Türkiye Ekonomisi
Dünya Ekonomisi
Osmanlı Ekonomisi
Finansal Ekonomi
İşletme Ekonomisi
Hizmet Ekonomisi
Kalkınma Ekonomisi
Tarım Ekonomisi
Borsa ve Yatırım
Ekonomi Sözlüğü
Ekonomi Ders Notları
Ekonomi Düşünürleri
Genel Ekonomi Soruları
Özel İstatistik Arşivi
Özel İktisat Konuları
Açık Öğretim İktisat
Ekonomi Kurumları
Kamu Yönetimi
Kamu (Devlet) Maliyesi
Sigortacılık Konuları
Türkiye İktisat Tarihi
Yeraltı Ekonomisi

Kredi Kartı Piyasası

Gelişmekte Olan Ülkeler

Finansal Piyasalar

Kent Ekonomisi

Liberalizm

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

En Son Demokratikleşecek Şey Bilgi Olacak 

Dr. Mehmet Ali Kılıçbay 

Bilgi, haber, enformasyon, bunlar tarih boyunca her zaman değerli mallar olmuşlardır. Bunlar maldır çünkü mübadele edilirler; de­ğerlidirler, çünkü her zaman para ederler. Para etmelerinin, yani değerli olmalarının, mal ol­malarının nedeni kıt olmalarıdır. Daha doğnı-su, herkes ulaşamadığı için kıttırlar. Yani habe­rin kendi kıt değil, aktarımı ve paylaşımı ayrı­calıklar yarattığından kıttır. Aynca bunların üretilmeleri, aktarılmaları için çoğu zaman emek ve sermaye tahsisi gerekir. Bilginin kıt bir mal olmasının en önemli sonucu, kıtlığına orantılı bir şekilde bir hegemonya unsuru hali­ne gelmesidir. Yani bilgi, haber, enformasyon ne kadar kıtsa, ne kadar az üretiliyorsa, o ka­dar az elde toplanır, o kadar dar bir çevre için­de paylaşılır ve sonuçta iktidarın tekelinde ka­lır, bunun bağlantılısı olarak da iktidar yaratan ve iktidarda kalmayı sağlayan unsurların ba­şında gelir. 

Bilginin tarih içindeki en temel ve kalıcı özelliği, iktidarın denetiminde, çoğu zaman da güdümünde olmasıdır. Bir ilk saptama olarak, insanlık şimdiye kadar yansız bir bilgi üretmeyi başaramamış, her bilgi mutlaka çeşitli mani-pülasyonlardan sonra kitleye sunulmuş (bazı­ları hiç sunulmamış) veya aradan epeyi bir za­man geçtikten sonra açıklanmıştır. Açıkçası bilginin objektifliğini veya objektif bilgiyi he­nüz bilmiyoruz, tanımıyoruz. Zaten dünyadaki bütün kaybolmuş veya sürmekte olan dillerin yapısı da buna tanıktır. Dünyanın hiçbir dili, yalnızca tek bir anlamı işaret eden kelimeler­den meydana gelmiyor. Kelimelerin birden fazla anlam içermeleri, onların kaynağındaki bilgilerin hem zamansal, hem de eşzamanlı olarak farklı yönelimlerini, yani yansız olma­dıklarını, içlerinin meşrebe göre doldurulduk­larını işaret etmektedir. Öte yandan dilin hem tarihsel, hem de aktüel bir olgu olması, tarihsel anlamlar ile, aktüel anlamların bir aralığına yol açmakta, bu da yetmezmiş gibi, diller birbirle­rini etkileyerek kelime başına anlam yelpazesi­ni genişletmektedirler. Ama belâ hiçbir zaman tek gelmediği için, bir de diller arasında hege-monik ilişkiler vardır. Yani bazı diller,diğerleri­ni etkiler. Oysa bu durum, dilin kaynağı olan toplumun duyarlılıklarının başka bir duyarlılık alanına taşınması anlamına gelmektedir ki, bu­rada geçişlerin tam olması olanaksızdır. Dil alanından verdiğimiz bu örnek, bilginin aktarı­mında da birçok eşikle karşılaştığımızı göster­mektedir. En dolaysız veya saf aktarımlann bi­le birçok eşik içeriyor olması, insanlar arasın­daki anlaşmaların net, kesin değil de, ancak ortalama olmalarına yol açmaktadır. 

