Türkiye Ekonomisi

Dünya Ekonomisi

Osmanlı Ekonomisi

Finansal Ekonomi

İşletme Ekonomisi

Hizmet Ekonomisi

Kalkınma Ekonomisi

Tarım Ekonomisi

Borsa ve Yatırım

Ekonomi Sözlüğü

Ekonomi Ders Notları

Ekonomi Düşünürleri

Genel Ekonomi Soruları

Özel İstatistik Arşivi

Özel İktisat Konuları

Açık Öğretim İktisat

Ekonomi Kurumları

Kamu Yönetimi

Kamu (Devlet) Maliyesi

Sigortacılık Konuları

Türkiye İktisat Tarihi

Yeraltı Ekonomisi

Kredi Kartı Piyasası

Gelişmekte Olan Ülkeler

Finansal Piyasalar

Kent Ekonomisi

Liberalizm

Forex Piyasaları

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

İKTİSADİ KALKINMADA PARA VE SERMAYENİN YERİ

Giriş 

Ekonomik kalkınma süreci, yurtiçi ve yurtdışı kaynakların kullanıl­ması ile finanse edilebilir. Özellikle 1970'li yıllarda ve 80' lerin başında, gelişmekte olan ülkelerin çoğu kalkınma uğraşılarını temel olarak uluslarara­sı bankacılık sektöründen borç alarak finanse etmeye çalışmışlardır (Önder vd., 1993:71; Hermes, 1994:3). 1980'li yılların başında aşırı şekilde borçla­nan bu ülkelerin finansal problemleri oldukça açık bir hale gelmiştir. Bu gelişmelerin bir sonucu olarak, gelişmekte olan ülkelerin büyük bir çoğunlu­ğu yurtiçi finansman kaynaklarını aramayı ve geliştirmeyi öncelikli bir poli­tika haline getirmişlerdir. Bu bağlamda, gelişmekte olan ülkelerde yurtiçi finansal piyasaların organizasyonunun, çalışmasının ve finansal kurumlarda­ki gelişmelerin ekonomik büyümeyi etkilediği görüşüyle finansal politikalar bu doğrultuda geliştirilmeye başlanmıştır. Ancak, 1970'li yıllardan ve özel­liklede 1980'li yıllardan sonra uygulanan ve özünde neo-liberal olan bu poli­tikaların yarattığı makroekonomik istikrarsızlık ve dolayısıyla daha sıkça karşılaşılan finansal krizler, bu politikaların teorik tutarlılığını ve gelişmekte olan ülkelere uygunluğunu hem politika yapıcıları hem de akademik çevrele­rin gündemine gelmesine katıda bulunmuştur.

İktisadi kalkınmada, finansal sistem ve ekonomik politikalar merkezi bir öneme sahiptir. Bu bağlamda, finansal sistem modem bir ekonominin ihtiyacı olan hizmetlerin sunumuna katkıda bulunmaktadır. Örneğin, endüst­riyel ve tarımsal çıktı, yalnızca yatırımlar için yeterli kaynağın varlığına değil, aynı zamanda bu fonları yatırımlara kanalize edecek mekanizmaların varlığına da bağlıdır. Diğer bir ifadeyle, finansal kaynakların transferi ve geliştirilmesi reel sektördeki ekonomik gelişme hızını etkilemektedir. Ayrıca finansal kaynakların etkin kullanımı, ekonominin diğer sektörlerinin gelişimine de katkıda bulunabilir.

