Türkiye Ekonomisi
Dünya Ekonomisi
Osmanlı Ekonomisi
Finansal Ekonomi
İşletme Ekonomisi
Hizmet Ekonomisi
Kalkınma Ekonomisi
Tarım Ekonomisi
Borsa ve Yatırım
Ekonomi Sözlüğü
Ekonomi Ders Notları
Ekonomi Düşünürleri
Genel Ekonomi Soruları
Özel İstatistik Arşivi
Özel İktisat Konuları
Açık Öğretim İktisat
Ekonomi Kurumları
Kamu Yönetimi
Kamu (Devlet) Maliyesi
Sigortacılık Konuları
Türkiye İktisat Tarihi
Yeraltı Ekonomisi

Kredi Kartı Piyasası

Gelişmekte Olan Ülkeler

Finansal Piyasalar

Kent Ekonomisi

Liberalizm

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

İdarenin Yeniden Yapılanmasında Mahalli İdareler 

Mustafa B. Demirer 

Bunca yıllık tecrübelerimize rağmen de­mokrasimiz, halkın seçimden seçime sandık başlarına giderek ülkeyi yönetecek temsilcile­rini seçtiği temsili demokrasi (representative democracy) den, yönetim olgusu içerisinde et­kin rol aldığı, yönetime katıldığı katılımcı de­mokrasi (participative democracy) safhasına ulaşamamıştır. Başka bir deyişle kitlesel de­mokrasi diye adlandırdığımız bu aşamaya eri-şemememizde asırlarla ifade edilen geleneksel Türk Devlet sisteminden ve özellikle de Os­manlı Devleti (imparatorluk değil) dönemin­den gelmiş olmamızın yarattığı sosyal, ekono­mik, psikolojik sebepler önemli rol oynamış­tır. Geleneksel devlet sistemimiz, yönetilenle­rin Batı demokrasilerine sahip ülkeler gibi kendilerini yönetenlere karşı hak arayışı içeri­sinde bulduğu, feodal bey veya kralın otorite­sini sınırlandırma mücadelesi peşinde fertler yerine Devlete yürekten bağlı, onu adeta mu­kaddes sayan, onu yerine göre özvarlığının bi­le üzerine çıkaran fertler yetiştirmiştir. Daha sonra cumhuriyet döneminde de getirdiğimiz sistem merkezi idareye ağırlık veren, yerinden yönetimlere demokrasinin gerektirdiği ölçüde önem vermeyen bir sistem olmuştur. Demok­rasimizin yeterince hızlı geliştirilememesinde işte bu yönetim sistemimizin de, en az ananevi devlet sistemimizden kaynaklanan  sebepler kadar önemli rolü vardır. Bunun sonucunda demokratik hayat tarzı, ülkeyi yöneten iktida­rın mensuplarından başlayıp Anadolu'nun üc­ra bir köşesindeki küçük bir köyün muhtarına kadar çoğumuz tarafından yeterince içimize sindirilememiştir. Ülkenin kalbgâhı olan Tür­kiye Büyük Millet Meclisi üyeleri ve buradaki çoğunluğa  dayanan  hükümetler,  yetkilerini paylaşmakta, açıkçası halkın yönetime katıl­masına matuf davranışlarda isteksiz ve hatta kıskanç olmuşlardır. Oysa en klasik tabiri ile demokrasi "Halkın kendi kendini yönetmesi"dir.  

