Türkiye Ekonomisi
Dünya Ekonomisi
Osmanlı Ekonomisi
Finansal Ekonomi
İşletme Ekonomisi
Hizmet Ekonomisi
Kalkınma Ekonomisi
Tarım Ekonomisi
Borsa ve Yatırım
Ekonomi Sözlüğü
Ekonomi Ders Notları
Ekonomi Düşünürleri
Genel Ekonomi Soruları
Özel İstatistik Arşivi
Özel İktisat Konuları
Açık Öğretim İktisat
Ekonomi Kurumları
Kamu Yönetimi
Kamu (Devlet) Maliyesi
Sigortacılık Konuları
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Yeni Ekonomi ve Yeniden Yapılanma

Oktay Vural - Dr. İzmir Milletvekili

Alvin Toffler'in bahsettiği üçüncü dalga arlık kapılarımıza kadar gelmiştir. Üçüncü dal­ga, yeni bir ekonominin, yeni bir politikanın ve yeni bir toplumun doğumuna yol açmakta­dır. Yeni enformasyon teknolojisi ile ticaret de­ğişecek, devletler yeniden yapılanacak ve fert­ler kendini yeniden keşfedecektir.

Değişim, karşımıza fırsatlar kadar tehli­keler de çıkarmaktadır. Çince'de değişim tehli­ke ve fırsatı bir arada gösteren bir şekille ifade edilmektedir. Gelecek, bir bakıma bizlerin top­lum ve ticaret hayatı olarak kendi kararlarımı­za ve hareketlerimize bağlı olacaktır.

Yeni global durum dünya ekonomisini alt üst etmektedir. Rusya, bir anda damping politikasıyla, alüminyumdan gübreye kadar dünya fiyatlarını etkileyebilmektedir. Çin'deki insanların üçte ikisinin önceliği, daha fazla çalışmak suretiyle zengin olmaktır. Devrimin de­vam etmesini isteyen sadece %4'tür. Çin'de yüksek okuldan mezun olanlar ABD'den daha fazladır ve daha ucuza çalışmaktadır. Hong Kong, Hindistan ve diğer ülkelerden milyon­larca insan klavyeleriyle birbirine bağlanmaktadır. 

İki kutuplu dünya ekonomisinden çok kutuplu bir dünya ekonomisine geçmiş bulun­maktayız. 1960'larda Doğu Asya dünya ekono­misinin üretiminde %4 pay sahibi iken, bugün %25 pay sahibidir. Bu bölgede büyüme hızı, diğer sanayileşmiş ülkelerden iki kat daha faz­ladır.

Yeni ekonomi artık dijital hale gelmiştir. Eski ekonomide bilgi akışı fiziki idi: çek, para, rapor, yüz yüze görüşmeler, analog telefon, radyo veya televizyon görüşmeleri, haritalar, fotoğraflar ve reklamlar... Bilginin depolanma­sı ve işlenmesi dijitalleşmiştir. Bu durum fiziki temele dayalı işlemlerin yer aldığı paradigma için son derece önemlidir. Dijitalleşme, bilgiyi daha hızlı ve kolay kullanabilme imkanı ver­miştir.

Yeni ekonomide bilgi, ürettiğimiz her-şeye ve üretme yöntemimize tatbik edilebile­cek hale gelmiştir. Yeni ekonomide katma de­ğerin çoğu beyin tarafından üretilecektir. Bu­gün de zirai ve ticari birçok iş bilgili insan işi haline gelmektedir. Bugünün sanayi işletmele­ri de, zirai işletmeleri de eski ekonomiden farklıdır. Otomasyon her alana girmiştir. Artık ürünler bile akıllı hale gelebilmektedir.

Yeni ekonomide, ürünlere yeni fikirler eklemek ve yeni fikirleri ürüne çevirmek en önemli faaliyet alanı olmaktadır. Tüketici veya üretici olalım, yeni fikirler, yeni ekonomide zenginliğin kaynağını teşkil edecektir. Öle yandan, yeni ekonomide tüketici ile üretici arasındaki uzaklık azalacaktır.

Yeni ekonomide yapı da değişmektedir. Artık bilgi işlem (bilgisayar, yazılım, hizmet), enformasyon (uydu, kablo, telefon) ve kapasi­teye (eğlence, basım, bilgi sağlama) dayalı sanayiler gelişmektedir.

Bilgi çağının yeni ekonomisinin, üretim, ticaret, hizmet sektörleri kadar, organizasyonların yapısında da değişikliklere yol açması kaçınılmazdır. Toplam kalite ve sürekli gelişme hareketi yeni gelişmelere bir cevap teşkil ediyordu. Ancak, gelişmelerin hızı, bunların bile yetersizliğini ortaya koydu ve değişim mühen­disliği ön plana çıktı. Günümüzde bu bile ba­şarı için yeterli değildir. Yeni yönetim teknikle­ri gelişmektedir. Yeni ekonomi ve bu ekono­minin doğurduğu değişiklikler şirketler kadar, ülkelerin güç kazanma mücadelesini, devlet dediğimiz teşkilat yapısını da etkilemektedir.