Bu bölümün amacı, birinci olarak iktisadi kalkınma sürecinde para ve sermayenin yerini teorik bir çerçevede ele almaktır. Bu bağlamda 1970 sonrası literatürü ve politikaları derinden etkileyen ve iktisadi kalkınmada para ve sermayeye öncekilerden oldukça farklı bir bakış açısı getiren finansal liberalizasyon okulunu daha iyi anlayabilmek için, para ve sermaye­ye klasik ve keynesyen yaklaşımların bakış açısı çok kısa bir şekilde ortaya konacaktır. Finansal liberalizasyon hipotezinin ve bu yaklaşımı geliştiren modellerin teorik çerçevesini takiben, bu yaklaşıma karşı geliştirilen keynesyen ve yapısalcı eleştiriler ele alınacaktır. Aynı şekilde büyüme teori­lerinin para ve sermaye konusuna nasıl yaklaştıkları da incelenecektir. Bu teorik çerçevenin ardından bir çok gelişmekte olan ülkede çeyrek asırdan fazla uygulanan finansal Iiberalizasyon politikalarının hangi kanallar ile is­tikrarsızlığa yol açtığı ortaya konmaya çalışılacaktır. 

KLASİK VE KEYNESYEN YAKLAŞIMDA PARA VE SERMAYENİN YERİ 

Klasik yaklaşıma göre, ekonominin tam istihdam hasıla düzeyinde daima denge de olduğu kabul edilmektedir. Fiyatların esnekliği de bir diğer temel varsayımı oluşturmaktadır. Ayrıca cari faizin yatırım ve tasarruf eşitli­ ğini sağladığı varsayılmaktadır. Klasik durumda parasal bir değişikliğin reel bir değişiklik yaratması (parasal bir değişikliğin refah düzeyini etkilemesi) söz konusu olmadığı için, bu durum paranın yansızlığı olarak nitelendiril­mektedir. Diğer bir ifadeyle, toplam hasıla düzeyi toplam arz tarafından, fiyat düzeyi ise toplam talep tarafından belirlenmekte ve para sadece bir "örtü" olarak görülmektedir. 

Klasik yaklaşımın gelişmiş bankacılık sistemine sahip bir ekonomiye uygun biçimde genişletilmesi çabası olarak görülen ödünç verilebilir fonlar teorisi, para ve sermayenin iktisadi kalkınmadaki rolüne ilişkin literatürün temelini oluşturmaktadır (Studart, 1993:279). Bu teoride de mal, para ve sermaye piyasaları arasında uzun dönemde net ayırım öngören klasik geIe­nek sürdürülmektedir. Tasarruf, hane halklarının dönemler arası tercihleri tarafından belirlenmektedir ve faiz oranı ile doğrudan ilişkilidir. Yatırımlar ise, sermayenin getiri oranının doğrudan fonksiyonudur ve diğer şeyler sabit iken, faiz oranı ile ters ilişkilidir. Dolayısıyla, denge, tasarruflara verilen faiz oranı ile sermayenin getirisinin eşitlendiği noktada sağlanmaktadır. Bu in­sanların dönemler arası faydasını maksimize etmeleri için, yüksek faiz oran­larında düşük faiz oranına göre daha çok tasarruf yapacakları anlamına geI­mektedir. Tasarrufların yatırımları yönlendirdiği öngörülen bu teorik çerçe­vede, arzulanan yatırımın sıkı para ve yüksek faiz oranları ile gerçekleştirile­bileceği anlaşılmaktadır. 

Diğer taraftan, Keynesyen teori ise, düşük faiz oranları politikasını savunmaktadır. Faiz oranları, para piyasasında para arz ve talebi tarafından belirlenirken, yatırım tasarruf eşitliği gelir seviyesini belirlemektedir. Keynesyenlere göre, para arzındaki bir artış ekonomik birimlerinde ellerin­deki nakitleri artıracak ve insanlar ellerindeki nakit fazlası ile bono satın alacaklardır. Bu bono fiyatlarını artırırken faizlerin düşmesine neden olacak­tır. Faiz oranIarındaki bir düşüş ise, yatırımları uyaracak ve artan yatırımlar ise gelir düzeyini çarpan yoluyla yükseltecektir. DoIayısıyIa, artan para arzı, gelir seviyesini, ekonominin tam istihdam gelir seviyesinin aItında olduğu durumlarda, fiyatları etkilemeden artırmaktadır. Ekonominin tam istihdam seviyesinde olduğu durumda ise, para arzındaki bir artış klasik yaklaşımda olduğu gibi fiyatların yükselmesine neden olacaktır. 

