Türkiye Ekonomisi
Dünya Ekonomisi
Osmanlı Ekonomisi
Finansal Ekonomi
İşletme Ekonomisi
Hizmet Ekonomisi
Kalkınma Ekonomisi
Tarım Ekonomisi
Borsa ve Yatırım
Ekonomi Sözlüğü
Ekonomi Ders Notları
Ekonomi Düşünürleri
Genel Ekonomi Soruları
Özel İstatistik Arşivi
Özel İktisat Konuları
Açık Öğretim İktisat
Ekonomi Kurumları
Kamu Yönetimi
Kamu (Devlet) Maliyesi
Sigortacılık Konuları
Türkiye İktisat Tarihi
Yeraltı Ekonomisi

Kredi Kartı Piyasası

Gelişmekte Olan Ülkeler

Finansal Piyasalar

Kent Ekonomisi

Liberalizm

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Japonya Yönetim Sistemi Üzerine Bir İnceleme 

İsmail Gündüz 

 

Giriş 

Japonya Kuzey yarım kürede Asya Kıta­sının doğusunda 4 adet büyük yüzlerce küçük adadan oluşan bir ülkedir. Yüzölçümü 378.000 km, nüfusu 125 milyondur. Devlet ya­pısı Demokratik, Laik, hukuk devleti ilkeleri üzerine oluşturulmuştur. Halkın % 85'i Şinto-ist, % 10'u Budisttir. Aslında Şintozim ile Bu­dizm birbiriyle çakışan ve ortak yönleri olan bir din olarak Japonya'da görülmektedir. Etnik olarak bütünlük gösteren bir ülke olan Japon­ya'da azınlık problemi yoktur. 

II. Dünya Savaşından yenik olarak çı­kan Japonya silahsızlandırılmış ve ordusu da­ğıtılmıştır. 1945 yılından beri savunması ABD tarafından sağlanan Japonya'da 300 bin kişilik ulusal savunma servisi bulunmaktadır. Yine bu tarihten beri Japonya G.S.M.H.'sımn % 1'ini geçmeyen oranda savunma harcaması yap­maktadır. 

Japonya'nın modernleşme sürecini in­celemeye 1868 yılından başlamak gerekmek­tedir. Bu tarihte İmparator Meiji yönetimi ele almış, başkenti Tokyo'ya taşımış ve ülkenin modernleşme politikasını başlatmıştır. Batı medeniyetindeki pek çok kurum Japonya'ya getirilmiş, sanayileşme hamlesi başlatılmıştır. Bunun için bir yandan dışardan uzmanlar geti­rilirken diğer taraftan çok sayıda Japon öğren­ci Avrupa'ya ye Amerika'ya eğitim için gönderilmiştir. Japonya 1900'lü yılların başında mo­dernleşme sürecini tamamlamış, I. Dünya Sa­vaşından sonrada süper güçlerin arasında ye­rini almıştır. 

Japonya II. Dünya Savaşına dünyanın en güçlü donanmasına ABD ve İngiltere ile birlikte sahip olan ülkelerden biri olarak gir­miş, savaşan kolonilerini kaybetmiş, sanayisi tahrip olmuş olarak çıkmıştır. 1945 sonrasında bugünkü sınırlarına çekilen Japonya, işgal güçlerince hazırlanan Anayasayı ve diğer te­mel kanunları kabul etmiş ve demokratik, hu­kuk devleti yolunu seçmiştir. 

Ekonomi 

Dünya nüfusunun % 2,3'üne sahip Ja­ponya dünyanın yıllık mal ve hizmet üretimi­nin % 13'ünü sağlamaktadır. 1991 yılı GSMH'sı 3.362 trilyon dolar olan Japonya'da 1993 yılın­da kişi başına düşen milli gelir 29.000 dolar ci-

vanndadır. 1970-1980 arası yıllık ortalama % 21 4.3 oranında büyüyen Japonya 1980-1991 ara­sında yine % 4.2 oranında büyümüştür. Japon­ya'nın 100 yılı aşkın ekonomik gelişimi ince­lendiğinde şöyle bir ekonomik politika görü­yoruz. İlk olarak ihracatını belirli sektörlere yoğunlaştırmış (ipek ve tekstil gibi) bu ürünle­rin ihracından elde ettikleri dövizlerle sanayi­sini kurmuş ve güçlendirmiştir, daha sonra da sanayisini ihracata yönlendirmiş, özellikle II. Dünya savaşından sonra tamamen ihracata yönelik sanayileşme politikasını takip etmiştir. 

