Türkiye Ekonomisi
Dünya Ekonomisi
Osmanlı Ekonomisi
Finansal Ekonomi
İşletme Ekonomisi
Hizmet Ekonomisi
Kalkınma Ekonomisi
Tarım Ekonomisi
Borsa ve Yatırım
Ekonomi Sözlüğü
Ekonomi Ders Notları
Ekonomi Düşünürleri
Genel Ekonomi Soruları
Özel İstatistik Arşivi
Özel İktisat Konuları
Açık Öğretim İktisat
Ekonomi Kurumları
Kamu Yönetimi
Kamu (Devlet) Maliyesi
Sigortacılık Konuları
Türkiye İktisat Tarihi
Yeraltı Ekonomisi

Kredi Kartı Piyasası

Gelişmekte Olan Ülkeler

Finansal Piyasalar

Kent Ekonomisi

Liberalizm

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Bilgi Çağında Dini Değerlerin Geleceği 

Prof. Dr. M. Sait Yazıcıoğlu 

Öyle görünüyor ki, 21. yüzyıl teknolojik ve biyolojik alandaki gelişmelerin zirveye ula­şacağı bir döneme sahne olacaktır. Bu alanlar­da gerçekleşen   başdöndürücü yeni buluş ve 

yorumlar sosyal, teknolojik ve moral değerler açısından toplumları büyük oranda etkileye­cektir. 

21. yüzyılın öne çıkan en büyük özelliği ve belirleyici vasfı, "Bilgi Toplumu" olmasıdır. Artık bilim her şeyi yönlendirici bir konuma adaydır. Bilgisayarın çok büyük bir hızla insan hayatının her alanına girmiş olması başlıbaşına bir olaydır. Bu yüzyılda insanın adeta her dav­ranışını ve eylemini belirleyecek olan bu olgu, bir ölçüde bağımlılık da oluşturmaktadır. 

Zaten şimdiden şikayetçi olduğumuz ve kaybolmakta olan sosyal hayat, bu yüzyılda nasıl bir hal alacaktır? 15-20 yıl öncesinin hayal edilen, insanlar arasındaki sıcak ilişkileri, kom­şuluklar, birbirinin derdi ile yakından ilgilen­me gibi sosyal olaylar artık unutulrriuş, her şey makinalardan çıkan tuhaf seslerin ardına gizlenmiştir.   Hızla  gelişen ama mekanikleşen  dünyada bu teknoloji harikası aygıtlar pek çok   şeyi kolaylaştırmış, ancak ruhsuz ve ürkütücü  bir tabloyu da karşımıza çıkarmıştır. 

Batının geçen asırda gerçekleştirdiği sa­nayi hamlesi pek çok sorunu da beraberinde getirmiştir. Sanayi ve teknolojideki dev adım­lar, sosyal hayatı büyük ölçüde etkilemiş, top­lumların dengeleri alt üst olmuştur. Bunun so­nucu olarak psikolojik, sosyolojik ve antropo­lojik alanlar önem kazanmış, bu sosyal disip­linler büyük gelişme sağlamıştır. Türkiye bil­hassa 80'li yıllardan sonra, sanayideki atılımına paralel olarak, sosyal alandaki olumsuzlukları dengeleyici önlemleri almada maalesef çok başarılı olamamıştır. 

Batı bugün bilgi çağının sorunları ile karşılaşmaya başlamıştır. Canlıların kopyalan­ması ile ilgili gelişmeler yeni sorunları da bera­berinde getirmiştir. İnsanların da kopyalanma­sı veya hücrelerin yaşlanmaları önlenerek, in­san ömrünün çok daha uzaması gibi çalışma­ların, beraberinde getireceği sosyal soranlar şimdiden insanları meşgul etmeye başlamıştır. 

Ortalama 150 yıl yaşayabileceği varsayı­lan insanlardan oluşan toplumlarda ölememe sorunu yaşanabileceği, bu yaştaki insanlardan oluşan bir toplumda hayatın nasıl sürdürülebi­leceği gibi soranlar, şimdiden araştırma konu­su yapılmaktadır. 

Bütün bu gelişmelerin dini değerler açı­sından da irdelenmesi ve bu alanda ortaya çı­kabilecek muhtemel sorunların da şimdiden ele alınması gerekmektedir. Yoksa moral ve dini değerler açısından, bir kısım tahribatların yaşanması kaçınılmaz olacaktır. Sarsılan bir kı­sım değerler ve inançlar yerli yerine oturtulma­lı, başdöndürücü gelişmeler sonucu ortaya çı­kabilecek inançla ilgili zaaflar giderilmelidir. 

Bu Nasıl Başarılacaktır? 

İslam ülkelerinin bu konuda daha avan­tajlı olduklarını rahatlıkla söyleyebiliriz. Ancak sorunların kolaylıkla aşılabileceğini söylemek ne yazık ki o kadar kolay değildir. 

İslâm ülkeleri daha rahattır; çünkü İslâ­miyet en son ve insan fitratına en uygun din­dir. Oku emri ile başlayan Kur'an, insanı tefek­küre ısrarla davet etmekte, ortaya çıkacak so­ranların temel ilkelere ters düşmeyecek bir üs­lup içinde çözülmesini önermektedir,  islâm toplumları "İçtihat" kavramında şekillenen bu aklî tefekküıü işlettikleri zaman, dünyaya ör­nek medeniyetleı oluşturmuşlardır. Her tıka­nıklık aklıyor, toplum engei tanımadan ilerli­yordu. Daha sonraları çeşitli sebeplerle içtihat faaliyeti duraklamış, İslâm toplumları da kısır bir döngü içinde kendilerini yenileyemedikleri için bugünkü duruma ulaşılmıştır.

