Türkiye Ekonomisi
Dünya Ekonomisi
Osmanlı Ekonomisi
Finansal Ekonomi
İşletme Ekonomisi
Hizmet Ekonomisi
Kalkınma Ekonomisi
Tarım Ekonomisi
Borsa ve Yatırım
Ekonomi Sözlüğü
Ekonomi Ders Notları
Ekonomi Düşünürleri
Genel Ekonomi Soruları
Özel İstatistik Arşivi
Özel İktisat Konuları
Açık Öğretim İktisat
Ekonomi Kurumları
Kamu Yönetimi
Kamu (Devlet) Maliyesi
Sigortacılık Konuları
Türkiye İktisat Tarihi
Yeraltı Ekonomisi

Kredi Kartı Piyasası

Gelişmekte Olan Ülkeler

Finansal Piyasalar

Kent Ekonomisi

Liberalizm

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Türkiye Cumhuriyeti Ekonomisinin Temellerinin Atılmasında İzmir İktisat Kongresi'nin Yeri ve Önemi

Araştırma Görevlisi, Muhammed Karataş

Giriş

Türkiye Cumhuriyeti devleti Osmanlı devletinin maddi ve manevi mirası üzerine ku­rulmuştur. Cumhuriyetin kurulması ile gerçek­leştirilen sosyo-ekonomik gelişme cumhuriyet idaresinin ekonomik ve toplumsal yapısını köklü değişikliklere uğratmıştır. Ekonomik ya­pı, Osmanlı devleti ekonomisinin içerisinde ve onun üzerinde bir nevi onun devamı imiş gibi oluşmuştur. Onun için yeni ekonomik yapının hukuki yönü zamanla gelişen sektörlere bağlı olarak uzun bir süreç içerisinde özgünleşti. Cumhuriyetin ekonomik alandaki gelişimini analiz etmek için devralınan ekonomik yapıyı iyi sentez etmek gerekir.

Yeni Türk devletinin kuruluşunda eko­nomik ve sosyal devrimlerle politik devrimle­rin yapılması ve yerleştirilmesi önemli bir yer teşkil etmektedir. Öyle ki ekonomik devrimle­rin gerçekleştirilebilmesi için ülkenin ne birikmiş sermayesi ne de sermaye bulup işletecek müteşebbisi vardı. İcraat bekleyen bir hayli köklü problemler mevcuttu. Ekonomik kalkın­mada hızlı toplumsal değişimlerin gerçekleşti­rilmesi zorunluluğu altında yeni iktisat politi­kası stratejileri gerekiyordu. Bunun için başta o zamanki dünya koşullanna göre şekillendirile­cek ekonomik yapı modellerini kuracak istik­rarlı bir siyasi irade ve yönetim gerekiyordu. Ülkede istikrarlı bir siyasi irade sağlanır sağlan­maz başta Atatürk olmak üzere ekonomi kurmaylan hemen yeni ekonomik düzenin kurul­ması için kolları sıvadılar.

Atatürk ülkenin içinde bulunduğu mev­cut durumu söylev ve demeçlerinde şöyle dile getirmektedir: "Uçurum kenarında yıkık bir ül­ke...Türlü düşmanlarla kanlı boğuşmalar...Yıl­larca süren savaş...Ondan sonra içeride ve dı­şarıda saygı ile tanınan yeni vatan, yeni sosye­te, yeni devlet ve bunları başarmak için arasız devrimler... İşte Türk genel devriminin kısa bir deyimi."

Atatürk'ün de ifade ettiği gibi yeni kum­lan devletin kendine özgü politikalan olması kaçınılmazdı. Çok geçmeden ekonomi alanın­da da değişim süreci başlatılmış oldu.

