Türkiye Ekonomisi
Dünya Ekonomisi
Osmanlı Ekonomisi
Finansal Ekonomi
İşletme Ekonomisi
Hizmet Ekonomisi
Kalkınma Ekonomisi
Tarım Ekonomisi
Borsa ve Yatırım
Ekonomi Sözlüğü
Ekonomi Ders Notları
Ekonomi Düşünürleri
Genel Ekonomi Soruları
Özel İstatistik Arşivi
Özel İktisat Konuları
Açık Öğretim İktisat
Ekonomi Kurumları
Kamu Yönetimi
Kamu (Devlet) Maliyesi
Sigortacılık Konuları
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Ölçek Ekonomileri, Hükümetler ve Bölgesel Ekonomik Birlikler 

Ölçek ekonomisi kuramında, firmalar üretim düzeylerini arttırdıkça azalan marjinal maliyetle karşılaşırlar. Bu tür firmalar için, kar maksimizasyonunu sağlayacak optimal üretim seviyesi, ülke sınırlarını aşan bölgesel bir pazarın varlığını gerektirebilir. Böyle bir pazarda hakimiyet kurabileceğine inanan firmalar, gümrük birliği benzeri bölgesel ticaret anlaşmalarının başlıca taraftarıdırlar. Bunu gerçekleştirmenin yolu hükümetler üzerinde baskı oluşturmaktır. Ancak siyasi liderlerin gözettiği tek şey firma karları değildir. Politikacılar, normalde yeniden seçilmelerini sağlayacak politikaları uygulayacaklardır. Bunun için firma karlarının yanı sıra, tüketicilerin faydasını ve hükümet gelirlerini arttırmanın da peşindedirler. 

GİRİŞ 

Bölgesel ticaret anlaşmalarının sayısı, 1980'lerin başından bu yana hızla artmaya başladı. Geçtiğimiz onyıl boyunca Avrupa Birliği Tek Pazar Yasasını tamamladı ve Maastricht Avrupa Para Birliği anlaşmasını kabul etti. Kuzey Amerika' da Kanada, ABD ve Meksika tarafından kurulan ve NAFTA diye bilinen serbest ticaret alanı Orta ve Güney Amerika'ya doğru genişlemeye başladı. Ayrıca, Güney Amerika'daki ülkeler tarafından da çeşitli bölgesel ekonomik paktlar oluşturulmuş durumda. Bunların en önemlisi MERCOSUR. Ayrıca, ASEAN ve APEC de serbest ticaret bölgeleri oluşturma konusunda anlaşmaya vardılar. 

Bu anlaşmaların kaynakları çeşitli ve karmaşık. Uluslar arası güç dengelerinin değişmesi, içerde sermaye ve emek arasındaki güç ilişkilerindeki değişimler, ideolojilerde değişimler, eski politikaların başarısızlığı dünyadaki bölgeselleşme eğiliminin artmasının başlıca nedenleri arasında sayılabilir. Burada, ele alınacak konu biraz farklı. Sözü edilen birliklerin, çoğu gümrük birliği veya serbest ticaret anlaşması diye adlandırılmalarına rağmen, neden farklı farklı yapılarda oldukları aşağıda ortaya konulmaya çalışılacak. Daha somut olarak ifade edersek, her bir anlaşmada her bir endüstrinin neden farklı muameleye tabi tutulduğu ve sektörler arasında liberalizasyon derecelerinin neden farklılaştığı ortaya konmaya çalışılacak. 

Burada varsayılmaktadır ki, hükümetler bölgesel paktları oluştururken tüketici (aynı zamanda seçmen) çıkarları ile özel ekonomi sektörlerinin sanayi, finans, tarım, hizmetler ve sektörlerdeki firmalar baskıları arasında bir denge gözetirler. Belli en­düstriyel yapılardaki firmalar bölgesel çapta ticari liberalizasyonu tercih ederler ve bunun için hükümetlerin optimal ticaret politikası değerlendirmelerini etkilemeye çalışırlar. Bunun sonucunda, tekrar seçilme arayışı içinde olan siyasi liderler, belirli koşullar altında, bölgeselciliği kendileri için en iyi politika olarak görebilirler. Üstelik, bazı sektörlere daha fazla liberalizasyon getirmenin kesinlikle bir sakıncası olmadığı gibi, belli sektörler daha az liberalizasyonu tercih ettiğinden sektörler arasında bu açıdan bir farklılaşma daha mantıklı olabilecektir. 