Demokrasiyi kendi ifadelerimle daha geniş bir anlamda şöyle tanımlamayı daha uy­gun buluyorum : Halkın eşit ve genel oylarıyla seçilen çoğunluk temsilcilerinin, azınlığa da çoğunluk olabilmek hak ve imkânlarını tanı­yarak belli bir süre için kendilerini seçenlerin arzu ve istekleri doğrultusunda ülkeyi yönet­meleri.  Demokrasiler yazımızın başında da belirttiğimiz üzere zaman içinde temsili de­mokrasiden katılımcı (kitlesel) demokrasiye doğru müsbet bir gelişme göstermişlerdir. Oy­sa biz 1946'yı esas alırsak yarım asırlık uygula­maya rağmen batı demokrasilerinin ulaştığı bu seviyeyi yakalayamadık. Hâlâ yapılacak Anayasa ve yasa değişiklikleri ile ülkenin nasıl demokratikleşebileceğini, böyle yaparsak Av­rupa Birliğine kabul edilip edilmeyeceğimizi tartışıp durmaktayız. Devlet hem kendi me­murlarına, hem de kendi vatandaşlarına, me­murlar vatandaşlara, vatandaşlar da giderek Devlete ve onun memurlarına itimat edemez hâle gelmişlerdir. Yönetenler yönetim olgu­sunda vatandaşların rolünü kıskançlıkla inkâr etmeye devam ediyorlar. Bu olumsuz durum­da rol oynayan en önemli etkenlerden biri de mahalli idarelerimizi geliştirememiş olmamız­dır. Bu idarelerimizi gerekli malî kaynakları sağlayarak, kendilerine devredilmesi gereken görevleri aktararak güçlendirmiş olsaydık; ka­mu hizmetlerinde etkinlik ve verimliliği sağla­yacak, kaynaklarımızı daha akılcı kullanacak ve bir hayat tarzı olan demokrasimizi de gelmesi gereken aşamaya ulaştırabilecektik. Zira mahalli idareler demokrasinin beşiği ve okulu­durlar. Küçük yerleşim birimlerinde demokra­tik yönetimi öğrenen yönetici ve görevliler, ül­ke çapında görevlerin başına geldiklerinde önceki ve bugünkü politikacıların aksine, ka­rar verme ve kaynakları kullanma iktidarını paylaşmaya daha yatkın ve bunun faydalarını anlamış olacaklardır. 

İdari Yönetim ilkeleri 

Konumuzla ilgisi bakımından bu ilkele­ri kısaca bir hatırlayalım; Anayasamızda da yer alan bu ilkeler merkezden yönetim ve yerin­den yönetimdir. Merkezden yönetim hizmetle­rin merkez ve merkezi idarenin taşra teşkilatı tarafından yürütülmesi demek iken, yerinden yönetim "yer bakımından" ve "hizmet bakı­mından" yerinden yönetim biçimlerinde karşı­mıza çıkar. Yer bakımından yerinden yönetim (mahalli idareler) halkın mahallî - müşterek ih­tiyaçları ile ilgili hizmetlerin o mahal halkının seçtiği genel karar organlarına sahip özerk idareler eliyle yürütülmesidir. Hizmet bakı­mından yerinden yönetimde ise o hizmetin mahiyeti ve / veya teknik zorunluluklar sebe­biyle hizmet mahalli idarelerde olduğu gibi özerkliğe sahip kurumlarca yerine getirilir. Bunları daha somutlaştırırsak, söz gelimi İçiş­leri Bakanlığı merkezi idareye, belediye ma­halli idareye, TRTde hizmet yerinden yönetim kurumlanna örnek gösterilebilir. Fransa gibi bazı kara Avrupası ülkelerinde görülen il siste­mi veya yetki genişliği ilkesinin esası genel idarenin taşra kuruluşlarında görevli yüksek memurlara belli konularda kendiliğinden ka­rar alma ve uygulama yetkisinin tanınmasıdır. Yani yetki genişliği merkezden yönetim ilkesi­nin yumuşatılmış bir şekli, bir varyasyonudur. Bölgesel kuruluşlar veya bölge idareleri dedi­ğimiz, Karayolları Genel Müdürlüğünü örnek olarak gösterebileceğimiz, teşkilâtlar da bir­den çok ili içine alan hizmetlerin zorunlu kıl­dığı il sistemi (valilik) gibi merkezi idarenin sırf bu hizmetle sınırlı yetki devrettiği merkezi idare içerisinde değerlendirilmesi gereken ku­ruluşlardır. 

