Türkiye Ekonomisi
Dünya Ekonomisi
Osmanlı Ekonomisi
Finansal Ekonomi
İşletme Ekonomisi
Hizmet Ekonomisi
Kalkınma Ekonomisi
Tarım Ekonomisi
Borsa ve Yatırım
Ekonomi Sözlüğü
Ekonomi Ders Notları
Ekonomi Düşünürleri
Genel Ekonomi Soruları
Özel İstatistik Arşivi
Özel İktisat Konuları
Açık Öğretim İktisat
Ekonomi Kurumları
Kamu Yönetimi
Kamu (Devlet) Maliyesi
Sigortacılık Konuları
Türkiye İktisat Tarihi
Yeraltı Ekonomisi

Kredi Kartı Piyasası

Gelişmekte Olan Ülkeler

Finansal Piyasalar

Kent Ekonomisi

Liberalizm

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Bağımsızlık Mücadelem 

İsa Yusuf Alptekin 

Benim millî mücadele hayatım 1926 se­nesinde başlar. 1926'da vazifeli olarak Batı Türkistan'da Andican şehrine geldim, 3 sene kadar kaldım, bilahare Taşkent'e gelip üç sene de burada kaldım. Yani Batı Türkistan'da 6 sene kaldım. Bu süre içinde Batı Türkistan'ın diğer şehirlerini, Moskova ve Leningrad gibi şehirleri ziyaret ederek, Rus ve Komünist zul­münü görerek dehşet içinde kaldım. Komü­nizmin Doğu Türkistan'a sıçramaması için ted­bir ve çareler araştırdım. Batı Türkistan'daki milliyetçilerle görüşüp, tanışıp işbirliği yol­larını araştırdım. Buradaki Doğu Türkistan­lılarla görüşüp komünizm tehlikesine karşı uyardım; ayrıca Çin zulmüne ve istilasına kar­şı mücadele etmemiz gerektiğini anlattım. Batı Türkisitan'da görevli olduğum yıllarda beni et­kileyen en mühim hadiselerden biri de Özbek Türklerinin milli şairi Çolpan ile görüşmüş ol­mamdır. Kendisiyle gizli gizli görüşüyorduk. Söylediği şu sözler beni derinden etkilemiştir. "İsa bey, gerek biz, gerek siz için yapılacak şey, adam yetiştirmek; herşeyden anlayacak adam yetiştirmek; ne çektiysek adamsızlıktan çektik. Türkiye'ye, Almanya'ya çok miktarda talebe göndermek lazım". 

Batı Türkistan'daki dönemim, Bolşevik baskı ve zulümlerinin en şiddetli günlerine ve milli direniş hareketlerinin kızıştığı zamanlara rastlıyordu. Bu olaylar genç yaşımda benim üzerimde tesirini göstermekte gecikmedi ve milli kurtuluş hareketinde faal bir nefer olarak yer almamın dönüm noktası oldu; Çin mezalimine karşı, bundan sonraki hayatımda tuttu­ğum milli mücadele yolu burada çizilmiş oldu: "Doğu Türkistan'a Sovyet sızmasını önlemek öbür yandan da Çin zulmü altında inleyen ülkemin İstiklâli için çaba sarf etmek". 

Bu maksatla yola çıkarak 2 Haziran 1932 tarihinde Pekin'e geldim. Çin'e gelir gel­mez burada bulunan Doğu Türkistanlı kardeş­lerimle görüşmeye başladım. Kendilerine Ko­münizmin tehlikesini anlattım. Vatanımızın is­tiklali için Çin idaresine karşı mücadele ver­memiz gerektiğini ifade ettim. 1933'te "Doğu Türkistanlı Vatandaşlar Cemiyeti"ni kurdum. "Çin Türkistanı'nın Avazı" isimli mecmuayı çı­kardım. 18 Eylül 1936 günü Doğu Türkistanı temsilen Çin Millet Meclisi üyeliğine seçildim. 