Mesela, NAIT A' da giyim ve tekstil sektörü ile telekomünikasyon sektörü farklı muamele görmektedir. Ticari liberalizasyon ikincisinde çok daha büyük ve hızlı iken, ilkinde daha küçük ve yavaştır. Aynı bölgesel anlaşmanın, sektörler arasında böyle farklı sonuçlar getirmesinin sebebi ne olabilir? Eğer hükümetlerin davranışlarını ulus­lar arası düzeyde faktörler mesela cari dış ticaret dengesi, siyasi ittifaklar, güç denge­leri, vs.- yönlendiriyorsa, bölgesel ekonomik paktlarda sektörler bazında herhangi bir sistematik farklılaşma olmaması beklenmelidir. Üstelik bölgesel paktlar GA TT kuralla­rını ihlal eğilimlidir. GATT'ın 24. maddesi bölgesel ticari anlaşmalara iki şartla izin vermektedir: Anlaşma sonucunda koruma duvarlarının yükseltilmemesi ve bütün sektörlerin tamamen liberalize edilmesi. O halde, bölgeselcilik uluslar arası siyasi koşullara bir karşılık ise, neden sektörler arasında böyle bir ayırım yapılmaktadır? Neden GATT'ın eşit muamele kuralları ihlal edilmektedir? 

ÖLÇEK EKONOMİSİ KURAMI 

Firmalar ticaretin serbestleşmesini neden sadece birkaç ülkeyi kapsayan bölgesel

çapta arzulamaktadırlar? Hangi durumlarda onu hem küresel serbest ticarete hem de korumacılığa tercih edeceklerdir? Bir diğer deyişle, yürüttükleri bölgesel ticaret strate­jisinde ne zaman karlarını maksimize edeceklerdir? Yeni uluslar arası ticaret teorisini kullanarak diyebiliriz ki, ölçeğe göre artan getirili firmalar bölgesel serbest ticaret taraftarı olacaktır. Böyle firmalar için, kar maksimizasyonunu sağlayacak optimal üretim seviyesi ancak bölgesel bir pazarın varlığında gerçekleşebilir. 

Yeni uluslar arası ticaret teorisinden yola çıkılarak, ölçeğe göre artan getirili fir­maların bölgesel birlikleri savunması gerektiği öne sürülür. Bu tip firmalar için, kar maksimizasyonunu sağlayan optimal üretim seviyesine ancak, ülke sınırlarını aşan bölgesel pazarlar içerisinde ulaşılabilir. 

Ticaret politikaları genelde eksik rekabet şartlarının varlığı kabul edilerek oluştu­rulur. Tam rekabet koşulları içinde bulunmayan endüstriler için tamamen serbest bir ticaret politikası optimal politika olmayabilir. Tam rekabetçi piyasalardaki firmalar için kar maksimizasyonu küresel düzeyde serbest ticaret ortamında sağlanabilir. Ancak, tam rekabet ortamı bulunmayan serbest piyasalarda da, himayeci ticaret politikaları en iyi çözüm değildir. 

Önemli, eksik rekabet piyasalarından biri de ölçek ekonomilerinin varlığıdır. Ölçek ekonomisi, üretim düzeyleri arttıkça azalan marjinal maliyetle çalışan firmalar anlamına gelmektedir. Bu durumda, bir birim daha üretmenin maliyeti, üretim sevi­yesi arrtıkça düşmektedir. Bu genelde, üretim düzeyi arttıkça verimliliğin de artmasının sonucudur. Ayrıca, üretime başlamadan önce çok büyük tutarlarda sabit maliye­tin üstlenilmesi de ölçek ekonomilerine yol açabilir. Bu sabit maliyetler, üretilen her birimle beraber, ortalama üretim maliyetinin düşmesi sonucunu doğurur. Ancak, ölçek ekonomisi, endüstrinin tam rekabet koşullarında çalışmasına da engel oluşturmaktadır. Zira ölçek ekonomileri, bir endüstri içindeki optimal firma sayısının çok az hatta sadece bir ya da birkaç olmasını gerektirebilmektedir. Bu endüstrilerde optimal üretim düzeyine ulaşmak kar maksimizasyonu için en önemli şartı oluşturmaktadır. Bu nedenle ancak, çok büyük üretim düzeylerine sahip yalnızca birkaç firma sektör verimliliğini sağlayabilecektir. Küçük miktarlarda üretim yapan çok sayıda firma verimli olmayacağı gibi kar maksimizasyonu da sağlanamayacaktır. Çünkü firmalar maliyet eğrilerini minimuma düşürecek üretim düzeylerine ulaşamayacaklardır. Bu yüzden bu tür endüstrilerdeki piyasa yapıları monopolcü ya da oligopolcü olmaya eğilimlidirler. 

