Türkiye Ekonomisi
Dünya Ekonomisi
Osmanlı Ekonomisi
Finansal Ekonomi
İşletme Ekonomisi
Hizmet Ekonomisi
Kalkınma Ekonomisi
Tarım Ekonomisi
Borsa ve Yatırım
Ekonomi Sözlüğü
Ekonomi Ders Notları
Ekonomi Düşünürleri
Genel Ekonomi Soruları
Özel İstatistik Arşivi
Özel İktisat Konuları
Açık Öğretim İktisat
Ekonomi Kurumları
Kamu Yönetimi
Kamu (Devlet) Maliyesi
Sigortacılık Konuları
Türkiye İktisat Tarihi
Yeraltı Ekonomisi

Kredi Kartı Piyasası

Gelişmekte Olan Ülkeler

Finansal Piyasalar

Kent Ekonomisi

Liberalizm

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Bilgi Sağlığı 

Prof. Dr. Ahmet inam 

Türkçe'de yanlışlıkla "bilgi çağı" diye adlandırdığımız enformasyon (malumat) çağı­nın çığırtkanlığını yapanlar bu çağın bilgisine ya da enformasyonuna ne ölçüde sahip acaba? 

Bilgi ile enformasyon (malumat) arasın­daki ayırımı kabaca şöyle anlatabiliriz: Hesabı verilebilen, insan yaşamı ile bir anlamda bü­tünleşebilen malumata bilgi diyebiliriz. Bilgi, malumatı tartışmakla, sorgulamakla, malumatı bir bütünlük içine koymaya çalışan kuramsal çerçeveler oluşturmakla ortaya çıkmaya başlar. Sokrat'ın "irdelenmemiş yaşam, yaşamaya değ­mez" savına benzer bir biçimde "bilgiye dö­nüştürülmeye çalışılmayan malumat, edinilme­ye değmez" diyebilir miyiz? Bilgiye gerek duy­mayan, malumatla yaşayıp giden insanların, kolayca yönlendirilip, medya ile, "eğitim"le us­taca şekillendirilebildiğini düşündüğümüzde, "bilgi çağı" diye kafamızda büyüttüğümüz ça­ğın, bu bilinçsizliğimiz sürdüğü sürece, "ka­ranlık çağa" dönüşebileceğini unutmamak ge­rek. 

Bu yazımda, insanın bilgiyle olan ilişki­sinde karşımıza çıkan sorunların anlaşılması için kimi kavram önerileri ile tartışmalar açmak istiyorum. Önce, insana ilk bakışta çok basit gibi görünen bir sav ile ortaya çıkayım: "Bilgi ya da malumatın (Bu bağlamda bu ikisi arasında bir ayırım yapmıyorum!) insan yaşayışında tek başına bir anlamı yok. Bilgi, insan yaşamı­nı oluşturan diğer "öğelerle" birleşebildiğinde, etkileşebildiğinde önem kazanıyor. 

ikinci savım, ilkine bağlı: Bilgi bir an­lam zemini içinde yaşanır. Bu zemin, bilgileri­mize bir "çerçeve" kazandırıyor. Hepimiz, ha­yatımızın anlamım dayandığımız bu anlam ze­minlerinden alırız. Bu zemin, yaşadığımız top­lumun kültürüyle, kültür ürünleriyle, eğitimi­mizle; başarabilirsek, kendi kişisel çabaları­mızla oluşur, işte, "bilgi çağının" sorunu, bilgi­yi bir çerçeve içine koyarken, çerçeve içinde yaşarken, ortaya çıkıyor, insan, bilgi üretiyor, bilgileniyor; haber veriyor, haber alıyor; öğre­niyor, öğretiyor; ama bilgisini "anlayamıyor"; anlam çerçevesine yerleştiremiyor; yerleştirdi­ğinde, çerçevenin diğer öğeleriyle bütünleşti-remiyor. Malumat teknoloji haline gelmiş; bu teknolojiye bizim gibi ülkeler yetişmeye çalışı­yor; bunun için çığırtkanlar çağa övgüler düzü­yor, "bilgiyi" göklere çıkarıyor. Bilginin bilgisi­ne erişemeyince "bilgi enayisi" olmak kaçınıl­mazdır. 

