Türkiye Ekonomisi
Dünya Ekonomisi
Osmanlı Ekonomisi
Finansal Ekonomi
İşletme Ekonomisi
Hizmet Ekonomisi
Kalkınma Ekonomisi
Tarım Ekonomisi
Borsa ve Yatırım
Ekonomi Sözlüğü
Ekonomi Ders Notları
Ekonomi Düşünürleri
Genel Ekonomi Soruları
Özel İstatistik Arşivi
Özel İktisat Konuları
Açık Öğretim İktisat
Ekonomi Kurumları
Kamu Yönetimi
Kamu (Devlet) Maliyesi
Sigortacılık Konuları
Türkiye İktisat Tarihi
Yeraltı Ekonomisi

Kredi Kartı Piyasası

Gelişmekte Olan Ülkeler

Finansal Piyasalar

Kent Ekonomisi

Liberalizm

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Geleceğin Belediyesi 

Muzaffer Önder 

Yüklendikleri görev ve sorumluluklar, belediyeleri yaşamın her alanında varolmaya zorlar. 

Hergün, çöpleri alıp kirletilen sokaklan temizleyen, suyu akıtıp kanalları kazan, çığ gi­bi büyüyen kentlere yol, asfalt, kaldırım, oto­büs yetiştirmeye çalışan, park ve bahçeler aça­rak insanlara yaşanabilir bir doğal çevre ka­zandırabilmek için didinen, her türlü günlük ortak sorunlara çare arayan kurumlardır bele­diyeler. 

Belediyenin gecesi-gündüzü yoktur. Belediyeler artık klasik belediyeciliği de aş­mıştır. Çünkü; toplum sürekli kendisini yenili­yor ve eski hizmetlerle yetinmiyor. Belediyele­rin yarattıkları değer, sayılarla belirlenebilenin çok üstündedir. 

Belediyeler halkın denetimine en yakın yönetim yeridir. Eleştiri de, övgü de anında, yüzyüze yapılabilir.

Belediye Başkanı ise yönetim, politika ve hizmet eylemine kendisini adamış kişidir. En sorumlu yerde ve çoğu kez de tek başına­dır. Belediye Başkanlığı bir hizmet ve şevk işi­dir. 

insanlar, evlerinde eşlerine, çocuklarına  söyleyemediklerini Belediye Başkanı'na söyleyebiliyor. Bu bir "Güven" olgusudur.  Güven,

belde halkının en önde gelen isteğidir. Kentteki işlerin emin ellerde olması istendiği için değil midir ki "Şehremini" denilmiştir Belediye Başkanına. Belediyelerde yöneten-yönetilen ilişkisi merkeze göre çok daha dolaysız kuru­labiliyor. Kimi zaman "Ben açım" diye feryat eden insanlar Belediye Başkanının yakasına da yapışabiliyor. 

Halktan biri olduğunu göstermiş, hal­kın sorunlarına kafa yorduğu bilinen, halk için çırpınan bir belediye başkanı halkın güve­nini kazanmış demektir.

Dinleme de belediye başkanından bek­lenen bir erdemdir. Halk için kabul ve görüş­me günleri düzenlenmesi ve bu görüşmelerin başkalarına havale edilmeksizin doğrudan ya­pılması; çarşı-pazar dolaşma, mahalle gezileri yapma, şantiye denetlemeleri gibi temaslar yalnızca bilgi ve izleme akışını sağlamakla kalmaz, belde halkının başkana olan güvenini artırır. 

Bizim insanımızın kafasındaki belediye başkanı halk adamı olacak. Yönetici - yatırım­cı olacak. Geniş ufuklu ve projeci olacak ve en önemlisi "baba" başkan olacak. Belediye Başkanı ayrıca Halkın Müstahdemi, ama en büyük istihdam yaratıcısı da olacak.

Peki, tüm bunlara karşın ülkemizin ye­rel yönetim yapısı nasıldır?