I. Mevcut Durumun Analizi

Ülke geri kalmış, fakir ve sermayeden mahrumdu. Ülkede sanayi denebilecek tesisler de mevcut değildi. Bankacılık, demir yollan, dış ticaret vs. sektörler yabancıların ellerinde idi. Hatta ulaşım sektörü çökmüş, ulaşım güç­lükle sağlanıyordu. Esasen, savaşlar sonucun­da iyice kötüye giden ekonomi düzeltilmeden ülkenin siyasal bağımsızlığı tehlikeye girdiği için, yani ölümle yaşamak arasında tercih ya­pılması zorunluluğu önce savaşarak ülkenin bağımsızlığının sağlanmasını ve korunmasını sağlamıştır. Doğrusu da buydu ve ilk olarak si­yasal bağımsızlık ilkesi egemen olmuştur.

Atatürk bu gerçeği dile getirirken şöyle haykır­maktaydı: "Bu durum karşısında bir tek karar vardı: o da, ulusal egemenliğe dayanan, tam bağımsız yeni bir Türk devleti kurmak". Ülke­nin düşmüş olduğu kötü şartlar nedeniyle eleş­tirilerini ve kaygılarını dile getirenlere yine Atatürk şöyle seslenmektedir: "Asıl zaferden sonra başlayacağım." Bu cümleler hakikaten yüklerle anlam taşımaktadır. Nitekim Atatürk, yapılanların ve yapılacakların gayet iyi bilindi­ğini, programlar ile planlar için de zamanı gel­dikçe gündeme getirip uygulanacağını söylüyordu.                  

Gerçekten o günlerde ülkenin içinde bulunduğu durum çok kötü, insanlar bırakınız karnını doyurmayı, bannacak bir ev dahi bula­mamaktaydı. Bu dehşeti zamanın imar ve is­kan bakanı şöyle dile getirmektedir:® "Her yer haraptı. Barınacak sığmak bile yoktu. Evler yı­kılmış, yollar geçilmez hale gelmişti. Halk en basit vasıtalardan da mahrumdu. El sanatlarını umumiyetle temsil eden gayri Türk nüfus orta­da yoktu. Halk her şeyi devletten beklemek zorunda idi. Milli mücadele devrinde tekalifi milliye olarak halktan alınanlar mevcudu tü­ketmişti. Vergiler çok ağırdı ve mükellefin bu vergileri ödemesi çok zordu. Devletin başka gelirleri de yoktu. Bir fasit daire içinde olduğu­muzu görmemek mümkün değildi. Lozan'da elde ettiklerimizi de karşımızdakilerin hazme-demeyeceğinin idrakinde idik.

Yine ülkenin ne denli kötü bir başlan­gıçla baş başa kaldığını ekonomik bir anlatım­la dile getiren A. H . Hanson'a göre" Türkiye "sermaye tipi düşük bir iktisat ve onun yanın­da derin bir sermaye eksikliği ve bundan da derin bir teknik bilgi eksikliği ile baş başa kal­mış" bulunuyor.

Nitekim Türkiye Cumhuriyeti'nin kurul-duğu yıllarda, Türkiye ekonomisi uzun yıllar süren-savaşlar sonucunda son derece zayıf bir durumdaydı. Bu yıllarda Türkiye'de kişi başına düşen milli gelir bu günkü dolar değeri ile 250-300 dolar civarında , 1924 yılı gerçek Gayri Sa­fi Milli Hasıla ise 114.9 milyon TL dolayındaydı. Bu nedenle de gerekli tasarruf ve yatıran­lar yapılamamaktaydı. Ülkenin gelişmesi için alt yapı yatırımları yapılamamaktaydı. Fakat bütün zorluklara rağmen başta Atatürk olmak üzere ülkenin kurtarıcıları ve ileri gelenleri ik­tisadi gelişmenin zorunluluğuna ve gereğine inanıyorlardı.

Atatürk Türkiye Cumhuriyetinin duru­munu bu şekilde dile getirdikten sonra yeni yapılacakları özlü bir şekilde belirtmektedir. " Süngü ve silahla, kanla elde ettiğimiz zafer­den sonra kültür, bilim, teknik, iktisat gibi alanlarda zafer kazanmak için çalışacağız. Ulu­sa refah ve mutluluğu getirecek bu alanlarda başarıya yürüyebilmek ise yalnız bir şarta da­yanır. Bu şart bulunmaz ise o alanlarda basan­ınız imkansızdır. Bu şart şudur: Ulusun doğru­dan doğruya kendi egemenliğine kendinin sa­hip olmasıdır".

