Türkiye Ekonomisi
Dünya Ekonomisi
Osmanlı Ekonomisi
Finansal Ekonomi
İşletme Ekonomisi
Hizmet Ekonomisi
Kalkınma Ekonomisi
Tarım Ekonomisi
Borsa ve Yatırım
Ekonomi Sözlüğü
Ekonomi Ders Notları
Ekonomi Düşünürleri
Genel Ekonomi Soruları
Özel İstatistik Arşivi
Özel İktisat Konuları
Açık Öğretim İktisat
Ekonomi Kurumları
Kamu Yönetimi
Kamu (Devlet) Maliyesi
Sigortacılık Konuları
Türkiye İktisat Tarihi
Yeraltı Ekonomisi

Kredi Kartı Piyasası

Gelişmekte Olan Ülkeler

Finansal Piyasalar

Kent Ekonomisi

Liberalizm
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Liberalizmin Serencamı ve Liberal Öğretinin Temel Unsurları 

Doç. Dr. Mithat Baydur 

A. Liberal Düşünce Geleneğinin Oluşumu 

Giriş 

Ortaçağ feodalitesinden sonra batıda yükselen baskıcı ve güçlü merkezi krallıkların katı ve adaletsiz yönetim anlayışları batılı top­lumları özgürlük mücadelelerine batı aydınla­rını da özgürlükçü teorilere yönlendirmiştir. Özellikle İngiltere'de baskıcı krallara karşı ve­rilen özgürlük mücadeleleri ve kralın yetkileri­nin kısıtlanması hususunda verilen uğraşılar li­beral teorinin gelişimini sağlamıştır. 17. y.y.'da mutlakiyetçi görüşlere ağır darbe indiren John Locke, liberal devlet düzeninin öncüsü olarak sahneye çıkmıştır.'"

John Locke liberalizmin en büyük te-orisyeni ve öncüsüdür. Locke'ta özgürlük ve mülkiyet hakkı en önemli unsurlardır. Locke'la başlayan özgürlükçü teori bazı farklılıklar olsada Montesquieu (aristokratik liberaliz), J. J. Rousseaü (daha çok toplumcudur), Benjamin Costant (liberal özgürlük), Tocqueville (demokraside eşitlik ve özgürlük) gibi düşünürler­le gelişimini sürdürmüştür. Liberalizm 17. ve 18. y.y.'da biryandan siyasal bir teori olarak gelişir­ken öte yandan bir bilim olarak iktisadın katkı­ları ile zenginleşmiştir' iktisadi liberalizmin öncüleri ise Adam Smith, Ricardo, Malthus, J. Struat Mili gibi klasik İngiliz iktisatçılarıdır. Bun­lar özel mülkiyet, ferdi çıkar ve serbest rekabet çerçevesi içerisinde iktisadi liberalizm sistemini oluşturmuşlardır. Bunlar Fransaa'da J. Babtiste Say takip etmiştir. 

Batı'da coğrafi keşifler ve merkantilist dönemdeki gelişmeler hem sanayi kapitalizmi­ne hem de bunun zihni temelim oluşturan li­beralizmin gelişimine yol açmışür. Fransız ihti­lali, rönesans ve reform hareketleri ve sanayi devrimi ile liberal teori gelişimini hem siyasi hem de iktisadi alanda güçlendirmiştir. Bağım­sızlık Bildirisi, Birleşik Devletler Anayasası, in­san ve Vatandaş Hakları Bildirisi liberalizmin büyük başarılarındandır' 

Liberalizmin batı ülkelerinde gelişme göstermesi aydınlanma dönemini izleyen yıl­larda ve burjuvazinin siyasal ve ekonomik ikti­dar alanlarını ele geçirmeye başlamasına rast­lar. Bu itibarla 19. y.y.'da liberalizm bir burju­va ideolojisi olarak gelişmiştir. (liberalizm pdf)

19. y.y.'da liberalizm ekonomik, siyasi ve sosyal pratikle içice gelişmiş ve çok güçlü bir akım haline gelmiştir. Bütün Avrupa'yı tesi­ri altına alan liberalizm bu yüzyılda özellikle İngiltere, Almanya, Fransa, ve italya'da çok et­kili olmuştur, ingiltere, Almanya, İtalya ve is­panya'da hedefleri devlet müdahalesi ve kont­rolünü en aza indirmek ve daha serbest bir sosyo-ekonomik düzen kurmak olan liberal partiler kurulmuştur. 