Anlam Zeminimizde Bilgi 

Gerçekliğe açılan kapılarımız, algıları­mız, belleğimiz, bilincimiz, bedenimiz, düşün­me etkinliğimiz, duygularımız, anlam zemini üstünde, bu zeminin dinamik bütünlüğünde yaşanır. Elimde tuttuğum kalem, benim onun­la ilişkimi bütünleyen anlam çerçevesi içinde, anlam zemininde bana birşey ifâde eder.

Anlam zeminimizi oluşturan öğeler ne­lerdir? İnsan yaşamında felsefenin tuttuğu yer­le ilgili bir süredir geliştirmeye çalıştığım gö­rüşler açısından, anlam zemininin şimdilik do­kuz öğeden oluştuğunu söyleyebilirim. Bilgi bu öğelerden biridir. Dünyaya verdiğim anlam içinde bilgim önemli bir yer tutar. Bu yer, bil­gimin zeminini oluşturan diğer öğelerle bağını anladıkça belirginleşir. Çağımızdaki "bilgi ce haletf'nin bu ilişkileri yeterince anlayamamak- tan, gerektiği gibi yaşayamamaktan kaynak landığını düşünmekteyim.

Konumuz bilgi olduğu için, bilgi üzeri­ne odaklanarak, bilgimizin zeminin diğer öğe-leriyle gözden kaçırılan ilişkilerine kısaca dik­kat çekerek yorumlarımı sürdüreyim. 

1. Bilgi-mantık bağı. Bilgimizin mantık­la olan ilişkisi, çağımızda bilgisayarları oluştu­ran mantığın egemenliğinde görünüyor. Böy­lesi bir mantık merkezli bakışta, bilginin "dü­zenlenmesi", sistemleştirilmesi, bilgi bankaları­nın kurulması çabaları ortaya çıkıyor. Şimdiler­de teknoloji ile birleşmiş, Galileo ile başlatabi­leceğimiz modern bilimde, yalıtıcı, kendine matematiksel dille ifade arayan bir bilgi anlayı­şının egemenlik kazandığını görmekteyiz. Mantık, Eski Yunandaki anlamıyla Logos, bil­gimize temel olmaya çalışıyor.

2. Oysa, insanın tümüyle mantık ege­menliğinde bir yaşam süremediğini, duygu öğesinin sürekli olarak ortaya çıktığını gör­mekteyiz. Aydınlanma sonrası Bau Kültürü, akılı mantıkla özdeşleştirmiş. Aklın bu denli mantıklaştırılması, aklın kendi kendini çok sıkı biçimde denetimi, anlam zeminindeki diğer öğeleri öldürmesine yol açabiliyor. Duygu ile mantığın ilişkisi, sağlıklı biçimde yaşanamı-yor.Ne aklın duygularca sersemletilmesi ne de duyguların akıl tarafından ortadan kaldırılma­sı, insanın bütünsel varlığına yakışıyor. Bu an­lamda bilgi, ne kurutulmuş, içi boşaltılıp "bi-çimselleştirilmiş" mantıkla ne de yalnızca duy­guların itip kakması ile yaşanabilir. Duygu-mantık bağının, çatışmalarda dolu mantık-duygu uyumunun, dalgalanmaları içinde, bilgi, insan yaşamında anlam zeminine oturabilir. 

3. Anlam zeminimizde mantık ve duygu öğelerinin yanında, oyun öğesi de vardır. "Oyun", Homo Ludens'm (oyun oynayan insa­nın) kendi varlığını yaşamasında, onsuz edile­mez bir "özelliğidir". 