Milletvekilliğimden istifade ederek Do­ğu Türkistan'a istiklal verilmesi için Merkezi Çin Hükümeti nezdinde teşebbüse geçtim ve mücadele verdim. Ülkemin tedrici olarak ve halkımın katliama uğramadan istiklaline ka­vuşması için planlar kurarak mücadele etme yolunu tercih ettim. Zira aziz vatanımda Çinli­lere karşı değişik tarihlerde ve mekanlarda is­yanlar olmuş, neticede bu isyanlar Çinliler ta­rafından kanlı şekillerde bastırılmış ve halkım katliam ve zulümlere maruz kalmıştı; binlerce yurttaşlarım da ev barklarını terk ederek mu­haceret hayatına atılmak mecburiyetinde kal­mışlardı. Buna bir misal vermek icab ederse; 12 Kasım 1933'te Kaşgar merkez olmak üzere Doğu Türkistan'da İstiklal ilan edilir. Fakat 3 Ekim 1934'te Ma Cun Yın isimli (Çinli müs-lüman) Çin komutanı, rahmetli milli mücadele arkadaşım Mehmet Emin Buğra Bey'in ordu­sunu yenerek milli hükümetimizi düşürür, akabinde tevkifler, katliam ve idamlar başlar.

Mehmet Emin Buğra Bey ve mücadele arkadaşları komşumuz Afganistan'a sığınmak mecburiyetinde kalırlar.

1938'de birçok İslam ülkelerini ve Tür­kiye'yi ziyaret ettim. 

Bu fırsattan faydalanarak gittiğim ülke­lerde görüştüğüm devlet ve hükümet büyük­lerine Doğu Türkistan'ın dert davalarını anla­tarak yardım talebinde bulundum. 

Hindistan'da görüştüğüm kişiler, sıra­sıyla Hindistan'ın kurtarıcısı Gandlıi, Nehru ve mücadele arkadaşları, Pakistan'ın kurucusu Muhammed Ali Cinnah;

29 Ocak 1939'da Suudi Arabistan'da Maliye Bakanı Abdullah Süleyman ve Kral Ab-dülaziz Bin Suud;

1 Mart 1939'da Mısır'da, Mısır Parlamen­to Reisi Behiddin Bereket Paşa, Veliahd Prens Muhammed Ali Paşa ve üniversite hocaları ile yazarlar, din adamları idi. 

Görüştüğüm bütün bu zatlara Doğu Türkistan Davasını ve Çin zulmünü anlattım ve yardım talep ettim.

6 Mayıs 1939 günü İstanbul'a geldim. Önce bir avuç Doğu Türkistanlı hemşehrile­rimle görüştüm.

Memduh Şevket Esendal bey ile fikir alışverşinde bulundum.

16 Mayıs 1939'da Ankara'ya gittim. Dış işleri Bakanı Şükrü Saraçoğlu, Dil ve Tarih Coğrafya Fakülteinde Hamit Zübeyir bey ve Alman Profesör Eberhard ile görüşmelerim oldu. 

Başbakan Dr. Refik Saydam, Prof. Dr. Fuat Köprülü, Uluğ İğdemir, Besim Atalay, Hasan Âli Yücel, Prof. Dr. Abdülkadir İnan, Abdülhalik Renda, Osman Turan, Emin Bilgiç ve nihayet Cumhurbaşkanı İsmet İnönü ile görüştüm, Doğu Türkistan hakkında, malumat vererek Çin zulmünü anlattım. Yardım ve des­tek rica ettim; fakat dişe dokunur bir netice alamadan dönmek mecburiyetinde kaldım. En üzüldüğüm nokta, hariciyecilerimizin Doğu Türkistan ismini telaffuz etmekten çekinmekte oldukları olmuştur.

Ben, her görüştüğüm kişiye bıkmadan, usanmadan Doğu Türkistan davasını anlattım. Velev ki müsbet bir cevap alamasam da hiç ol­mazsa beni huzurlarına kabul edip dinliyorlar  ya. Bu bana yetmekte ve ümit vermekteydi.

8 Eylül 1939'da Beyrut'a geldim. Lübnan ve Irak'ta ziyaretler yaptım. 17 Ekim'de İran'ı, 20 Kasım'da Afganistan'ı ziyaret ettim,

Afgan Kralı Muhammed Zahir Şah beni kabul etti. Burada Doğu Türkistan'ın milli mücahidi Mehmed Emin Buğra beyi ziyaret ederek dert­leştik. 

1940 yılının Mart ayında Çin'e döndüm. Ve Milli Mücadeleme burada devam etmeye başladım.

6 Nisan 1943'te Mehmet Emin Buğra bey ailesi ile Çin'e döndü. Bundan sonraki Milli Mücadelemiz rahmetli Mesut Sabri Bay-koz ve rahmetli Mehmet Emin Buğra beylerin iştiraki ile devam etti.

