| 
					
					Osmanlı İmparatorluğu 
					Döneminde Yabancı Sermayeli Bankalar 
							Osmanlı döneminde yabancı bankaların 
							kuruluş ya da şube açarak faaliyette bulunmaları, 
							amaç ve tarihsel gelişme açısından iki alt bölüme 
							ayrılabilir: 1. Hazine’ye borç verme bankacılığı, 2. 
							Yabancı sermaye girişimlerini destekleyen bankacılık 
							(Akgüç, 2007b). 
							Bir ülkede bankacılık faaliyeti ile 
							ekonomik yapı arasında yakın ilişki olduğundan, 
							Osmanlı Devleti’nin ekonomik yapısı, bankacılık 
							alanındaki gelişmeleri etkilemiştir. Bankacılığın 
							doğup gelişmesi için gerekli ekonomik koşulların 
							elverişli olmamasının yanı sıra topluma egemen olan 
							değer yargıları, Osmanlı İmparatorluğu’nun 
							Tanzimat’a kadar olan döneminde, bugünkü anlamda 
							bankacılık hele ulusal olarak nitelendirilebilecek 
							bir bankacılık faaliyetine olanak vermemiştir (Akgüç, 
							1987). 
							Osmanlı devrinde kısmen de olsa 
							bankacılık işlemlerine benzer bir çalışma içinde 
							olan ve kendilerine sarraf ve Galata Bankerleri adı 
							verilen bazı kişiler mevcuttur. Onlar Osmanlı 
							Hazinesi’nin para bakımından sıkıntıya düşmesi 
							oranında etkinlik ve saygınlık kazanmışlardır 
							(Parasız, 2000b). 
							Osmanlı mali tarihinde önemli rol 
							oynayan sarraflar, devlete kredi açmışlar, ticaret 
							senetlerini iskonto etmişler, kambiyo işlemlerine 
							girişmişler, mültezimlere ihtiyaç duydukları 
							avansları açmışlar, resmi dairelerden alacağı 
							olanların işlerini komisyon karşılığında takip 
							etmişlerdir (Bumin, 2007). 
							Ekonomik yaşamda böylesine hâkim olan 
							Galata Bankerleri Osmanlı Devleti Hazinesi içinde 
							önemliydi. Para ve Maliye sorunlarını çözümleyememiş 
							olan Osmanlı İmparatorluğu Hâzinesi Galata 
							Bankerlerinden borç alarak yaşamını sürdürüyordu (Zarakolu, 
							1973). 
							1830’lu yıllarda İngilizler, 
							bankerlerden ve ticari işlemlerde yer alan 
							komisyonculardan bağımsız olarak kendi mallarını 
							pazarlama ve dış satımı yapılan malların üreticileri 
							ile doğrudan doğruya temas kurma konusunda Galata 
							Bankerleri ile yarışa girdiler. Bunu yaparken de 
							Osmanlı Devleti’nden bir banka kurma konusunda izin 
							almak için harekete geçmişlerdi. Bu yıllarda banka 
							kurulması yolunda yapılan başvurular Osmanlı 
							hükümeti tarafından kabul görmemiştir. Bu 
							gelişmelerin ardından 1842 yılında İngiliz, Fransız, 
							Avusturyalı, Rus, Hollandalı, Sardunyalı, Amerikalı, 
							Toscanalı, Danimarkalı, İspanyol ve Rum tüccarlar 
							bir araya gelerek İzmir Bankası’nı (Smyrna Bank) 
							kurmuşlardır. Fakat bankanın faaliyetine hükümetten 
							izin alınmadan kurulması gerekçe gösterilerek 
							Osmanlı hükümeti tarafından aynı yıl içerisinde son 
							verilmiştir (Al, 1997). 
							Osmanlı döneminde “Kaime” adındaki 
							ilk banknotlar 1843 yılında basıldı. Bu banknotlar 
							hazine bonosu yerine de kullanılabiliyordu. 1844 
							yılında “Usulü Cedîde Üzere Tashihi Ayar” 
							kararnamesiyle “Mecidiye” adında standart hale 
							getirilmiş yeni altın ve gümüş paralar bastırılarak 
							iki metalli bir para sistemine geçildi. Bu para 