Diğer sayısız eşikten birkaçını yalnızca ömek olsunlar diye zikretmem halinde, nasıl müthiş bir anlaşmazlık küresiyle birarada yaşa­dığımızı hemen anlarız. Örneğin inançlar ciddi bir eşik alanı meydana getirmektedirler. Bir inancın ritüelini, doktrinini veya dogmalarım ifade eden kelimelerin bir başka inancınkileri ifade etmesi olanaksızdır. Keza aynı şey poli­tik, toplumsal veya iktisadi kurumlar için de geçerlidir. Bunların hepsinin birleştirilmesi ha­linde, A'nın A olarak anlaşılma olasılığı yok de­necek kadar azalmaktadır. 

Bilgi Nasıl Üretilir? 

Klasik düşünce denilen 18. yüzyıl felse­fesinde, doğaya ilişkin bilgilerin Tanrı tarafın­dan şifrelenmiş olarak belli yerlere konulduğu­na, insanların bu şifreleri çözmeleri sonucu tam ve mutlak bilgilere ulaşabileceklerine ina­nılırdı. Ancak, bu şifre çözme yeteneğinin Tan­rı tarafından herkese değil, ancak bazı seçilmiş insanlara bahsedildiğine de inanılırdı. Bunun anlamı, 18. yüzyıl insanının bilginin peşinde koşmasına gerek olmadığı, Tanrının belirledik­lerinin sözlerine güvenilmesinin yeterli oldu­ğuydu. Bugün bunun böyle olmadığını biliyo-nız. Bilgi, paradigmatik bir çerçeveden hare­ketle üretilmektedir. Paradigma değişince, ay­nı olgu veya olayın bilgisi de değişebilmekte, nesnelere ilişkin tanımlamalar, bazen 180 de­receye varan yön değişikliklerine uğrayabil­mektedirler. Öyleyse en nesnel sanılan bilgiler bile, üretim süreçlerinin kökeninin paradigma­tik olmasından ötürü ideolojiktirler. 

Bilgi üretim sürecine ilişkin ikinci bir sorun demeti, yönetimden kaynaklanmakta­dır. Bilgi, çok farklı kanallardan ve çok farklı yöntemlerle üretilebilir. Bilimsel bilgi, dinsel bilgi, sezgisel bilgi gibi tamlamaların işaret et­tikleri üzere, çok sayıdaki alanda bilgi üretil­mektedir. Bunun yanı sıra, her alanın içinde de birden fazla üretim yöntemi bulunmaktadır. Ayrıca, bu farklı üretim alan ve yöntemleri bir­birleriyle aynı konuya yönelik bilgiler üretebil­mektedirler. Aynı olgu veya olayın birden fazla atelyeden çıkma bilgisinin varlığı, bunlardan hangisinin "doğru" bilgi olduğu sorununu da gündeme getirmektedir. 

Bu kadar karmaşa yetmezmiş gibi, her belli olay veya olguya ilişkin olarak üretilen bilgiler mutlaka farklı olmaktadırlar. Bundan beteri, her alan kendi içinde ürettiği bilgileri zaman içinde değiştirebilmektedir. Bütün bun­ların birarada okunması halinde, herkes için her zaman aynı olacak, gerçek, mutlak ve nes­nel bilgi üretiminin şu an için olanaksız oldu­ğu sonucuna varabiliriz. 

Ancak iş burada da kalmamaktadır. Bil­gi üretimi birikimli bir bir süreç içinde gerçekleşmekte, çeşitli bilgiler birbirlerine zincirlene­rek yenilerinin ortaya çıkmalarına olanak ver­mektedirler. İşte hangi bilgilerin yeni bir bilgi­nin soy zincirinde yer aldığı sorunu, bilgi üre­timinin kaçınılmaz seçmeciliğinden kaynak­lanmaktadır. Dalıa açık bir ifade biçiminin ter­cih edilmesi istenirse, zamansal bir kesit içinde ortaya en son çıkmış olan bilginin elde edilme­si için hangi eski bilgilerin birbirlerine bağlan­dığını araştırırken, bunların arasındaki bağlan­tının kendiliğinden mi, mantıksal mı, yoksa eş­yanın tabiatından mı olduğunu bulmak zorun­da olduğumuz ortaya çıkar. Bilgilerin soy zin­cirleri araştırıldığında ortaya çok ilginç eklemleşmeler çıkmaktadır. Bunlardan en sık rastla­nılanı, farklı paradigmatik alanlara veya farklı üretim tezgâhlarına ait bilgilerin, çelişkiden korkmaksızm aynı soyun içinde birleştirilmele­ridir. Örneğin çoğu zaman bilimsel bilgi ile dinsel bilgi ve sezgisel bilgi aynı soy zincirinin çeşitli halkalarını meydana getirebilmektedir. 