Yerel Yönetimler, her siyasi oluşumda, her devlette merkezi yönetimlerin yanında yeral-mışlardır. Demokratik yönetimlerde ise yerel yönetimler demokrasinin "Olmazsa olmaz" unsurlarından olmuşlardır. Yerel yönetimler, siyasal insan varlığını yetiştiren en yaygın okullardır da aynı zamanda. 

Ne var ki, insana götürülecek kamu hizmetini ve bu hizmetin nerede, kimin yetki ve sorumluluğunda yapılacağını tanımlayan bir görev, yetki ve sorumluluk paylaşımı ya­pılmadıkça, merkezi yönetim ile yerel yöne­timler arasında etkin bir kaynak paylaşımı da sağlanamamaktadır.

Bağımlı belediye, yerel görev ve yetki­lerin  bir  bölümünün  merkezde   tutulduğu, merkezden belediyelere aktarılan payların de­ğişik bütçe, fon ve hesaplardan parça parça ve genel ilkelere bağlı kalmaksızın dağıtıldığı, yetki, görev ve gelirlere ilişkin mevzuatın da­ğınık ve karmaşık olduğu, belediyeleri sürekli merkezde tutan bir belediyecilik anlayışıdır. Açıkçası; yerel yönetimler şu anda hastadır. Yeniden yapılanmaya ihtiyacı vardır. Şu da ka­bul edilmelidir ki, demokratik sisteme geçil­dikten sonra çıkarılan her yasa, belediyeleri­miz üzerinde yeni vesayetler yaratmıştır. 

Oysa, 1580 sayılı belediye kanununa bakıldığında, kanunun 15. maddesiyle beledi­yelere 77 ayrı ve önemli görev verildiği görü­lecektir. Buna diğer kanun, tüzük ve yönetme­liklerle verilenleri eklerseniz belediyelerimizin ne kadar yüklü görev ve yükümlülükler altın­da bulunduğu kolayca anlaşılacaktır. Mevzuat eskimiş, merkeze bağımlılık artmıştır. 

Yerinden yönetim deriz hep. Bizce ye­rinden yönetimin en güzel açıklaması, sorun­ların halka en yakın birimlerce çözülmesidir. Çünkü; beldede yaşayan insanların mutluluk­ları da belediyelere görev olarak verilmiştir. Yalnızca sorumlulukla belediyecilik yapılmaz. Sorumlu kılınan konularda belediyeleri tam yetkili duruma da getirmek gerekmektedir. Avuç açanın özgürlüğü olmaz!

Merkezi ve yerel yönetim arasındaki ilişkileri düzenleyen idari vesayet mekanizma­sı, bugüne kadar hep tek yanlı olarak işlemiş, devletin, belediyeleri aşırı derecede "Zaptü rapt" altına alması biçiminde anlaşılmış ve uy­gulanmıştır. 

Merkezi yönetimin elinde bulunan ve yerel karakter taşıyan hizmetlerin belediyelere devrine ilişkin yasal düzenlemeler, üniter dev­let yapımıza ve milli plan bütünlüğümüze ay­kırı düşmeyecek çağdaş anlayışlar çerçevesin­de yapılmalıdır. 

Bize göre yapılması gereken de; adalet, genel güvenlik, dış politika ve milli savunma gibi görevler dışında kalan ve yerel halkın or­tak ihtiyaçlarını karşılayan görevler, kaynakla­rı ile birlikte yerel yönetimlere devredilmeli­dir. İdari anlamda devletin küçültülmesi deni­len konu da budur. 

Yerel yönetimler, genel ve katma. bütJ celi kuruluşlar gibi Taşıt Yasası'na tâbidir. Ör­neğin; ilgili yasanın 10. maddesine göre, bele­diyelerin araç alabilmeleri için Bakanlar Kuru-lu'nun izni gerekli. Alırız, olur gider... Olmu­yor! Her işlemin Ankara'da bittiği bir yapılan­mada devlet çok büyümüş, başkente sığamaz hale gelmiştir.