Liberalizmin, devletin sosyal ve ekono­mik hayata müdahalesini öngören sosyalist ve komünist akımlarla mücadele ettiği gibi aşırı tutuculuk ve totalizmle de karşı karşıya gelmiş­tir. Herşeyde öne çıkardığı özgürlük fikri bü­tün devrimlerde ateşleyici bir rol oynamıştır. Monsarşik mutlakiyetçiliğe karşı verilen savaş­ta biçimlenmiş olan siyasal liberalizm, kamu göçüne savunma, adalet ve kolluk kuvvetleri­nin verilmesini öngörmüştür ve siyasi iktidarın iniştir. Özellikle birey­sel girişimlerin siyasal sistemlerce kısıtlanmasına karşı çıkmaktadır. 

Siyasi liberalizm, iktidarın sınırlandır­ması ile ilgili olarak kuvvetler ayrılığı, ademi merkeziyetçilik ve temsili demokrasi ilkelerini savunmuştur. Ayrıca kişi hak ve özgürlükleri­nin teminatı olan hukuk devleti anlayışı da li­beralizm çerçevesinde gelişmiştir. İktisadi libe­ralizm alanındaki gelişme ise kendini piyasa ekonomisi ve sözleşme özgürlüğü biçiminde göstermiştir. Liberalizmi besleyen başka bir kaynak ise aydınlanma felsefesi ve rasyona­lizm akımı olmuştur. 

Sanayi devriminin ortaya çıkardığı işçi sınıfının problemleriyle bu dönemde revaçta olan marksist ve kollektivist tepkilerin de etki­si ile liberalist sistem zayıflamış ve bazı alanlar­da devlet müdahalesini kabul etmiştir. 

1930 İktisadi Bunalımı ve Keynesyen te­orilerin uygulaması liberalizmin iktisat teorisi­ne büyük bir darbe indirmiştir. "Bırakınız yap­sınlar, bırakınız geçsinler" düşüncesinin yerini arz ve talebin devlet müdahalesiyle yönlendi­rildiği bir düşünce ve sistem almıştır. 1. Dünya Savaşı ve 1929 krizinden sonra liberalizm bu­nalıma girmiştir. Liberalizm düşmanları bu dü­şünceyi acımasızca eleştirmeye başlamışlardır. Bu hücumlara Jacques Rueff, Ludving Von Mi-ses, Friedrich August Von Hayek ve Wolter Lippman gibi neo-liberaller bütün bu eleştirile­ri çok güzel bir şekilde cevaplandırmışlar ve li­beralizmin yeniden yükselmesini sağlamışlar­dır. Liberalizmi yeniden yorumlamışlar ve mu­hafazakar olduğu kadar nostaljik de olan bu li­beral anlayış, Atlantik'in her iki yakasında da bolca taraftar toplamıştır. Modern bir liberalizmin bu anlayıştan türeyişi hemen gerçekleş­miştir. Liberalizm her zaman devletçilikle -anar­şizm ve faşizmle- kominizin gibi zıt kutuplar arasında genelde üçüncü bir yol olarak kendi­sini gösterir.' 

Liberalizmin bireyi ve onun özgürlüğü­nü ön plana çıkarması insan hak ve özgürlük­lerinin doğup gelişmesine büyük katkı sağlamıştır. Özgürlüklerini bir bütün olarak ve güçlü bir şekilde ele al­maktadır (ekonomik, siyasal ve sosyal). Bire­yin hak ve özgürlüklerine saygı göstermek ve bunlan korumak amacıyla hukuk devleti anla­yışı, anayasacılık faaliyeti ile sosyal, ekonomik, siyasi hak ve özgürlükleri güvence altına al­mıştır. 