Doğal kaynaklar yönüyle zayıf olan Ja­ponya bu ihtiyacını karşılayabilmek için 1895 - 1945 arasında 1895'te Çin, 1904'te Rusya, 1930-1945 arası Çin, 1941-1945 arası ABD ile savaşarak egemenlik sahasını genişletmeye çalışmıştır. Bu dönemde Japonya askeri yön­den güçlü olabilmek için ağır sanayisini ve as­keri sanayii geliştirmiştir. II. Dünya Savaşı ön­cesinde ABD ve İngiltere ile birlikte Dünyanın en güçlü donanmasına sahip üç ülkesinden biri olmuştur. Yine 1936-1937'de Dünyanın en gelişmiş savaş uçağı Mitsubishi firması tarafından yapılmış ve Japon ordusuna II. Dünya Sa­vaşı öncesi ve Savaş boyunca malzeme üre­tilmiştir. 

II. Dünya savaşından atom bombası so­nucu yenilerek çıkan Japonya ekonomik yön­den krize girmiştir, Japonya tüm sömürgelerini kaybetmiş, bunun sonucunda da başta enerji (Kömür-petrol) ve demir cevheri olmak üzere diğer doğal kaynakları temin edemez olmuş­tur. 1945 sonrasında askeri sanayi tamamen iptal edilmiş, ordusu dağıtılmıştır. 1946 yılı sa­nayi üretimi savaş öncesinin % 15 oranına ge­rilemiştir.  

Savaş sonrasında ABD'ne kayıtsız şart­sız teslim olan Japonya işgal ordusu komutan­lığınca hazırlanan Anayasa'yı kabul etmiştir. .Ekonomik ve siyasi yönden ABD'ne bağlan­mıştır. ABD 1945-1959 arasında Japonya'ya çok büyük oranda ekonomik yardımda bulun­muştur. Yine bu tarihten günümüze kadar kendi iç pazarını Japonya'ya açık tutmuştur. Japonya'nın endüstrisinin modernleşmesine yardımcı olmuştur. Yine bu dönemde Japon­ya, uçak yapacak güçteki fabrikalan ile seri şe­kilde motorlu taşıt üretmeye, savaş gemisi ya­pan tersaneleri ile yük ve yolcu gemileri üret­meye yönelmiştir. 1956 yılında Japon ekono­misi 1940 öncesindeki gücünü yakalamıştır. 1965 sonrasında ise dünyanın sanayi devleri arasındaki yerini tekrar almıştır. 

II. Dünya savaşı sonrasından günümüze . kadar ülke ekonomisinin gelişimi ve yönetimi ile ekonomik politikaların yönlendirilip uygu­lanmasında ekonomi bürokratları çok önemli rol oynamaktadırlar. Özellikle II. Dünya sava­şının hemen sonrasında ülkenin ekonomi ve endüstri politikasının belirlenmesinde ekono­mi bürokratları söz sahibi olmuşlardır. Kısa ya­zılışı MİTİ olan Endüstri ve Dış Ticaret Bakan­lığı 1950 li yılların başında kurulmuştur. Ülke endüstrisinin öncelikli sektörleri ile dış ticare­tin uygulanmasını üstlenen bu Bakanlık, teş­vik sistemiyle de ekonomik ve endüstriyel yönlendirmeyi sağlamaktadır. Endüstrinin ku­ruluşundan ürünlerin dış pisayada satılması, sanayinin dış rekabete karşı korunması ve it­halatın  düzenlenmesi  gibi  konularda  kesin yetkisi olan bu Bakanlık güçlü bürokrasisiyle Japon ekonomisi ve politikasına yön vermek­tedir. Ülke politikasına kurulduğu günden bu yana çok sayıda Bakan, Başbakan Yardımcısı ve birkaç tane de Başbakan vermiştir. 

İdari Teşkilat 

Japonya'da devlet teşkilatı merkez yö­netim ve taşra yönetimi (Yerel yönetimler) şek­linde teşkilatlanmıştır. Merkezi Yönetim başta sembolik yetkileri olan, ülkenin ve devletin birliği ve bütünlüğünü temsil eden İmparator olmak üzere yasama-yürütme-yargı şeklinde güçler ayrılığı ilkesine uygun olarak teşkilat­lanmıştır. 

Yasama Organı (DİET) alt meclis (Tem­silciler meclisi) üst meclis (Senato)'ya göre bi­raz daha güçlü olmak üzere iki meclisten oluşmaktadır. Parlemento iki kanadının ortak toplantısı ile yürütme organının başı olan Baş-bakan'ı parlemento üyeleri arasından oy çok- . luğu ile seçmektedir. 

Yasama organında 1956 yılından 1993 yılına kadar geçen 35 yılı aşkın sürede tüm se­çimleri aynı parti kazanmıştır. 1993 yılından, sonra ise siyasi yelpazede parçalanmalar ve yeni oluşumlar görülmektedir.