Çağlar boyunca yürütülen ekonomi po­litikalarının en büyük hedefi güç kazanma ve refah olmuştur. Günümüzde, bu politikaların neticesinde gelişmiş ülkeler ve gelişmekte olan ülkeler kategorisi oluşmuştur. Bu katego­rik yaklaşımı sanayileşmiş ülkeler ve sanayileş­mekte olan ülkeler şeklinde de nitelendirmemiz mümkündür. Çağımızda ülkelerin en bü­yük hedefi sanayileşmek olmuştur. Tarıma da­yalı bir ekonomiden, sanayiye dayalı bir eko­nomiye geçiş mücadelesi uzunca bir süredir devam etmektedir.

Bu mücadelede sanayileşen ülkeler güç ve refah sıralamasında en ön sıralarda yer alır­ken, henüz tarım ekonomisinden geçerek sa­nayileşen ülkeler arka sıralarda yer almaktadır. Global olarak değerlendirildiğinde, dünyada bu ikili güç yapısının oluştuğu görülmektedir. Sanayileşmiş yedi ülkenin ekonomik olduğu kadar siyasal, askeri ve sosyal bir gücü temsil etlikleri açıktır. Buna mukabil, gelişmekte olan ülkeler, bu güçlü ülkelerin aldıkları karar ve uyguladıkları politikaların etkisinde kalmakta­dır.

Kalkınma politikalarının çoğu da tarım ve sanayinin ikili yapısı içinde oluşmuş ve ta­biatıyla sanayileşmeyi hedef almıştır. Buna iliş­kin ülkeler mücadelesi devam etmekle bera­ber, son derece hızlı meydana gelen gelişme­ler yeni bir yapılanmanın geldiğinin sinyalleri­ni vermektedir.

Üçüncü bin yıla girerken, bu bin yıla damgasını vuracak en önemli gelişmeler bilgi teknolojisinde meydana gelmektedir. Bilgi ça­ğı olarak adlandırılabilecek önümüzdeki bin yılın kalkınma politikalarında da önemli deği­şikliklerin meydana gelmesine sebebiyet verecektir. Artık bu yeni çağda, ikili bir güç yapı­lanması yerine, üçlü bir yapı oluşacaktır. Güç dağılımında tarım ülkeleri aşağıda yer alıp sa­nayileşmiş ülkeler üstte yer alırken, bilgiye da­yalı bir zenginliği oluşturan toplumlar üçüncü bir yapı olarak bunların üstüne çıkmakladır.

Yeni oluşan bu ekonomik yapılanmada, bilgiye hakim olan ülkeler en üstte, sanayileş­miş ülkeler ortada ve tarım ülkeleri en altta yer alacaktır. Bu üçlü yapı içinde her ülke bilgiye dayalı enformasyon teknolojisinin meydana getirdiği ekonomik üretimden pay almak için ciddi bir rekabet içine girmişlerdir. Bu yarış içinde tarıma dayalı ekonomiye sahip olan ül­keler de bulunmaktadır. Bu ülkeler de "çağ sıçramak" istemektedirler.

Böyle bir üçlü yapı oluştuğunda, en önemli soru bu yapılar arasındaki ilişkilerin nasıl olacağıdır. Acaba bilgi toplumu olan ül­keler mi dünyayı yönetecektir? Acaba yeni bir sömürge düzeni mi oluşmaktadır? Böyle bir yapılanma, geçiş döneminden sonra pek fazla mümkün değildir.19'uncu yüzyılda, Avrupa, gelişmekle olan ülkelerden elde ettiği ham­maddeleri ülkelerinde kullanarak ürünlerini, tekrar o ülkelere satarak hakimiyetlerini uzun yıllar devam ettirmiştir.

Ancak, sanayi toplumunda fabrikayı ül­ke içinde tutmak oldukça kolay olmuştur ama, bilgi toplumunda bilgiyi saklamak o kadar ko­lay mümkün olmayacaktır. Telif haklan mev­zuatlarına rağmen bilgiye kolaylıkla ulaşılabil­mektedir. Bilginin dolaşımını ve ulaşımını son derece kolaylaştıran teknolojiler sayesinde ül­kelerin güçlü ülkeler sıralamasının en üstlerine çıkma umutları daha fazla olacaktır.

Tarım toplumundan sanayi toplumuna geçişin çabası ve sıkıntıları içindeyken değişi­min ortaya çıkardığı yeni ekonomi, bizlere ye­ni fırsatlar ve tehlikeler doğurmaktadır. Bilgi toplumlarının sanayileşmiş ülkelerin üstünde bir zenginliğe sahip olacağı yeni ekonomide, ülkemiz insanlarının refahını artırmak için yeni stratejiler ve yeni politikalar gereklidir.

