Türkiye Ekonomisi
Dünya Ekonomisi
Osmanlı Ekonomisi
Finansal Ekonomi
İşletme Ekonomisi
Hizmet Ekonomisi
Kalkınma Ekonomisi
Tarım Ekonomisi
Borsa ve Yatırım
Ekonomi Sözlüğü
Ekonomi Ders Notları
Ekonomi Düşünürleri
Genel Ekonomi Soruları
Özel İstatistik Arşivi
Özel İktisat Konuları
Açık Öğretim İktisat
Ekonomi Kurumları
Kamu Yönetimi
Kamu (Devlet) Maliyesi
Sigortacılık Konuları
Türkiye İktisat Tarihi
Yeraltı Ekonomisi

Kredi Kartı Piyasası

Gelişmekte Olan Ülkeler

Finansal Piyasalar

Kent Ekonomisi

Liberalizm

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Altın’ın Tarihçesi ve Altın Hakkında Genel Bilgiler 

Geniş bir zaman dilimi içerisinde paranın geçirdiği evrim incelendiğinde ekonomi tarihi ile insanlık tarihi arasında sıkı bir ilişki bulunduğu hemen göze çarpmaktadır. Alışveriş işlemlerinin yapılmasına olanak tanıyan, ticareti kolaylaştıran ve sermaye birikimine imkân sağlayan parayı; salt madeni para veya salt kâğıt para şeklinde düşünmek doğru bir davranış değildir. Mal mübadelesinde kullanılan ilk ödeme araçları, insan topluluklannın içinde bulundukları ortama ve coğrafi şartlara bağlı olarak zaman içinde çok büyük farklılıklar göstermiştir. Örneğin, sahil kesimlerinde yaşayan insanlar istiridye kabuklarını veya kurutulmuş balıkları bu amaçla kullanırken, bazı insanlar vücutlarını örtmeye yarayan ve kendilerini soğuktan koruyan hayvan postları ile ehil hayvanları mübadele aracı olarak kullanmışlardır.  

Sonraları; buğday, arpa ve yulaf gibi tarım ürünleri de değişim aracı olarak kullanılmıştır. Para yerine kullanılan bu araçlar kıymetli madenlerin bulunmasına dek çok büyük çeşitlilik arzetmiş, hatta bazı toplumlarda insanlar bile değişim aracı olarak kullanılmıştır. 

Kıymetli madenlerin bulunması alışveriş işlemlerinin daha rahat yapılabilmesine imkân tanıdığı gibi, toplumlararası ilişkilerin gelişmesi üzerinde de oldukça etkili olmuştur. Bu madenler içerisinde en önemlisi hiç şüphesiz altındır. Elde edilme amacı ne olursa olsun, bundan 7000 yıl önce yaşayan insanın altın hakkında hissettikleri ile günümüz insanının altın hakkında hissettikleri arasında çok büyük bir farklılık bulunmamaktadır. İnsanları asırlar boyu peşinden sürükleyen, savaşlara ve barışlara vesile olan, estetik görünümünden dolayı bir çok kadının rüyasına giren, bazen para, bazen külçe ve bazen de mücevherat eşyası olarak şekilden sekile giren altın, bütün zamanların en kıymetli metali durumundadır. XX. yüzyılın ilk çeyreğine kadar birçok ülkede para olarak kullanılan altın, tedavül aracı olma özelliğini yitirmiş olmasına rağmen sınırlı üretiminden ve yüksek fiyatından dolayı aynı çekiciliğini günümüzde de sürdürmektedir. 

Bu ve buna benzer daha birçok nedenden dolayı insanların altına olan ilgisi tarihin hemen her döneminde artarak devam etmiştir. Aşağıda tüm bu farklılıklar tarihsel bir çerçevede ele alınmakta, altını altın yapan temel özellikler karşılaştırmalı olarak anlatılmaktadır.

Geçmişten Günümüze Altın 

Parlak sarı rengi ile insanları adeta büyüleyen, aşındırıcı dış koşullardan etkilenmeyen, rahatlıkla işlenebilen, kolayca dövülüp çekilebilen altın, ticari değerini ve kimliğini tarihin hemen her döneminde koruyabilen kıymetli madenlerin başında gelmektedir. Diğer madenlerden ayrı olarak kendine has birçok özelliği olan bu kıymetli maden, tasarruf, süs ve değişim aracı olarak binlerce yıldan beri kullanılmaktadır. Üretimindeki sınırlılık, arzının fiyat artışları oranında aniden artırılamaması ve yerine geçebilecek alternatif bir madenin henüz bulunamamış olması, altının neden kıymetli olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. 