							reformunun sonuç vermesi için Osmanlı parasının 
							İngiliz parasına karşı kurunun sabit tutulması 
							gerekiyordu (TCMB, 2013). 
							Başlangıçta sınırlı miktarda 
							çıkarılan ve faize tabi olan Kaimeler kıymetini 
							korumuşsa da, sonraları faizsiz Kaime çıkarılması ve 
							tedavüldeki Kaime miktarının artırılması değerinin 
							düşmesine neden olmuş, devlet Kaimeleri tedavülden 
							çekmek için çare aramaya başlamıştır (Zarakolu, 
							1973). 
							Bu amaçla Galata Bankerlerinden 
							Alleon ve Baltazzi ile bir anlaşma yapıldı. Bu 
							anlaşmaya göre İngiltere ve Fransa’ya yapılacak 
							ödemeler, bankerler tarafından belli bir ödeme 
							karşılığında, sabit kur üzerinden yapılacak ve bu 
							şekilde Osmanlı parasının değerinde istikrar 
							sağlanmış olacaktı (TCMB, 2013). 
							Söz konusu bankerler, aynı işlevleri 
							yerine getirecek bir banka kurma iznini hükümetten 
							alarak, 1847 yılında İstanbul Bankası’nı 
							kurmuşlardır (Tschoegl, 2003). 
							Banka, kambiyo kurlarını 1 sterlin = 
							110 kuruş ve 24 frank = 100 kuruşta tutabilmek için 
							Kaime spekülasyonu yapmış, ithalat ve ihracatı 
							finanse etmek, kambiyo kurlarını sabit tutmak için 
							agio operasyonlarına girişmiştir. Kaimelerle altın 
							ve gümüş paralar arasındaki farkları kendi 
							menfaatine uygun bir şekilde değerlendirmek için 
							gerçekleştirdiği agio operasyonları bankayı 
							kapanmaya kadar götürmüştür. Piyasaya bol miktarda 
							Kaime sürüp, bunları iskonto hadlerini yükselterek 
							geri alan banka, başlangıçta kazanç sağlamasına 
							karşın, diğer Galata Bankerlerinin de bu tür 
							işlemlere girişmesi sonucunda, hükümetle olan iyi 
							ilişkileri ve Avrupa piyasalarındaki şöhreti 
							nedeniyle, spekülasyonları daha açık bir şekilde 
							yapmak zorunda kalmıştır. Spekülatif işlemler 
							sonucunda, Osmanlı İmparatorluğu’ndaki ilk banka 
							olan İstanbul Bankası, dünya finans âleminde pek 
							ender olarak görülen özkaynaksız bir banka durumuna 
							düşerek, faaliyetine 1852 yılında son vermiştir. Bu 
							bankanın ilk banka olması dışında başka bir özelliği 
							de, Galata piyasasına agio işlemlerini ilk defa 
							getirmesi ve bu bankanın kuruluşu ile başlayan 
							devreye agiotaj devri de denilmesidir (Akiş, 2008). 
							İstanbul Bankası daha kapanmadan 
							birbiri ardına yeni banka kurma teklifleri gelmeye 
							başlamıştır. Bunun ön önemli nedeni, Osmanlı 
							İmparatorluğu’nun borçlanma ihtiyacı ve yüksek faiz 
							oranlarıdır. Ayrıca, Avrupa ülkeleri, özellikle 
							İngiltere ve Fransa, gerek dış ticaret ve gerekse 
							Osmanlı Hükümeti’ne verilecek dış borçlar 
							bakımından, kendileri tarafından güdümlü bankaların 
							kurulmasının faydalı olacağını düşünmekteydiler (Kazgan, 
							1995). 
							Kırım Savaşı, Rus Çarlığına karşı 
							İngiltere ve Fransa’yla Osmanlı İmparatorluğunun 
							ittifakını ve bununla birlikte savaşın artırdığı 
							askeri harcamaların karşılanması sorununu getirdi (Kazgan, 
							2004). 
							Osmanlı İmparatorluğu, iç borçlanma 
							kaynaklarının fon ihtiyacına cevap verememesi 
							nedeniyle Avrupa piyasalarından borçlanmak zorunda 
							kalmıştır. Dış borçlanma ihtiyacının artması Osmanlı 