Burada öne sürülen tez, ölçek ekonomili firmaların bölgesel ekonomik birlikleri, himayeciliğe ya da global düzeyde serbest ticarete tercih edecekleridir. Zira, bölgesel pazarlar düzeyinde karları, belirtilen diğer iki durumdan daha fazla olacaktır. Yani, korumacı bir ekonomide faaliyet gösteren ölçek ekonomili endüstriler bölgesel blokla oluşturulan daha büyük pazarlara geçişle birlikte karlarını arttıracaklardır. Bu tez, ekonomik bölgesel anlaşmaların gerçekleştirilmesini üç aşamaya bölerek açıklayan bir model yardımıyla aşağıda ayrıntılı olarak ortaya konulmaktadır. Ancak, bu modeli iyi anlamak için öncelikle gümrük birliğinin mantığını anlamak gerekmektedir.  

GÜMRÜK BİRLİĞİ KURAMI 

        Yukarıda öne sürülen, ölçek ekonomilerinin bölgesel liberalizasyon ile karlarını maksimize edeceği tezi gümrük birlikleri teorisine dayanmaktadır. Bir gümrük birliği, iki ya da daha fazla ülkenin kendi aralarındaki ticaret engellerini kaldırmaları ve ü­çüncü ülkelere karşı ortak gümrük vergisi uygulamaları anlamına gelir. Burada bizi ilgilendiren şey, gümrük birliğinin firma karları üzerinde ve tüketici rantı üzerindeki etkisi. Gümrük birliklerinin statik analizinde, ekonomistler refah etkisinin ölçülmesinin zor olduğunu göstermişlerdir. Tüketici rantının, refah ölçümünde kullanıldığını varsayarsak, gümrük birlikleri aşağıdaki iki etkinin bileşimine göre sonuçta zararlı ya da . faydalı gözükebilir. Gümrük birlikleri, iki zıt etki yaratır: Ticaret yaratıcı ve ticaret sap­tırıcı etki. Ticaret yaratan etki, vergi ve diğer engellerin kaldırılmasından sonra ticaretin artması anlamına gelir. Burada sözü edilen, eğer gümrük birliği nedeniyle söz konusu vergi ve diğer engeller kaldırılmamış olsaydı var olmayacak olan ticaret, yani ticaretteki artıştır. Ticaret saptırıcı etki ise, gümrük birliğinden önce düşük maliyetli ülkelerle yapılan ticaretin artık bu.avantajını ortak ülkelere kaptırması nedeniyle daha az rağbet görmesi ve azalması şeklinde oluşur. Bu iki etkinin toplam sonucu gümrük birliğinin faydalı olup olmadığını belirler. Eğer ticaret yaratıcı etki daha fazla ise, tüke­tici rantı büyümüş demektir ve gümrük birliği faydalı olmuştur denilebilir. Gümrük birliğinde, üçüncü ülkelere karşı duvarlar ne kadar az yükseltilirse, ticaret daraltıcı etki o kadar az, dolayısıyla tüketici rantı da o kadar yüksek olacaktır. 

Tam rekabet piyasalarında, ticaretin, ister bölgesel ister global düzeyde oldun, serbestleştirilmesinden gelen bütün kazanımlar tüketicilere gider. Bu liberalizasyonun maliyeti ise himayeciliğin rantlarından vazgeçmek zorunda kalan firmalar ve gümrük gelirlerinden mahrum kalan hükümetler tarafından yüklenilir. Ancak, tabiidir ki, hükümetler tüketicilerin elindeki bu kazanımların bir kısmını alıp yeniden dağıtabilirler. 