Merkezden ve yerinden yönetimlerin kendilerine özgü avantaj ve dezavantajları var­dır. Mesela; merkezden yönetim ülke bir ve bütünlüğü yönünden faydalı iken, kırtasiyeci­liğe yol açması gibi bir mahzuru vardır. Yerin­den yönetim de demokrasiyi geliştirme ve hiz­met etkinliği yönünden yararlı iken aşırı bi­çimde uygulanırsa bölgeler arası yarışma ve çatışmalara yol açabilir. 

Mahalli İdareler 

Ülkemizde yerinden yönetim uygula­masına, bir gözattığımızda bilhassa köy, bele­diye ve özel idare şeklinde karşılaştığımız ma­halli idarelerin batı toplumları seviyesine, hat­ta Türk toplumunun bugün ulaştığı seviyeye gelebildiklerini söylemek mümkün değildir. Konu ile ilgili herkes mahalli idarelerin görev­leriyle orantılı gelirlere kavuşturulamadığı, bu idarelere devredilmesi gereken hizmetlerin merkezi idarenin kıskançlığı sebebiyle devre-dilemediği, üzerlerinde merkezi idarenin ağır bir vesayet denetimi olduğu görüşünde hemfi­kirdir. Biz de bu fikre katılıyoruz. Ancak ko­nuya bakış açımız farklı. Biz bu konuda kıstas olarak demokratik olmayı esas alıyoruz. De­mokratik kurallara uygunluk açısından köy ve özel idareye nazaran daha avantajlı durumda olan belediyelerimiz halk tarafından benim­senmiş ve daha başanlı olmuşlardır. Belediye­yi özel idare ile kıyaslarsak görürüz ki: halkın yönetimine daha fazla katıldığı, daha fazla sa­hip çıkıp daha yakından izlediği belediyeler ağır vesayet denetimi ve maddi kaynak gibi olumsuzluklara rağmen yaşayıp gelişirlerken, başlannda bir memur olan valinin bulunduğu, personeli merkezi idareye dayanan özel idare­ler halk desteği, katılım ve denetimi olmadı­ğından merkezi idarenin taşra şubeleri gibi görülmüş ve gelişme şansını yakalayamamış­lardır. O halde bu derdin ilacı daha demokra­tik bir yapıdır. Yerinden yönetimler özerk ku­ruluşlar olup merkezi idarenin bunlar üzerin­deki vesayet denetimi bu özerkliğin bir istis-nasıdır. Biz halkımıza ve mahalli idarelerimize itimat eder, bu idarelerin merkezi idare tara­fından, yerine getirilemeyecek yerel mahiyet­te, halkın müşterek ihtiyaçlarına ilişkin hiz­metleri ifada merkezi idareyi tamamladığına inanırsak, mahalli idareler halkın yönetime iş­tiraki, temel hak ve hürriyetlerin kullanılması suretiyle demokratik hayatımızın gelişmesi ve ülke birlik ve bütünlüğü konusunda katkıda bulunmuş olacaklardır. 

Özetle; idare bir bütün ve merkezi ida­renin vesayet denetimi altındaki özerk mahalli idareler bağımsız değil, bu bütünün mütem­mim cüzüdürler. 

Bu sebeple mahalli idarelere görev dev­rederken, görevleriyle orantılı gelir kaynaklan sağlarken, vesayet denetimi konusunda özerk­liğin zedelenmemesine dikkat ederken kıs­kanç olmamız gerekmez.Daha demokratik bir yapıya kavuşturursak üniter devlete zarar ve­rebileceğimizden korkmamıza da gerek yok­tur. Bu meselenin halli, daha demokrat olma­mızda, halka güvenerek yerel maliyetli hiz­metleri, bu hizmetler için gerekli mali kaynak ve teşkilatla birlikte mahalli idarelere devret­mekte yatmaktadır. 