Bilgi bir yük, toplumsal konumumuzu yükselten bir güç, rahatımızı sağlayacak bir olanak.dünyadaki güç kavgasında bizi ezil­mekten kurtaracak bir silah değildir. Oyunla bilgiye erişmek bir keyiftir, bilgi oyunla daha iyi  anlaşılabilir,  öğrenilebilir.  Oyun,  bilgiye katkıda bulunabileceğimiz yaratıcı yetimizi ha­rekete geçirir. Oyun, bir coşku, bir aşk yaratır bilgiye uzanan insana şaşırtıcı köprüler kurar 

4. İşte tam da bu noktada, bilginin ze­minimizin dördüncü öğesi olan özgürlükle il­gisi gündeme geliyor. Bilgi özgürleştirmelidir, özgürleştirici olmalıdır. Bizi kıskaca alan, eli­mizi kolumuzu bağlayan; düşlerimizi, beklen­tilerimizi, umutlarımızı söndüren, karşısında aşağılandığımızı hissettiğimiz bilgiden yana ol­mamalıyız. 

5. Şimdiye dek söylediklerimizi topar­larsak, bilgi, duygularımızla yaşanacak ama mantığın sağladığı çözümleme, birleştirme, eleştiri gücünden uzak kalmayacak, mantığın kalıplaştıncı, dondurucu etkilerini, duyguların dönüştürücü devingenliği ile dengeleyecek; düşlerle, umutlarla, beklentilerle, oyun isteğiy­le birleşecek, ama oyun bizi avutmayacak, uyutmayacak, özgürleştirecek.

Bilginin güç olduğu savı, çağımızda, bil­gi teknolojiyle, medyayla, politik kavgayla, ekonomiyle, silah üretimiyle, askerlikle birleş­tiğinde açıkça görülüyor. Bilginin çıkarlardan uzak, yansız olarak üretilip kullanıldığını san­mak (Bilimsel bilgilerin, manevî bilgilerin böy­le bir yapı taşıdığına inananların sayısı hiç de az olması gerek!), bilginin "Güç"le iktidarla, yönetimle, egemenlik kurma dürtüsüyle olan, anlam zeminimizden gelen bağını görmemek demektir. Güç anlam zeminimizin temel bir öğesidir; dünya gezegenimizdeki serüvenimiz­de bio-ekolojik varlığımızla yakından ilgilidir. Bilginin yaşamın sürmesi için gerekli enerjiyi bürünleyen bir özelliği var.

Yaşadığımız çağ, bilgiyi güç olarak kul­lanıyor. Modern çağın başlangıcından bu yana, Hobbes'cu bir dünya anlayışının, bilginin yüz­lerce yıl geçmişinden gelen dinsel görünümlü gücüyle (örneğin, Eski Mısırda Ruhban sınıfı­nın doğa hakkındaki bilgiyi tekellerinde tutup, gereğinde halkın üzerinde egemenlik kurmak için kullanması!) birleşmesi, kötüye kullanımı­na yol açmakta. İnsanlar bilgiyle kör olmakta, bilgiyle cahilleşmekte. 

6. Fetih duygusunun, egemenlik kurma tutkusunun yanında bilgiyi ilişkiye sokacağı­mız "güven" öğesini de unutmamak gerekir. Bir topluluğa "âid olma" gereksinimi, dayanış­ma, dostluk, muhabbet, anlam zeminindeki güven öğesini oluşturmakta. Bilgiyle güven­mek, güvenle bilgilenmek! Bilgiyle dostluk, dostlukla bilgi. Bilgilenerek sevebilmek, seve­rek bilgilenmek. Bilgiyi aşkla yaşayabilmek. İçi kurumuş, "ruhsuz" bilim adamları, teknisyen­ler, bilgi tüccarları, basma kalıp eğitimciler bi­limin aşk olduğunu unutmuşlar. Aşkı bilgiyle yaşayabilmek için "kör kütük" aşkların bilgiyle bakma ihtiyacı yok mu? Bilgi çağındaymışız, neden aşk çağında değiliz? 

