzyıla girmeye ha­zırlanmaktadır. Gümrük Birliği ertelenebilir, fakat dünyanın dönüşü durdurulmaz. Yetkililerin, Gümrük Birliği politikasını ekonomik değil, siyasal bir platforma oturtması da durumu açık­ça ortaya koymaktadır. 

Bu mevcutlarla tekleyerek gelişen ekonomi, hızla artan sosyal ve ekonomik talepleri karşılayamayınca, ardı ardına ekonomik krizler ve sosyal çalkantılar yaşanmaktadır. Bu krizleri derinleş­tiren diğer bir olgu da dış aleme yapılan ekonomik transferlerdir. 1980'lerde hızla artırılan dış borç, giderek artan yükümlülükle dış aleme transferi zorunlu hale getirmiş bulunmaktadır. 

Bu durumda Türkiye ne yapabilir? Birincisi, ekonomik üretim kapasitesini yükseltebilir. Bunun için hem maddi hem de beşeri ser­maye stoğunu artırması gerekmektedir. Bunun anlamı, tasarruftur, ikinci olarak, Türkiye, hızla dış aleme yaptığı kaynak aktarımını küçültmek ve olağan boyutlara çekerek, durdurmak durumundadır. Bunun için de tasarrufların artırılması gerekmektedir. Her iki çözüm de hızlı tasarruf artışını gerektirmektedir.

Tasarruf, gelirin tüketilmeyen bölümü olduğuna göre, ya geli­ri hızla artırmak ya da tüketimi kısmak gerekmektedir. Birinci yol kapalıdır. Zira başlangıçta geliri artırabilmek için tasarrufla­rın artırılması gereklidir. O zaman tek yol kalıyor; o da, tüketimin kısılması. Tüketimin kısılıp, gelirin giderek daha büyük bö­lümünün tasarruf edilebilmesi ve bu tasarrufların teknoloji yoğun yatırımlara yönlendirilebilmesi için. ekonomide yaratılan artık değerin, hiç değilse, bir bölümü üzerinde kamusal karar yetkisini elde tutmak gerekmektedir. 

Yaratılan gelirin etkili bir bölümünün kullanım tercihini kamu yetkisi içinde tutabilmenin en etkili yolu özelleştirme politika ve uygulamalarını durdurmaktır. Bu politikada başarı sağlayabil­mek için yeni kamu kuruluşları açmak ve artan milli gelir içinde­ki kamu payını, hiç değilse, düşürmemek gerekmektedir.

Bu yaklaşım sol politikalar içermektedir. İşte Türkiye'nin di­ğer bir şanssızlığı da bu alanda gözlenmektedir. Sol ile sosyal demokrasinin bu kadar birbirine karıştırılması, bu iki politikaya değil, fakat sağ politikaların işine yaramaktadır. Daha da vahimi, krize giren ekonominin kendi kanalını açıcı ve ekonomik ve sos­yal bunalımı kısmen çözerek sisteme belirli bir işlerlik kazandırı­cı politikaları da bazen sosyal demokrat felsefeler gibi yansıtıl­maktadır topluma. Bu yaklaşımla sağ politikalar, sosyal demok­rasinin evrimci dönüşümünü, sistemi sağa çekerek, sosyal de­mokrasinin aleyhine işletebilmektedir. Sistemin anlık rahatlatıl­ması, etkinlik ve sol felsefeler pahasına gerçekleştirilmektedir. 

Belki böyle bir dünyada adacıklar yaratmak olası değildir, ama sistemimizin gözden geçirilmesinin, sadece bugün ezilenlerin kurtarılışı adına değil, fakat tüm ülkenin ve ekonominin selameti adına gerekli olduğunu anlatmak olasıdır. Bu sonuca, yani hızlı büyümeye tasarruf ve birikimle, hızlı tasarruf ve birikime ise gelirin bir bölümünün kamusal tercihler doğrultusunda kullanıl­ması ve planlama ile. bu araçlara ise, sermaye mülkiyetinde ka­musal söz hakkı ve siyasal karar süreçlerinde etkili olmak yolu ile ulaşılabilir. 

Kaynak: İzzettin Önder – İstanbul Üniversitesi Maliye Bölümü

 

 

Anasayfa - İktisat - Makale - Ekonomi - Borsa - İstatistik - Türkiye Ekonomisi - Ekonomi Sözlüğü

Since 2005