							Devleti’nde yabancı bankaların kurulmasını ve şube 
							açılımını hızlandırmıştır (Anbar, 2009). 
							Osmanlı İmparatorluğu döneminde 
							kurulan veya şube açmak yoluyla faaliyet gösteren 
							yabancı bankalar arasında en önemlisi 1863 yılında 
							kurulan Osmanlı Bankası(Bank-ı Osmani-i Şahane-Ottoman 
							Bank)’dır. İmparatorluğun yabancı piyasalardan, 
							özellikle Paris ve Londra piyasalarından borç bulmak 
							için yapacağı girişimlerde aracı rolünü üstlenecek, 
							ayrıca devletin gelir ve giderleri arasındaki 
							dengesizlik nedeniyle Hazine’ye kısa süreli avans 
							verecek bir mali kuruma olan gereksinim Osmanlı 
							Bankası’nın kurulmasına neden olmuştur (Akgüç, 
							1989). 
							Bankanın merkezi Londra'da 
							bulunmaktaydı fakat bankanın esas iş merkezi 
							İstanbul'du ve Mısır dışında imparatorluğun her 
							yerinde şube açma yetkisi vardı. Sermayesi 500.000 
							sterlin olan Bank-ı Osmaniye klasik bir ticaret 
							bankası niteliğindeydi ve mevduat toplama, iskonto, 
							iştira vb. tüm ticari banka işlemlerini yapmaktaydı. 
							Sermayesini oluşturan 135.000 paydan sadece 5000’i 
							Osmanlı’ya ayrılmış olan banka yedi yıl faaliyette 
							bulunduktan sonra 2 Şubat 1863 tarihinde kurulan 
							Bank-ı Osmani-i Şahane’ye katılmış ve bir emisyon 
							bankası niteliği kazanmıştır (Tekeli, 1997). 
							Osmanlı Bankasına 1863 yılında 
							yapılan anlaşma ile para basma ayrıcalığı tanınmış 
							ve bu anlaşma ile Osmanlı Devleti tüm gelirlerini 
							Osmanlı Bankasına yatırmayı, ödemelerini bu banka 
							üzerinden yapmayı, yine tahvillerini bu banka 
							aracılığıyla çıkartmayı ve her yıl bütçesinin bir 
							örneğini bankaya vermeyi kabul etmiştir (Akgüç,1989). 
							Osmanlı dönemi’nin bankacılıkla ile 
							ilgili ilk yıllarında İngiliz ağırlıklı olmak üzere 
							İngiltere ve Fransa sermayeleri görülmektedir. Ancak 
							1870’lerden sonra İngiltere dış politikasını 
							değiştirme kararı almış ve kendi sömürgesindeki 
							ülkelere sermaye yatırımı yapmaya başlamıştır. 
							İngiltere bu sebepten Osmanlı İmparatorluğu 
							üzerindeki düşüncelerinden vazgeçmiş ve Rus 
							Savaşı’nda Osmanlı Devleti, İngiltere tarafından 
							desteklenmemiştir (Akgüç, 1992). 
							Dış borçların sürekli olarak artması 
							ve dış ödemelerin geciktirilmesinin dış ülkelerde 
							meydana getirdiği tepkiler üzerine Osmanlı hükümeti, 
							alınan yeni bir borç karşılığında, Osmanlı Bankası 
							imtiyaznamesini değiştiren yeni bir anlaşmayı kabul 
							etmek zorunda kalmıştır. 1875 yılında yapılan söz 
							konusu anlaşma ile banka, devletin bütçesi üzerinde 
							adeta bir denetim yetkisi elde etmiş, hükümetin 
							çıkaracağı bono, tahvil ve kıymetli evrakların 
							satışı, bankanın tekeline bırakılmış ve hükümet 
							bankanın dolaşıma çıkaracağı banknotların 
							sirkülasyonunu kolaylaştırmak üzere, tedavüldeki 
							karışık sikkelerin piyasadan çekilmesini taahhüt 
							etmiştir (Kalgay, 2010). 
							1875 Sözleşmesi ve imtiyaznamesi ile 
							Osmanlı Bankası’nın statüsü daha da 
							güçlendirilmiştir. Banka’ya tanınan ayrıcalıklar ve 
							verilen yetkilerin başlıcaları şöyle özetlenebilir (Akgüç, 
							2007b): 
							