Temel Mesele 

Hizmetlerin merkezî idare ile mahalli idareler arasında paylaştınlmasıdır. Buradaki ölçü ise; Halkın mahallî- müşterek hizmetleri­nin mutlaka mahalli idareler tarafından görül­mesi, ancak bu hizmetler mahalli olmalarına rağmen mahalli idarelerin gücünü aşacak, bu idareler tarafından yerine getirilemeyecek nitelikte ise merkezî idareye bırakılmasıdır. Bu kıstasa göre; bugün merkezi idare tarafından ifa edilen, 

- Eğitim ve öğretim hizmetleri,

- Bayındırlık ve imar hizmetleri,

- Sosyal hizmetler,

- Sağlık hizmetleri,

- Tarım, orman ve hayvancılık hizmetle­ri.

- Kültür ve sanatla ilgili hizmetler,

- Ticaret ve sanayi ile ilgili hizmetler,

- Turizm ile ilgili hizmetler,

- Sporla ilgili hizmetler,

- Din hizmetleri. 

Yerel özellikleri sebebiyle mahalli ida relere devredilmesi gereken görevlerdir. İda renin bütünlüğü gereği bu hizmetler üzerind» merkezi idarenin elbette vesayet denetimi ve bu denetim dışında bazı görevleri olacaktır. Bu görevleri şu şekilde sıralayabiliriz: 

- Hizmetlerin genel politikasını ve bu politikaya uygun standartları tesbit etmek,

- Hizmetle ilgili inceleme ve araştırma­lar yaparak sonuçlarından yararlanılmasını sağlamak,

- Hizmetin gelişmesini sağlayacak des­tek hizmetleri vermek, yani yol göstermek, özendirmek, eğitmek, ihtiyaç- finansman den­gesini gözeten yatırım planlaması yapmak ve ülke genelinde öncelik sırasını tesbit ederek genel bütçeden aynlacak ödenekleri ilgili ma­halli idarelere göndermek,

- Hizmeti geliştirmek için bütçeye ko­nulan ödenekleri objektif kurallara göre ma­halli idarelere dağıtmak,

- iller arası koordinasyon ve işbirliğini sağlamak,

ve yukarıda da değindiğimiz vesayet denetimini yerine getirmek. Vesayet denetimi mahalli idarelerin sahip olduğu muhtariyetin (özerkliğin) istisnası olduğundan büyük önem taşır. Bu bakımdan üzerinde durulması lâ­zımdır. Anayasamız vesayet hakkının sebeple-

- Mahalli hizmetlerin idarenin bütünlü­ğü ilkesine uygun şekilde yürütülmesi,

- Kamu görevlerinde birliğin sağlanma­sı,

- Toplum yararının korunması, 

- Mahalli ihtiyaçların gerektiği gibi kar­şılanması şeklinde göstermiştir. Bu hedefler çok genç kapsamlıdır. Mahalli idarelerin yeter­li kaynak ve güçlü teşkilatlara kavuşturulması da önemli olmakla beraber, bizce en önemli etken demokratik ilkelerin hakim kılınmasıdır. Bu sebeple vesayet denetimi demokratik ma­halli idare kavramını zedelememeli, kanunlar ve merkezden tesbit edilen standartlara uy­gunluğun denetimi şeklinde anlaşılmalı, ma­halli idare organlarının tümü seçimle işbaşına geldiği gibi organlık sıfatını kaybetmeleri de yargı kararıyla olmalıdır. 

Avrupa Mahalli İdareler Özerklik Şartı­nın bu konu ile ilgili sekizinci maddesi "Ma­halli idare etkinlikleri üzerindeki herhangi bir idari denetim, normal olarak sadece anayasa ilkelerine ve yasalara uygunluğun sağlanması amacını güder." diyerek vesayetin bizim anla­dığımız şekilde anlaşıldığına iyi bir örnek teş­kil etmektedir. Bizim de kabul ettiğimiz şart il­keleriyle mahalli idareler sistemimiz çelişmek­tedir. Çünkü hâlâ kamu hizmetlerinin büyük bir bölümü merkezi idare tarafından yürütül­mekte, il özel idareleri bir teşkilâta sahip değil, belediye kadrolan ve dolayısı ile teşkilatı mer­kezden kararlaştırılmakta, siyasal iktidar bele­diyenin seçilmiş organlannı görevden alabil­mekte, il özel idarelerinin varlık sebebi tartışıl­makta, yerel yönetimlerin mali kaynakları gö­revleri ile orantılı değilken ücret ve harç tarife­lerini bile Bakanlar Kurulu kararlaştırmaktadır. Oysa savunageldiğimiz üzere, demokrasi ilke­leri ve demokratik anlayışa işlerlik kazandır­mamız gerekiyor. Bunun da yolu gerekli hu­kuki düzenlemeleri yaparak mahalli idareleri­mizi bir an önce evrensel duruma uygun hale getirmekten geçiyor. 