Yazılı tarih dönemi boyunca altın ile insanlık tarihi içice örülüdür. Bazı toplumlarca güç sembolü, bazı toplumlarca değişim ve servet biriktirme aracı olarak kabul edilen altın, doğada tabii halde bulunmasından ve kolayca işlenebilmesinden dolayı insanoğlu tarafından 7000 yıldan beri kullanılmaktadır. 

Dünyanın en eski altın üreticileri Mısırlılardır. M.Ö. 5000 yıllarında bakır ile doğal bir alaşım halinde bulunan altını toprak altından çıkarmaya başlayan Mısırlılar, M.Ö. 3900 yıllarında geliştirdikleri ısıtma teknikleri sayesinde elde ettikleri altını eritmeyi ve işlenebilecek hale getirmeyi başarmışlardır. Altından mücevherat eşyası yapan ilk kavmin Asurlular olduğu söylenmekteyse de, Bulgaristan'da Varna şehri civarında bulunan ve M.Ö. 5000 yıllarında yapıldığı anlaşılan altın eşyalar ile arkeologların Uz, Truva ve Miken gibi eski yerleşim yerlerinde buldukları takı ve heykelcikler, kuyumculuğun henüz neolitik çağda doğduğunu ortaya koymaktadır. 

M.Ö. 3100 yıllarında standart altın külçelerinin basımına ve ödeme aracı olarak kullanılmasına başlanmış, M.Ö. 2000 yıllarında Mısırlıların saf altını elde etmeyi başarmalarından sonra Anadolu ve Arap yarımadasına sıçrayan altın madenciliği, daha sonraları Etiopya üzerinden Afrika'nın iç kesimlerine yayılmıştır. 

Henüz paranın icat edilmediği dönemlerde üzerinde marka ve damgalar bulunan bazı külçe ve levhalar paranın ilk öncülüğünü yapmıştır. M.Ö. VII. yüzyılda bazı tüccarlar ve İyon şehirlerince çıkartılan altın ve gümüş alaşımı (elektirum) paralar ticari işlemlerde sıkça kullanılmış, ancak, altın madenlerini ellerinde tutan ve işleten Lidya, İran ve Makedonya medeniyetleri dışında altın para basımı pek gerçekleşmemiştir. Bunu izleyen dönemde Romalılar en önemli altın üreticisi devlet durumuna gelmiş, imparatorluklarının parlak dönemlerinde dünya altın üretiminin üçte ikisini tek başlarına gerçekleştirmişlerdir. Roma İmparatorluğumun parçalanması ile birlikte dünya altın üretimi uzun süreli bir duraklamaya girmiş, altın üretim bölgeleri ortaçağ boyunca önceleri Bizans împaratorluğu'nun daha sonra da Osmanlı Împaratorluğu'nun eline geçmiştir.

Altın ve gümüş gibi üstün özellikli madenlerin bulunmasıyla birlikte bu metaller mübadele aracı olarak kullanılmaya başlanmıştır. Değişim aracı olarak kullanılan bu madenlerin toz, çubuk ve külçe gibi değişik formlarda olmalarından dolayı önceleri büyük zorluklarla karşılaşılmış ve ticari işlemlerde kolaylık sağlamak amacıyla bu madenlerin ölçülebilir ve tartılabilir hâle getirilmesine ihtiyaç duyulmuştur. 

Bu durum karşısında insanlar terazi ve mihenk taşını bulmuş ancak bu araçları her yerde ve her zaman bulmak mümkün olmadığından, mübadele aracı olarak kullanılan madenlerin elle veya gözle kontrol edilebilmesine imkân tanıyan daha farklı kontrol sistemlerine ihtiyaç duyulmuştur. Zamanla, bu kıymetli madenleri birbirlerinden tamamen farklı külçe pozisyonlarından çıkarmak amacıyla önceleri çekiçle, daha sonraları ise cendere ve presler vasıtasıyla yassı ve yuvarlak paralar basma yoluna gidilmiştir. Bu suretle tartılarak veya ölçülerek kullanılabilen mübadele araçları, basılı ve standart hale getirilmiş, ancak bu sefer de her isteyenin istediği tarzda para basabilmesinden dolayı birtakım hile ve usulsüzlükler ortaya çıkmıştır. Bunun üzerine parayı bastıran kişinin sorumluluğunu göstermek amacıyla paraların üzerine çeşitli şekillerdeki işaret ve damgalar basılmıştır. Fakat güçlükler bu şekilde de giderilememiş, damga ve yazı yönünden birbirinden farklı binlerce çeşit para ortaya çıkmış, nihayet para basma yetkisi o ülkeyi veya topluluğu temsil eden hükümdarlara bırakılmıştır. 

