Türkiye Ekonomisi
Dünya Ekonomisi
Osmanlı Ekonomisi
Finansal Ekonomi
İşletme Ekonomisi
Hizmet Ekonomisi
Kalkınma Ekonomisi
Tarım Ekonomisi
Borsa ve Yatırım
Ekonomi Sözlüğü
Ekonomi Ders Notları
Ekonomi Düşünürleri
Genel Ekonomi Soruları
Özel İstatistik Arşivi
Özel İktisat Konuları
Açık Öğretim İktisat
Ekonomi Kurumları
Kamu Yönetimi
Kamu (Devlet) Maliyesi
Sigortacılık Konuları
Türkiye İktisat Tarihi
Yeraltı Ekonomisi

Kredi Kartı Piyasası

Gelişmekte Olan Ülkeler

Finansal Piyasalar

Kent Ekonomisi

Liberalizm

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Yabancı Bankacılık ve Yabancı Bankalar 

Bankalar, para ticareti yapan kurumlardır. Faaliyetlerine konu olan parayı alırken ve satarken kazanmayı hedeflerler. Bu hedeflerini gerçekleştirebilmek için de para alış maliyetini minimize, para satış bedelini de maksimize etmeye çalışırlar. İçinde bulundukları rekabet ortamı gereği bunu başarmak da durumundadırlar. Ancak, kaynak sağlarken ve kullandırırken tabi olunan kamu düzenlemeleri mudilerin korunması, kamu gelirlerinin sağlanması gibi gerekçelerle bankalara çeşitli ek yükümlülükler getirilebilmektedir. Bankalar da, kendilerine ek yükümlülük getiren bu gibi kamu düzenlemelerinden kaçınmak amacıyla, ülke riskini de dağıtarak yeni pazarlara girerler. Sonuçta, bankalar böylece daha etkin çalışma koşullarına uluslararası işlemlere girişmek suretiyle sahip olabilmektedirler (Pedük, 2005: 1). 

Uluslararası pazarların birleşmesi kısmen bankacılık birleşmelerini de etkilemiştir. Menkul kıymetlerin, mal ve hizmetlerin uluslararası düzeyde alınıp satılır hale gelmesi, finansal kurumların nakit paraya, mevduata, borçlanmaya ve diğer hizmetlere olan talebini artırmıştır. Bu talep artışı bankaları kendi ulusal pazarından yeterli ölçüde sağlayamadığı gereksinimlerini ulusal olmayan pazarlardan sağlama zorunluluğunda bırakmıştır. Ancak burada yaşanan özel bir durum, herhangi ulusal bir pazardaki bir bankanın, girmek istediği pazarlara genellikle o bankanın bulunduğu yerdeki işletmelerden daha yüksek bir teklif götürerek girebilmesi olmaktadır (Cihangir, 2004: 32). 

Bir ülkede faaliyette bulunan bankaların hangilerinin yabancı banka olarak sınıflandırılacağı önemlidir. Bir bankanın yabancı banka olarak değerlendirilebilmesi için, söz konusu bankanın hisselerinin yabancı ülkede yerleşik banka tarafından satın alınması ve yabancı bankanın banka yönetimi üzerinde önemli ölçüde etkisinin bulunması gerekmektedir. Yönetim üzerinde önemli ölçüde etki sağlanabilmesi için, yabancı bankanın, yeterli hisseyi satın almış olması gerekir (Bumin, 2007a: 3–4) 

Bankacılık alanında dünyada bugüne kadar üç büyük dış yatırım dalgasından söz edilebilir. Bunların ilki 1830’lu yıllarda başlayan ve İngiliz bankalarıyla Hollanda bankaları tarafından bu ülkelerin sömürgelerinde yapılan dış yatırımlardır. İkinci dalga 1960’lı yıllarda Amerikan bankalarının, daha sonraysa Japon bankalarının faaliyetleriyle belirginleşmiştir ve gelişmiş ülkelerden gelişmiş ülkelere doğrudur. Birinci ve ikinci dalgalarda bankalar kendi ülkelerinin çokuluslu firmalarını izlemek için dış yatırıma yönelmişlerdir (“müşterini izle” yaklaşımı). Üçüncü dalga ise 1990’larda ortaya çıkmıştır ve bu defa başı çeken bankalar sanayileşmiş Avrupa ülkelerinin bankalarıdır. Önceki iki dalgadan farklı olarak bu defa dış yatırımın gerisindeki temel saik ‘müşterinin izlenmesi’ değil, doğrudan doğruya yerel finansal hizmetler talebinin karşılanmasıdır; özellikle perakendeci bankacılıktır. Dış yatırımların yönü de sanayileşmiş ülkelerden gelişmekte olan ülkelere doğrudur ve belirgin şekilde dış yatırım çeken ülkeler Orta ve Doğu Avrupa ülkeleri ile Latin Amerika ülkeleridir (Akçaoğlu, 2008: 2). 