 FİNANSAL LİBERALİZASYON YAKLAŞIMINDA PARA VE SERMAYENİN YERİ 

1970'li yıllarda, iktisadi kalkınma sürecinde para ve sermaye, finansal gelişme modelleri içerisinde yer almıştır. Finansal gelişme modelle­ri, varsayımlarını gelişmekte olan ülkelerin finansal özelliklerine ve finansal sektör politikalarına dayanmaktadır. Gelişmekte olan ülkelerin büyük bir kısmında, hükümetler finansal sektör üzerinde doğrudan kontrole sahip ol­duklarından bir çok kısıtlama (restrktion) ve kontrol mekanizmaları geliştir­diler. Diğer bir ifadeyle, gelişmekte olan ülkelerde uygulanan iktisat politi­kalarının ortak yönlerinden birisini finansal piyasalara müdahale oluşturmak­tadır (Galbis, 1977). Çünkü bu ülkeler bir açmaz içerisinde kalmış bulun­ maktadırlar. Bir yandan, ekonomik kalkınmayı hızlandırmak için daha bü­yük yatırımlara gereksinim duyarken, diğer yandan, finansal kaynakların yetersiz olması bu ülkelerin böyle büyük yatırım planlarını gerçekleştirmele­ri önündeki en büyük engellerden birini oluşturmaktadır.

Bu politikaların uygulanmasının hem politik hem de ekonomik ne­denleri bulunmaktadır. Bunlardan en açık şekilde destek bulan ve keynesyen görüş diye kabul edilen teoriye göre, düşük faiz politikaları yatırımları artı­racaktır. Bu sebeple bir çok gelişmekte olan ülke sermaye birikimini uyar­mak için düşük ve sonuçta reel olarak negatif faiz politikalarını sürdürdüler. Yine aynı şekilde seçici kredi politikaları, sübvansiyonlar genel olarak uygu­lanan diğer bazı kısıtlayıcı politikaları oluşturmaktadır. 

Piyasada arz ve talebe göre değerini alması gereken faizlere, hükü­metler tarafından bilinçli olarak müdahale edilmiş ve faiz oranları enflasyo­nun altında kalarak reel olarak negatif bir değer almışlardır. Genelde finansal sektördeki her tür kısıtlamayı, müdahaleyi kapsayacak şekilde de kullanılan, özelde negatif reel faiz politikaları şeklinde uygulanan iktisat politikalarını, McKinnon (1973) ve Shaw (1973)'den sonra, 'finansal baskı (financial repression)' olarak adlandırmak literatürde gelenek olmuştur. Bu spesifik tanım, daha sonraları finansal sektöre yapılan her türlü müdahaleyi ve kısltı ifade etmek için kullanılmıştır.

McKinnon ve Shaw'a göre faiz oranlarına getirilen tavan uygulama­sı ekonomide çeşitli olumsuzluklar meydana getirir (Emek, 2000: 62):

- Düşük faiz oranları, bugünkü tüketimle (cari tüketim) gelecekteki tüketim karşılaştırıldığında bu günkü tüketim lehine bir sapma meydana getirir. Bu durum tasarrufları toplumsal refah açısından optimal seviyenin altında gerçekleştirir.

- Potansiyel borç verebilecek kesim elde ettikleri tasarrufları düşük faizli banka mevduatları yerine doğrudan yatırım yapmaya ya da altın ya da döviz gibi getirisi daha çok olabilecek üretken olma­yan alanlara yapabilirler.

- Potansiyel ödünç fon alacak yatırımcılar arasına yüksek faizlerle borçlanmak istemeyen ve daha az getirili projelere sahip olan girişimciler de katılabilir.