Bu dönemde ülkedeki kalifiye eleman yetersizliği, sermaye yokluğu, kültür , teknolo­jik gerilik ve ekonomik düzensizlik de gösteri­yor ki hızlı bir şekilde ekonomik yapılanmaya gidilmesi gerekiyordu.

II. Ekonomik Yapılanmanın Oluşturulmasında Atatürk'ün Etkinliği ve İzmir iktisat Kongresi'nin Önemi

Türkiye Cumhuriyeti devletinin ekono­mik bakımdan yeniden yapılandırılması zo­runluluğu altında sektörel bazda kalkınmaya gidilecektir. Sektörler arasında tarımın ayrı bir yeri vardır. Atatürk tarımsal problemlere özel önem vermiştir. Aşağıda belirtilen sözlerinden de hassasiyeti daha iyi anlaşılıyor: "Türkiye'nin gerçek sahibi ve efendisi, gerçek üretici olan köylüdür. O halde herkesten daha fazla refah, mutluluk ve servete hak kazanmış ve layık olan köylüdür." Cumhuriyet ekonomisinin en önemli özelliklerinden birisi de doğduğu ortamdaki ekonomik yapmın tarımsal bağımlı­lığı fazla olması idi. Bunun bilincinde olan Ata­türk izmir İktisat Kongresi'nde tarıma önem verdiğini şöyle dile getirmektedir: "Kılıç kulla­nan kol yorulur, fakat saban kullanan kol her zaman kuvvetlidir. Yine büyük arazisi olan­ların çıkarlarını gözeteceğine dair Tarsus'ta yapmış olduğu bir konuşmada: " Şimdiye ka­dar sizi anlayan, sizin büyük ruhunuzu takdir eden bu arkadaşınızın sizin için, sizin refahınız ve istikbaliniz için neler düşündüğünü, bun­dan sonra da inşallah maddi semereleriyle öğ­renmiş olacaksınız."

Adana Türkocağı'nda onuruna verilen bir şölende ise, " Vicdanlı, saf ve nazik kalpli... muhterem çiftçiler. Yeni intihabı çok mühim bir vatan meselesi olarak telakki ediniz... Bana gelince millet tekrar beni intihap ederse bu ye­ni meclise dahil olurum... vazifemi emniyetle yapabilmek için bir Halk Fırkası teşkili emelin-deyim. Fırkanın programını... bütün millete bildireceğim. Memnun olursanız, iyi bulduğu­nuz yerler olursa onu kabul, memnun olmadı­ğınız yerler(i)... tashih ederim."

Hakikaten Atatürk'ün " Milli egemenlik ekonomik egemenlikle pekiştirilmelidir" sö­zünden yeni Türkiye Cumhuriyetinin ekono­mik hayatının düzenlenmesi ve işlevsel fonksi­yonlarının geliştirilmesine özel önem verdiği iktisadi ve toplumsal gelişme için ülke genelin­de bilinçli bir toplumsal taban oluşturmaya ça­lıştığı anlaşılmaktadır. Çünkü; Türkler tarih bo­yunca yenilikçi olmuşlar, ilişki kurdukları mil­letlerin kültürlerinden ve bulgulanndan şayet bilimsel, mantıki bir anlam ifade ediyor ve spontane değilse bunlardan da esinlenmişler­dir. Avrupa kapılarına dayandıklarında Bi­zans'tan türlü taktikleri ve tımar sistemini, Ve­nedik'ten kadırga yapımını ve donatımını, yine Avrupa'dan havan ve topu vs. almışlardır. Hat­ta ilişki içinde bulundukları toplumların kül­türlerinden de yararlanmaları ve kendi sosyo­kültürel yaşantılarının da yabancılarca referans alınması onların tarihin derinliklerinden itiba­ren yeryüzünün saygın, şerefli ve cihanşümul bir millet olmasını sağlamıştır, ingiltere büyük elçisi Busbecq'in 1560 yılında aşağıda söylediği sözleri "Dünyada hiçbir ulus Hıristiyanlar ta­rafından icat edilen top, havan ve diğer bir çok şeyleri kullanmalarıyla da kanıtlandığı gibi, ya­bancıların yararlı icatlarından yararlanmada Türklerden daha büyük bir isteklilik gösterme­miştir. Bununla beraber şimdiki halde, matba­ayı kullanmaya veya saat kulesi dikmeye yön-lendirilemezler. Çünkü kutsal yazıların, kendi kutsal kitaplarının, basıldıklannda, yazı olmak­tan çıkacağını; saat kulesi dikilirse müezzinle­rin otoritelerinin ve eski dini törenin bundan zarar göreceğini zannederler" ifadesiyle böyle terakkiperver bir milletin yanlış yönlendirilme­leri halinde ne denli taassuba düşebileceğini idrak etmiştir. Maalesef, bu doğru idrak Os­manlı imparatorluğunun yıkılması sebeplerinin araştırılması ile örneklenebilir.