Yürütme organının başı olan Başbakan parlemento tarafından seçilmektedir. Başba­kan bu göreve seçildikten sonra Bakanlar Ku­rulunu görevlendirmektedir. Merkezi yönetim Bakanlıklar şeklinde örgütlenmiş, buna ek olarak Ulusal Personel Otoritesi ve bazı eko­nomik ve kamusal nitelikli kuruluşlar da özerk nitelikli merkezi yönetim örgütü olarak karşımıza çıkmaktadır. II. Dünya Savaşı sonra­sında merkezi yönetimin yeniden düzenlen­mesi çalışmaları sonucunda merkezi hüküme­tin taşra teşkilatlan kaldırılmış, başta vilayetler olmak üzere tüm taşra kuruluşları özerk yerel otoriteler şeklinde örgütlendirilmişlerdir. Mer­kezi yönetim sadece başkentte teşkilatlanan, ulusal politika ve fonksiyonları üstlenerek kü­çültülmüş, hantal yapısını atmış ve kamu hiz­metinde etkinlik ilkesini ön planda tutan bir yönetim anlayışına Sahip olmuştur.

Japonya'da yerel yönetimler, Vilayet Yönetimleri ve Belediyelerden oluşmaktadır. Ülke 47 Vilayete bölünmüş ve her vilayetin başında da Vali bulunmaktadır. Modernleşme süreci içinde yönetim yapısı kıta Avrupasın-dan esinlenerek koyu bir merkeziyetçi sistem üzerine oturtulmuştur. 1945 yılına kadar bu şekilde gelen Japon yönetim yapısı II. Dünya Savaşı sonrasında müttefik güçlerin etkisi ve düzenlemeleriyle adem-i merkeziyetçi şekle döndürülmüştür. Bu düzenlemelerle merkezi hükümetin taşra birimi olan vilayetler, yerel yönetimler haline getirilmiştir. Bunun sonu­cunda daha önceden merkezi hükümetçe ata­nan Valiler seçimle işbaşına getirilmeye baş­lanmıştır. Ayrıca seçimle işbaşına gelen vilayet meclisleri oluşturulmuş ve vilayetler özerk bütçe sahibi olmuşlardır. Vilayetlere vergi ge­lirlerini toplama yetkileri verilmiştir. Vilayet idareleri sınırları içindeki şehir ve köylerde ka­nunlarla kendisine verilen görevleri yapmakta ve yetkileri kullanmaktadırlar. Vilayetler görev alanları içindeki eğitim, sağlık, güvenlik ve vergi toplama işlerini temel olarak yürütmek­tedirler. Bunlara ek olarak kanunlarla kendile­rine verilen görevleri yapmakta, yerel düzey­de ekonomik aktiviteyi canlandırarak ve yürü­terek ülke ekonomisinin gelişmesinde önemli fonksiyonlar üstlenmektedirler. 

Belediyeler ise bir yerel yönetim birimi olarak Vilayetler bünyesinde teşkilatlanmışlar­dır. Bütün yerel yerleşim birimi kademeleri belediye taşkilatına sahiptir. Bunun sonucun­da ülke genelinde toplam 3236 adet belediye teşkilatı bulunmaktadır.

Belediye teşkilatları; 

663   Şehir belediyesi,

1992 Kasaba belediyesi,

581 Köy belediyesi şeklinde örgütlen­dirilmişlerdir. 

Belediye teşkilatının başı Belediye Baş­kanıdır. Belediye teşkilatlarında en üst karar organı olarak Belediye Meclisleri bulunmak­tadır ve belediye meclis üyeleri ve belediye başkanları seçimle işbaşına gelmektedir.

Belediyeler mahalli ve müşterek ihti­yaçları karşılama görevini üstlenmekte bunun için de eğitim, sağlık ve hijyen, temizlik, çevre koruma ve düzenlemesi, sosyal güvenlik, imar ve bayındırlık işleri ve ekonomik faaliyetler gibi görevleri yürütmektedirler.

6+3 yıl süreli (İlkokul+Ortaokul) siste­mine göre düzenlenen zorunlu temel eğitim belediyelerin yetki ve sorumlulukları altında yürütülmektedir. Lise eğitimi ise genellikle Vi­layet yönetimlerince yerine getirilmektedir. 

