Türkiye Ekonomisi
Dünya Ekonomisi
Osmanlı Ekonomisi
Finansal Ekonomi
İşletme Ekonomisi
Hizmet Ekonomisi
Kalkınma Ekonomisi
Tarım Ekonomisi
Borsa ve Yatırım
Ekonomi Sözlüğü
Ekonomi Ders Notları
Ekonomi Düşünürleri
Genel Ekonomi Soruları
Özel İstatistik Arşivi
Özel İktisat Konuları
Açık Öğretim İktisat
Ekonomi Kurumları
Kamu Yönetimi
Kamu (Devlet) Maliyesi
Sigortacılık Konuları
Türkiye İktisat Tarihi
Yeraltı Ekonomisi

Kredi Kartı Piyasası

Gelişmekte Olan Ülkeler

Finansal Piyasalar

Kent Ekonomisi

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Türkiye Doğulu Mu, Batılı Mı? 

Eski kara kütlelerinin yani Afrika, Asya ve Avrupa kıtala­rının birbirlerine iyice yaklaştığı kesimde, kesişme noktasını oluşturan Türkiye'nin kimliği yıllardır tartışma konusu olagel­miştir. Kimileri çıkmış; "Türkiye bir Asya ülkesidir.Tüm ilişki­lerini Asya ülkeleriyle kurmalıdır."demiş. Kimileri de; "Yok, Türkiye Asya'lı değil, Avrupa ülkesidir."tezini hararetle savunagelmiş. Öte yandan az da olsa bir başka grup da; "Türkiye, Ortadoğu ülkesidir. Bu özelliği ile, Afrika ülkelerine daha ya­kındır. Bu sebeble Türkiye, Afrika ülkeleriyle ilişki kurmalı­dır, "gibi iddialar ortaya atmışlardır. Dolaysıyla, Türk halkı; ya­şadığı toprakların nerede olduğunu? Kendisinin kim olduğu-nu?tartışır hale gelmiştir. İşte bu kimlik tartışmasında, arzulan­mayan bir sonuç ortaya çıkmış ve ülke insanı; "Bir Kimlik Bu­nalımı'na" itilivermiştir. Sahi, Türkiye insanı nerelidir? Doğulu mu, Batılı mı? Yoksa Güneyli mi? 

Coğrafî anlamda mekân adı olarak "Türkiye" kelimesi, ilk defa Bizans kaynaklarında kullanılmıştır. 6.yüzyılda, Bi­zanslılar; Orta Asya'ya "Türkiye" adını vermişlerdir. Büyük Türk göçleriyle birlikte, Türkiye sınırları hayli genişlemiştir. 10. yüzyıla gelindiğinde, İdil (Volga) ırmağından Orta Asya'ya kadar olan geniş topraklar, Türklerin yaşadığı bölgeler olmuş­tur. Bu nedenle bu bölgeler de, Türkiye sınırları içine alınmış­tır. İdil (Volga) ırmağının batısında kalan bölüme "Batı Türki­ye"; doğusunda kalan tapraklara da "Doğu Türkiye" denil­miştir. 13. yüzyılda Mısır ve Suriye topraklarında Türk Devleti kurulunca , Türkiye sınırları içine Mısır ve Suriye de ilave edil­miştir. 1071 Malazgirt Zaferinden sonra, Anadolu Yarımadası da Türkiye sınırları içine girmeye başlamıştır. Ve nihayet Selçuklu ve Osmanlı İmparatorlukları zamanlarında, Türkiye sınır­ları hayli genişlemiştir. 20. yüzyıl başlarında, Birinci Dünya Sa­vaşı sonunda, Osmanlı İmparatorluğu'nun Anadolu yarımadası toprakları üzerinde yeni bir Türk devleti kurulmuş; ve adına "Türkiye Cumhuriyeti" denmiştir. Bizim sözkonusu ettiğimiz Türkiye ise, bugünkü Türkiye'dir. 

Bir toprak parçasının, nereye ait olduğu, o toprak üzerin­de yapılan çeşitli araştırmalar sonucunda ortaya çıkar. Bu araş­tırmalarda, tarih ve coğrafya daima ön plandadır. Türkiye'nin nereli olduğunu anlamak için de, Türkiye'yi Tarih ve Coğrafya ilminin süzgecinden geçirmek gerekiyor. Başta adı, Türkler'in yaşadığı ülke anlamını taşıması bakımından, Türkiye; oldukça eskilere dayanan bir tarih kültürü olan bir ülkedir. Öyleki bu kültür, taa 1071'lere yani yaklaşık 1000 yıllık bir zaman dilimi­ne tekabül eder. Sözkonusu bu uzun süreç içersinde, bu toprak­lar üzerinde yaşayanlar; kendine özgü ayrı bir tarihî kültür or­taya koymuşlardır. 