Demek ki bu bilgi çağında soranlar da­ha ağırlaşacaktır. Bu sorunları aşıp düze çık­mak için Kur'an'ın tavsiye ve telkinlerine dö­nüşten başka çıkar yol yoktur. Kur'an'ın insan­lara verdiği aklî tefekkür ve onun sonucu an­cak çıkış bulunabilecektir. Yani sihirli anahtar yine elimizdedir. Onu kullanabilmemiz halin­de düze çıkma imkânı vardır. Bu bakımdan İs­lâm toplumları ellerinde mevcut Kur'an gibi evrensel ve ezeli kaynak sayesinde, soranları aşabilmede daha şanslı bir konumdadırlar. 

Ancak bunun için bir zihniyet değişikli­ğine ihtiyaç vardır. Dinin değişmez temel ilke­lerinin dışında kalan, gelişmeye paralel olarak ortaya çıkan soranlara ana ilkelere uygun yorumlar getirmek sureti ile, statik değil dinamik bir üslup oluşturulmalıdır. Başka bir ifade ile, yapılamaz denen içtihat kuramıma hayatiyet verilmeli, tarihte icra ettiği fonksiyonlar yeni­den hayata geçirilmelidir. Bu espri yakalanabi­lirse, bilgi çağında bilgi toplumuna dönüşen İslâm ülkeleri, soranlarına çözümler üretebilir­ler. İslâmiyet gibi dinamik bir-din, özüne uy­gun bir şekilde anlaşılabilirse, sorunları aşma­da itici bir güç olacaktır. 

Şuna da işaret etmek gerekir ki islâm di­ni değişmez katı kurallar manzumesi değildir. Dinde değişmeyen ilkeler bellidir. Ancak za­man içerisinde ortaya çıkan yeni durumlar kar­şısında dinin özü ve aslı ile çelişmeyen yeni yo­rumlar geliştirilip açılımlar yapılmazsa din dina­mikliğini kaybeder, statikleşir, durağan bir hal alır. O zaman gelişme olmaz, insanlığın önünü açmak için gelen islâm dini, bu yanlış anlayış yüzünden fonksiyonunu icra edemez olur. 

Günümüzde dini değerler hem dünya­da hem de ülkemizde önem kazanmış, insan­ların ilgisini daha çok çeker olmuştur. Bu olgu­nun değişik sebepleri vardır. Göç olayları, ekonomik sebepler, Batı dünyasının cifte stan­dartlı yaklaşımlar: karsısında oluşan tepkiler gibi sebeplerin yanında başka nedenler de bu­lunabilir. 

Ancak bu ilgi ve yöneliş beraberinde bazı sorunları da getirmektedir. Her şeyden önce bu ilginin devamının sağlanması ve bu yoğun yönelişin beraberinde getireceği yeni talep ve soranların çözülebilmesi önem arzeı-mektedir. İşte bu noktada dini alandaki araştır­macılara ve temsil durumunda olan önderlere büyük soramluluklar düşmektedir. 

Bu Sorumluluklar Nasıl Yerine Getirilecektir? 

İşte burada islam   dünyasının haşmetli dönemindeki "dinin yoaımlanması" zihniyeti­nin geliştirilmesi çözüm olacaktır. Asırlarca önce yazılıp o dönemin şartlarına göre oluşan "fıkıh külliyatı" din gibi algılanırsa işin içinden çıkılamaz, Fıkıh din demek değildir. Bir dö­nem din bilginlerinin gayretleri sonucu ortaya konan dini yorumlardır. Bu yorum ve çözüm­ler günümüz soranları için de çözüm ise mese­le yoktur. Ancak uyuşmuyorsa veya günümüz­de yeni soranlar ortaya çıkmışsa onlara yeni çözümler. gerekir. Fıkıh burada bize ışık tutabilir, yol gösterici olabilir. 

Bu  zihniyet  islâm  dünyasına  yerleş­medikçe çözüm de bulunamayacaktır. Bu yeni bir buluş veya öneri değil, dinin aslında var olan, asırlarca uygulanan, ancak daha sonra taklit ve eski ile yetinme anlayışı sonucu ile unutulan, adeta kaybolan ancak gerçekte elimizin altında olan bir hazinedir. Soranları aşmanın çaresi ve yolu buradan geçmektedir. 

Sonuç olarak 21. yüzyılda Bilgi Top­lumunun getireceği ilâve sorunlar değişik açılardan toplumları zorlayacaktır. Dini değer­ler açısından da büyük zorluklar yaşanacağı bugünden görülmektedir. Önemli olan sorun­lar yumağı içinde kaldıktan sonra nereden başlanacağını bilememe çaresizliğine düşmeden tedbirler alabilmek, çözümler üretebilmektir. Yoksa her zaman olduğu gibi çaresizlik içinde palyatif sonuca ulaşması imkânsız sözde ted­birlerle oyalanmaktan başka bir şey elden gel­mez olur. 

 

 

Anasayfa - İktisat - Makale - Ekonomi - Borsa - İstatistik - Türkiye Ekonomisi - Ekonomi Sözlüğü

Since 2005