Böylesine sağlıksız bir büyüme hantal­lık, atalet, yanlışlık ve isabetsizlik gibi türlü olumsuzlukları da beraberinde getirmektedir.

İdari vesayet hem sözcük, hem de dü­şünce olarak terkedilmeli ve yerini, "Hukuki Denetim"e bırakmalıdır. "Vesayet" sözcüğü yanlış çağrışımlar uyandırdığı kadar, kırıcı bir kavram olarak da yakışmıyor. 

Önemli bir diğer konu da, "atama"yla gelenlerin "seçimle" gelenlere vasi konumun­da bulunmalarıdır. 

Dünya değişiyor evet de, bu eğilim, bu gelişme yasalara tam olarak yansımış değil. Yani idari vaseyet ile ilgili mevzuat hala aşırı merkeziyetçi bir yapının damgasını taşıyor. Yasal yapının bu merkeziyetçi özerkliğine ek olarak, uzun yılların getirdiği merkeziyetçi alışkanlıklar da belediyelerin özerkliğini sınır­landırıcı rol oynuyor. 

Bu da, belediyeleri düşündüklerini ya­pamayacak kadar güçsüz duruma düşürüyor.

Mali güç kavramının gelişmesinin önü­nü tıkıyor. 

Belediyelere kesinlikle mali özerklik kazandırılmalıdır. Bu da, yerel yönetimlerin kendi kaynaklarını kendilerinin toplamasın­dan geçmelidir, ilk anda belki vergi koyma yetkisi tanınmayabilir, fakat hiç değilse, mer­kezi idarece belirlenen alt-üst limitler içinde yerel meclislerin serbest hareket etmeleri sağ­lanmalıdır.

Belediyeler SSK'ya borcunu ödeyemiyor. Maliyeye vergisini yatıramıyor. Fonlara olan borcunu ödeyemiyor. Bunlar zaman zaman affediliyor, konsolide ediliyor, taksitlere bağlanıyor. Bunlar da hiçbir zaman çözüm ve çıkış yolu olamıyor. Belediyelerin gelir ve giderleri konusunda ciddi bir dengeleme yapıl­ması gerekiyor. Bütün mesele kaynak yetersiz­liğinde düğümleniyor, düğüm de bir türlü çö-zülemiyor. 

Aslında belediyelerin sorunları 1580 sa­yılı kanunla ilgili değil. Belediye yetkilerine kı­sıtlama getiren tüm kanunlar gözden geçirilip ayıklanmalıdır. Belediye Başkanları, merkezi yönetimin mahalli idaredeki seçimle gelmiş bürokratları konumundan kurtarılmalıdır.

Yerel yönetimler, kendilerinden bekle­nilen . fonksiyonları etkin bir biçimde yerine getireceklerse, idari ve mali alanlarda özerk bir statüye sahip olmalan gerekir. Özerklik, yerel yönetim organlarının kanunlarla belirle­nen sınırlar çerçevesinde, yerel nitelikteki or­tak kamu hizmetlerini, kendi sorumlulukları altında ve halkın çıkarları doğrultusunda dü­zenleme ve yürütme hakkıdır. Bu hak, de­mokratik yöntemlerle seçilmiş üyelerden olu­şan karar organı olan Belediye meclislerince kullanılmalıdır. 

Yerel yönetimler, anayasa ya da yasa­larca, kendi yetki alanları dışında bırakılmış olmayan, veya başka herhangi bir makamın görev alanına girmeyen konularda, halkın or­tak ihtiyaçlarını karşılamak ve yeni işlevlere girişebilmek için de takdir yetkisine sahip ol­malıdır. Kamusal yetki ve sorumluluk, halka en yakın olan makamlar tarafından kullanıl­malıdır. 