Tarih boyunca sürekli siyasi ve ekono­mik gelişmelere oldukça duyarlı olan Türk devletlerinin ekonomiye yeterince ilgi göster­mediğini söyleyen Atatürk " Yeni Türkiye Dev-leü iktisadi bir devlet olacakür". Yine; " Hayat demek iktisat demektir" sözleri ile kendisinin ekonomiye önem verdiğini ve ekonomik yapı­nın bir an önce kurulması gerektiğini söyle­miştir.®) Bu bakımdan Atatürk'ün ekonomi politikası, çok sevdiği milletinin çağdaş uygar­lık düzeyine ulaştırılması hedefine yöneliktir. Geçimini en ilkel metotlarla, tanmdan sağla­maya çalışan yoksul ve eğitimsiz bir toplum, yerli ürünler yerine, ithal mallarını korumayı amaç edinen bir gümrük rejimi, demir ve deniz yollan ile en önemli sektörlere hakim ve faali­yet gösteren yabancı şirketler , ülkedeki ticaret ve sanayi faaliyetlerinin tamamına yakınını el­lerinde bulunduran yabancıların da ülkeyi terk etmeleri, daha da önemlisi devleti hapseden Düyun-u Umumiye nedeniyle mevcut ticari fa­aliyetleri tamamen durmuş bir ülke konumundaki Türkiye'de her şeyi yeniden inşa etmek gerekiyordu. Bütün bu problemlerin çözümle­nebilmesi için ve yeni kurulacak devletin eko­nomi politikasına yön verebilecek önlemlerin tespiti için 17 Şubat- 4 Mart 1923 tarihleri ara­sında İzmir'de Banka-Han olan binada kongre yapıldı.

Yeni kararlar alabilmek ve mevcut du­rumu alabildiğince hızlı bir şekilde iyileştirerek sağlıklı bir iktisadi düzen oluşturabilmek için eldeki kaynakların bilinmesi mecburiyetinde İktisat Vekaleti'nce iktisat amillerinin karşılaş­masını ve çözüm yollarını bulmak amacıyla İz­mir'de İktisat Kongresi toplanması kararlaştırıl­mıştır. Atatürk kongrenin fahri başkanlığını yapmıştır.Kongrede bayındırlık problemleri, şir­ketler, işçilerin durumu, bankalar, gümrük po­litikası ve Avrupa'daki öğrenim konulan ele alınarak çeşitli kararlara göre ekonomik haya­tın özel teşebbüsün liderliğinde ve hamiyetin­de, liberal ekonomik rejim çerçevesinde sür­dürülmesi kararlaştırıldı. Fakat, devletin eko­nomik hayata özendirici ve düzenleyici olarak her zaman yön vermesi kararlaştırıldı.03' Kongreye her yerden gönderilecek (tüccar, sa­natkar, amele, şirket, banka, çiftçi mümessili) katılacaktır. Daha açık bir ifadeyle kongreye her kazadan birisi tüccar, birisi şirket, birisi sa­natkar , birisi amele, birisi banka, üçü çiftçi ol­mak üzere 8 kişi çağrılmıştır. Kongre 17 Şubat 1923 tarihinde saat 10'da bini aşkın delege, beş yüzü kadın olmak üzere üç binden fazla dinle­yiciyle görkemli bir şekilde açılmıştır.