Finansal piyasaların uluslararası rekabete açılması ile finansal araçların çeşitliliğindeki hızlı artış sonucu 1980’lerde tüm ülkelerdeki bankacılık, farklı türden baskılarla karşı karşıya kalmış, menkul kıymet işlemleri, tahvil, futures ve opsiyonlar gibi araçların yaygınlaştığı gözlenmiştir. Dünya ticaretindeki hızlı genişleme sonucu uluslararası bankacılığın önemi daha da belirgin hale gelmiştir. Kreditör, pay sahibi ve yatırımcı gibi grupların bilgisayar ve telekomünikasyon alanlarındaki gelişmelere bağlı bilgi edinimi kolaylaşmıştır. Bu ise finans piyasalarında öncelikle maliyetlerin düşmesini sağlayarak, yatırımcıların hem zaman hem de coğrafya olarak birbirlerinden kopuk faaliyet gösteren piyasalarla bütünleşmesine olanak sağlamıştır (Şahözkan, 2003: 9). 

Yabancı bankaların yatırım yapmayı planladıkları ülkelerde izledikleri stratejiler aşağıdaki şekilde sıralanabilir (Büyükşalvarcı, 2008: 187): 

•    Müşteriyi izle stratejisi,

•    Müşteriye liderlik et stratejisi,

•    Pazar arama stratejisi,

•    Lideri izle stratejisi,

•    Fırsatları öne çıkarma stratejisi. 

YABANCI BANKALARIN GİRİŞ ve ÖRGÜTLENME ŞEKİLLERİ 

Yabancı ülkede yapılacak yatırımın örgütlenme şeklinin seçimi birçok etkene bağlı bulunmaktadır. Bankanın, yabancı ülke piyasasında yapmayı planladığı faaliyetlerin türü ve hacmi örgütlenme şeklini belirleyen en önemli etkendir. Bankanın bu tür bir yatırım için ayırmayı planladığı kaynak tutarı da örgütlenme şeklini belirlemektedir. Yatırım yapılacak ülkenin yabancı banka girişine ilişkin düzenlemeleri ve o ülkedeki vergi düzenlemelerinin de örgütlenme şekli üzerinde önemi bulunmaktadır (Bumin, 2007a: 12). 

Muhabir Bankalar 

Bir banka, işlemlerinin veya faaliyetlerinin nispeten az olduğu ülkelerde, belirlenmiş bazı işlemleri yapmada kendi ajanı olarak faaliyette bulunması için yerel bir bankayla bağlantı kurabilir. Böyle bir durumda, yerel yabancı banka “muhabir banka” olarak adlandırılmaktadır (Ekren, 1987: 96). 

Muhabir bankacılıkta, doğrudan yatırım ve yabancı piyasada fiziki olarak bulunmak söz konusu olmamaktadır. Muhabir bankalar, kendi ülkelerindeki işlemleri karşılıklılık ilkesi çerçevesinde ve belirli bir ücret karşılığında diğer ülkedeki banka adına takip etmektedir (Bumin, 2007b: 14). 

Muhabirlik ilişkileri, uluslararası işlemlerde karşılaşılacak maliyetleri asgariye indirmekte, belirli bir bölgede ihtiyaç duyulan hizmet ölçeğinin kurulabilmesine imkan sağlamakta ve bankaların uluslararası müşterileri için ihtiyaç duyduğu yerel bilgi ve bağlantıların yoğun ve uygun bir şekilde sunulmasında faydalı olmaktadır. Muhabir ilişkilerinin en önemli dezavantajı krediler konusunda olmaktadır. Çünkü muhabir bankaların çoğu krediler konusunda diğer bankanın müşterilerinden çok kendi müşterilerine öncelik tanımaktadır (Ekren, 1987: 98). 

Temsilcilikler

Temsilcilikler, bir bankanın yabancı bir ülkede kendisini temsil etme amacına yönelik bir ya da daha fazla kişiden oluşan bankacılık kurumudur. Burada görev alacakların ilgili ülkelerin bankacılık işlemleri konusunda bilgili ve hükümet, finansal çevreler ve iş adamlarıyla bağlantıları olan kişiler olması tercih edilmektedir. Temsilciler aynı zamanda birden fazla bankayı temsil edebilmektedir (Ekren, 1987: 98). 