Diğer bir tartışma ise, finansal baskının gelişmekte olan ülkelerde kimi girişimciler tarafından daha düşük krediler kullanabilmelerine olanak sağlarken diğer girişimcilerin düşük faizle kredi kullanamamaları ekonomide ikili (dual) bir yapıya neden olacağı konusundadır. Finansal sektördeki kredi tayınlaması etkin olmayan alanlara yatırım yapılmasına yol açmakta ve yük­ selen enflasyon nedeniyle negatif getirisi yükselen mevduatlar kredilerin yatırım için fon ihtiyacını karşılayamaz hale gelmesine sebep olmaktadır (Toprak, 1993: 20 ). Bu durum reel tasarruf aracı olarak finansal sistemin değil de, başka araçların kullanılmasını özendirmekte (döviz, altın, gayri­menkul v.b.) ve tasarrufların finansal sisteme dönmesini engelleyerek siste­min gelişimine sekte vurmaktadır. Dolayısıyla yatırımlarda etkinliğin optimaldan daha düşük seviyelerde gerçekleşmesine yol açılmaktadır. 

Diğer bir ifade ile, finansal baskının uygulandığı bir ekonomide; mevduat ve kredi faizleri genellikle reel olarak negatiftir, krediler rasyonel kriterlere göre verilmez, yeni finansal aletlerin geliştirilmesine izin verilmez ve finansal sektöre giriş oldukça kısıtlamıştır (Fischer, 1993). Collier ve Mayer (1989), bu finansal politikaların, kaynakların tahsisini ve kontrolünü iyileştirmek ve kamu kesimini düşük maliyetle finanse edebilmek için hü­kümetler tarafından kullanıldığını belirtmektedir. 

Finansal sektöre müdahale nedenlerinin artmasının ardında ekono­mik ve politik nedenler bulunmaktadır. Özellikle, talep yönetimi teknikleri­nin başarısı ya da Keynesyen görüş olarak adlandırılan iktisadi anlayış düşük reel faizleri popüler hale getirmiştir. B u yüzden bir çok gelişmekte olan ülke yatırımları artırabilmek için suni olarak düşük faiz (negatif reel faiz) politi­kaları uygulamışlardır (Galbis, 1979; Fry, 1978). Bu yaklaşım, seçici (selektif) kredi kontrolleri ve sübvansiyonlar gibi müdahaleci politikalara bir zemin oluşturmakta ve devletin hangi politikaların uygulanacağı, destekle­neceği ve uygunluğu konusunda üstün bir bilgiye sahip olduğunu kapalı bir anlayışla dile getirmektedir (Kar, 200 la). 

Roubini ve Sala-i Martin (1995), finansal baskının gerekçelerini şu şekilde sıralamaktadırlar. Birincisi, devlet fahiş faiz oluşumunu engelleme kanunları çıkarmak zorunda olduğundan faizlerin piyasa güçleri tarafından belirlenmesi engellenmiş olabilir. İkincisi, sıkı kontrol ve bankacılık siste­mindeki düzenlenmelerin parasal otoritelere para arzının kontrol altında tu­tulmasına daha fazla olanak tanıyacağına olan anlayıştır. Üçüncüsü, devletin optimal tasarrufun ne kadar olacağı, hangi yatırımların yapılacağı gibi konu­larda piyasalardan ve özel bankalardan daha üstün bilgiye sahip olduğu dü­şüncesidir. Dördüncüsü ise, piyasa güçlerince oluşacak faiz oranlarının al­tında bir faiz oranı şeklinde tanımlanan finansal baskının hükümetin borç servis maliyetini azaltmasıdır.

Nedeni ve gerekçesi ne olursa olsun, finansal baskı politikaları McKinnon (1973) ve Shaw (1973) tarafından ciddi bir şekilde eleştirilmiş ve finansal sektörde liberalizasyonun gerçekleştirilmesi önerilmiştir.

Kaynak: Sami Taban ve Muhsin Kar'ın (2003) "Kalkınma Ekonomisi Seçme Konular" (Bursa: Ekin Yayınevi) adlı edit kitabından alınmıştır.

 

 

Anasayfa - İktisat - Makale - Ekonomi - Borsa - İstatistik - Türkiye Ekonomisi - Ekonomi Sözlüğü - Gizlilik Politikası

Sağlık Bilgileri