Böylesine bir yapılanmanın içinde kar­şımıza bir açmaz çıkmaktadır. Bütün bilgileri­miz, yukarıda anılan nedenlerden ötürü kusur­lu olduklarından, yeni bilgiler de zonınlu ola­rak kusurlu olacaklardır. Bu kusurun nereden kaynaklandığından çok, elimine edilmeme­si/edilememesi önemlidir ve işte bu özellik, bilgiyi bir hegemonya aracı haline getirmekte­dir. 

Bilgi ve Hegemonya 

Bilgi, gerek üretim sürecinde, gerekse kullanımında manipüle edilebilir nitelikte ol­duğundan ve içine girdiği kabın şeklini alan sı-vınmkine benzer özellikler gösterdiğinden, her iktidar bilgiyi tekelleştirmek/tekilleştir-mek, bu mümkün olmadığı takdirde de denet­lemek, yönlendirmek, gütmek ister. İktidarın bilgiyi güdülemesinin ve yönlendirmesinin başlıca yöntemi onu tek bir yönden ilerlemek zorunda bırakmaya uğraşmaktır. Bu eğitim aracılığıyla olduğu gibi, resmi ideoloji denilen ve dışına düşülmesi suç terimleriyle ifade edi­len temel siyasi paradigma doğnıltusunda hi­zaya sokarak da yapılabilir. 

Öte yandan bilginin çoğu zaman pahalı bir mal olması, tekil bireylerin ancak serbest hale gelmiş, yani bedava olmuş bilgilerle ye­tinmelerine yol açar. Zaten süreç, onların daha kapsamlı bilgileri talep etmelerini önlemeye yönelik olduğundan, kitlenin gövdesinden böyle bir istek de kaynaklanmaz. Ama fiyatı ol­mayan bilgi, en fazla manipülasyona uğramış, en fazla aşınmış ve fersude hale gelmiş bilgidir ve bir de paradoks: en çok para veya çıkar be­dava hale gelmiş bilgiden, yani bu bilgiyi piya­saya sürenler tarafından sağlanır.

Bilginin fiyatı arttıkça, manipülasyon-dan geçme derecesi düşer. En pahalı bilgi, en az kirlenmiş bilgidir ve bunu tekil bireylerin el­de etmeleri hemen hemen olanaksızdır. İşte te­miz (nisbi olarak) bilgi, ancak hegemonik odaklar tarafından satın alınabilir. Daha açık­çası, en temiz bilgi, siyasal veya ekonomik ik­tidarlar tarafından sahiplenilir. Sonra bu bilgi çeşitli aşamalardan geçerek, çeşitli çıkarlara hizmet etmek üzere manipüle edilir ve sonun­da bedava hale gelinceye kadar hem ucuzlar, hem de ucuzladığı ölçüde kökeninden sapa­rak kirlenir. 

Bilgi ve Demokrasi 

Bilginin yaygınlaşması tek başına de­mokratik bir süreci harekete geçirmez, toplu­mu daha demokratik kılmaz. Bilgi ile demok­rasi arasındaki ilişki, temiz bilginin yurttaşlara ulaşabilme derecesidir ki, bunu henüz hiçbir toplum tam anlamıyla başaramamıştır.

Çünkü demokrasi, ne belli aralıklarla sandıkların kurulması, ne de çoğunluğun ülke­yi (ve azınlıkları) yönetme hakkıdır. Demokra­si, bilgi bağlamında, toplumun istisnasız her bireyinin bilgi üretim, dağıtım ve tüketim sü­reçlerinde etkin denetim yapabilmesi halinde gerçekten vardır. Bu limite yaklaşıldığı ölçüde demokratik, uzaklaşıldığı ölçüde demokratik-olmayan bir toplum söz konusu olur.