 

Yeni ekonomide yöneten ile yönetilen arasındaki ilişkide de önemli değişiklikler var­dır. Bir zamanlar Max Weber tarafından gelişti­rilen ve iş hayatına Frederick Taylor tarafından aktarılan bürokratik organizasyon reform ha­reketinin odağı olmuştur. Bilginin pahalı oldu­ğu zamanlarda, kamu görevlileri vasıtasıyla bilgiyi düzenlemenin ve kullanmanın bir aracı niteliğindeki bürokrasi, sanayi çağı toplumu­nun merkezi teşkilatlanma örneğini teşkil et­mektedir. Kamu görevlilerinin kendi konula­rındaki her şeyi öğrenmesi suretiyle, ilmi bilgi­lerine dayanarak en iyi çözümler bulmak sure­tiyle toplumu doğru yönlere kanalize etmeleri beklenmekteydi. Bu yaklaşım, uzun bir süre başarılı olmuştur.

Anık. buna dayalı bir yapının, topluma daha fazla hizmet etmesi mümkün görülme­mektedir. Bürokratik yapı görevini tamamla­mıştır. Bilgi çağında, küçük yazılım firmaları, ekiplere dayalı işletmeler veya tek şahsa daya­lı yüz binlerce şirketler oluşturulmaktadır. Özel müteşebbisler bilgi otoyolu oluştururken, 96 hükümeder haberleşme teknolojisini, bilgiye erişimi kolaylaştırmayı ve yaygınlaştırmayı sü­rekli geciktirmiştir.

Yeni ekonominin yerleştiği çağdaş top­lumda fert devamlı öğrenmekte ve gelişmekte­dir. Kurumlar içinde rekabet edici avantajı ka­ba kuvvet değil bilgi olan fertlerin çoğalması ile "ast" olmaya karşı direnç artmaktadır. Halk, işleri eliyle değil de aklıyla yaptığında, kontrol edilmeye karşı koyar, kendi kontrol etmek ko­numunda olmak ister.

Çoğunluğun bilgi sahibi ve uzman oldu­ğu verimli bir toplumda, kim bir diğerini arzu ederek usta yada efendi olarak kabul eder. Demokratik toplumlarda halkın ihtiyaçlarına ve menfaatlerine hizmet edilmelidir. Halk ter­cihinin temeli otoriteye bağlı olmayıp, yöne    tenlerin bir amaca, ihtiyaca hizmet etme kapa­     sitesine bağlıdır. Buna rağmen, sadece ne yaptığımız değil, ne ve nasıl düşünmemiz gerektiği de tayin edilmeye devam edilmektedir. Günümüzdeki verimsiz bürokratik yapıyla toplumun beklentilerine cevap verme imkanı kal­mamıştır.

Bu gerçekler bizi doğrudan iki sonuca götürür:

1-Halen sahip olduğumuz resmi devlet teşkilat yapısının çok büyük bir kısmı eskimiş­tir.

2- Devletin işleyişiyle ilgili olarak oluş­turulan ve kullanılan herşey sorgulanabilir ve bunların birçoğu yanlıştır.

Bu durumda, en önemli sorun, "yeni­den yapılanmada hangi genel yaklaşımın benimseneceği"dir..

Bu sorun, iki temel klasik yaklaşımla çözüme kavuşturulmak istenmektedir. Reform adını verebileceğimiz birinci yaklaşım, mevcut uygulamaların nisbeten marjinal değişikliklerle daha verimli ve daha etkili olabileceği tezine dayanır. "Reform" yaklaşımı, teşviklerin değiş­tirilmesi, yeni yöneticilerin atanması ve genel olarak "israf, yolsuzluk ve istismarın" önlen­mesi yoluyla mevcut sistemden elde edilen so­nuçlarda büyük ölçüde iyileştirme sağlanaca­ğını iddia eder. Söz konusu yaklaşım, daha ön­ce denenmiş ve uygulamalar başarısızlıkla so­nuçlanmıştır.

Fesih adı verilen ikinci yaklaşımın da­yandığı tez. sorunun devletin örgütlenme şe­masının incelenmesi ve kuruluş veya idare ve­ya başkanlıkların ortadan kaldırılması ile çözü­lebileceği şeklindedir. Şüphesiz, devlet şu an­da, derhal durdurması gereken birçok görevi ifa etmektedir. Tekrarlanan ve çakışan görev­lerin ifa edildiği birçok alanın birleştirilmesi suretiyle teşkilat şemasının basitleştirilmesi mümkündür. Ancak bunlar, politik açıdan olmasa bile çözümsel olarak "kolay" vakalardır. Birçok durumda "fesih" kavramı bir teşkilat se­masındaki bir kutuya uygulanabilir. Ancak, bu kutunun ifa etmesi Öngörülen temel fonksiyo­na uygulanamaz.

 

 

Anasayfa - İktisat - Makale - Ekonomi - Borsa - İstatistik - Türkiye Ekonomisi - Ekonomi Sözlüğü

Since 2005