Liberalizmin Tarihi Gelişim Sürecindeki Temel Özellikleri ile Hak ve Özgürlükler Bağlantısı

liberalizm 17. ve 18. y. yıllarda siyasi ve iktisadi bir düşünce sistemi olarak gelişmiştir. Bu gelişimin siyasi boyutu tabii hukuk ve in-san hakları teorisiyle sosyal sözleşme ve ana­yasacılık teorilerine dayanıyordu. İktisadi bo­yutta ise piyasa ekonomisi ve sözleşme özgür­lüğü şeklinde kendisini göstermektedir. Ayrıca bu dönemde aydınlanma felsefesi ve rasyona­lizm akımı da bu düşünce geleneğini etkile­miştir.

1. Klasik Liberalizm ve Özellikleri 

a) Tabii Hukuk ve İnsan Haklan Anlayışı

Tabii hukuk düşüncesinin başlıca hare­ket noktası akıl ve insan tabiatıdır. Akıl, tabii hukukun kaynağı ve pozitif hukukun düzenle­yici ilkesidir. Kant, hukuk özgürlüğü gerçek­leştirmelidir, çünkü insanın en tabii hakkı özgürlüktür, diyor. Kant, olması gereken hukuku savunmuştur. Fakat tabii hukuk teorilerinin mutlak olması onların somut durumlara uygu­lanmasını zorlaştırmıştır. 

Çağımızda insan haklarının en büyük dayanağı da tabii hukuk doktrinleridir, insan hakları konusunda devletin sınırlandırılması ve bireye özerk bir konum verilmesi çok önemli­dir. Klasik liberal öğretinin en büyük teorisyeni olan John Locke'a göre insanın temel ve vazgeçilmez üç hakkı vardır: Hayat, özgürlük ve mülkiyet hakkıdır Tabii hukuk anlayışının hu­kukun laikleştirilmesindekı başarısı liberaliz min bir başarısı olarak görülmüştür. (liberalizm türkiye) 

b) Sosyal Sözleşme ve Anayasacılık 

Locke, Hobbes, Rousseau gibi sözleşme teorisyenleri siyasal itaat yükümlülüğünü sos­yal bir sözleşme varsayımına dayandırmışlar­dır. Tabii halde yaşarken daha güvenli yaşa­mak ve özgürlüklerini korumak için sosyal bir sözleşmeyle sivil topluma geçtikten sonra siya­si sözleşme (devlet otoritesinin kurulması) ile-de temel hak ve özgürlüklerin korunması ve güvenliğin sağlanması şartı ile devlete itaat et­meye toplum söz vermiştir. Locke'a göre ha­yat, mülkiyet, özgürlük haklarıyla bunların tü­revlerinin korunması temel amaçtır'

Modern devlette ise sözleşmenin yerini anayasa almıştır. Liberal teorilerin katkılarıyla gelişen anayasalarda bireylere ekonomik, sos­yal, siyasi alanda geniş hak ve özgürlükler ta­nınmış ve bunlar güvence altına alınmıştır. Anayasa ile hak ve özgürlüklerin korunması şartıyla insanların siyasal itaat yükümlülüğü temellendirilmektedir. Anayasacılığın özü devlet iktidarının birey haklarıyla sınırlandırılmışıdır.

Locke'a göre devlet güvenlik ve koruma görevinin dışına çıkar ve adaletsiz davranırsa meşruluğunu yitirir ve halkın direnişiyle karşı­laşır. Yani halkın direnme hakkı vardır, diyor. Kant ise, halkın direniş hakkı yoktur sadece şi­kayet hakkı vardır, diyor. Aksi halde anarşi or­taya çıkar, diyor. Montesquieu'da halka diren­me hakkı vermiyor. 

Locke'a göre yasama ve yürütme güçle­rinin de ayrılması gerekmektedir. Hobbes'in sosyal  sözleşmesi  bunlarınkinden  farklıdır. 

