Türkiye Ekonomisi
Dünya Ekonomisi
Osmanlı Ekonomisi
Finansal Ekonomi
İşletme Ekonomisi
Hizmet Ekonomisi
Kalkınma Ekonomisi
Tarım Ekonomisi
Borsa ve Yatırım
Ekonomi Sözlüğü
Ekonomi Ders Notları
Ekonomi Düşünürleri
Genel Ekonomi Soruları
Özel İstatistik Arşivi
Özel İktisat Konuları
Açık Öğretim İktisat
Ekonomi Kurumları
Kamu Yönetimi
Kamu (Devlet) Maliyesi
Sigortacılık Konuları
Türkiye İktisat Tarihi
Yeraltı Ekonomisi

Kredi Kartı Piyasası

Gelişmekte Olan Ülkeler

Finansal Piyasalar

Kent Ekonomisi

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Türkiye – Kıbrıs İlişkileri 

Adının topraklarında bol miktarda bulunan bakirli pirit (Kupfer insel) madeninden geldiği bilinen Kıbrıs adası; yaklaşık 34-35 Kuzey enlemleri ile 32-34 Doğu boylamları ara­sında yeralır. Ada üzerinde yeralan Baf yerleşmesi ile Mısır'ın İskenderiye şehri arasındaki mesafe 460 km., Arnavut burnu ile Rodos arasındaki mesafe 390 km., Kıbrıs - Atina arası 650 km., Çifte burnu ile Suriye kıyıları arasındaki mesafe 173 km. iken, Türkiye'nin Anamur burnu ile Girne arası sadece 65 km. kadar­dır. Adanın en uzak mesafesi olan güneydeki Larnaka bile, Tür­kiye kıyılarına uzaklığı 108 km.yi ancak bulur. Bu itibarla, Kıbrıs adası tamamiyle Türkiye'nin doğal sınırları içersinde ka­lır. 

Kıbrıs , Akdeniz içersinde Sicilya (25.461 km2.) ve Sar­dunya (23.800 km2.) adalarından sonra üçüncü büyük bir ada­dır. Yüzölçümü toplam 9.251 kiridir. Bu yüzölçümü ile ada, Samsun ilimizin büyüklüğü kadardır. 

Kıbrıs adası, Osmanlı hakimiyetine girinceye kadar (1571), Doğu Akdeniz'de sadece bir deniz üssü görevini üstle­nirken, Türk hakimiyetiyle birlikte önemli bir kültür merkezi olmuştur. Nitekim bugün adada mevcut olan tarihi yapıların ço­ğunluğu Osmanlı dönemine aittir. Ancak Suveyş kanalının açılmasından sonra, Kıbrıs adası gerek jeopolitik ve gerekse je-ostratejik açıdan büyük önem kazanmıştır. Çünkü ada, Avrupa-Ortadoğu-Uzakdoğu ticaret yolunu kontrol altına alan bir coğrafî konumda yeralmaktadır. Bu nedenledir ki, İngiliz Başbakanlarından Dısraeli; "Kıbrıs adası, Batı Asya'nın anahtarı­dır." demiştir. Öte yandan yine Batı dünyasında yaygın olan bir görüş de şudur; " Kıbrıs adası, Doğu Akdeniz'de yeralan hare­ketsiz bir uçak gemisidir." 