BİRİNCİ ADIM: ÖLÇEK EKONOMİLERİNİN BÖLGESEL PAZAR TALEPLERİ 

Eksik rekabet piyasalarında, ticari liberalizasyonun etkileri standart analizden farklı olabilir. Bununla birlikte, aşağıda açıklanacağı gibi, belirli koşullar altında, firmalar ticari duvarların alçaltılmasından yararlanabilirler.

Ölçekle birlikte artan getiri söz konusu olduğunda, gümrük birliğinin yukarıda belirtilenler dışında iki etkisini daha göz önüne almak gerekmektedir. Bu durumda, ticaret yaratılması ve ticaretin saptırılması dışında, maliyet azaltıcı etki ve ticareti en­gelleyici etkiler de gümrük birliğinin sonuçları olmaktadır. 

Maliyet azalması etkisi, ölçek ekonomisini gümrük birliği içinde gerçekleştirmek­ten doğar. Ölçek ekonomili X malını üreten, her ikisi de korumacı A ve B ülkelerini düşünelim. İkisi aralarında bir tercihli ticaret anlaşması yapsınlar. Bu durumda, muh­temelen ülkelerden birisi, diyelim A, bu malın üretiminde daha verimli olacak ve di­ğer ülkedeki pazarın tamamını ya da bir kısmını eline geçirecektir. A ülkesindeki endüstri, B ülkesindeki yüksek fiyatlı yerli üretimin yerini alacak, üretim düzeyi artarken ortalama maliyeti de azalacaktır. Yani A ülkesinde daha düşük maliyetle daha fazla üretim yapılacaktır. B ülkesindeki tüketiciler ise daha ucuza mal satın alabileceklerdir. 

Ticaretin engellenmesi etkisini açıklamak için de, aynı B ülkesinin gümrük birliğinden önce aynı X malını üretmediğini ve üçüncü bir ülkeden ithal ettiğini varsaya­lım. Gümrük birliğinden sonra A ülkesi B ülkesinin pazarını ele geçirecek ve üçüncü ülkeden yapılan ithalatı durması sonucunu doğuracaktır. Böylece üçüncü ülke ile yapılan ticaret engellenmiş olacaktır. 

Sonuç olarak, korunan yerli pazarlardan tercihli ticaret anla§malarına geçişte, öl­çek ekonomili firmalar fayda sağlayabilirler. Hem maliyet azaltıcı etki hem de ticareti engelleyici etki bu tür firmaların karlarının artmasını sağlayabilir. Bu sonucu sağlayan üç mekanizma vardır. İlki, ticaret engelleyici etki, aynı tam rekabet piyasalarındaki ticaret saptırıcı etkiye benzer biçimde firmanın karını arttırır. İkincisi, maliyet azalması, ürün farklılaştırması ile birleştiğinde, her iki ülkedeki üreticilerin de karlarını arttırma­larını sağlayabilir. Son olarak, mal farklılaştırılması olmadığı hallerde bile, gümrük birliğinden sonra her iki ülkede fiyatlar düşecek, talep artacak ve daha büyük düzey­lerde üretim yapan firmaların ortalama maliyeti düşecektir. Maliyetteki bu azalma nedeniyle her iki ülkenin firmaları da üçüncü ülkelerdeki rekabet §ansı artacak ve satışları ile birlikte karları artacaktır. 

İKİNCİ ADIM: HÜKÜMETLERİN TİCARET POLİTİKASINA İLİŞKİN TERCİHLERİNİN OLUŞTURULMASI

Modelimizde, hükümetler, bölgesel ticaret anlaşmalarının alacağı şekil konusunda nihai karar organlarıdır. Siyasi liderlerin de fayda maksimizasyonunu iktidarda kalmakla sağlayacakları varsayılmaktadır. Yani, onların amacı belli bir ticaret politika­sı gütmek değil, iktidarı elde tutmaktır. Bu yüzden, kendilerine iktidarı elde tutma §ansını en fazla vereceğine inandıkları ticaret politikasını uygulayacaklardır. Bu şansı bir bölgesel liberalizasyon durumunda daha fazla elde edeceklerine inanmalarını sağ­layan koşullar nelerdir? 