Hobbes merkeziyetçidir.  Ona göre devletin mutlak otoritesi vardır. 

c)  Piyasa Ekonomisi ve Sözleşme Özgürlüğü 

Liberal iktisadın temel prensibi olan la-issez- faireci politik iktisadın temellerini Adam Smith atmış ve Ricardo geliştirmiştir. Klasik ik­tisat tekelci olmayan bir serbest pazarın hem daha etkin hem de uzun vadede herkesin ya­rarına ve herkese en iyi hizmet eden bir süreç olduğunu ön görüyordu.

Serbest piyasa mekanizması içerisinde bireyler özgürce kâr ve faydalarını azamileştirmek için mübadelede bulunurlar ve bu süreç­te kamu yararı da gerçekleşmiş olur (görün­mez el). Devletin bu piyasaya müdahalesi bu dengeyi ve piyasayı bozar. 

Sözleşme özgürlüğü bir yandan bireysel özgürlüğün iktisadi alandaki bir uzantısı öte yandan da serbest piyasa düzeninin temel da­yanağı olarak gelişmiştir

d) Aydınlanma Felsefesi ve Rasyonalizm 

Rönesansla başlayan akılcılık akımının devamı olarak ve de ortaçağ hristiyan skolastizmine karşı olarak çıkmıştır. Laiklik ve hüma­nist dünya görüşünü bilime inançla birleştir­miştir. Aydınlanma felsefesinin militan bir laik­lik anlayışı vardır. Bunun nedeni de dini taas­subun gelişmeyi engellediği tezidir.

Siyasal düşüncenin laikleşmesi liberal talepleri takviye etmiştir. Esasında liberalizmin başlangıçtaki temellerinden biri dini hoşgörü ve siyasal iktidarın dünyevileştirilmesi etrafın­da şekillenmiştir. Laikleşme süreci liberalizmin temel değeri olan bireyselliğin gelişmesine de yardımcı olmuştur. 

2. Sosyal Liberalizm, Thomas Hill Green ve Refah Devleti Teorileri 

Sanayi devriminin ortaya çıkardığı işçi sınıfının problemleriyle bu dönemde revaçta olan Maraist ve Kollektivist tepkilerin de etki­siyle liberalizmi yeniden yorumlayarak ona sosyal ve pozitif bir içerik kazandırmak amacıyla sosyal liberalizm ortaya çıkmıştır.

Liberalizm artık «endir.i burjuva sınıfı­nın ideolojisi olmaktan çıkıp genel bir toplum­sal ve siyasal felsefe haline gelmeye mecbur hissetmiştir. (liberalizm ve kapitalizm)

Green, Hegel ve Kant'tan etkilenerek pozitif özgürlük anlayışını esas alan ve devle­tin rolünü artıran ve ona aktif görevler tanıyan bir liberal anlayış geliştirdi. Green'e göre öz­gürlük sadece bireysel bir kavram olmayıp ay­nı zamanda toplumsal bir kavramdır. Siyasal itaat yükümlülüğünü ortak toplumsal amaçla­rın kabul edilmesine bağlamaktadır, Devleti var oluşun ön şartı olarak kabul etmekte ve ah­lakla siyasi itaati aynı düzeyde görmektedir. 

Green'i izleyen yeni liberallerden Hop-lıous ise bireysel özgürlükle devlet faaliyetleri­ni bağdaştırmaya çalışmıştır. Rekabetçi kaza-ııımcılığm yerini işbirliği ve ortak yasama so­rumluluğunun alması gerektiğini savunmuştur. Democracy and Reaction adlı kitabında sosya­listlerle liberallerin farklı yönlerden gelerekay-nı noktada buluştuklarını ve birbirlerini ta­mamladıklarını söylemektedir. Teorisinde dev­lete geniş yetkiler vermektedir. 