Fakat, dünyanın şu andaki örgütlenme­si açısından bu bir ütopyadır ve bu nedenle demokrasi henüz bütün dünya için yaşanan bir gerçeklik değil, bir ideal olarak kalmakta­dır. Ancak bu ifadede, bütün dünyanın de­mokrasiden eşit uzaklıkta bulunan ülkelerden meydana geldiği izlenimini edinmemek gere­kir. Bugün dünyada limit demokrasiye daha yakın ve daha uzak duran ve bu yol üzerinde çok farklı konumlarda bulunan ülkeler vardır. Bunların hiçbirinin limitin meydana getirdiği çıtayı göğüsleyememesi, aralarında eşit olduk­ları anlamına gelmez. 

Bilgi ve Medya 

Bilgi, özelikle de bedava bilgi, sıradan insanlara çok çeşitli kanallardan aktarılmakta­dır, ama bunların arasında en etkili olan med­yadır. Kabaca, basın, radyo, televizyon, sine­ma, reklam gibi kanallardan meydana gelen medyanın bazı kolları bedava, bazıları da be­dellidir. Yukarıda koyduğumuz kıstas çerçeve­sinde, bedava olanı en fazla manipülasyondan geçenidir. Bir örnekle açık hale getirmeye çalı­şırsam, bir reklam filmi bedavadır, bedavaya seyredilir, ama içerdiği bütün bilgiler tamamen elden geçmiştir, tamamen belli amaçlar doğ­rultusunda düzenlenmiş ve hizaya sokulmuş­lardır. Buna karşılık bir kitap, elden çok daha az geçmiş, çok daha dolaysız ve üretim süreci­nin neredeyse kaynağında yer alan bilgileri içerir (bu bilgilerin doğru olup olmadıklarının bir önemini olmadığını biliyoruz, önemli olan manipülasyon derecesi). Veya başka bir söyle­yişle, bir reklam filmindeki manipülasyon oranı, bir kitaptakinden kat be kat fazladır.

Medya büyük kısmı itibariyle, halka be­dava bilgi sunmaktadır, ama halk da bu beda­vacılığının bedelini çok ağır ödemektedir. Faz­la uzağa gitmeden yalnızca reklam alanından örnek vermekle yetiniyorum. Reklamın yegâ­ne amacı daha fazla satış, daha yüksek kârdır. Bu yüzden talebi canlandırmaya yöneliktir ve bilinen iktisat kuralı gereği, talebi artan malla­rın fiyatı da artar. Kitleler bedava bilgi karşılı­ğında yüksek fiyat cinsinden bir bedel öde­mekte ve bunu fark etmemektedirler. 

Medya ayrıca, bedava bilgi karşılığında belli tiplerden insanlar yaratmaya çalışmakta ve herşeyden önce çoğulluk rejimi olan de­mokrasinin gelişme yollarını tıkamaktadır. îş burada da kalmamakta, örneğin haber aktarı­mında tam bir seçmecilik yapılarak, yayın ku-mluşlannın öncelikleri halkın, bundan da be­teri teker teker bireylerin öncelikleri haline ge­tirilmektedir. Medyanın demokratikleşmeye en büyük kötülüğü, bireyselleşmeyi yok etme­si, insanları tektipleştirerek, onları farklılıkla­rından arındırmasıdır. 

Bilgi Çağı, Bilgi Toplumu 

Elektronik ve bilgisayar alanındaki baş-döndürücü gelişmeler, bilginin herkesin ulaşa­cağı kadar bol ve ucuz olacağı umudunu yaratmış ve bu arabaşlıktaki ifadeler bu beklentiden kaynaklanmışlardır.

Ama kazın ayağının böyle olmadığı ya­vaş yavaş anlaşılmaya başlamıştır. Elektronik devrim sonucu herkese kolayca ulaşan bilgi, maalesef işlenmiş bilgidir ve her işlenmiş bilgi, işleyenin irade, amaç ve çıkarına göre mutlaka manipülasyon içerir. 

Ben kendi adıma bilgi üretiminin, bilgi çağı denilen bu süreç içinde, şimdiye kadar hiç görülmedik ölçekte tekelleşeceğini ve dünya­nın giderek birkaç bilgi üretim merkezinin de­netiminde tektipleşeceğine inanıyorum. Bu­nun devamında, bütün dünyanın giderek tek bir ideolojinin hegemonyası altına gireceğin­den korkuyorum. Açıkçası, bilgi toplumu deni­len şeyin global bir faşizm olacağından endişe­leniyorum.

 

 

Anasayfa - İktisat - Makale - Ekonomi - Borsa - İstatistik - Türkiye Ekonomisi - Ekonomi Sözlüğü

Since 2005