Temsilcilikler, yabancı bankacılık sektöründeki yatırımların en sınırlı şekli olarak yabancı ülkede ticari bir varlık kurulmasını gerektirmektedir. Temsilcilikler, mevduat kabul etme ve kredi açma gibi faaliyetlerde bulunmamakta, ancak ana bankaya gönderilecek ödemelere aracılık etmekte, ana bankadan verilecek kredilerin hazırlığını gerçekleştirmekte ve ülke ekonomisi hakkında bilgi toplamaktadır (Bumin, 2007b: 14).

Temsilcilikler, yabancı ülkelere yönelmek isteyen bankalar için en ucuz girişim yoludur. Şube açmanın ya da ticari bankacılık faaliyetlerinin yasaklandığı ülkelere giriş yapmada, temsilciliklerin açılması ve bu kanalla muhabirlik ilişkisinin kurulması ve potansiyel müşteriler kazanılması mümkündür. Temsilcilikler yerel piyasalar hakkında araştırmalar yaparak bağlı bulundukları kuruluşa o ülkedeki yasalar, iş dünyası, sosyal, ekonomik ve politik yapı, yerel firma ve ülke hakkında kredi değerliliğine ilişkin analizler ve ihracat olanakları konusunda bilgi aktarırlar. Bununla birlikte temsilcilikler, mevduat kabulü, çek düzenleme, kredi verme gibi bankacılık hizmetlerini gerçekleştiremezler. Temsilcilikler banka olmadıkları için vergi kapsamı dışında tutulmuşlardır (N. Aydın, 2006: 200). 

Şubeler 

Yabancı ülkede aktif bir şekilde bankacılık hizmetleri sunabilmenin klasik yolu, şube açmaktır. Bazı ülkeler şubelerin bağımsız bir kuruluş olarak oluşturulmasını gerekli görse de, bu bankacılık birimleri ana bankanın içsel bir parçasıdır, yasal ve fonksiyonel bir uzantısıdır. Bu nedenle, şubelerin aktif ve pasifleri, patenti ve uyguladığı politikalar ana bankaya aittir. Şubeler, gidilen ülkenin ve/veya ev sahibi ülkenin yasal düzenlemeler kümesine bağlıdır (Ekren, 1987: 100). 

Şubeler, esnek bir şekilde ve düşük maliyette ana bankaya işlem ve faaliyetlerin kontrolünde önemli avantajlar sağladığından tercih edilmektedir. Bankanın kredi potansiyeli ve bankaya güven, ilgili bankanın şubesine rekabet konusunda önemli fırsatlar sunduğundan şube açma tercih edilebilir. Böyle bir özelliğe sahip bankaların şubeleri müşteriler açısından hem güven, hem de uygun pozisyonu birlikte sunmaktadır. Şubelerin en önemli dezavantajı ise yer, bina, uzman, teçhizat ve haberleşme düzeninin sağlanmasında ana bankaya büyük maliyetler yüklemesidir (Ekren, 1987: 101). 

Acenteler 

Yabancı ülkelerde kurulacak acenteler, temsilciliklerden daha ileri bir düzeye denk gelmektedir. Acenteler, daha geniş bankacılık hizmeti sunmakta, tüketicilere olmasa bile ticari işletmelere kredi verebilmekte ve ana banka ve uluslararası para piyasalarından fon kullanabilmektedir. Acenteler, bu faaliyetlerin yanı sıra ticaretin finansmanı ve ana bankanın bu ülkedeki yatırımlarının yönetimini gerçekleştirmektedir (Bumin, 2007b: 15). 

Bağlı ve Yan Kuruluşlar 

Yabancı bankada ana bankanın payı %50’ nin üzerindeyse yan kuruluş (iştirak), %50’nin altındaysa bağlı kuruluş söz konusu olmaktadır. Bu kuruluşlar ana bankaya, en az insan gücü kaynağı ile yabancı piyasalara girme olanağı vermektedir. Bununla birlikte bağlı ve yan kuruluşlar, yabancı ülkede potansiyel yeni işler sağlama ve verimli ilişkiler kurmada da diğer biçimlere göre daha avantajlıdır. En önemli dezavantajı, amaçların belirlenmesinde ve uygun politikaların oluşturulmasında ortaklar arasında ortaya çıkabilecek anlaşmazlıklardır (N. Aydın, 2006: 201).

 

 

Anasayfa - İktisat - Makale - Ekonomi - Borsa - İstatistik - Türkiye Ekonomisi - Ekonomi Sözlüğü

Since 2005