Türkiye Ekonomisi
Dünya Ekonomisi
Osmanlı Ekonomisi
Finansal Ekonomi
İşletme Ekonomisi
Hizmet Ekonomisi
Kalkınma Ekonomisi
Tarım Ekonomisi
Borsa ve Yatırım
Ekonomi Sözlüğü
Ekonomi Ders Notları
Ekonomi Düşünürleri
Genel Ekonomi Soruları
Özel İstatistik Arşivi
Özel İktisat Konuları
Açık Öğretim İktisat
Ekonomi Kurumları
Kamu Yönetimi
Kamu (Devlet) Maliyesi
Sigortacılık Konuları
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Değişim Sürecindeki Sosyal Demokrasi Bağlamında Esnaf ve Sanatkarlarımız 

İşçi sınıfı hareketinin bir ürünü olan sosyal demokrasi, ideolojik içeriği bakımından da işçi sınıfı ideolojisinden (Marksizm'den) etkilenmiştir. Bunun içindir ki sosyal demokrat partiler işçi sınıfıyla ve bunların örgütleri olan sendikalarla organik ya da dolaylı ilişkiler içerisine girmeyi her zaman doğal bir gereklilik olarak kabul etmişlerdir. Başta İngiltere olmak üzere bazı ülkelerde bu organik ilişkiler, sendikalara parti içerisinde doğal temsil olanakları sağlamak biçiminde sürdürülürken, Almanya örneği bir kısım ülkelerde de sendika-parti ilişkileri çeşitli temsil ayrıcalıkları oluşturularak güçlendirilmeye çalışılmıştır. Fransa ve İtalya'da ise farklı bir gelişme olmuş ve sendikaların sol partileri etkileyip yönlendirmeleri yer­ine, bu işçi örgütleri, sıkı ilişkileri nedeniyle bazı sol partilerin egemenlik­leri altına girmişlerdir. 

İşçi sınıfı ile sosyal demokrat partiler arasındaki organik ya da diğer ilişki modelleri bu ülkeler örnekleriyle de sınırlı değildir. Ülkelerin koşullarına göre çok farklı ilişki modelleri ve yöntemleri vardır. Sosyal demokrat partiler (Türkiye örneği hariç) ülkelere göre birbirlerinden farklı biçimlerde de olsa genelde, işçi sınıfıyla işbirliği oluşturmaya ve geliştirm­eye özel bir önem atfetmişlerdir. Ancak, bazı sosyal demokrat partilerin işçi sınıfı ideolojisini temel alan siyasi pozisyonlardan ayrılarak sermaye kesimi yanında yer aldıklarına ilişkin örnekler de vardır. 

Yeni Dünya Düzeni ve İşçi Sınıfı

8-10.Kasim.1999 tarihlerinde Paris'te yapılan son Sosyalist Enternasyonal Kongresi Sonuç Bildirgesiyle (Paris Bildirgesi) de kabul edilen küreselleşme gerçeği ve küreselleşmeyle birlikte farklı bir boyut kazanan yeni dünya düzeni; ulusal devlet kavramından bölgesel entegrasy­onlara, klasik üretim fonksiyonundan yeni üretim fonksiyonuna, kitlesel üretimden esnek üretime kadar pek çok kavramsal tartışmayı gündeme getirmiştir. Bu yeni dönemde biçimlenen yeni ilişkiler sistemi ve süreçleri sanayi toplumunun pek çok klasik kavramını tartışma ve yeniden sorgula­ma sürecine sokmuştur. İşçi sınıfının mavi yakalılardan giderek beyaz yakalılara dönüşümü, esnek üretim, esnek işgücü ve yeni üretim fonksiy­onu kavramları, sendikal örgütlenmelere de yeni boyutlar getirmiştir.

AB üyesi ülkelerde işgücünün bileşimi, imalat sanayiinden özel hizmet sektörüne kayma sonucu değişmiş; bu da sendikaların geleneksel olarak güçlü olduğu alanlardan güçsüz bulunduğu konumlara düşmesine yol açmıştır. Sendikalaşmanın en yoğun olduğu kamu sektörünün özelleştirme gereği küçültülmesi de, sendikaların gücünü kırmıştır. 