Memleketimizde "Üç Efendiler" olarak tanınan Mesut, Mehmet Emin Beyler ve ben Çin'de milli mücadelemizi devam ettirirken:

Çinlilerin baskıları ve zulmü sonucu 21 Eylül 1944 yılında Ali Han Töre isimli bir dini liderin öncülüğünde İli'de bir ayaklanma olur. 7 Kasım 1944'te "Şarkî Türkistan Cumhuriyeti" kuruldu. 

Ruslar bu hükümetin aleyhinde çalış­maya başladılar. Çin, ayaklanmayı bastırmak için uzlaşma yollan aradı.

29 Mayıs 1947'de Doğu Türkistan eyalet hükümetinin başkanlığı Türkler'e verildi. Me­sut Sabri bey Eyâlet Hükümeti Başkanı, ben de bu hükümetin Genel Sekreteri oldum. Bir müddet sonra 17 Temmuz 1948'de Rus ve Çin aleyhtarı, milliyetçi, Türkçü politika takip ettik gerekçesiyle Mesut bey ve beni hükümetten azlettiler. 1946'da "Altay Neşriyat Evi"ni kur­dum. Günlük "Erk" gazetesini çıkardım. Bu arada Kızıl Çin tehlikesi de gittikçe yaklaş­makta idi. Ben ve mücadele arkadaşlarım, mil­li mücadelemizi muhacarette yürütmek için hicret kararı aldık. 

21 Ekim 1949 tarihinde rahmetli Meh­met Emin Bey"in şu veciz "Vatan için vatan­dan ayrılıyoruz" sözleriyle Doğu Türkistan' dan ayrılıp, meşakkatli bir yolculuktan sonra Himalaya Dağlarını aşarak, 20 Aralık 1949'da Hindistan'a ulaştık. Hindistan hükümeti mu­hacirlerimize üçüncü ülkeye götürülme şar­tıyla transit geçiş müsaadesi verdi.

Ben, bu kafilenin sığınma izinlerini ala­bilmek   için  pekçok  temaslarda  bulundum 

Hindistan bizi kabul etmeyince 6 Eylül 1951 tarihinde Suud'i Arabistan'a gittim. Melik Ab-dulaziz ve Emir Faysal'ı ziyaret ettim. Bir neti­ce alamadım. Oradan Mısar'a geçtim. Mısır hü­kümetinden de olumlu sonuç çıkmayınca 6 Ocak 1952 tarihinde Türkiye'ye hareket ettim. Bu arada Mehmet Emin Buğra göç ederek Türkiye'ye gelmiş bulunuyordu. Kendisiyle birlikte Türkiye'deki ziyaretlerimize başladık. TBMM Başkanı Refik Koraltan, Milli Eğitim Ba­kanı Tevfik İleri, Dışişleri Bakanı Fuat Köp­rülü, Sıtkı Yırcalı ve Muhlis Ete gibi bakanlar; Haşim İşçan, Sait Bilgiç, Remzi Oğuz Arık, Ha­luk Karamağrah gibi şahsiyetlerle görüştük. Uzun ve zorlu bir mücadeleden sonra, nihayet Bakanlar Kurulu 13/3/1952 tarihinde 1850 Do­ğu Türkistanlı muhacirlerin iskânlı göçmen olarak Türkiye'ye yerleşmelerine karar verdi.

1953 yılı başından itibaren Doğu Türkistanlılar Türkiye'ye gelip yerleşmeye başladılar. Ben ve ailem 1954 Haziranında Türkiye'ye gelip yerleştik. 1949 - 1954 yılları arasındaki tahammül edilmeyecek derecede zor şartlar içinde geçen 5 yıldan sonra, Tür­kiye'ye yerleşen Doğu Türkistanlı muhacirler ve ben bir nebze de olsa huzura kavuştuk. 

Milli mücadelemizi Türkiye'de devam ettirmeye başladık.

1953 tarihinde Mehmet Emin Bey'in başlattığı yayın faaliyeti kendisinin vefatından sonra bir müddet benim tarafımdan sürdürül­dü. 1960 yılında Doğu Türkistan Göçmenler Cemiyeti'ni kurduk.

1982 senesinde Doğu Türkistan Vakfı'nı kurduk. 1984 yılında "Doğu Türkistan'ın Sesi" isimli mecmuayı Türkçe, İngilizce, Arapça ol­mak üzere üç dilde yayınlamaya başladık. Ha­len devam etmektedir. Şahsi bir menfaat bek­lemeden aziz vatanımız Doğu Türkistan'ın hürriyeti için elimizden ne gelirse yapmaya gayret sarf ettik. 