Gelişmiş toplumlara şöyle bir bakıldı­ğında kamu harcamalarının yüzde 50'sine ya­kın bölümünün yerel yönetimlerce yapıldığı görülmektedir. Halkımıza güvenirsek, onlarin da güvenini kazanacağımıza inanmalıyız. Batı­lı dediğimiz temel felsefe budur. Yeniden ya­pılacak düzenlemede bu çağdaş felsefeye uyulmalıdır. 

Kimi zaman gıpta, çoğu zaman da iç burukluğu ile gördüğümüz gelişmiş ülkelerin çağdaş şehirlerinde yaşamanın pahalı olduğu-nu hiç düşünmeyiz. Şehirde yaşamanın bir be-deli vardır. Biz de bu bedeli halka eşit, adil ve yaygın şekilde dağıtamazsak, gelişmiş toplumlara yetişebilmenin yalnızca hayalini görürüz. Ütopyadan öteye geçemeyiz. 

Sanırız bu çarpıklık ve karmaşıklığın en dertli kişileri de Belediye Başkanlarıdır.

Yasa düzenleyici konumundaki millet­vekilleri seçilir ve Ankara'ya gider. Çok kısıtlı bir seçmen topluluğu ile ilişki içindedirler. Bu­nu eski bir parlementer olarak yakından bildi­ğim için ifade ediyorum. 

Ya Belediye Başkanları? 

Hergün, her saat... Gece ve gündüz tüm hemşehrilerinizle karşı karşıyasınız. Bir su arızasının muhatabı sizsiniz. Altyapıdaki bazı aksamalarda değerlendirme bellidir; "Böyle Belediye olmaz olsun."

Ulaşım, temizlik, imar, planlama, evlen­me, eğlence, sosyal ve kültürel etkinlikler çev­re...

İşsizler, yoksullar, asker aileleri, eğitsel faaliyetlere katkı, spor kulüpleri semt pazarla­rı, oto parklar, parklar/ bahçeler.. Alt geçitler, üst geçitler.. Denetimler, sağlık, mezbahalar, diğer gıda kurumları ve cenaze işlerine kadar yüzlerce görünen görünmeyen konunun için­de olan Belediye Başkanları. 

Makamında, evinde, vakit bulabilirse eğlencesinde.. Yolda, telefonda ve hatta yata­ğında hep sorumlu yerde.

Peki, ya yetki? İşte o Ankara'da. 

İşleyiş böyle olunca, yapılanma böyle sürünce belediyeler çalışamıyor, kentler tıka­nıyor ve Ankara yetişemiyor.

Günümüz kentleri devleşti ve karma-. sıklaştı. İnanılmaz sayıda insan birarada yaşı­yor. Kültürel doku çeşitlendi. Yarışan öğeler hızla arttı. Böylesi bir ortamda yaşamı çağdaş düzeye çıkartmak, bir anlamda kendiliği sağ­lamak yerel yönetimlerin işi, evet. Bunun da güç kaynağını onlara sağlamak gerek.

Bizce temel problem, mevcut işleyiş ve yapılanma tarzının değişmeye karşı direncinde yatıyor. Bu belirsizliğin devam etmesinde kurumsal ve kişisel çıkarlar doğrudan rol oy­nuyor. Yani, yerel yönetimler üzerindeki kont­rolü elinde bulunduran organ, kendi savunma duvarları arkasında direncini sürdürüyor. Bu da, "Merkezi idareyi idare edin" anlayışını ege­men kılıyor.

Bağımlı belediye sisteminin sürekli kılınmasının bir siyasal tercih olmaktan mutlaka kurtarılması gerekmektedir.

Bozulmuş yapının sorumlusu ise, bele­diyeleri merkeze bağımlı hale getiren sistem­dir ve zaman geçirilmeden değiştirilmelidir.

Bu değişimdeki biçim ve özün de, hızla kentleşen bir Türkiye imajının ışığında biçim­leneceği kanaatini taşıyoruz.

 

 

Anasayfa - İktisat - Makale - Ekonomi - Borsa - İstatistik - Türkiye Ekonomisi - Ekonomi Sözlüğü

Since 2005