Üç faktör, politikacıların yeniden seçilmelerine yardım eder: tüketici rantı, firma karı, gümrük gelirleri. Dolayısıyla, politikacılar bu üç faktörden elde edecekleri fayda­ları optimize edecek ticaret politikalarını uygulayacaklardır. Böylece, ülke koşullarına göre bu üç faktörden en fazla toplam faydayı sağlayacak şekilde yerine göre koruma­cılık ve liberalizasyona gideceklerdir. 

İlk olarak, seçmen oylarına bağımlıdırlar. Politikacılar, seçmenlerin ekonomik koşulların iyileşmesine verdiği önernin farkındadırlar. Oy oranını yükseltmenin başlıca yollarından biri, tüketici rantını arttırmaktır, zira tüketici rantı bir nevi gelir artışıdır. Politikacılar ne kadar çok tüketici rantı yaratırlarsa oy oranlarının o kadar yükselece­ğini hesaplarlar. 

Gümrük birliği teorisine dönelim ve tüketici rantının bölgesel liberalizasyondan nasıl etkilendiğini hatırlayalım. Korunan bir ekonomi ya da global liberalizasyona nisbetle bölgesel anla§malarda tüketici rantı ne ölçülerde etkilenmektedir. Ekonomistler, global liberalizasyonda bölgesel liberalizasyondan daha fazla tüketici rantı yaratıldığını göstermişlerdir. Sebep basittir, çünkü ticaret saptırıcı etki global liberalizasyon durumunda söz konusu olmaz. Tüketici açısından en kötüsü, korumacı politikalardır. Bu yüzden, demokrasilerde, bütün sektörlere korumacı politikalar uygulayan hükümetlere pek rastlanılmaz. Politikalar arasındaki bu fark önemlidir, çünkü tüketici rantı politikacıların tercihlerini etkilemektedir. 

İkincisi, politikacıların göz önüne almak durumunda olduğu başka çıkar grupları da vardır. Bunlar önemlidir, çünkü siyasi liderlerin yeniden seçilmelerine yardım ede­cek bağışlarda bulunur, kampanyalar düzenler ve seçmeni etkileyebilirler. Bu baskı gruplarının başında firmalar gelir. Firmaların karları ile politikacıların yeniden seçil­me sansları arasında doğru orantı vardır. Bu nedenle politikacılar, bu baskı gruplarının taleplerini ticaret politikalarına yansıtma durumundadırlar. Bu durumda tüketici­ler ile firma çıkarları arasında bir denge oluşturmak zorunluluğu ile karşılaşırlar. Koruma isteyen sektörlerin memnun edilmesi yoluna gidildiğinde, tüketici rantı feda edilmek zorunda kalınacak, bu da muhtemelen oy kaybına yol açacaktır. Fakat firma­lar her zaman korumacılığı tercih ve talep etmezler. Yukarıda belirtildiği gibi, ihracata yönelik firmalar ile ölçek ekonomili firmalar serbest ticaret taraftarı olabilir. Bu, politikacıları bir bedel ödeme zorunluluğundan kurtarır. Yani, gümrük duvarlarını kaldıra­rak tüketici rantını ve firma karlarını maksimize edebilirler. Bu durumda, yapabilecek­leri iş, sadece tüketici rantı ile firma kadarını maksimize edecek optimal koşulları sağlayan bir bölgesel anlaşma yaratmaktır. 

Son olarak, politikacılar gümrük gelirleri ile de ilgilenirler. Bunlar, önemli bir gelir kaynağıdır. Yeniden seçilme şansını arttıracak çok çeşitli şekillerde harcanabilirler. 

Sonuç olarak, politik liderlerin çıkarı, üç faktörün bir fonksiyonu olarak görülebilir: Tüketici rantı, firma karı, gümrük gelirleri. Bunların her birinin optimizasyonu yeniden seçilme şansını maksimize eder. Dolayısıyla; hükümetlerin ticaret politikalarını belirleyen kararları, bu üç faktörün nasıl etkileneceği gözetilerek alınır. Yukarıda belirtildiği gibi, ölçek ekonomilerinde firma karları bölgesel liberalizasyonda korumacılığa ya da global liberalizasyona nisbetle daha fazla olacaktır. Bu tür firmalar, hükümetlerin bölgesel serbestlik politikaları uygulamaları yönünde pozitif bir etken oluştururlar. Politik liderler, bölgesel ticaret anlaşmalarını, bu tür sektörlerin en fazla liberalize edilmesini sağlayacak şekilde yapacaklardır. Bu özelliklere sahip olmayan sektörler ise daha az liberalize edileceklerdir. 