95 yaşıma geldim. Gözlerimi kaybettim; vefakâr, cefakâr, çilekeş, sevgili eşimi kaybet­tim, iki evlâdımı kaybettim, Fakat içimdeki mücadele azmi ve Doğu Türkistan'ın istiklali­ne kavuşması arzusundan hiç bir şey kaybetmedim. Allahımın müsaade ettiği hayatımın son saniyesine kadar mücadelemi yürütmek kararmdayım. 

Türkiye Ve Türkiye Dışındaki Faaliyetlerim 

Komünist Çin hükümeti 1959 yılında al­mış olduğu bir kararla, eskiden yabancı uy­ruklu olup çeşitli sebeplerle kendi memleketi­ne dönemeyip Doğu Türkistan'da çoluk ço­cuk sahibi olan kimselerin, arzu ettikleri tak­tirde Doğu Türkistan'dan ayrılabileceklerini bildirdi. Bu fırsatan faydalanan takriben 600 kadar Doğu Türkistanlı, sülalelerinin Afgan uyruklu olduğunu ileri sürüp, zorlu bir yolcu­luktan sonra 1960 - 1961 yıllarında Afganis­tan'a iltica ettiler. Ne var ki aslen Türk olan bu Doğu Türkistanlılar, sülalelerinin Afgan uy­ruklu olduğunu ispat edemeyince, Afgan hü­kümeti bunların büyük bir kısmını geri çevir­meye karar verdi.

Bu durumu, Afganistan'daki kafilenin ileri gelenlerinden olan Abdulvelihan Hoca, Mehmet Kasım Cantürk, Mırgıyaz Ali, Mirah-met Batur Beyler, iletir iletmez derhal gerekli teşebbüslere giriştim. O dönemin Başbakanı olan Sayın Süleyman Demirel Beyefendim başta olmak üzere Türk hükümeti ileri gelen­leriyle görüşerek, Afganistan'daki Doğu Türkistanlıların, Afgan hükümeti tarafından geri çevrilmesini önlemiş olduk. Bilâhare onların iskânlı göçmen olarak Türkiye'ye yer­leşmeleri hususunda karar aldırmış ve özel uçaklarla Türkiye'ye getirilmesini sağlamış olduk. 1967 yılında iki kafile halinde Türki­ye'ye getirilip Kayseri'de kendilerine tahsis edilen evlere yerleştirildiler.

Muhaceretteki faaliyetlerimizi, daha zi­yade, Doğu Türkistan'ın tanınması ve bilinme­si hedefine yönelttik. Bu münasebetle kitap­lar, broşürler neşrettik, hür dünya liderlerine,  devlet ve hükümet başkanlarına Doğu Türkistandaki Kızı! Çin zulmünü anlatarak, muhtıralar takdim ettik.                                                     

Aynı    zamanda    birçok    beynelmilel kongreye katıldık, hür dünya ülkeleri ve bey­nelmilel teşekküllerle münasebetler temin et­meye ve bunlar aracılığı ile, Doğu Türkistan davasının Birleşmiş Milletler'e intikal ettirilme­sini sağlamaya çalıştık.

Bu meyanda çeşitli tarihlerde çeşitli ülkelere seyahatlarda bulunduk. Orta Doğu ve İslâm ülkeleri başta olmak üzere, Batı Alman­ya, İsviçre, Avusturya, Tayland, Malezya, En-denozya, Hong Kong, Japonya, İngiltere, ABD, Tayland, Hindistan, Fransa, Avusturalya gibi ülkelerde çeşitli kademelerden yetkili ze­vatla ve basın mensuplarıyla görüşerek onlara Doğu Türkistan'ın yerini ve önemini anlattık ve bir efkâr-ı umumiye meydana getirmeye çalıştık. 

1960 yılında Delhi'de toplanan Asya -Afrika Konferansı'na, 1962 de Bağdat'ta topla­nan Dünya İslam Kongresi'ne, 1964'de Soma­li'nin merkezi Mogadişu'da ve 1965'de topla­nan Dünya İslam Kongrelerine katıldık. Bura­da yaptığımız konuşmalarla İslam ülkelerinin müslüman bir ülke olan Doğu Türkistan'ın vahim durumuyla ilgilenmelerini istedik. 