Başka bir yeni liberal olan Hopson ise pratik sosyalizm dediği sınırlı kollektivizmi or­ganik toplum görüşüyle temellendirmiştir. Kollektivizm sadece uygun olduğu yerde uy­gulanmalıdır, diyor ve devleti toplum organiz­masının beyni olarak görüyor. Devletin birey­sel özgürlükleri korumakla kalmayıp bireyle­rin bilgi ve becerilerini artıracak ve onları teş­vik ederek yeni fırsatlar ortaya çıkarmalıdır, di­yor.

Sosyal liberallerin etkisiyle bireysel öz­gürlük ve negatif devlet üzerine kurulu klasik liberalizmin yerini toplumsal özgürlük ve aktif devlet anlayışı almaya başlamıştır. Yeni libera­lizmin görevi bireyi devletten çok özel organizasyonlann baskısından kurtarmaktı. Bu ise adil ücret, çalışma, dinlenme, fırsat eşitliği vb. demekti. Bu sosyal reformcu, refah devleti ta­raftan düşünceler zamanla batı demokrasileri­nin hakim düşünce ve pratiği haline gelmiş-tir.' Esasen sosyal libeıalizm dönemi libera­lizmin bir kriz dönemi olarak ortaya çıkmıştır. 

Refah Devletinin Yeni Teorileri 

Bu konuda birçok teorisyen sözleşme yöntemini kullanarak refah devleti, yeniden dağıtımcı politikalar, dağıtıcı adalet, sosyal adalet, özgürlük ve fırsat eşitliğinin sağlanması ve bireyin korunması gibi konularda teoriler geliştirmişlerdir. Daha büyük sosyal ve ekono­mik avantajlar uğruna herkesin eşit özgürlü­ğünden vazgeçilemeyeceği üzerinde durmuş­lardır. Bunlardan bazıları şunlardır: Jonh Rawls, Brian Barry, Bruce Ackerman'dır.) 

3- Liberalizmin Yeniden Yükselişi ve Neo-Liberaller

Neo-liberalizm, liberal gelenekteki "sos­yal liberalizm" ve "refah devleti" doğrultusun­da 20. yüzyılda kendisini gösteren liberalizm­den uzaklaşmaya karşı klasik liberal tezlerin yeniden canlanmasını ifade etmektedir. Bura­da klasiklerden farklı olarak devletin ekonomik teorisi geliştirilmiş ve devletin rolü geleneksel hizmetlerden başka eğitim ve sağlık gibi alan­ları da kapsar duruma gelmiştir. Bu gelişmele­rin öncüleri 1930'lu yıllarda Ludwing Von Mi-ses ve daha sonra asıl temsilcisi Friedrich A. Hayek'tir. Bunlar kendilerini muhafazakar li­beraller olarak tanımlamaktadırlar. 

Hayek'in Temel Görüşleri 

Avusturya iktisat ekolüne mensup olan Hayek uzun yıllar iktisat ve siyaset teorisi alanında eserler vermiştir. Günümüz liberalizmi­nin de asıl temsilcisidir. Liberalizm hakkındaki düşüncelerini şöyle özetleyebiliriz: Hayek'e göre iktisadi alandaki en uygun siyaset mini­mal devlet olmasıdır. Piyasanın devlete önceli­ğini de aşağıdaki ilk iki maddeye bağlamakta­dır Serbe5f piyasa düzeninin en büyük savu­nucularından birisidir. 

1) Piyasanın tabii düzeni mal. hizmet ve ödüllerin dağılımı bakımından ras;,

yüksek olan sistemdir.

2) Devletin piyasayı yönetecek ve akılcı bir şekilde planlayacak bilgi donanımından yoksundur. Bunun için de devlet, piyasaya müdahale yerine hukukun uygulanmasını sağ­lamalıdır.

3)  Kanunlar genel ve soyut olmalı, özel durum, kişi ve grupları gözetici nitelik taşıma­malıdır.

Ayrıca yasalar kısa dönemde değişme­meli ki bireyler uzun vadede geleceğe yönelik öngörülerde bulunabilsin ve hukuki güvenliğe kavuşmuş olsunlar.