Kıbrıs adasındaki insanlığın yerleşim tarihi, Anadolu yarı-madasıyla paralellik gösterir. Daha Neolitik çağa ait kazı bu­luntularında, Kıbrıs seramikleri ile Anadolu seramikleri arasın­da çok yakın benzerlikler tesbit edilmiştir. M.Ö. 2300 yıllarını kapsayan dönemlerde, Anadolu'dan Kıbrıs adasına bir kavimin göçerek yerleştikleri bilinmektedir. Kıbrıs adası, M.Ö. 1500 yıl­larından M.S. 1500'lü yıllara kadar, 3000 yıllık süreç içersinde, sırasıyla Mısır, Hitit, Aka, Dor, Asur, Pers, Roma, Bizans, Mı­sır Memlükleri ve Venediklilerin egemenliği içersine girmiştir. Müslüman Arapların adaya akınları, 7. yüzyılda başlamış ve 10. yüzyıla kadar devam etmiştir. Zaman zaman da kısa süreli ola­rak Müslümanların hakimiyeti altında kalmıştır. Sözkonusu müslüman akınları sırasında, Peygamberimizin Halası Ummü Haram, adada Kiûum yakınlarında, atından düşerek şehit ol­muş ve bugün " Hala Sultan Tekkesi" adiyle bilinen yerde bu­lunan kabri, Müslümanların ziyaret yeridir.

Yavuz Sultan Selim, 1517'de Mısır'ı fethetmesiyle birlikte, Mısır Memlüklülerine vergi ödemekte olan Kıbrıs , hukuken Osmanlı İmparatorluğu'na geçti. Ancak adanın fethi, 1571 yı­lında gerçekleşmiştir. Osmanlı ordularının adayı fethettiği sıra­da, adada yoğun bir kilise baskısı vardı ve halkın durumu çok kötüydü. Katolik Kilisesinin Ortodoks Kilisesi üzerindeki yo­ğun baskısını, o dönemin Kıbrıs Ortodoks Kilisesi Başpiskopo­su Kipriyanu, Staria Dıs Kipru adlı kitabında şu notları kayde­der; " Kıbrıs, Türkler tarafından fethedilmesinden, ada rumları çok memnun kalmışlardır. Zira kaldırılan milli ve dini imtiyaz­larına ancak Türkler sayesinde tekrar kavuşmuşlardır." 

19. yüzyıla kadar Kıbrıs halkı huzur ve refah içinde yaşar. Bunu Hamilton Long eserinde; "Kıbrıs, Osmanlı vilayetleri içinde en mükemmel idareye sahiptir." diyerek teyid etmekte­dir. Ancak 19. yüzyılın ortalarına doğru İngiltere, Batı Asya'nın anahtarı niteliği taşıyan bu adayı ele geçirmek için Doğu Hin­distan Kumpanyası yetkililerinden rapor ister. Yetkililerden birinin verdiği raporun özeti şöyledir; " Kıbrıs'a sahip olmak, İn­giltere'ye Akdeniz'de fevkalade kazançlar sağlayacak, doğu ti­caretinin gelecekteki kaderi İngiltere'nin eline geçecektir. Mısır ve Suriye derhal İngiltere'ye tabi olacaklar. İngiltere, Türkiye'yi devamlı kontrol altında bulundurulacak ve Rusya'nın bu bölge­ye sızması durudurulacaktır. Ayrıca Kıbrıs'ın üzümü ve bu ara­da içkisi, ipeklisi ve nadir ürünleri İngiltere'nin olacak , bunun ötesinde Mısır'ın "şekerini, pamuğunu, pirincini, Anadolu'nun tütün ve pamuğunu dağıtım hakkını eline alacaktır." İngiltere, bu araştırma sonucuna göre artık Kıbrıs'a göz dikmiştir. İngilte­re Dış İşleri Bakanı Lord Derbey'in; "Kıbrıs adası politik ve barışçı yollarla mutlaka ele geçirilmelidir." tezi hızlı bir şekilde işlenir. Ve nihayet 4 Haziran 1878'de imzalanan Savunma Antlaşması gereğince, İngiltere, Kıbrıs adasına bayrağını di­ker. 1923 Lozan Barış Antlaşması'nın 21. maddesi gereğince, Kıbrıs'ta yaşayan Türk'lere iki yıllık bir seçme hakkı tanınmış ve sürenin bitiminde Kıbrıs vatandaşı olmak istemeyen binlerce Türk, adayı terketmek zorunda kalmıştır. Yaşanan bu büyük göç sonucu, sayıları iyice azalan Kıbrıs Türkleri üzerine tedhiş hareketleri yıllar boyu devam etmiş ve nihayet 1974 Barış Harekâtı ile noktalanmıştır. Sonuçta 1983'de , Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti kurulmuştur. 