Kongre gündeminin oluşması kongreye bırakılmışsa da İktisat Vekaleti ve öteki gruplar çalışmalara yön vermek ve isteklerde bulun­mak açısından önceden sunulmak üzere birer rapor da hazırlamışlardır

İktisat Vekaleti Raporunda Değinilen Konular Şunlardır

- Türkiye ekonomisinde batıdaki gibi büyük kuruluşlar mevcut değildir. Bunun sebebi ise tanm, sanayi ve ticari olmak üzere tüm işletmeler için yeterli kredi kaynakları sağlana-mamasıdır. Bu nedenle şiddetle ticari bankala­ra ihtiyaç vardır.

-Üretim sisteminin düzenlenmesi ve üretimin hızlı bir şekilde artırılması.

- Dış ticarete yeni düzenlemelerin geti­rilmesi ve milli iktisat düşüncesi hakimiyetinin sağlanması.

-  Dış ticarete konacak gümrük vergile­rinde amaç kamu geliri sağlamak değil, ülke ekonomisinin çıkarları düşünülecektir.

- Bu amaçla "Devlet için iktisadi sahala­rı açmak ve devletin idare devleti halinden çı­karak iktisat devleti haline geçmesini temin edecek yolları aramak ve göstermek"07'

- Ülkede hızlı bir şekilde ulaşım şebeke­si inşa etmek. Amaç; ürünleri sadece ucuz üretmek değil, aym zamanda süratle naklini de yapmak gerekmektedir.

İzmir İktisat Kongresi'ne bir diğer rapor da Milli Türk Ticaret Birliği tarafından sunul­du. Raporda aşağıdaki talepler gündeme geti­rilmiştir.

- Üretim sisteminin geri kalmışlığı vur­gulanıyor.

- Himayeci bir gümrük sistemi isteniyor.

- Türk sahillerinde kabotaj hakkının Türk bayrağı taşıyan gemilere verilmesi.

- Tekel sisteminin terk edilmesi.

- Milli sermayeli bir büyük tedavül ban­kasının kurulması. Gerekirse hükümetin de hissedar edilmesi.

- Ticari hayatın iyileştirilmesi ile ilgili ya­saların acilen çıkartılması.

-Yabancı sermayenin gelmesine ülke menfaatlerine zarar vermeyecek şekilde izin verilmesi.

-Ticaret ve Sanayi Odalannın günün şartlarına göre yeniden düzenlenmesi.

- İhracatın artırılması için resmi ve yarı resmi iktisadi kuruluşların kurulması.

- Kambiyo düzenlemesi ve iyileştirilme­si.

- Temettü vergisinin değiştirilmesi.

- Ekonomi ile ilgili alınan kararlarda Ti­caret ve Sanayi Odalarının ve iktisat erbabının fikrinin alınması.

- istanbul Ticaret Mektebi'nin iyileştiril­mesi ve ülkede yeni ticaret mekteplerinin açıl­ması.

Kongreye, hükümet, işçi kuruluşları ve tüccarlann dışında değişik görüşlere sahip kişi­sel ve tüzel raporlar da sunulmuştur. Genel olarak bütün raporların ortak konusu yeni ekonomi doktrinini oluşturma olmuştur. Ata­türk kongreyi aşağıdaki konuşmasıyla açmış­tır.

