Türkiye Ekonomisi
Dünya Ekonomisi
Osmanlı Ekonomisi
Finansal Ekonomi
İşletme Ekonomisi
Hizmet Ekonomisi
Kalkınma Ekonomisi
Tarım Ekonomisi
Borsa ve Yatırım
Ekonomi Sözlüğü
Ekonomi Ders Notları
Ekonomi Düşünürleri
Genel Ekonomi Soruları
Özel İstatistik Arşivi
Özel İktisat Konuları
Açık Öğretim İktisat
Ekonomi Kurumları
Kamu Yönetimi
Kamu (Devlet) Maliyesi
Sigortacılık Konuları
Türkiye İktisat Tarihi
Yeraltı Ekonomisi

Kredi Kartı Piyasası

Gelişmekte Olan Ülkeler

Finansal Piyasalar

Kent Ekonomisi

Liberalizm

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Hazar Petrol ve Gazları ile İhraç Yolları 

Hayrettin Uzun 

Dünya enerji kaynakları arasında eko­nomik, politik ve stratejik açıdan son derece önemli bir yer tutan petrolün insanlık tarihin­deki konumu oldukça eskilere dayanmaktadır. 19- yüzyılın sonlarından başlayıp 20. yüzyılda asıl önemini kazanan petrol ve daha sonraları doğalgazın bu özelliğini artırarak ve pekiştire­rek 21. yüzyılda da sürdüreceği açıkça görül­mektedir. 

Halihazırda dünya günlük petrol üreti­mi 70 milyon varildir. Gelecek 5 yıl içinde gün­lük dünya petrol talebi 7 ile 12 milyon varil arasında artış gösterecek, 2010 yılında 100 mil­yon varile ulaşacak ve 2020 yılında 140 milyon varille talep iki katına çıkacaktır. Bu rakam, 7.3 milyar ton petrol demektir. 

1991 yılında Sovyetler Birliğinin dağıl­masıyla birlikte bağımsızlıklarını kazanan Ha­zar Bölgesi ülkelerinin petrol ve doğalgaz ba­kımından Basra Körfezi ülkelerine rakip ola­cak nitelik ve nicelikte olduğu anlaşılmaktadır.

Dünya, petrolün birinci paylaşımını 20. yüzyıl boyunca büyük kavga ve acılar içinde yaşadı. İkinci dünya savaşı ve sayısız bölgesel veya iç kargaşa ve çatışmanın odağı oldu petrol. Petrol para ve güçtü ve aynı zamanda kan ve gözyaşı oldu. Bu satırların yazıldığı saatler­de Amerika ve müttefikleri Basra Körfezi önle­rinde petrol odaklı yeni bir kavganın örneğini sergilemekteler. Pertolün ikinci paylaşımı ola­rak da adlandırılan Kafkaslar, Hazar ve Orta Asya kıpır kıpır, tik tahminlere göre 4 milyar varil petrol rezevleri ile zengin doğalgaz kay­nakları dünyanın gözünün bu bölgelere dön­mesine yol açtı. Azarbeybacan'daki darbeler ve ülkenin % 20 sinin işgal altında olması Gür­cistan Devlet Başkanının ikinci suikasttan kur­tulması ve birinci Devlet Başkanının öldürül­mesi ve içsavaş ve Petrosyan'ın Ermenistan Devlet Başkanlığından ayrılması petrolün ikin­ci paylaşımındaki kavgaların ilk işaretleri değil mi? 1995 yılındaki bir görüşmemizde Türkme­nistan Cumhurbaşkanı Türkmenbaşı, "Kafkas­lara uzun süre istikrar gelmiyecek" demişti. Korkarım; çok haklı. 

1991 yılında Sovyetler Birliği dağılırken ve Komünizim çökerken Çarlık Rusyası zama­nında esasları oluşturulan Rus emperyal emel­lerin de sona erdiği sanılmıştır. Bu büyük bir yanılgı idi. Kanımca Sovyetler Birliği dağılma­mış, bir rejimin iflası dolayısıyla rejimin asıl sa­hibi olan Ruslar tarafından bilinçli olarak dağı­tılmıştı. Böylece iflas eden bir ideolojinin Rus­ya'ya yüklediği soaımluluk ve zorunluluklar­dan kurtulunuyor ama varolan avantajlar ve imkanların muafazası için yeni oyun ve organi­zasyonlara başvuruluyor ve başvurulacak da. Önce dağıtılıp bağımsızlaştırılan devletler ön­ce birlik devletler ve daha sonra entegre dev­letler halinde yeniden bütünleştiriliyorlar. Di­renenler, bir şekilde cezalandırılıyordu. 