Mantıksal gözlükle bakılan "keskinleşti-rilmiş" bilgi, güvenin aşırı sömürülmesine, kö­tüye kullanılmasına engel olabilir. Bilginin yol açabileceği umutsuzluğa, tükenmişliğe, dire-nebilmek için, güvenin karşı koyucu gücüyle geleceğe yönelmek, geleceği kurmaya, yapı­landırmaya çabalamak olanağımız var. Sorun, yeniden söylersek, bilgiyi, insanın anlam zemi­ninde harmanlamayı, beslemeyi, bütünleştire-bilmeyi başarabilmekte. Bu da yine bir ölçü­de, daha incelmiş düzeyde bilgiler gerektirebi­lir. Bilgimize bakmak, bilgimizin bakımı, için gerekli bilgiyi nasıl elde edeceğimiz konusun­daki birkaç ipucunu yazımın son bölümünde tartışacağım. 

7. Ahlak, bilgiden önce geliyor. Çağı­mızda Levinos'ın ortaya attığı bu savın, anlam zeminimizdeki devinimsel ilişkiler ağını aydın­latmada önemli bir dayanak olduğunu söyle­yebiliriz. Ahlakı öğreniyor muyuz? Değerler, yaşam biçimleri eğitim yoluyla bize veriliyor, içimizdeki ahlak duygusuyla, sorumlulukları­mızı, değerlerimizi yaşıyoruz. Ahlak duygusu "dışarıdan", "öğrenilerek", "bilgi aracılığıyla" bize aktarılmıyor. Belki, eko-sosyo-biyolojik yapılanmamızdan, belki de insanların bir ara­da yaşamasım olanaklı kılacak, doğuştan getir­dikleri özellikleri gereği, ahlak duygumuz "bi­zim içimizde", benliğimizi oluşturan temel bir öğe olarak kendini gösteriyor. 

Bilgi ahlakı, yüzyılımız biterken önemli tartışmalara gebe. Ahlakın bilgiden önce oldu­ğu anlayışı, birarada yaşamayı henüz yeterince beceremeyen insanın, bilgisinin esiri olmasını önleyecek bir umut da serpebilir yüreğimize. Aristo, "her insan doğası gereği bilmek ister" diyordu. Çağımız bu isteğin "aşırı", "çok aşırı" biçimde doyrulduğu bir çağ görüntüsünü ka­zandı. Elektronik haberleşme ortamı içinde, sayısız gazete, dergi kitapla malumat fırtınası­na tutuluyoruz. Bu bilgiyi, nasıl olacak da,dostluklar, sevgiler kurmada, bir arada ya­şama çabasında, evreni anlamaya çalışmakta kullanabileceğiz? Teknolojinin, ekonominin, medya sarhoşluğunun egemenliğindeki bilgi­yi, insanın iç dünyasının derinliklerinde bulu­nan ahlak dünyasıyla canlandırmak, bir anla­mıyla özgürleştirmek gerekiyor. 

Bilginin "kötüye" kullanılması sorunu, bilgi ile karar verme, karar verme ile eylem, (uygulamaya geçme) bağlantılarını gündeme getiriyor. Karar ve eylemin bilgiye dayandığını, bilgilerden etkilendiğini söylerken, bilgiden "fazla" (belki de "eksik"), "farklı" olduğunu unutmamalıyız. Bizim gibi ülkelerde, "bilgilen-dirme"nin, bir anlamıyla "eğitimin", insanın karar vermeleri ve eylemleriyle ilgili sorunları­nı çözebileceği düşünülüyor. Eylem ve karar­ları içeren ahlak bilgiden elbette farklıdır; bir ustalıktır, bir yaşama ustalığı! İçimizdeki ahlak duygusunun işlenip, kültürümüzün öğeleriyle zenginleştirilerek, dünyayı güzel ürünler ve eylemlerle bezeyecek duruma getirilmesi, bir yönüyle yine bilginin bakımı sorununa götürü­yor bizi. 