Yeniden Yapılanma 

Bu konu hizmetlerin paylaşılması, ma­halli idarelere mali kaynak sağlanması ve so­nuçta hizmet bütünlüğü sebebiyle hem.mer­kezi idare hem de mahalli idareleri birlikte ele almamızı gerektiriyor. Bu yüzden önce merke­zi idarenin taşra teşkilâtının durumuna kısaca değinelim. Şu anda merkezi idare tarafından taşra teşkilatı eliyle yürütülen hizmetlerin mahalli nitelikli olanları mahalli idarelere veril­dikten sonra personel ile araç-gereç mahalli idarelere devredilse bile bu teşkilâtın tüm bi­rimleri küçük birer grup olarak muhafaza edi­lecek ve şu hizmetleri yapacaktır : 

-  Bağlı oldukları Bakanlık hizmetleri açısından valiye danışmanlık yapmak,

- Yukanda merkez teşkilâtının yeni gö­revleri vesilesi ile bahsettiğimiz üzere, merke­zi idarenin tesbit ettiği politika ve temel stan­dartlar açısından mahalli idareleri izlemek, de­netlemek, çalışmalarda yol gösterip yardım et­mek,

-   Merkezi idarenin mahalli idarelere yaptığı şartlı yardımları ka

nalize etmek, izle­mek, bu konuda merkeze raporlar vermek,

-  Merkezden alacağı talimatları yerine getirmek. 

İşte taşra teşkilatının bu görevlerle ilgili birimleri küçük bir nüve, bir karargâh şeklin­de varlığını yürütürken, devredilmeyen hiz-metlerle ilgili teşkilât bugün olduğu şekilde aynen muhafaza edilecektir. Somut örnekler verirsek, mahalli idarelere devredilen, söz ge-limi, bayındırlık hizmetleriyle ilgili Bayındırlık ve İskân Müdürlüğü küçük bir nüve haline ge­tirilirken, devredilmeyen güvenlik hizmetleri­ni yürüten İl Emniyet Müdürlüğü aynen koru­nacaktır. Bu sebeple ilde ve ilçede Devlet ve hükümeti temsil eden genel idarenin mercii ve başı olan vali ve kaymakamlar görevlerini sürdürecekler, merkezi idarenin taşra teşki­lâtının esası olan yetki genişliğine dayalı il sis­temi aynen muhafaza edilecektir. 

Anayasanın 126 ncı maddesine göre teşkil edilen bölgesel kuruluşlardan T.C. Kara-yollan, DSİ ve Orman bölge kuruluştan gibi gerekleri tartışılamayan, zaruri olanlar il siste­minin istisnalan olarak korunurken, ilin hiye-rarşik denetiminin dışına çıkmak için sun'i olarak kurulmuş bölge kuruluşları (Mesela; Köy hizmetleri) kaldırılacak ve il sistemi için­de yer alacaklardır. Varlığını sürdürecek böl­gesel kuruluşlar için eşgüdüm sağlamak açı­sından bölge illerinin biri merkez seçilecek ve Ya o il valisi koordinatör olacak veya mevcut valiler dış sırf koordinatör sıfatı ve görevi olan bir vali atanacaktır ki bu bir siyasi tercih konu­sudur.

Yeniden yapılanmada merkezi idarenin taşra teşkilâtını bu şekilde yeniden yapılandır­dıktan sonra yine mahalli idarelere dönelim. Bunlardan il özel idareleri yukarıda bahsettiği­miz gibi yapı ve teşkilâtlan ile mahalli idare­den çok bir merkezi idare şubesine benze­mektedirler. Başlannda atanmış bir memur (vali) vardır. Kendi personel ve araçgereçleri yoktur. 