Üzerinde ayar ve ağırlığının garantisi anlamında damga bulunan ilk paranın ne zaman ve kim tarafından çıkarıldığı kesin olarak bilinmemektedir. Bundan XIX asır önce yaşayan Lexicographe Pollux ilk resmi parayı basanın Argos kralı Pheidon mu yoksa Lidya kralı Gyges mi olduğu hususunda kesin bir karara varamadığını kaydetmektedir. Son araştırmalar ilk paranın M.Ö. VII. yüzyılda Lidyalılar tarafından Anadolu'da basıldığını ve bu paranın 3/4 oranında altın, 1/4 oranında da gümüş ihtiva eden elektirumdan imal edildiğini ortaya koymaktadır. M.Ö. IV. ve III. yüzyıllarda Yunanlılar tarafından estetik değeri oldukça yüksek altın paralar basılmıştır. 

Madeni paralar insanlık tarihinin yaklaşık 3000 yıllık evresini tüm açıklığıyla gözler önüne seren nadir vesikalardır. Yüzyıllar boyunca toprak altında kalmalarına rağmen pek az deforme olan madeni paralar, eski medeniyetlerin ve kavimlerin yaşam biçimlerini, kültür düzeylerini ve tarihlerini tüm çıplaklığı ile ortaya koymaktadırlar. Madeni paralar, binlerce yıllık insanlık tarihine tarafsız şekilde ışık tutan kaybolmaz belgelerdir. Toprak altından çıkartılan eski paralar sayesinde Neron, Sezar, Kleopatra ve Napolyon gibi tarihe mal olmuş binlerce şahsiyetin portreleri, halk kitlelerinin inançları, sanatkârların yetenekleri, kişilerin ve toplumların psikolojisi incelenebilmektedir. 

Antik değeri olan bazı paraların üzerinde balık, at, kuş, geyik, ejderha, yılan, çiçek ve başak gibi figürlere rastlanırken, bazı paraların üzerinde günümüzde varlığı dahi bilinmeyen hayvan ve bitki resimleri göze çarpabilmektedir. Mitolojik olayların, savaş kahramanlarının ya da düşüncenin madde üzerine işlendiği altın, gümüş ve bakır paralara hemen her toplumda rastlamak mümkündür. Şimdiye kadar yapılan incelemelerde tespit edildiği kadarıyla en eski paralar Anadolu'da ve bilhassa Milet, Phocee ve Efes gibi birbirine çok yakın şehirlerde basılmış ve genelde elektirumdan imal edilmiştir. Bunlarda resim ya yoktur yada çok acemice basılmıştır. Zaman geçtikçe sosyal, siyasi, iktisadi ve mitolojik olayların etkisi altında kalınarak hayvan ve hayvan başları da para üstüne basılmaya başlanmış, sihirbazlıklar, doğaüstü güçler ve koyu dinsel inançların egemen olduğu devirlerde tabiatüstü olaylara ve bu arada yırtıcı ve ehil hayvanlara da yer verilmiş, başaklar ve üzüm salkımları bereket sembolü olarak kullanılmıştır. Eski paraların birçoğunda şehirleri temsil eden kaleler, evler ve kapılar yer almaktadır. Güreşlerin, yarışların, avların büyük bir titizlik ile resmedildiği bazı madeni paralara bakarak geçmiş toplumların kitle psikolojisi incelenmektedir. Örneğin, özellikle Yunan ve Roma paralarında gerek giyimleri, ge­rekse saç süslemeleri bakımından kadınlara büyük önem verilmektedir.

 

 

Anasayfa - İktisat - Makale - Ekonomi - Borsa - İstatistik - Türkiye Ekonomisi - Ekonomi Sözlüğü

Since 2005