Türkiye Ekonomisi
Dünya Ekonomisi
Osmanlı Ekonomisi
Finansal Ekonomi
İşletme Ekonomisi
Hizmet Ekonomisi
Kalkınma Ekonomisi
Tarım Ekonomisi
Borsa ve Yatırım
Ekonomi Sözlüğü
Ekonomi Ders Notları
Ekonomi Düşünürleri
Genel Ekonomi Soruları
Özel İstatistik Arşivi
Özel İktisat Konuları
Açık Öğretim İktisat
Ekonomi Kurumları
Kamu Yönetimi
Kamu (Devlet) Maliyesi
Sigortacılık Konuları
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Serbest Pazar Ekonomisinin Neresindeyiz? 

Serbest piyasa veya pazar ekonomisinin bazı temel özellikleri 

*  Üretim araçları üzerinde özel mülkiyet hakkı,

*  Teşebbüs hürriyeti ve miras hakkı

*  Sözleşme veya mukavele hürriyeti, seyahat ve yerleşme hürriyetle­ri sayesinde herkes istediği işte ve istediği yerde çalışabilir.

*  Üretim faktörlerinin ve kaynaklarının dağılımı genellikle fiyat meka­nizması ile sağlanmalıdır.

*  Üretim yönlendirmede tüketici tercihleri ön planda olmalıdır.

*  Haksız rekabetin önlenmesi için özel mülkiyet, teşebbüs ve sözleş­me hürriyetleri konularında yasal altyapı o kadar iyi oluşturulmalıdır ki üreticisinden tüketicisine, politikacısından sendikacısına herkes sosyal sorumluluğa sahip çıkmak zorunda kalsın. Demek ki, piyasa ekonomisi başıbozuk bir ekonomi demek değildir. 

Serbest pazar ekonomisinde veya daha bilimsel tabirle serbest piya­sa ekonomisinde veya tam rekabette bütün fiyatlar arz ve talep kanunları­na göre belirlenir. Talep kanununa göre bir malın fiyatı düşünce talep edi­len miktarı artacak (yaz aylarında domatesin fiyatı düşünce 3-5 kg. alma­mız gibi) ve o malın fiyatı artınca da talep edilen miktar azalacaktır. Neti­cede, bütün fiyatlar o mal ve hizmetin arz ve talebi tarafından ortaya çıka­caktır. 

Burada, bütün fiyatlardan kasıt mal ve hizmetlerin fiyatına ilaveten emeğin fiyatı olan ücret, ara malı ve hammadde fiyatlarının, paranın fiyatı olan faizin, dövizin fiyatı olan kurun belirlenmesinde de hep arz ve talep kanunları yegane etkili araç olacaktır. 

Serbest piyasa ekonomisinin en ideal bir şekilde çalışabilmesi için bü­tün piyasalarda alıcı ve satıcılar çok sayıda olmalı ve ayrıca bunlardan hiç­biri tek başına piyasayı (fiyatı) etkilememen, ilaveten her piyasadaki mal­lar homojen (birbirinin benzeri olmalıdır). Yukarıdaki ön şartlardan başka bu piyasada devletin rolünün asgari düzeyde olması ve fiyatlara müdaha­le etmemesi ve ayrıca, o piyasada tekellerin (piyasaya tek firmanın hakim olması) ve oligopollerin (birkaç büyük firmanın piyasaya hakimiyeti) piya­sadaki ağırlığının en düşük düzeyde olması gerekir. 

Bu ön şartlara göre Türkiye ekonomisine bir göz attığımızda, halen Türkiye'de devletin payı, sabit sermaye yatırımlarında % 45, hammadde üretiminde % 75-80, mamul maddede % 40, ithalatta %30, ihracatta %7, iç ticarette % 30, bankacılıkta ise mevduatta % 50, kredilerde % 65, ulaş­tırmada % 70, sermaye piyasasında % 85-90, haberleşmede % 90 civa­rındadır. İlaveten. 20 dolayındaki başlıca tarım ürünlerinin fiyatlarını devlet tayin eder. Ayrıca özel sektörün imalat sanayiinde genellikle birkaç büyük şirket hakimdir. 

Öyle ise bugün Türkiye'de uygulanan iktisadi politika nedir? 24 Ocak 1980'den bu yana takip edilen politikalar içeride aşırı devlet müdahalecili­ğine, dış ekonomik ilişkilerde de aşırı içe dönük, himayeci iktisadi kalkın­ma felsefesine son verip, hem içte ve hem de dış ekonomik ilişkilerde da­ha serbest ve mümkün olduğunca piyasa mekanizması araçlarını kullan­ma yolu olarak ortaya çıkmıştır. Kısaca, bu politika serbest piyasa ekono­misi (liberalizm) değil, fakat daha çok serbesti getiren piyasaya dönük (li­beralleşme) bir iktisat politikasıdır.

Maalesef Türkiye'de çoğu kez "Liberalizm" ile "Liberalleşme" kavram­ları karıştırılmaktadır. Liberalizm, modern ekonominin kurucusu sayılan, Adam Smith'in 1776'da ileri sürdüğü, ekonomik faaliyetlerde milli savun­ma ve milli güvenlik haricinde, devleti yok sayan, kısaca "bırakınız yapsın­lar, bırakınız geçsinler" şeklinde ifade edilen bir görüştür. Bu görüş, ABD dahil hiçbir ülkede uygulanmamakta olup, Türkiye'de uygulanması ise hiç mümkün değildir. 