Ayrıca, sendikal yoğunluk genel olarak büyük işletmelerde ve tam zamanlı işlerde yaygın olduğu için küçük ve orta ölçekli işletmelerde gözlenen istihdam artışı, sendikalara üye olma eğilimini de azaltmıştır.

Bu arada yapısal reformlar sonucu, küçülen sektörlerde örgütlenmiş pek çok sendika daha büyük sendikalara katılmış, bu da güç ilişkilerinde değişime ve kaos'a neden olmuş, yerel sendikalar güçlenirken merkezi sendikalar zayıflamış, rakip konfederasyonların ortaya çıkması sonucu (beyaz ve mavi yakalı) işbirliği ve güçbirliği zorlaşmıştır. 

Uluslar arası rekabetin, dolayısıyla işgücünün yeni teknolojiler ve iş örgütlenmesi çerçevesinde yeniden yapılanması, eskiden iş kolu düzeyi temelinde yapılan merkezi toplu iş sözleşmelerini işyeri düzeyine indir­miş, bu da toplu iş sözleşmelerinin kapsam ve gücünü azaltmıştır.

Öte yandan, yukarıda belirtilen yeni iş örgütlenmesi sonucu işletmel­erde işçiyi birey olarak muhatap almak üzere geliştirilen "işçinin fınansal katılımı" ve "sorun çözümlerine katılımı" modelleri de sendikaların sistem­den dışlanmaları sonucunu doğurmuştur.Çok uluslu şirketlerin güçlenmesi de, ulusal sendikaların gücünü kırmıştır. 

Az gelişmiş ülkelerde sendikacılık; yukarıda belirtilen sorunlar ile ben­zeri sorunların yanı sıra, uygulanan yeni ekonomik politikalar sonucu, daha önce korunan büyük ölçekli işletmelerin bir çoğunun yok olma tehlikesiyle karşı karşıya bırakılması nedeniyle ciddi bir tehdit altına girmiş bulunmak­tadır. 

Özetle; sendikaların gücü ile işçi sayısı giderek azalırken yeni üretim biçimi, bireysel çalışma modelini öne çıkarmıştır. Bu yeni çalışma düzeninin üretim ilişkilerine de yeni bir yön vereceği kuşkusuzdur. Görünen odur ki klasik anlamda ücretli işçi kavramı, konumu ve anlayışı önemli ölçüde değişime uğrayacaktır. Bunun doğal sonucu, sendikal örgütlenmelerin de eski önemini kaybetmesidir. Belki yeni örgütlenme modelleri ortaya çıkacak belki de yeni üretim sürecinin farklı anlayıştaki yeni bireyleri, yeni ve farklı örgütlenmelere yöneleceklerdir. Açık olan, bugünkü işçi-işveren ilişkileriyle sendikal modelin olumsuz bir değişime uğrayacağıdır. Bu değişimin yaratacağı yeni toplumsal doku nasıl oluşacaktır? Bu kuşkusuz toplum mühendisliğinin ilgi alanıdır. Gerçek, yarının bugün gibi olmayacağıdır. 

Sosyal Demokrat Partilerin Yeni Hedef Kitlesi "Esnaf ve Sanatkarlar" 