							-             
							
							Banka’nın imtiyaz süresi 
							uzatılabiliyor ve bankanın illerde açacağı şubeler 
							için gerekli bina arsalarının hükümetçe bedelsiz 
							olarak verilmesi kabul ediliyordu. 
							
							-             
							
							Hükümet, 1863 
							sözleşmesine göre, bankayı denetlemek için doğrudan 
							atadığı nazırı, artık bankanın idare meclisi ve 
							komiteleri ile anlaşarak atayabilecekti. 
							
							-             
							
							Banka, devletin bütçesi 
							üzerinde denetim yetkisi elde ediyor ve Osmanlı 
							İmparatorluğu’nda yabancı alacaklıların haklarının 
							koruyucusu rolünü üstleniyordu. Banka, bütçe 
							komisyonunda temsilci bulundurma hakkına sahip 
							oluyordu. 
							
							-             
							
							Devletin gerek içeride, 
							gerek dışarıda çıkaracağı tahvil, bono ve diğer 
							kıymetli evrakın satışı bankanın tekeline 
							bırakılıyordu. Hükümet ayrıca, bankanın çıkaracağı 
							banknotların dolanımını kolaylaştırmak üzere, 
							dolanımdaki mağşuş (karışık) sikkelerin piyasadan 
							çekilmesini taahhüt ediyordu. 
							