Dünya çapındaki faaliyetlerimiz yanın­da Aziz Türkiyemizde de birçok çalışmalar yaptık. 1966'dan Mart 1971 yılına kadar geçen süre içinde 28 yerde konferans verdik ve ko-. nuşmalar yaptık. "Komünizm ve Milliyetçilik", "Komünizmin Gaye ve Emelleri", "Doğu Türk­istan'da Kızıl Çin mezalimi", "Batı Türkis­tan'da Kızıl Rus Mezalimi", "Çin ve Rus Emper­yalizmi Karşısında Türkistan" gibi konularla, komünizmin mahiyetini ve tatbikatını anlata­rak, Aziz Türkiye'mizin en buhranlı bir döne­minde üzerimize düşem vazifeyi ifa etmeye gayret sarf ettik.

Bu konferansların bir kısmı tarih ve yeri itibariyle şöyledir: 

1-   14.3.1966 yılında Milli Türk Talebe Birliği'nde,

2- 20.3-1966'da İstanbul'da Taksim Mey-danı'nda,

3-   27.3.1966'da Erzurum'da,

4-  30.3.1966'da Erzurum Atatürk Üni-versitesi'nde,

5- 3.4.1966'da Kayseri'de,

6-  16.5.1966'da Konya'da,

7-   20-22 Haziran 1966'da Karabük'te işçilere hitap,

8-  27.7.1966'da Adapazarında halka hi­taben,

9-   25.7.1966 ve 5.8.1966 Kırıkkale'de işçilere,

10-  4.12.1966'da Ankara Türk Ocağı'n da,

11- 9.12.1966'da Ankara'da halka hitap,

12-  11.3.1967'de Bursa'da halka hitap,

13-  31.10.1967'de İstanbul Eğitim Ens­titüsü öğrencilerine,

14- 30.1.1971 Samsun'da halka hitap,

15- 27.2.1971'de Ankara'nın Çubuk ilçe­sinde halka hitab. 

Bu ve benzeri konferanslar dışında Doğu Türkistan'ın Kızıl Çin tarafından işgal edilişi ve işlediği zulümler münasebeti ile, bu­güne kadar basın toplantıları da düzenleyerek Türkiye gazetelerini ve halkını komünizm teh­likesine karşı daima uyanık tatmaya ve tanıt­maya çalıştık.

İmkanlarımız yok denecek kadar sınırlı milli davamızı, hiçbir ülke ve teşekkülden maddi yardım görmeden devam ettirmeye gayret sarf ediyoruz. 

Vatanımın Kurtuluş davasını, 95 yaşı­ma rağmen, ümit azim ve heyecanımdan bir-şey kaybetmeden devam ettireceğim. Ancak, insanlık adına üzelecek durum şurası ki, Do­ğu Türkistan Türkleri; komşuları, dindaşları ve ırkdaşları dahil, dünya ülkelerinden hiç birisi tarafından himaye edilmek istenmemiştir. Yi­ne Çin eseri bir ülke olan Tibet'in durumu, Birleşmiş Milletlere, üç defa, getirildiği halde, Doğu Türkistan davasını Birleşmiş Milletler'e intikal ettirecek bir devlet çıkmamıştır. Hindis­tan'da bulunan Tibet muhacirleri Budist dün­yasının ve birçok ülkenin maddi ve manevi yardımlarıyla desteklenirken, Doğu Türkistan­lı muhacirler kendi kaderlerine terkedilmişlerdir. İnsanlık, İnsan Hakları ve Demokrasi Ha­varisi birçok devlet, dünyanın en ıstıraplı çığ­lığına kulaklarını tıkamış bulunmaktadırlar. Doğu Türkistan Meselesi üzerinde, en çok, İs­lâm ülkelerinin ve bilhassa Türkiye'nin söz sa­hibi olması gerekirken; maalesef en ilgisiz ka­lan ülkeler, bunlar olmuştur.

Doğu Türkistan meselesi, insanlık adına halledilmedikçe ve renkleri solan insanla­rın ülkesinde, hürriyet güneşi doğmadıkça; dünya milletleri alınlarında kara bir lekeyi dai­ma taşıyacaklardır. Gönül arzu eder ki, Doğu Türkistan meselesinin halledilmesi dâvasında öncülük şerefi, Türkiye'nin hakkı olsun.

 

 

Anasayfa - İktisat - Makale - Ekonomi - Borsa - İstatistik - Türkiye Ekonomisi - Ekonomi Sözlüğü

Since 2005