4) Tabii düzen bireylere amaç ihdas et­memeli, sadece bireysel alanın sınırlarını çizmeli ve bireylerin amaçları karşısında tarafsız kalmalı.'16»

5)   Dağıtıcı adalet anlayışına dayanan politikaların hukuk devleti ilkesiyle bağdaşma­dığını savunmaktadır. Adalet, değerlerinin da­ğıtımıyla ilgili değil, kuralların adil olmasıyla il­gilidir.'")

6)  Hayek geleneksel liberaller gibi ne­gatif anlamda bir özgürlükten yanadır. O'nun asıl istediği toplumsal ilerlemenin bir aracı ola­rak özgürlüktür.

7) Hayek, liberalizm ile demokrasiyi bir­birinden ayırmaktadır. O'na göre liberalizm, devletin amaç ve kapsamıyla siyasal iktidarın sınırları hakkında 'bir teoridir. Demokrasi ise siyasal iktidarın kimin-elinde olduğuyla ilgili­dir,

8)  Hayek'in sosyal felsefesinde liberal ve muhafazakar unsurlar içice geçmiş dunımdadır.

9)  Merkezi planlamacı, kolletivist eko­nomilerin hem etkinlikten uzak hem de özgür­lüklerin tahribiyle sonuçlanacağı tezi aradan geçen yarım asır içinde ortaya çıkmıştır. Musta­fa Erdoğan O'ndan Tarihin Doğruladığı Adara diye bahsetmektedir.

10) Anayasalığın temel amacını gerçekleştirmek için düşündüğü temel üç güven­ce; kuvvetler ayrılığı, hukuk devleti ve yargı denetimidir. Hayek, gerçek bir kuvvetler ayrı­lığı sisteminin kurulmasını ısrarla vurgulamak­tadır. 

Hayek'ten büyük ölçüde etkilenen teo-risyenlerden Jewkes merkezi iktisadi planla­manın kişisel insiyatifi tahrip ettiğini, sorumsuz bir güç birikimine yol açtığını ve bunun da ay­rıcalıkların ve yiyiciliğin ortaya çıkmasına sebeb olduğunu ileri sürmüştür. Merkezi planla­ma hoşgörü, özgürlük ve toplumsal çeşitliliği tahrip eder, diyor. Aynca merkezi planlamanın uygulanamayıp olaylann gerisinde kaldığını ve terkedildiğini belirtmektedir. (modern liberalizm) 

Yine Hayek'ten etkilenen S. Birtton ise Capitalizm and Permissive Society adlı eserin­de serbestiyetçi bir toplumun ancak serbest ve rekabetçi bir piyasa ekonomisi ile özgürlüğe ulaşabileceğini savunurken iktisadi alanda tam bir laissez faireci değildir. Piyasa ekonomisin­de devletin geleneksel hizmetlerini aşan sosyal refah hizmetlerinin sağlanmasına izin veren bir etkinliğin olmasını istemektedir. Birtton'nun modern sosyal demokrasilerde karşı çıktığı nokta ise yeniden dağıtımın belli kurallara gö­re değil de baskı gruplarının isteklerine göre gerçekleşmesidir. Refah devletinin ihtiyaç sa­hipleri için bir güvenlik şemsiyesi olmaktan çı­kıp orta sınıfı kollayan yeniden dağıtım organi­zasyonu haline geldiğine işaret ederek, bu du­rumu eleştirmektedir.' 

Neo-liberallerde hareket noktası olarak rasyonel birey kavramını ele aldıkları için ge­nelde klasik liberalizmin temel ilkelerine bağ­lıdırlar. Neo-liberalizmin mantıki olarak birbi­rine bağlı olan temel ilkeleri şunlardır:

a)  Bireyselliğin Değeri ve İnsan Haklan

b) Piyasa Ekonomisi

c) Sınırlı Devlet

d)  Hukuk Devleti

e)  Liberal rasyonalizm (akılcılık ve re­formist akılcılık)

 

 

Anasayfa - İktisat - Makale - Ekonomi - Borsa - İstatistik - Türkiye Ekonomisi - Ekonomi Sözlüğü

Since 2005