Özetlersek, korumacılık, bölgesel ve global liberalizasyon şeklinde üç alternatif arasından seçim yapılırken politikacılar çeşitli tercih ve taviz zorunlulukları ile karşı karşıyadır. Global liberalizasyon tüketici rantını maksimize eder fakat bazı ölçek eko­namilerinin karım ve öte yandan gümrük gelirlerini azaltır. Diğer uçta yer alan koru­macılık ise, tüketicilerin zararınadır fakat gümrük gelirlerini ve bazı firmaların karınıarttırabilir. Bütün sektörleri kapsayan bir bölgesel liberalizasyon ölçek ekonomili fir­maların karını maksimize eder, fakat tüketici rantın ve gümrük gelirlerini bir dereceye kadar azaltır. Yalnızca ölçek ekonomileri ile sınırlandırılmış bir bölgeselliberalizasyon bir orta yol alarak seçilebilir. Bu durumda, tüketici rantından ve gümrük gelirlerinden diğer seçeneklere göre daha az fedakarlıkta bulunulmuş olur. 

Burada temel soru ne çeşit bir bölgesel liberalizasyonun politik liderlerin en fazla faydasına olacağıdır. Hangi koşullar altında, politikacılar bölgeselci politikaları tercih ederler? 

En azından dört koşul sayılabilir: 

1) Mevcut gümrük vergilerinin düşük olması. Bu durumda ticaret saptırıcı etki daha az olacaktır. Dolayısıyla global liberalizasyon politikası uygulanmaması nedeniyle kaybedilen tüketici rantı ve korumacılığın terk edilmesi nedeniyle kaybedilen gümrük gelirleri daha az olacaktır.

2) Ölçek ekonomilerinin sayısı ve yoğunluğu arttıkça, diğer koşullar aynı kalmak şartıyla, bölgesel politikalar için talepler daha fazla olacaktır. Sabit getirili eko­nomiler ise rekabet güçlerine göre ya korumacı ya da global liberalizasyon ta­raftarı olacaklardır.

3) Politikacıların, anlaşmaları şekillendirirken sektörler arasında ayırım yapabil­me imkanları mevcut ise, bölgesel politikalar uygulanma şansı artacaktır. Bazı sektörlerde liberalizasyona giderken bazılarında gitmemeleri mümkünse bunu değerlendirerek kendileri için de optimal çözümü gerçekleştirmek isteyecek­lerdir.

4) Ölçek ekonomilerinin büyüklüğü ile kıyaslandığında iç pazar ne kadar küçükse, bölgesel liberalizasyonla ulaşılabilecek pazarın önemi o kadar büyük olacak, yani muhtemel kar daha fazla olacaktır. Diğer şartlar aynı kalmak kaydıyla bu durumda politikacılar daha bölgeselci politikalar uygulayacaklardır. 