Kıbrıs'ta ilk nüfus ile ilgili bilgileri 1572 yılında rastlıyo­ruz. O yılda yapılan Nüfus Sayımı sonuçlarına göre, adada 150.000 yerli, 30.000 Türk askeri yaşamaktaydı. 1771'de ise, 47.000'i müslüman Türk olmak üzere, toplam 84.000 kişi bu­lunmaktaydı. 1881'de, adanın nüfusu 186.173 olarak tesbit edil­miş ve bu nüfusun % 29'a yakını (51.632 kişi) Türk nüfus teşkil ediyordu. Ancak adanın İngiltere verilmesinden sonra Türk nü­fusu azalmaya yüz tutmuştur. Oysa.Türkler'in oranı, 1771'de % 50'den fazla iken, 1891'de % 25'e, 1911'de % 19'a, 1922'de ise %16'ya düşürülmüştür. 197l'e gelindiğinde doğal nüfus ar­tışları sebebiyle, Türk nüfusunun oranı nisbeten artmıştır (% 18). 

Bugün için adada, iki ayrı devlet bulunmaktadır. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin yüzölçümü 3.355 km2., nüfusu (1993) ise 171.500 kişi kadardır. Güney Kıbrıs Rum Kesi-mi'nin ise, yüzölçümü 5869 km2.,nüfusu 574.000 dolayındadır. 

Kıbrıs adasının en önemli ekonomik gücünü, tarım ve tu­rizm oluşturur. Turunçgiller başta olmak üzere, her çeşit Akde­niz meyve ve sebzesi yetişmektedir. Akarsuların kaynak kesim­leri Güney Kıbrıs Rum Kesimi'nde yeralmış olması ve Rumlar'ın akarsuların yönlerini bent ve barajlarla değiştirmesi sonu­cunda, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde, özellikle sulama suyunda büyük sıkıntılar yaşanmaktadır. Adadaki mevcut turis­tik tesislerin % 65'i, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti sınırları içinde kalmıştır. Bu sebeble, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin yıllık turizm geliri, yıl geçtikçe artmaktadır. Zaten gelen turistlerin % 80'i Türkiye'den gelenler oluşturur. 

Kıbrıs adası, İngiltere için Asya'ya açılan bir anahtar ve Doğu Akdeniz'de duran hareketsiz bir gemi, Yunanistan için emniyet ve müdafa için gaye, Türkiye için bir yaşama konusu­dur. Adanın jeostratejik açıdan, Türkiye sınırları içinde olması, konunun boyutunu ve önemini kat kat artırmaktadır. Bundan dolayıdır ki, 1974 yılında, Türk Mehmetçiği, ada için canını or­taya koymuştur. Nice canlar verilerek alınan Kızey Kıbırs top­rakları, artık bir Türk yurdudur. 

Can kardeşi, kan kardeşi, din kardeşi, dil kardeşi Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin bağımsızlığının dünya ülkelerince tanınması, Ortadoğu ve dünya barışı için önemli bir adım atıl­mış olacaktır. Bu gerçeği, Türkiye ne pahasına olursa olsun dünyaya duyurmalı ve hiçbir zaman en ufak bir pazarlık konusu dahi yaptırmamalıdır. Bu konuda yapılacak çok küçük bir hata bile, Türk Mehmetçiği'nin canına ve kanına büyük bir ihanet olur. Şehitlere yapılan ihanetin bedeli de kuşkusuz çok ağır olur. 

Doç. Dr. Ramazan OZEY

 

 

Anasayfa - İktisat - Makale - Ekonomi - Borsa - İstatistik - Türkiye Ekonomisi - Ekonomi Sözlüğü

Since 2005