Köyler ve küçük belediyeler coğrafi bü­yüklük ve nüfus sayısı itibarıyla hizmetin ras­yonel yürütülmesine elverişli birimler değildir­ler. Bu sebeple kırsal alanda yönetim boşluğu ve hizmetlerin yerine getirelememesi söz ko­nusudur. Seçilmiş köy muhtarları ve köy ihti­yar kurulları bu sebeple, işlevsiz kalmış muh­tarlar yasal durumları itibari ile çift görevli (hem merkezî, hem mahallî) iken fiilen mer­kezi idarenin ajanları haline gelmişlerdir.

Mahalli idarelerin tümü görevleriyle orantılı malî kaynaklardan mahrumdurlar. Bu idarelerin özerkliğinin (muhtariyet) istisnası olan vesayet denetimi ağırdır. Oysa 1988 yılın­da bizim de imzaladığımız Avrupa Mahalli İda­reler Özerklik Şartı ilkelerine göre; 

1.  Mahalli idareler demokratik rejimin temel kuruluşlarından biridir.

2.   Kamu hizmetlerinin yürütülmesine vatandaşların katılması temel haklardan biri­dir. Bu hak mahalli seviyede en gerçekçi şekil­de kullanılmalıdır.

3.  Daha geniş yetki ve sorumluluklarla donatılmış mahalli idareler vatandaşlara yakın mesafede daha etkin bir yönetim biçimine imkân sağlayacaklardır.

4.    Mahalli özerkliğin muhafazası ve güçlendirilmesi, demokrasi ve yerinden yöne­tim ilkelerine dayalı bir Avrupa için büyük ya­rarlar sağlayacaktır.

5.  Mahalli idarelerin daha çok yetki ve sorumluluklarla donatılması ve etkili hizmet yapabilmelerine yardımcı olunmalıdır. Zira mahalli idareler doğrudan halka dayandıkla­rından hürriyetçi demokrasinin kaynağıdırlar.

6.  Mahalli idarelerin yargı yoluna baş­vurma haklanna kısıtlama getirilmemelidir.

7.  Mahalli idareler hür seçimle gelmiş karar organlarıyla donatılmalıdır.

8.   Mahalli idareler görevlerini yerine getirirken merkezi idarenin müdahalesi en az seviyede tutulmalıdır. Denetimleri engelleyici olmamalı, sadece kanunilik temeline dayalı olmalıdır.

9. Görevleriyle orantılı gelirlerle dona­tılmalı ve gelirler özerkliğe kısıntı getirmeme­lidir. 

Bu sayılanlar genelde demokratik ilke­ler olup ülkemizde bu şartlara en fazla sahip mahalli idareler olan belediyelerimiz (nüfus ve coğrafî alan itibari ile rasyonel olmayan ka­sabalar hariç) yaşama imkânı bulurken bu şartlan en az taşıyan il özel idarelerimizin var­lığı tartışılır hale gelmiştir. Küçük belediyeler ve köyler ise yukarda belirtildiği üzere hizme­te elverişli değildirler. O halde belediyeler için seçtiğimiz model adını il mahalli idaresi şek­linde değiştireceğimiz il özel idareleri için de geçerli hale getirilmelidir. Büyükşehir beledi­yeleri muhafaza edilirken, belediyeler nüfus esas alınarak gruplandınlmalı, bu nüfus bü­yüklüğüne uygun görevlerden sorumlu tutul­malıdırlar. Kamu Yönetimi Araştırma (KAYA) raporunda 500 nüfuslulardan başlanarak köy­lerin tedricen belediye haline getirilmesi tavsi­ye edilmiş ise de, bu nüfus belediye için yeter­li olmadığı gibi, köyde yaşayan ile şehirde ya­şayan vatandaşları birbirinden farklı gören, salma-imece gibi demokrasinin temel ilkesi eşitlikle   bağdaşmayan   uygulamalara   itibar edemeyeceğimizden köyler başlarında halkın seçtiği muhtarlarıyla rriahalle statüsüne kavuş­turulup köylüşehirli ayırımına son verilmeli­dir. Modelimizde eski ismi il özel idaresi olan il mahalli idareleri merkezi idareden devredi­len hizmetlerle birlikte belediye hudutları dı­şında yaşayan halkın mahalli-müşterek temel ihtiyaçlarını da karşılayacaklarından (adeta birer kırsal alan belediyesi de olacaklanndan) esasen köy idaresine ihtiyaç ve bunların fonk­siyonu da yoktur. Bunlara köy halkının tepki­sini çekmemek ve belde (belediye) hudutlan dışında kaldığını belirtmek için yine köy deni­lecektir. Köy halkı seçilmiş temsilcileri olan mahalle muhtarı benzeri muhtar ve ihtiyar ku­rulları ile dilek ve şikayetlerini iletmek, de­mokratik baskı grubu olmak suretiyle yeni bir görev üstleneceklerdir. Ayrıca il mahalli idare­leri organlarının seçimine gerek seçmen ve ge­rekse aday sıfatıyla katılacaklardır. 