"Ulusumuzun yükselme ve gerileme ne­denlerini ararken tarih, bir çok siyasal, askeri ve sosyal nedenler bulmakta ve saymaktadır. Şüphe yok bütün bu nedenler sosyal olaylarda etkilidirler. Bir ulusun doğrudan doğruya ha­yatıyla ilgili olan, o ulusun iktisadiyatı­dır...Gerçekten Türk tarihi incelenirse, yüksel­me ve gerileme nedenlerinin iktisadi sorunlar­dan başka bir şey olmadığı derhal anlaşılır." Atatürk iktisadi olarak geri kalmışlıktan bahse­derken "Osmanlı hakanları... bütün fiil ve hareketlerini hayaller ve emeller üzerine bina ettiler. İç örgütlenmeyi dış politikaya uydur­ma zorunluluğu ortaya çıkınca, zaptettikleri yerlerdeki unsurları olduğu gibi tutmak zo­runda kaldıktan başka, onlara istisnalar, im­tiyazlar bahşettiler. Asıl unsur yani Türkler ise, seferberde, fütuhat meydanlarında dolaş­tırıldı, bu suretle bu asli unsur kılıçla fetih yaparken raptedilen yerlerin halkı sabanlarına yapışıyor ve toprakları üzerinde çalışıyorlar­dı. Fakat efendiler, fütuhat yapanlar eninde sonunda yerlerini sabanla fütuhat yapanlara bırakmaya mahkumdurlar.

Atatürk'ün ekonomi politikası yeni Tür­kiye Cumhuriyetinin çağdaş uygarlık seviyesi­ne çıkartılmasıdır. Örnek alman ekonomik re­fah düzeyi ise Batı Avrupa toplumları düzeyi­dir/21' Her zaman milletinin muasır medeni­yetler seviyesine çıkması için çalışan Mustafa Kemal konuşmasını şöyle sürdürmüştür: "Ha­kimiyeti milliye hakimiyeti iktisadiye ile tersin edilmelidir... Siyasi ve askeri muvaffakiyetler ne kadar büyük olursa olsun, iktisadi zaferle tetviç edilmezse semere-i netice payidar ola­maz. En kuvvetli ve parlak zaferimizi de tetviç eden nafıayı temin için hakimiyeti iktisadiye-mizin temin ve tarsini lazımdır. Bence Halk devri iktisat devri mefhumu ile ifade olunur. Öyle bir iktisat devri ki, memleketimiz ma­mur, milletimiz müreffeh ve zengin olsun. Bence yeni devletimizin, yeni hükümetimizin bütün programları , bütün esasları iktisat programından çıkmalıdır, çünkü... dediğim gibi her şey bunun içinde mündemiçtir. Bina­enaleyh evlatlarımızı o suretle talim ve terbiye etmeliyiz, onlara bu suretle ilim ve irfan ver­meliyiz ki, alemi ticarete, ziraat ve sanatta ve bütün bunların faaliyet sahalarında müsmir olsunlar, müessir olsunlar, ameli bir uzuv ol­sunlar. Bundan dolayı, maarif programımız gerek iptidai tahsilde, gerek orta tahsilde veri­lecek bütün şeyler bu nokta-i nazara göre ol­malıdır. Maarif programlarımız gibi, şuabat-ı devlet için tasavvur olunacak programlar da­hi, iktisat programına istinat etmekten kendi­ni kurtaramazlar.'

Atatürk'ün bu konuşmasından mevcut durumu iyi tahlil ettiği ve gelişmelere karşı ne kadar hakim olduğu anlaşılmaktadır. Öyle ki ekonomik soamların tartışıldığı bir kongrede yeni Türk Devletinin bir başka sorunu eğitim­de de çok ciddi köklü değişikliklerin yapılma­sı, bu alanda yapılanmalara gidilmesi gerekti­ğini dile getirmektedir Çünkü eğitim anah­tar görevi görür. Kalifiye eleman sorununun çözülmesi eğitim ve öğretimle olur. 

İzmir iktisat Kongresi'nin önemini Ata­türk özlü bir anlatımla dile getirmiştir: 

"Milli egemenlik ekonomik egemenlikle pekiştirilmelidir. Bu kadar büyük amaçlara bu kadar kutsal ve ulu hedeflere, kağıtlar üze­rine yazılı genel kurallarla istek ve hırslara dayanan buyruklarla varılmaz. Bunların bü­tün olarak gerçekleştirilmesini sağlamak için tek kuvvet, en kuvvetli temel ekonomik güçtür. Siyasi ve askeri zaferler ne kadar büyük olur­sa olsun ekonomik zaferlerle taçlandırılmaz­larsa, kazanılacak başarılar yaşayamaz, az zamanda söner. Bu kuvvetli ve parlak zaferle­rimizi de taçlandıracak olan bayındırlık yo­lunda sonuç alabilmek için, ekonomik ege­menliğimizin sağlanması ve güçlendirilmesi gerekir." 