Liberalleşme ise, her şeyin serbest piyasaya bırakılması değildir. Me­sela, döviz kurunun yılda bir yerine aylık veya günlük belirlenmesi bir liberalleşme hareketidir. KIT (Kamu İktisadi Teşebbüsleri) ürünlerinin 1980 öncesi zararına, 1980'den beri de en az maliyetine satılması bir liberalleş­me hareketidir. Dış ticarette ve özellikle ithalatta, ithal yasakları yerine ko­ta konması, kotalar yerine yüksek gümrük tarifeleri (vergileri) konması ve nihayet 1989-90 yıllarında gümrük vergilerinin ve fonların asgari düzeyle­re indirilmesi iyi bir liberalleşme (ekonomiyi iç ve dış rekabete açma) ör­nekleridir. 

Bu liberalleşme hareketi son üç-dört yılda meyvelerini vermiştir. Nite­kim. 1980'den 1989'a Türkiye'nin İhracatına konu olan mal sayısı 800'den 4500'e çıkmış, toplam ihracatta sanayi mâllarının oranı % 34'ten % 80'le-re fırlamış, yıllık ihracat geliri ise 2.3 milyar dolardan 12 milyar dolar sevi­yesine ulaşmıştır. Ancak, Eylül 1988'den beri TL.'nin değerinin dolara gö­re yaklaşık aylık/yıllık enflasyon hızının yarısı kadar düşmüş olması ve 1989 başından beri de vergi iadelerinin kaldırılması sonucu ihracat artışı duraklama dönemine girmiş bulunmaktadır. Demek ki döviz fiyatlarının dü­şük tutulması ihracatta müspet netice vermemiştir. 

Esasen, bugün değil Türkiye'de, ABD'de bile tam anlamıyla serbest piyasa ekonomisi yoktur. Mesela, ABD bizim tekstilimize kota uygulamak­tadır. Orada da az çok ekonomide devletin payı vardır. Fakat ABD'de piya­sa ekonomisine daha fazla yaklaşmak için bizde de uygulanan vergi ve sübvansiyonlara ilaveten diğer devlet düzenlemeleri de vardır. Mesela, bir kişi devlete beyan ettiği gelirin çok üzerinde bir hayat standardı sürüyorsa ABD'nin Federal Dahili Gelir Servisi (Internal Revenue Service - İRS) he­men o kişinin yakasına yapışıp vergi kaçırma konusunda soruşturma açar. Çünkü, orada, her kişinin geliri, ödediği vergi miktarı, yapmış olduğu bü­yük harcamalar ( hisse senedi, arsa, ev, araba ve yat satınalımı gibi) o fer­din sosyal sigorta numarasına göre bilgisayara geçer. A.B.D.' de büyük gelir ve harcama farkı olduğu zaman mali polis (İRS) hemen o kişinin ya­kasına yapışır ve kaçırdığı vergiyi birkaç misli cezalı olarak tahsil eder. 

Aynı takip şirketler için de söz konusudur. Mesela ABD'de Anti-kartel (kartelleşmeye karşı) kanunu bundan yüz yıl önce 1890'da yürürlüğe gir­miş ve değişen şartlara göre 1914'de, 1936'da ve 1950'de yeniden düzen­lenmiştir. Burada amaç, aşın ve yalan reklamların yasaklanması, büyük şirketlerin rekabeti önleme yolunun tıkanmasıdır. Mesela, iki veya daha fazla büyük firmanın üretim veya satış konularında birlikte hareket etmele­ri ile ortaya çıkacak üretim kısmaları ve fiyatlan yükseltme politikaları so­nucu aşın kâr elde etmeleri bu kanunla engellenmektedir.

Anti-kartel kanunu tartışmaları Türkiye'nin gündemine 1980 başların­da girmiş ve hâlâ da gerek kamu ve gerekse özel sektör üst kuruluşların­da devam etmektedir. ABD'de ve Batı Avrupa ülkelerinde olduğu gibi An-ti-Kartel Kanunu bir an önce çıkartılmalı; ve ayrıca, beyan ettiği gelirin en çok 2-3 mislinden daha yüksek hayat standardı tutturan kimseleri vergi ka­çakçılığından takip edilebilmesi için gerekli tedbirler en kısa zamanda uy­gulamaya konmalıdır. Aksi halde, ne devlet bütçesinin iki yakasının bir ara­ya gelmesi ve ne de dar ve sabit gelirlilerin aşırı fiyat artışları karşısında ezilmelerinin önüne geçilmesi mümkün olmayacaktır. 

Not (1996): Türk Anti-kartel kanunu "Rekabetin korunması hakkında kanun" adı ile 1994'ün son aylarında yürürlüğe girmiştir. Ayrıca bu kanun­la herkese bir vergi numarası verilmesi hükme bağlanmıştır. Demek ki uyarılırımız 4 yıl sonra da olsa meyvelerini vermiş oldu. 

Not (2001): IMF'ye verilen niyet mektubuna göre herkese bir vergi numarası verilmesi Eylül 2001 'e kadar tamamlanmak zorundadır. Bu ko­nuda IMF diretiyor demeye hakkımız var mı acaba? IMF bizden 7 sene ön­ce çıkarttığımız bir kanunun uygulanmasını istemiyor mu? 

Kaynak: Prof. Dr. Emin Çarıkcı

 

 

Anasayfa - İktisat - Makale - Ekonomi - Borsa - İstatistik - Türkiye Ekonomisi - Ekonomi Sözlüğü

Since 2005