Sanayi toplumunun yerini sanayi sonrası topluma bırakması ve üretim ilişkilerinin yeniden biçimlenmesi sonucunda değişen ekonomik yapının yanı sıra, siyasal bağımlıklar da değişmeye başlamıştır. Değişen ve gelişen yeni toplumsal yapı içerisinde sosyal demokrat partilerin de kendilerini bu yeni koşullara hazırlamaları gerekmektedir. Sosyal demokrat partiler artık yalnızca işçi sınıfına dayanarak iktidar olma hedeflerini bir kenara koyma sorunuyla karşı karşıyadır. Başka sosyal kesimler aleyhine giderek küçülen bir işçi sınıfı, özellikle özgün koşulları nedeniyle Türkiye'de tek başına bir sosyal demokrat partiyi iktidar yapamaz. Nitekim, başta İngiliz İşçi Partisi ile Alman Sosyal Demokrat Partisi olmak üzere bu gerçeği gören bazı sol partiler, bir süredir yeni arayışlar içerisindedir. İktidara uzanabilmek için işçi sınıfının yanı sıra, şimdiye kadar kendilerine oy vermeyen orta yolcu kitlelere de açılmanın yollarını arıyorlar. Hatta bu arayış sürecinde İngiliz İşçi Partisi lideri Tony Blair, Marksist öğretiyle köprüleri atacak kadar ileri gitmiştir. Kuşkusuz yapılması gereken, sosyal demokrasinin ideolojik temellerini inkar etmek değildir. Bu temel ilkelerden, Fransız ve İtalyan sosyal demokrat partileri örneği taviz vermeden yeni toplumsal kesimlere yönelmektir. Bu yeni toplumsal aktörler kimler olabilir veya kimler olmalıdır? sorusuna ilk akla gelecek cevap,"geçimini sermayesinden

ziyade emeği ile sağlayan esnaf ve sanatkarlarımız" olmaktadır. Özellikle küçük sanatkarlarımız, emek ağırlıklı iş süreçleriyle işçi sınıfının en doğal müttefikidirler. Küçük sermayeli esnaf kesimi için de aynı yoğunlukta olmamakla beraber benzer şeyleri söylemek mümkündür. 

Esnaf ve Sanatkarlar, yasal tanımıyla; geliri ancak geçimini temin ede­cek kadar az olan toplumsal kesimdir. Bugün yurdumuzun pek çok köşesinde gelir düzeyi itibariyle işçi sınıfından çok daha güç koşullarda çalışan esnaf ve sanatkarlarımız, sosyal demokrat partilerin en doğal müt­tefiki ve hedef kitlesidir. 

Sosyal demokratların bugüne kadar, esnaf ve sanatkarlara yaklaşımı, genelde bilimsel herhangi bir çalışmaya dayanmaksızın sırf olumsuz ide­olojik değerlendirmeler düzeyinde kalmıştır. Ülkemiz koşullarında bu kes­imi oluşturan 3,5 milyon meslek erbabının yaklaşık 1,5 milyonluk bölümünü, esnaf ve sanatkarlar yanında çalışan çırak, usta ve kalfa statüsünde olup İş Kanunu kapsamı dışında çalışan ücretli kesim oluştur­maktadır. Bu husus, bugüne kadar hiç göz önünde bulundurulmamıştır. Bu rakama taksi sahipleri yanında ücretli veya ondalıkçı olarak çalışan şoför­ler de eklendiğinde 2 milyona ulaşan bu çalışan kitlenin, gerçekte emekçi konumunda bulunduğu tartışmasızdır. Kalan 1,5 milyonluk kesim ise sınırlı sermayelerine emeklerini katarak elde ettikleri düşük gelirlerle yaşam mücadelesi veren yarı-emekçi insanlardır. Bunların toptancı bir yaklaşımla işveren-sermayedar kategorisinde değerlendirilmesi fiili ve ideolojik gerçeklere uygun düşmemektedir.

Yaklaşık 2 milyon civarındaki emekçi ve 1,5 milyon dolaylarındaki yarı-emekçi konumundaki toplam 3,5 milyonluk bu kitle, sosyal demokrat­lar için küçümsenemez bir hedef kitledir. Bu büyüklük, Türkiye'de 800 bin civarında olduğu söylenen sendikalı işçinin, imalat sanayiinde çalıştığı tah­min edilen toplam 2 milyon 700 bin işçinin de oldukça üzerinde bir rakamdır. Kaldı ki, 1980'li yıllarda başlayan ekonomik yoğunlaşma ile 1998 yılının ikinci yarısından itibaren Türk ekonomisinde görülen daralma, esnaf ve sanatkarları çok güç durumlara sokmuştur. TESK kayıtlarına göre yalnızca 1999 yılında toplam 60 bin esnaf işyerlerini kapayarak ekonomik yaşamdan çekilmiş, 2000 yılının ilk altı ayında da giderek artan ekonomik kriz nedeniyle 50 bin esnaf ve sanatkar daha kepenklerini indirmek zorunda kalmıştır. Son on yılık süreç içerisinde esnaf ve sanatkarlarımız ya işyer­lerini kapatarak işçi ordusuna katılmakta ya da zorlukla ayakta kalma mücadelesi vermektedir. Esnaf ve sanatkarlarımızın bugün karşı karşıya bulundukları objektif koşull'ar, sosyal demokratların ilgisiyle subjektif koşullar da oluşturulabildiği takdirde, bu toplumsal kesimin, sosyal demokratların yeni ve en dinamik hedef kitlesi konumuna gelebileceğini göstermektedir. 