Daha sonra yapılan iktisat kongreleri, özellikle de 3. iktisat Kongresi'nde sanki Tür­kiye Cumhuriyeti'nin kuruluşundaki o sıkıntılı günlerin tekrar hatırlanması ve mevcut duru­mu tahlil niteliği taşıması nedeniyle önemli­dir Çünkü hala hedef aynıdır. Türkiye Cumhuriyetini nasıl daha ileri götürebiliriz ? 

izmir iktisat Kongresi'nin önemini daha iyi anlayabilmek için Atatürk'ün İktisat Politi­kasının temel özelliklerinin bilinmesi gerek­mektedir

- Para Politikası

- Bütçe ve Maliye Politikası

- Yatırım Politikası

- Dış Ekonomik ilişkiler Politikası.

Atatürk'ün hedeflediği temel amaçlar ise şunlardır

- imtiyazsız ve tarafsız bir biçimde bü­tün halkın refahını yükseltmektir.

- Toplumun mümkün olduğu kadar kısa sürede kalkınabilmesi için ekonomik ve sosyal kalkınmaya öncelikli yaklaşmaktır.

-Piyasa ekonomisinin yerleşmesi sağ­lanmalı ve bu nedenle devlet doğrudan en­düstri, ticaret vs. yapmalı ve isterse piyasanın kurallarına uymalıdır. 

- Piyasanın işlerliğe kavuşmasını sağla­yan rekabet kuralları kalkınma planı içinde ele alınmalıdır.

-Denk bütçe politikası uygulanmalı. Devletin itibarının en yüksek düzeyde olması sağlanmalıdır. Anti-enflasyonist politika izlen­melidir.

-Tam istihdamın sağlanmasına çalışıla­cak. Mevcut koşullarda en iyiyi yapmak ve ger­çekleştirmek için istihdamın yeterli düzeyde sağlanması gerekmektedir. 

Bu nedenle Cumhuriyet ekonomisinin genel özelliği hızlı bir şekilde kalkınmaya ön­celik verilmesidir. Bu yapılırken ise çok istik­rarlı ve dengeli atılım politikaları izlenmiştir. 

Özellikle ülke ekonomisinde sanayileş­me hamlesi vakit kaybetmeden başlatılmış­tır/28' Çünkü; başta Atatürk olmak üzere yeni Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruculannın ülke­nin bu kötü durumundan kurtanlması ve ileri­ye götürülmesi düşüncelerinin ne denli isabet­li olduğunu anlamak için o günlerin ekonomi­sinin incelenmesi gerekir/29' Kongrenin Kurtu­luş Savaşından sonra ve Cumhuriyetin ilanın­dan hemen önce yapılması önemini oldukça anlamlı yapmaktadır. Bu nedenle yeni kurula­cak devletin ekonomisinin doktrinsel yönünün oluşturulması için anlamlı bir misyon yüklenmistir. Atatürk, kongrenin oluşturulma amacı olarak şunlan söylemiştir: "Nasıl ki Erzurum Kongresi, felaket noktasına gelmiş olan bu milleti kurtarmak konusunda Misak-ı Milli'nin ve Teşkilat-ı Esasiye Kanunu'nun ilk temel taş­larını sağlamakta etkin ve müteşebbis olmuşsa Kongrenizde milletin ve memleketin yaşam ve gerçek kurtuluşuna neden olacak kanunun te­mel taşlarını ve esaslarını hazırlayıp ortaya koymak suretiyle tarihe geçecek ve çok değer­li bir hatırayı gerçekleştirecektir."00' Yeni ku­rulacak bir devletin halkının varlığını sürdür­mesine imkan sağlayacak maddi alt yapının kurulması ve yeni yapılanmanın toplumun te­mel ekonomik kesimlerince benimsenmesi vazgeçilmez şarttır. Onun için kongrede katı­lan grupların önerilerinin yer aldığı genel nite­likli bir "iktisat Misak-ı" kabul edilmiştir. Libe­ral iktisat sisteminde eşitsizlik düşüncesi ağır­lık kazanınca, özel kesimin de tek başına ye­tersiz kalması nedeniyle kalkınma hamleleri­nin devlet öncülüğünde gerçekleştirilmesi be­nimsenmiştir/31' Kongre sonunda ülke gerçek­leri düşünülerek ekonomik kalkınmanın ger­çekleşmesinde "Karma Ekonomi" sistemi mec­buri bir şart olarak ortaya çıkmıştır. Ancak 1929 yılma kadar geçen dönemde ülkedeki ekonomik faaliyetlerin Liberal iktisadi Sisteme daha yakın olduğu görülmüştür. 1929 Dünya Ekonomi Krizinin sebep olduğu olumsuz ge­lişmeler nedeniyle siyasi otoritenin tercihi dev­letçilik yönünde olmuştur. 