Sovyetler Birliğinin dağılması sadece yeni devletlerin ortaya çıkışına yol açmamış onun ötesinde tek kutuplu hale gelen dünya­nın bu bölgesinde değişen güç dengeleri sonu­cu Türkiye ve İran önemli bir konuma yüksel­mişlerdir. Türkiye ve iran'ın Kafkasya ve Hazar bölgesi ülkeleriyle olan Coğrafi, Tarihi ve Kül­türel bağlan ve Rusya Federasyonunun geç­mişten beri devam eden hak ve talepleri bu üç ülkeyi siyasi ve ekonomik çıkarları açısından rekabet eder hale getirmektedir. 

Bölgenin petrol ve doğalgaz bakımın­dan var olan zenginliği ve stratejik durumu Ba­tı Dünyasının ve dünyada tek patron duru­munda kalan Amerika Birleşik Devletlerinin temel ilgi odağı olması, rekabeti ve çekişmeyi daha da karmaşık hale getimnektedir. Dünya­nın hemen hemen her petrol bölgesinde kuyu­lar işleten ve nihai tüketiciye ulaşıncaya kadar her safhada etkili olan entegre dev petrol şir­ketlerinin milyar dolarlarla ifade edilen bu böl­ge petrol ve doğalgazına iştahla yaklaşımları ve bölge ülkelerinin talep ve ihtiyaçları da dik­kate alındığında kurtlar sofrasında petrolün bu ikinci bölüşümünde nelerin olabileceğini kes­tirmek çok da zor olmasa gerek. Her ne kadar A.BD bu bölgede işbirliği ve herkesin kazana­bileceği bir uzlaşma önermesine rağmen bu­nun nasıl başarılabileceğini tam olarak ortaya koyabilmiş değil. Ayrıca iran'a uygulanan am­bargo ve Iran-Rus yakınlaşması bölgedeki olumlu gelişmeleri engelleyici mahiyette.

Sovyetler Birliğinin aniden dağılması karşısında Türkiye'nin böyle bir beklentisi ol­madığından herhangi bir hazırlığı da yoktu. Her ne kadar Mustafa Kemal ATATÜRK ta 1927 de, "Sovyetler Birliği bizim büyük komşumuz ve dostumuzdur. Ancak bir gün yıkılacaktır. Orada bize her bakımdan çok yakın milletler vardır, onun için o güne hazırlıklı olmalısınız". Mealinde sözlerini hiç dikkate almadığımız maalesef anlaşılmıştır. Buna rağmen coğrafya­sı, tarihi ve kültürel bağları bir anda Türkiye'yi bölgede önemli ve iddialı Devlet haline getir­di, iran'ın ideolojik yayılma emelleri, Rusya Fe­derasyonunun geleceğiyle ilgili belirsizlikler, Batı Dünyasında Türkiye, Bu bölge Ülkeleri için iyi bir model olabilir düşüncesini dillendi­rirken iç politikaya gömülmüş kısır politikacı­lar olayın ciddiyetini ve ehemmiyetini kavraya-madılar. Kalabalık ama amaçsız ziyaretler ve ziyaretlerde harcanan zamanlar ve bol kardeş­lik nutuklan verilen ve yerine getirilmiyen söz­ler hem bu ülkelerde hayal kırıklığı, hem yeral­tı ve hem de hiçbir birikim ve hazırlık olmadan "Adriyatik'ten-Çin şeddine kadar Türk dünya­sı" palavraları Batı dünyasını ürküttü ve yeni arayış ve stratejilere yöneltti. Dağılmanın şaş­kınlığını atan Rusya Federasyonu tekrar top­lanmağa başlamış bölge siyasetine ve olayları­na ağırlığını koyuyordu. 1993'ün ortalarında Türkiye ile ortak hareket etmek için çaba sar-feden ve anlaşmalar yapan Rusya Federasyonu 1994 başından itibaren insiyatifi ele geçirmişti. 12 Araık 1994'teki Baku anlaşmasına göre me-ga projede Türkiye'nin 1.75'te kalırken Azer-beycan hisselerinden 10'nu Rusya alarak, her­hangi bir bonus ödemeden ve mega projeye tam ortak alarak yerini alıyordu. Azerbeycan iran'a 5 hissesini önermişti. Amerika hüküme­tinin iran'a tepki göstermesi ve Mega projede yer alan şirketlerin ortak olarak kabul etmeme­si sonucu Iran bu hisseyi kabul etmedi. Türki­ye daha sonra bu 5 hisseyi büyük uğraşlarla ve American Exxon şirketinin diğer 5 hisse için ödediği miktarı ödiyerek alabildi. Üretim an­laşmasında büyük bir pay alan Rusya, Azer­beycan petrolünün taşınmasında söz sahibi olabilmek için Baku Novorossıysk hattı üzerin-denki Çeçenistan'a saldırdı. 