							-             
							
							Banka, devletten alacaklı 
							olan Galata Bankerleri ile birleşerek, tütün ve tuz 
							inhisarlarının (tekelinin) idaresini; pul, müskirat 
							(içki), saydiye (balık avı) ve ipek öşürünün 
							toplanmasını üstlenmiş, bunun yerine getirilmesi 
							için de Rüsum-u Sitte İdaresi’ni kurmuştur. 1881 
							yılında, Muharrem Kararnamesi ile Düyun-u Umumiye 
							İdaresi kurulunca, Rüsum-u Site İdaresi sona ermiş, 
							söz konusu gelirler, Düyun-u Umumiye İdaresi’ne 
							bırakılmıştır. 
							Görülüyor ki banka, 1875 sözleşmesi 
							ile daha güçlü ve etkili bir konuma gelmiştir. 
							Düyun-u Umumiye İdaresi kurulduktan sonra da, 
							Osmanlı Bankası söz konusu idarenin yönetim 
							kurulunda temsilci bulundurma hakkını sağlamış ve 
							idarenin bankerlik görevini de üstlenmiştir (Akgüç, 
							2007b). 
							Cumhuriyet döneminin ilk yıllarına 
							kadar imtiyazlı konumunu sürdüren banka 1930 yılında 
							TCMB’nin kurulmasıyla bütün imtiyazlarını 
							kaybetmiştir (Bolay, 1991). 
							1881 Muharrem Kararnamesi sonrasında, 
							Galata’da devlete borç veren tefeci bankerler 
							tarafından kurulan kısmen yabancı sermayeli bankalar 
							yerlerini yabancı bankalara veya bunların şubelerine 
							bırakmışlar ve Osmanlı bankacılık sektörü, büyük 
							ölçüde Avrupa sermaye gruplarının hâkimiyeti altına 
							girmiştir. Muharrem Kararnamesi’nin esasını, 
							Hazine’ye ait gelirlerin üzerinde Avrupa sermaye 
							gruplarının denetiminin kabulü teşkil etmektedir 
							(Tarlan, 1986). 
							1881 öncesi, daha çok devlete borç 
							vermek, devlet tahvillerini dış sermaye piyasalarına 
							sürmek, pazarlamasını yapmak, spekülatif 
							hareketlerden yararlanmak için kurulmuş çoğu tek 
							şubeli, daha çok Galata Bankerlerinin girişimi ile 
							oluşturulan küçük bankaların yerini Avrupa’daki 
							büyük bankaların Osmanlı İmparatorluğu’nda açtıkları 
							şubeler almaya başlamış, bankacılık alanına gelen 
							yabancı sermayede de Almanya’nın ağırlığı artmaya 
							başlamıştır (Akgüç, 2007b). 
							1870 yılında kurulan Deutsche Bank ve 
							1906 yılında İstanbul’da kurulan Deutsche Orient 
							Bank, Osmanlı İmparatorluğu’ndaki birkaç şubesi 
							aracılığıyla, Anadolu’dan Bağdat ve Basra’ya uzanan 
							demiryollarının yapımı ve işletilmesi faaliyetlerini 
							üstlenen Alman sermayeli şirketleri desteklemişler 
							ve demiryollarının sağlayacağı finans rantlarından 
							pay almışlardır (Kazgan, 1997). 
							1856 ve 1875 yılları arasında Osmanlı 
							Devleti’ne borç vermek ve faiz geliri elde etmek 
							amacıyla yabancı sermayeli 11 banka kurulmuştur. 
							1875-1922 yılları arasında ise yabancı sermayeli 7 
							banka kurulmuştur, ayrıca 18 yabancı banka da şube 
							açmıştır. İlk ulusal banka olan T.C. Ziraat 
							Bankası’nın 1888 tarihinde kurulmasına kadar, 
							Osmanlı İmparatorluğu bünyesi altında sadece yabancı 
							bankalar faaliyet göstermiştir. Yabancı sermaye ile 
							kurulmuş ya da şube açmış olan bankalar, Hazine’ye 
							borç vermişler, Osmanlı Devleti’nin kendi ülkeleri 
							ile olan ilişkilerini artırmaya çaba sarf etmişler, 
							ulaşım ve madencilik sektörlerinde yatırıma 
							yönelmişler ya da yatırıma yönelecek sermayedarlara 
							aracılık etmişlerdir (Karabıyık, 2001). 
							1908-1923 arasında 11’i İstanbul’da, 
							13’ü Anadolu’da olmak üzere 24 adet banka 
							kurulmuştur. Ancak yabancı bankaların rekabeti ile 
							karşı karşıya olan bu bankalardan sadece 14’ü 
							Cumhuriyet sonrası döneme geçebilmiş, bunlardan da 
							ancak 2 tanesi (Türk Ticaret Bankası ve Tarişbank) 
							uzun yıllar faaliyetlerini devam ettirebilmiştir. Bu 
							iki banka da 2001 yılında TMSF’ye devredilmiştir 
							(Altay, 2006). 
							Buradan da anlaşılabileceği gibi 
							Cumhuriyet dönemine kadar olan bu süreçte ülkemizde 
							bankacılık sektörü yabancı sermayenin hâkimiyetinde 
							gelişmiştir. Bu dönemde yabancı sermayeli bankalar 
							başlangıçta devletin parasal sorunlarından kazanç 
							sağlamak amacıyla kurulmuş, daha sonraları ise 
							yabancıların yapımını üstlendikleri altyapı 
							yatırımlarını veya yabancı yatırımları finanse etmek 
							ve azınlıklara hizmet götürmek amacıyla şube 
							sayılarını da artırmışlardır. Osmanlı döneminde 
							hiçbir zaman para ve sermaye piyasasını kurmayı ve 
							büyük ölçekli ticaret, tarım ve sanayi işletmelerini 
							finanse etmeyi düşünmeyen yabancı bankalar kısa 
							sürede spekülatif faaliyetlerden aşırı kârlar 
							sağlamaya çalışmışlardır (Ekren, 1984). 
							Sonuç itibariyle, Osmanlı 
							İmparatorluğu zamanındaki yabancı sermayeli 
							bankacılık faaliyetleri, banka kurma ve yönetme 
							konusunda Türk bankacılığına öğretici olmakla 
							birlikte, kapitülasyonlarla tanınmış avantajları ve 
							ülke geneline yayılmış yatırımlarının sağladığı 
							rekabet üstünlüğünü kullanan yabancı sermaye gücü, 
							yerli piyasaların, yabancı bankaların tahakkümü 
							altında kalmasına ve Türk bankacılığının istenildiği 
							derece gelişememesine sebep olmuştur (Kuyucak, 
							1948). 
							Osmanlı İmparatorluğu dönemimde 
							kurulan-şube açan bankaları ve bu bankaların 
							özellikleri aşağıdaki incelenmiştir. 
							  |