Kongre'nin izmir'de toplanmasının ne­deni olarak; Ege bölgesinin Kurtuluş Sava-şı'nda gösterdiği bölgesel direniş hareketinin etkili olabileceği düşünülmektedir. Ege bölge­sinin kanıtlanmış direniş potansiyelinin farklı bir gelişme ve mücadele süreci içinde değer­lendirilme isteğinin etkili olduğu belirtilmekte­dir.02' Yine izmir bir liman kentidir ve ekono­mik iş yoğunluğu ile potansiyeli fazladır. Ayrı­ca düşman 9 Eylül'de izmir'de denize döküldü. Ülkenin düşmandan temizlenerek vatanın ta­pusunun son kez geri alındığı yerin İzmir oldu­ğu unutulmamalıdır. 

Sonuç 

Yeni bir devlet teşkilatı esasına oturtula­cağı sistemin kendine özgü ekonomi politikası benimsemesi, sistemin alt yapısının oluşturul­ması açısından zorunludur. Özellikle yeni Türk devletinin çağdaş muasır medeniyetler arasın­daki aynlan yerine bir an önce oturabilmesi için siyasal bağımsızlığın ekonomik bağımsızlıkla desteklenmesi gerekirdi. Mamafih devralınan ekonomik durum ülke ekonomisinde çok bü­yük sıkıntıların varlığının haberlerini veriyordu. Ülkede hem siyasal yapılanma hem de ekono­mik yapılanma toplumun bütün kesimlerini içi­ne alacak şekilde oluşturulacaktı. 

Osmanlı devleti zamanındaki sosyo-si-yasal oluşumun etkisi ile Türk topluluğu ilgi­lenmiyordu. Ülkedeki ticari faaliyetlerin tama­mına yakını gayri-Türk toplulukları tarafından yürütülüyordu. Kurtuluş Savaşı öncesi ve son­rası ülkedeki bu grupların göç etmeleri sebe­biyle ekonomik faaliyetler durma noktasına geldi. Gerek tarım sektörü gerekse sanayi sek­töründe dönemin teknolojisini bulmak imkan­sızdı. Faaliyetler ilkel metotlarla yürütülüyor, üretim durma noktasına gelmişti. Bu gerçekler başta Atatürk olmak üzere yeni Türk devleti kurucularını yokluk içinde olan ülke ekonomi­sini ihya etmek için harekete geçirdi. Böyle zorluklar içerisinde yapılan İzmir iktisat Kong­resi, Cumhuriyet Türkiye'sinin bugünkü geliş­miş çağdaş ülkeler seviyesine gelmesinde eko­nomik atılımın ilk misyonunu üslenmesi nede­niyle tarihsel önem arz etmektedir.

 

 

Anasayfa - İktisat - Makale - Ekonomi - Borsa - İstatistik - Türkiye Ekonomisi - Ekonomi Sözlüğü

Since 2005