Jeopolitik açıdan ele alındığında, Türkiye; Avrupa-Asya ve Afrika kıtalarının kesişme noktasında yeralmaktadır. Bugün bu üç kıta; gelişmişlik açısından, üç farklı boyutu simgelerler. Sanayileşmenin hemen hemen zirvesini yakalamış Avrupa, ge­leneksel ekonominin hakim olduğu Asya,   zengin kaynaklara sahip olmasına rağmen kalkınamamış, sömürülen Afrika ve ke­sişme noktasında, her üç kıtadan nasibini almış bir ülke; Türkiye. Coğrafî açıdan Türkiye incelendiğinde görülür ki, çok farklı özellikler gösterir. Ortalama 1132 m. yükseltisiyle Asya kıtasından (1010 m.) daha yüksektir. 7 ayrı coğrafî bölgeye ay­rılan ülkenin her bir coğrafî bölgesi, oldukça farklı özellikler gösterir. Kars'dan Muğla'ya, ya da Diyarbakır'dan İstanbul'a seyahat eden bir insan, kısa mesafeler içinde; iklimlerin, bitki örtüsünün, insanların, tarım şekillerinin ve gelişme düzeyinin çok farklı özellikler gösterdiğini rahatlıkla görebilir. İnsan, san­ki Anadolu'yu gezerken küçük bir kara parçasını değil, çok bü­yük kıtaları geziyormuş hissine kapılır. Doğu Anadolu'da As­ya'nın Sibiryası'nı, Güneydoğu Anadolu'da Afrika'nın çölleri­ni, İç Anadolu'da Orta Asya steplerini, Akdeniz ve Ege kıyıla­rında ise, Avrupa'nın Akdeniz ülkelerini hatırlar, insan Anadolu yarımadası üzerinde, ötedenberi yapılan araştır­maların hemen hepsi, bu yarımadanın adeta üç kıtanın bir mo-zayiği olduğunu ortaya koymuştur. Bu yüzden, şoğu coğrafya­cılar, Anadolu yarımadasına "Küçük Asya (İngilizcesi; Minör Asia)"   adını vermişlerdir. 

Türkiye'yi mutlaka bir platforma oturtmak isteyenler, işte bu yüzden hep yanılmışlardır. Doğu ve Güneydoğu bölgelerine bakarak, "Türkiye doğuludur" demek ne kadar yanlış ise, Mar­mara ve Ege bölgelerine bakarak, "Türkiye batılıdır" demek de o kadar yanlış bir yargıdır. 

Bizce, Türkiye; ne doğuludur, ne de batılı. Türkiye, kendi başına apayrı bir toprak parçasıdır. Üzerinde yaşayan insanlar da, kendine özgü bir kültürü olan bir millettir. Sözü edilen bu kültür,   MÜSLÜMAN TÜRK KÜLTÜRÜ'dür. Her yönüyle övgüyle sözedilen bu kültürün insanlarını, Batı Kültürü içine it­mek, bilimsel yaklaşımdan çok uzak bir yaklaşımdır. Öte yan­dan, kalkınma sürecinde de, sömürülmüş doğunun gerikalmış-lığım yakıştırmak büyük haksızlık olur. Bu bağlamda, Türk İn­sanı, kimliğini; Avrupa Birliği, NATO, BDT gibi sadece kuru­cu ülkelerin hakimiyetinin sözkonusu olduğu siyasi oluşumlar­da aramamalıdır. Çünkü bu ülkenin insanları, kimliklerini Av­rupa'da veya Asya'da kaybetmediler. Bilakis Anadolu yarıma­dası üzerinde kaybettiler. Kaybedilen bir şey, yine kaybedildiği yerde aranır ve bulunur, değil mi? 

Doç. Dr. Ramazan OZEY

 

 

Anasayfa - İktisat - Makale - Ekonomi - Borsa - İstatistik - Türkiye Ekonomisi - Ekonomi Sözlüğü

Since 2005