Sosyal demokratların yıllardan beri yaptığı yanlış; sınırlı sermayelerini büyüterek tacir ve sanayici olma arzusu içinde bulundukları gerekçesiyle bu kesimin, sermaye kesimiyle aynı kefeye konulmuş olmasıdır. Bu, kuşkusuz teorik değil yaşamsal gerçeklerle ilgili bir yanılgıdır. Saatlerce ateşin karşısında çalışan bir demirci sanatkarını, bir bakırcı ustasını, bir fırıncı esnafını, büyük sermayeli ve yanında onlarca işçi çalıştıran bir sanayici ile aynı kategoride değerlendirmemek gerekir.

Kaldı ki, gelişen ekonomik koşullarda ticari ve sınai işletmelerde gözlenen yoğunlaşma, esnaf ve sanatkarlarımızı sermaye kesiminden bütünüyle koparmak üzeredir. Güncel bir örnek vermek gerekirse, hiper ve grosmarketler bugün ülkemizde faaliyet gösteren 227 esnaf ve sanatkar kolundan 80'ini yani %35'ini olumsuz olarak etkilemektedir. Büyük alışveriş merkezleri faaliyete geçerken civarda bulunan ve 80 faaliyet kol­unda ekmek mücadelesi veren yüzlerce esnaf ve sanatkar işletmesinin de kapanmasına neden olmaktadır. Bunun da başta istihdam sorunu olmak üzere pek çok yeni toplumsal soruna neden olduğu bilinmektedir. İşlerini kaybetmiş insanlar, hiç iş sahibi olamayanlara kıyasla emek-sermaye kümeleşmesinde daha bir bilinçle saf tutabilirler.

Azalan rekabet şansları nedeniyle gelir düzeyleri düşen ve yaşam mücadelesi veren bir kısım esnaf ve sanatkar da, içerisinde bulundukları olumsuz koşullar gereği giderek diğer çalışan kesimlere yaklaşmaktadır. Bu nedenle, kabuk değiştiren yeni toplumsal yapı karşısında sosyal demokratlar, başta esnaf ve sanatkarlar olmak üzere pek çok toplumsal kesim karşısındaki pozisyonlarını yeniden gözden geçirmek zorundadırlar.

Sonuç 

Sosyal demokratların doğal seçmen tabanı kuşkusuz emekçilerdir. Ancak Türkiye'de emekçiler nitelik ve nicelik olarak bir sol partiyi iktidara götürecek büyüklükte olmadığından toplumdaki yarı emekçi niteliğindeki esnaf ve sanatkarlara, küçük sanayicilere ve benzerlerine de ulaşmak gerekir. Tarımda çalışanlar da bu bağlamda değerlendirilmelidir. Bu kitlelerin, çoğunlukla muhafazakar eğilimli olması sosyal demokratların hızını kesmemelidir. 

Ülkemizde iktidar sarkacı; özellikle son yıllardaki olumsuz ekonomik ve sosyal koşullar nedeniyle bezginliğe düşen halkın,iktidardakileri terk etmesiyle,muhalefete doğru daha bir hızla salınmaktadır. Ancak, iktidar sarkacını diğer muhalefet partilerine kaptırmayacak usta bir siyasi beceri gerek.Gerçek Sosyal demokratlar buna hazırlıklı ve donanımlı olmalıdırlar.

 

 

Anasayfa - İktisat - Makale - Ekonomi - Borsa - İstatistik - Türkiye Ekonomisi - Ekonomi Sözlüğü

Since 2005