Yerel Yönetimlerde Reform Çalışmaları 

Modernleşme süreci içerisinde 1946 ön­cesinde Prusya sisteminden etkilenerek dü­zenlenen yerel yönetim örgütlenmesi yerel in-siyatifih.az olduğu, merkezin sıkı vesayeti al­tında bulunmaktaydı. 1946 sonrasında de­mokratikleşme ve adem-i merkeziyetçilik ilke­lerinin etkisiyle Anglo-Amerikan sisteme göre yeniden yapılanmıştır. Bu yapılanmada şu üç önemli nokta hayata geçirilmeye çalışılmıştır. 

a- Yerel meclislere daha fazla yetki ve­rilerek ve merkezi hükümetin bu otoriteler üzerindeki vasayeti azaltılarak yerel birimlerin • daha fazla insiyatif kullanabilmesi amaçlan­mış,

b- Vatandaşın direkt olarak yönetime katılabilmesi ve yönetimi etkileyebilmesi ama-cıyle Valiler, Belediye Başkanları ve Meclis Üyelerinin direkt olarak vatandaşlar tarafın­dan seçilmesi sağlanmış,

c- Daha tarafsız ve etkili yönetim im­kanı sağlamak için tarafsız seçim kurulları ve denetleme kurulları oluşturulmuştur.

Yerel   düzeyde   yönetimin   etkinliğini sağlamak amacıyla merkezi hükümetin elinde bulunan çeşitli görev ve yetkiler yerel yöne­timlere aktarılmıştır. Bunu sağlamak amacıyla öncelikle yerel yönetimleri düzenleyen ka-nunlar çıkanlmış, ardından çıkarılan bir dizi kanunla da yerel Polis, İtfaiye ve Eğitim teşki-latlarının yerel yönetimlere bağlanması sağ lanmıştır.

Yerel yönetimlerin bu görevleri yapma­larına yetecek mali güce kavuşabilmesi içinde bazı yeni vergiler konulmuş ve yerel yöne­timler mali yönden güçlendirilmiştir. Bütün bu reform çalışmalarına devam edilirken 1953 yı­lında yerel yönetimlerin teşkilatlanmalarında köklü değişiklik getiren çalışma yapılmıştır. Çıkarılan kanunla birçok yerel yönetim birim­leri birleştirilmiş, yeni organizasyonlar oluştu­rulmuştur. Bunun sonucunda toplam belediye sayısı önceki sayının 3/1 oranına gerilemiştir. Bu düzenleme sonucunda şehir sayısı 286 dan 494'e yükselmiş, köy ve kasaba belediyesi sayısı ise 9.582 den 3.477'ye indirilmiştir. Böy­lece sayısı azalan ancak nüfusu, hizmet sahası ve etkinliği artırılan yerel yönetim örgütlen­mesi sağlanmıştır. Yapılan bu düzenlemeler sonucunda mali yönden güçlendirilen işlevsel olarak da etkinleştirilen yerel yönetimler ülke­nin hızla kalkınmasının da etkisiyle daha son­raki yıllarda sosyal refah çalışmalan ve çevre problemleriyle daha sık ve ciddi şekilde uğ­raşmaya başlamışlardır. Gelişen ve endüstri ötesi toplum olmayı amaçlayan Japon kamu yönetimi böylece yerel yönetimlerini var olan ve gelecekte ortaya çıkabilecek mahalli prob­lemlerle daha etkin uğraşabilecek duruma getirmeye çalışmaktadır.

II. Dünya savaşı sonrasında yönetimin yeniden düzenlenmesi çalışmaları içinde Ja­ponlar kamu personel yönetiminde de yeni düzenlemeler yapmışlardır. Bu düzenlemeler­le öncelikle Ulusal Kamu Personeli Otoritesi ismiyle bir örgüt kurulmuş, bu arada merkez bürokratı ile taşra bürokratı ayrımı yapmış ve kamu personelini kendi içinde ciddi ve tutarlı şekilde sınıflandırmaya tutmuştur. Kariyer ve liyakat esasına geçilmiş, işe giriş, terfi, nakil, ücret, kadro kıstaslan nesnel ve rasyonel öl­çülere bağlanmıştır. 

Kamu personelinin merkezi hükümet ve yerel yönetimler personeli olarak ayrılması sonucunda her kuruluş kendi mali durumu ve hizmetteki ihtiyaç durumuna göre'personel is­tihdamına başlamış ve devlet kadrolarının lü­zumsuz yere şişirilmesi ve devletin mamutlaş-ması önlenmiştir. Öyleki 1967 yılında 899.000 olan merkezi yönetim kamu personeli sayısı 1992 yılında 839-000'e getirilmiştir. Kadro ve istihdam edilen personel sayısında rasyonel­liğin gerçekleştirilmesi kamu personeli ücret politikasınında günün şartlarına ve hakkaniyet ölçülerine uygun olmasını sağlamıştır.

 

 

Anasayfa - İktisat - Makale - Ekonomi - Borsa - İstatistik - Türkiye Ekonomisi - Ekonomi Sözlüğü

Since 2005