Azerbeycan ve Kazakistan bağımsızlık­larını ilanlarının ardından yabancı petrol şir­ketleri (FOC) bu devletlere başvurarak ham petrol ve doğalgaz konularında ortak çalışma teklif etmişlerdi. Azerbeycan'da Azeri, Güneşli ve Çırak (Mega Proje) petrol sahalarının işletil­mesi için yapılan çalışmalara TPAO da katıl­mıştır. Çalışmalar iki yönlü olarak sürdürül­müştür.

Rezerv tespit, Üretim ve üretim paylaşı­mı, Üretilecek ham petrolün ihracı. Botaş, ya­bancı petrol şirketleriyle ihraç çalışmalarına Azerbeycan Hükümetinin daveti üzerinde Ka­sım 1992 tarihinde katılmış ve ortak çalışma sonucu ham petrolün ihracı için üç ana güzer­gah belirlenmiştir. 

- Bakü-Novorossiysk (Rusya)

- Bakü-Poti (Gürcistan)

- Bakü-Ceyhan (Türkiye) 

Bu güzergahlar üzerinde yapılan teknik ve ekonomik çalışmalar sonucu Bakü-Ceyhan teknik ve ekonomik bakımdan en elverişli yol olarak kabul görmüştür. Ancak Elçibey'in dev­rilmesi ile başa geçen Aliev'in eski çalışma ve anlaşmaları geçersiz sayması sonucu ve daha sonra kurulan üretim konsorsiyomuna paralel Boru hattı konsorsiyumunun oluşturulmaması Türkiye'yi Boru Hattı bakımından geriye dü­şürmüştür. Dünya petrol talebini ve bölgedeki istikrarsızlığı dikkate alarak mega projeye da­hil şirketler üretilecek petrolü erken petrol ve ana petrol diye ikiye ayırarak Bükü-Ceyhan'ı belirsizliğe itmişlerdir. Bütün bunlar olurken Türkiye Bölgede sürekli irtifa kaybetmiş, daha kötüsü içerde de politik ve ekonomik çalkantı­lar ve istikrarsızlıklar petrol politikasını da ba­şarısızlığa uğratmıştır. Buna rağmen bir avuç idealist teknokrat hazırladığı Hazar-Akdeniz Ham petrol Boru Hattı Projesini Ocak 1995 ba­şında Amerika'da Dünya petrol camiasına ve ilgililere tanıtmış ve Amerikan Hükümetinin desteğini sağlamıştır. Bu proje' ile Türkiye; 2010 yılında bölgede 120 milyon ton/yıl petrol üreteceğini bu petrolün bir kısmının mevcut hatlarla (Rus Hatları) dünya pazarlarına çıkarı­lacağını, bölgede tüketilmeyen ve mevcut hat­larla da taşınması mümkün olmayan 25 milyon ton/yıl Azeri petrolü ile 20 milyon ton/yıl Ka­zak petrolünü Akdeniz'e taşımayı taahhüt et­miş olmakta ve bu projenin Rus mevcut hatla­rının rakibi olmayıp Karadeniz ve Boğazlar şartlarından kaynaklanan tamamlayıca bir pro­je olduğunu ve projenin herkese açık olduğu­nu bildirmiştir. Ayrıca finans ve kalıtım desteği olması halinde kendisinin finans edebileceği çok düşük tarife uygulanacağı ve erken petro­lü yani Bakü-Ceyhan inşa edilinceye kadar ya­pılacak üretimin tamamını Bakü'de satın alabi­leceği hususunu da tayit etmiştir. Bütün bunlar olurken, Amerika Bakü-Ceyhan'a destek ver­miş iken, 28 Şubat 1995'te Tiflis'te Türkiye-Gürcistan Antlaşması Bakü-Ceyhan'ın Gürcis-tan'dan geçmesi koşulu ile erken petrolün mevcut hatlar ve demiryolu üzerinden Ba-tum'a taşınması konusunda imzalanırken za-manın Başbakanın yakın çevresi ve bir kısım hariciyenin bir yabancı firma projesi olan Ba-kü-Supsa hattına destek vermesi, bir anlamda Bakü-Ceyhan projesinin bitkisel hayata sürük­lemiştir. 