ÜÇÜNCÜ ADIM: KARŞILIKLI VERGİ TAVİZLERİ 

Bütün bölge pazarına hakim olacağına inanan firmaların bölgeselleşmeyi savunacağı tabiidir. Böyle bir inancı ve güveni olmayan firmalar, ölçek ekonomisine sahip olsalar bile, bölgeselleşme konusunda daha az istekli olacaklardır. Bu durumda, yan endüstri kollarının varlığı önem kazanmaktadır. Bu yan endüstrilerin, bir diğer deyişle alt sektörlerin her birinin anlaşma ile getirilen bölgesel rekabet sonucunda piyasaya hakim konuma gelmesi mümkündür. Belirli sektörlerde bir ülke pazarı ele geçirirken başka sektörlerde diğer ülke hakimiyeti sağlayabilir. Eğer bir ölçek ekonomisinde sadece homojen bir ürün üretilseydi, gümrük birliğinden sonra taraf ülkelerden biri bu piyasadan tamamen çekilmek zorunda kalabilirdi. Ancak, gerçek hayatta daha sık rastlanılan durum bu değildir. Ürün farklılaştırılması yolu ile bir endüstri içinde çok değişik alt sektörler yaratılabilmektedir. Bölgesel anlaşmalar sırasında, bütünüyle bir endüstri yerine bu alt sektörlerin her biri teker teker müzakere konusu edilir. Sonuçta, her ülkede belli malların üretimini teşvik edecek şekilde karşılıklı tavizler ve vergi indi­rimlerine gidilir. Mesela, uçak endüstrisinden örnek verirsek, anlaşmadan sonra A ülkesi küçük ölçekli uçak, B ülkesi büyük ölçekli uçak üretimine yönelebilir. 

Burada önemli olan, endüstrilerin ölçeğinin ülke içi pazarın büyüklüğüne olan oranıdır. Bu bağlantının bir sonucu olarak da, küçük ülkelerdeki ölçek endüstrilerinin büyük ülkelere nazaran daha çok bölgeselleşme taraftarı olmaktadırlar.  

Bununla birlikte, unutulmamalıdır ki, bir firmanın ölçek ekonomisinin sağladığı avantajdan faydalanarak tüm bölge pazarını ele geçirmesi nedeniyle pazarlarını kaybeden rakip firmaların ürün farklılaştırması yoluyla başka bir üründe avantaj sağla­ması ve bu üründe hakimiyeti ele geçirmesi mümkün olmalıdır. Aksi takdirde, bölge­selleşmenin bunlar için bir anlamı kalmayacağından taraftar olmayacaklardır.

SONUÇ 

Yukarıda birden fazla ülkenin daha büyük pazarlar oluşturma yoluna gitmelerinin arkasında yatan ekonomik gerekçeler ile, bu amaçla gümrük birliği, serbest ticaret anlaşması, ortak pazar gibi değişik adlar altında bölgesel ticari ve ekonomik birlikler oluşturulmasında işleyen siyasi mekanizmayı üç aşamada açıklayan bir model ortaya konulmaktadır. 

Bununla birlikte, bölgesel birliklerin mantığına ilişkin pek çok alternatif teorilerin bulunduğunu da unutmamak gerekmektedir. Bunlardan belki de en önemlisi siyasi bir bakış açısına sahiptir. Buna göre, tercihli ticaret anlaşmaları, daha çok siyasi müttefik ülkeler arasında oluşturulurlar. Bölgesel ekonomik birliklerin kaynağını siyasi ilişkilere bağlayan bu görüşe göre, ticaretin yarattığı kazanımları ülkeler halihazırdaki ya da potansiyel düşmanlarıyla paylaşmak istemezler. Fakat, bu görüş, siyasi müttefiklerin ne zaman ekonomik birlikler oluşturacağına ve birliğin alacağı şekle dair bir açıklama getirmemektedir. Örneğin, ABD, Kanada ve Meksika hemen hemen bütün yirminci yüzyıl boyunca müttefik olmalarına rağmen NAFTA'yı ancak 1994 yılında oluşturmuşlardır. 

Modelimizde ise, bölgesel ekonomik birliklerin iktisadi mantığının yanı sıra bu bir­liklerin aldıkları şekli belirleyen koşullar da açıklanmaktadır. Serbest ticaret bölgesi, gümrük birliği veya ortak pazar şeklinde bir yapılanmaya gidilmesini belirleyen koşul­lar aynı zamanda hangi sektörlerin hangi derecede liberalize edileceğini de tayin etmektedir. Sonuçta bazı sektörler anlaşmadan tamamen muaf tutulurken bazı sektörler yüzde yüz bir serbesti kazanabilmektedir. Daha büyük ölçekli sektörlere daha fazla liberalizasyon getiren NAIT A bu modeli destekleyen canlı bir kanıt olarak karşımızda durmaktadır. 

Kaynak: Mustafa YAŞAR  - Gümrük Müfettişi

 

 

Anasayfa - İktisat - Makale - Ekonomi - Borsa - İstatistik - Türkiye Ekonomisi - Ekonomi Sözlüğü

Since 2005