Üzerinde daha çok durulması gereken yeni adı il mahalli idaresi olacak il özel idare­leridir. Zira bunlar merkezi idareden devredi­lecek yerel nitelikli hizmetlerle beldeler dışın­da kalan köylerde temel belediye hizmetlerini üstleneceklerdir. Bunlar aynen belediyeler gi­bi halkın seçtiği başkan, il mahalli idareler meclisi ve il mahalli idaresi encümeni şeklinde örgütleneceklerdir. Böylece mahalli idareler ülke çapında birlik ve beraberliğe de kavuş­muş olacaktır, ti mahalli idareleri belediyeler dışında kalan alanda yaşayan il halkının ortak mahalli ihtiyaçlarını karşılaycak ve merkezi idarenin kendilerine devredeceği mahalli nite­likli görevleri merkezi idarenin taşra teşkilatın­dan devredilecek personel ve araç-gereç ile ifa edecektir. Bu yüzden bu teşkilâtı yeni duru­ma adaptesi için bir seçim dönemi süresince il mahalli idare başkanı seçilmeyerek bu görev eskiden olduğu gibi vali tarafından yerine ge­tirilecek, bu idare ilçelerde şube şeklinde teş­kilâtlanacak, şubelerin başında il mahalli ida­resinin atayacağı şube başkanları bulunacak­tır. Sonuçta il mahalli idarelerinin başkanı mutlaka seçimle iş başına gelmelidir. Çünkü konuyu sahipsiz hizmetlere sahip bulmak gibi fonksiyonel açıdan değerlendiremeyiz. De­mokratik ülkelerde yönetimin esası seçimdir. Siyaset siyasî partiler eliyle ve siyasî sıfatı olan kişilerce yapılır. Başkan, meclis ve encümeni ile bu ilkeye uygun belediyelerin hayatiyet ka­zanmasına karşılık özel idarelerin varlığının tartışılmasının esas sebebi bu yani demokratik olmayan, halkın seçim dışında yönetimlerine ilgi duymasını engelleyen yapılardır. 

Bu yazımı mahalli idarelerimizin perso­neli yönünden bu idarelere mahsus bir mer­kezi personel dairesi kurulması ihtiyacına de­ğinerek bitirmek istiyorum. Yetişmiş personel olmadan hizmeti yürütmek, geliştirmek müm-kün değildir. Bu personel için meslek okulları açılmalı, üniversitelerle işbirliği yapılmalı, eği­tim düzeylerini yükseltmek için hizmet içi eği­time önem verilmelidir. Mahalli idareler per­sonel dairesi ülke çapında bu konularla ve mahalli idareler kadrolarının standardizasyonu ile görevli olacaktır.

 

 

Anasayfa - İktisat - Makale - Ekonomi - Borsa - İstatistik - Türkiye Ekonomisi - Ekonomi Sözlüğü

Since 2005