Türkiye, Hazar-Akdeniz hattı projesi ile belli başlı amaçları şu idi.

- Petrolün Karadeniz yerine Akdeniz'e inmesini saklamak ve dolayısıyla Boğazlan ve 10 milyon insanın yaşadığı İstanbul'u güvende tutmak.

- İddialı bir devlet olarak Bölgede etkin olmak,

- Bölgedeki ekonomik faaliyetler içinde yer almak,

- Bölge ülkelerine yardımcı olmak,

- Kendi ihtiyacı olan petrolü ve doğalga-zı daha emin bir kaynaktan daha ucuz olarak temin etmek. 

Türkiye Ne Yapabilirdi? Ne Yaptı? 

Herşeyden önce kendi projesine sahip çıkar gerçekleşmesi için çaba gösterebilirdi. Erken petrol iran'a giderken Amerika'nın sert tepkisi ile bu dumm önlenmişti. Rusya Fede­rasyonu ile anlaşarak erken petrolün Bükü No-vorossıysk yolu ile ana petrolün Bakü-Ceyhan yolu ile taşınması sağlanabilirdi. Bunlar yapıl­madığı gibi aksine Bakü-Ceyhan'ın en önemli rakiplerinden Bakü-Poti (Supsa) hattına destek verildi. 9 Ekim 1995'te Bakü'de yapılan anlaş­ma ile üç taşıma yolundan ikisine (Bakü-Cey­han Hariç) izin verildi. Türkiye Bölge petrolü­nü Akdenize taşımayı amaçlarken, petrol hem-de iki hattan Karadenizi hedeflemiş gözükü­yor. Erken petrol, Bakü-Novorossıysk hattın­dan ve dolayısıyla Boğazlardan dünya pazarla­rına çıkarken ana petrol de Bakü-Supsa hattı­nın tamamlanmasıyla iki yoldan hızla Karade­niz'e ulaşacaktır.

Bakü-Ceyhan dünya petrol talebinin miktarına ve yönüne bağlı olarak artan üretim miktannı bekleyecektir. Tabii bu arada Ameri­ka İran ilişkileri değişir ve müspet hale gelirse ki bunun işaretleri görülmektedir, işte o zaman yapımı daha da gecikecek hale düşer. Alterna­tif yolların da gündeme gelmesi halinde tatlı bir Türk rüyası olarak tebessümle hatırlana­caktır. 

Türkmen gazının Türkiye'ye ve Türkiye üzerinde Avrupa'ya naklini öngören projenin duromu da belirsizdir.

Türkiye gaz projeleri ile iki temel amacı gerçekleştirmek istemişti . 

-ihtiyacı olan gazı farklı kaynaklardan temin etmek.

-Sadece müşteri olarak değil partner (ortak) olarak ve eşit şekilde projelerde yer al­mak ve ayrıca Türk Cumhuriyetlerinin gazları­nın bağımsız bir yolla dünya hatlarıyla piyasa­ya arzını sağlamak. 

Türkmen gazı Türkiye'ye gelecek ama bu bizim istediğimiz ve partner olarak yer ala­cağımız bir yolla değil.

Türkiye, Türkmen gazının Rusya ve Iran üzerinden alacak ve sadece müşteri konumun­da olacaktır. Bu iki ülke Türkmenistan'dan çok ucuza kapattıkları gazı bize dünya hatları üze­rinden satacaklardır. Ayrıca Amerikan şirketle­ri sıvılaştırılmış doğalgaz şeklinde pahalı kör­fez ülkeleri gazlarını yine bize satacaklardır.

20. yüzyıl Arap aleminin yakaladığı fır­satların heba edildiği bir yüzyıl oldu. Umarım, 21. yüzyıl da Türk dünyasının hüsran yüzyıl ol­maz.

Bir dönemi kısaca özetlerken "ne yap­malı" sorusunu cevaplamıyacağım. Sadece bireysel çıkarların yön verdiği olaylarda doğru cevaplar sadece can sıkıcı olabilir.

 

 

Anasayfa - İktisat - Makale - Ekonomi - Borsa - İstatistik - Türkiye Ekonomisi - Ekonomi Sözlüğü

Since 2005