İşte anlam zemininin temel öğelerinden olan estetikle, güzellik duygusuyla, güzeli ara­ma, bulma, yaşama olanağımızla bilginin ke-siştiği yerlerden birini daha (sonuncusunu!) görüyoruz. Bilgi güzelliği yutmamak, yok et-memeli; güzellik bilgiye kayıtsız kalmamalı, Arayan, araştıran bilim adamları, kültür adamlan, gerçekliğin güzellik boyutunu, aradıkla-rındaki güzelliğin keyfini yaşayabilmeli. Bilgi, üzerimize tatsız, tuzsuz, korkutucu, tahrip edi­ci bir biçimde gelmemeli. İnsan neyi bilirse on­daki güzelliği de bilebilmeli (Ya çirkinlikler?)

Çok hızlı, biraz da üstünkörü biçimde bilgimizin anlam zeminimizdeki yerine işaret etmeye çalıştım. Bu çabamda, bilgimizin zemi­nimizle bütünleşememesi, zeminimizin diğer öğeleriyle bir uyum yaratamaması, onlarla bir orkestrasyonu gerçekleştirmemesi durumun­da, bilgi sağlığımızın yitirileceği doğrultusun­da ipuçları vermeye çalıştım.

Şimdi, bilgi sağlığımızın sağlanmasında bilgi bakımının nasıl yapılabileceği üstüne ba­zı önerilerde bulunacağım. 

Bilgi Bakımı: Meydan ve Hamam 

Bilgi teknolojisinden, bilgi bankaların­dan söz ediliyor da, bilgi bakımı gibi bir kav­ram pek ilgi çekmiyor.

Batı sağlığı (Belki Batı Dillerinde buna örneğin İngilizce'de Epistemic Hygiene dene­bilir Eski Yunanca'da hugieinos sağlıklı de­mek!), yalnızca sağlıklı, güvenilir bilgilerin edi­nilmesi, bilgi savlarının haklı kılınması çabala­rını içermiyor; bilginin insan yaşayışıyla, insan "ruhuyla", onların anlam zeminimizle bağıyla da ilgili. Bilginin "kokuşması", "bozulması", "çürümesi" söz konusu. Bu durum, ilk bakışta sanılabileceği gibi, bilgilerin "eskimesi" anla­mına gelmiyor. "Bozulmuş" bilgi, yeni de ola­bilir. Anlam zeminimizdeki işleyişi bozan bilgi­dir, anlam zeminimizin virüsüdür. 

Bilginin üzerine nasıl titreyeceğiz, nasıl koruyacağız onu? Kimden, nelerden? tşte bilgi bakımı, bu sorulara aranılan yanıtlarla başlı­yor. Ben, bu yazının sınırları içinde, bilgi bakı­mının bir açıdan gerçekleştirilebilmesi için iki kavram önereceğim. Bunlar sırasıyla meydan ve hamamdır. Kültürümüzden devşirdiğim bu iki kavramın, anlam zemininin genel bakımın­da yeri olduğu gibi, felsefe bakımı dediğim uğraş içinde de önemi vardır. Kavramların tartışıl­masını öbür yazılarıma bırakıyomm. 

Bilginin bakımı için önce onu meydana alacağız. Bilgilerin, bilgi sistemlerinin meyda­na alınması demek, onların semantik anlamla­rının araştırılması, açıklanması, onları meydan­da (apaçık!) görmeye çalışmak demektir. Bil­gimize açıkça görülüp, incelenebileceği mey­danlar oluşturmak gerek. Bu da ele alacağımız bilgiye göre değişen bir meydan mimarisi de­mektir. Anlaşılacağı gibi.meydan kavramı, ele alma, irdeleme, anlama, kavrama, yorumlama, çözümleme biçimlerini anlatıyor. Her kavramı, bilgiyi, insanı, nesneyi, düşünce ve hayal gü­cümüzde oluşturacağımız meydana yerleştirip anlayacağız. Meydana açılan yollardan yürü­yüp, incelenen bilginin, diğer bilgilerle olan bağını, üzerindeki farkına varmadığımız etkile­ri gösterebilir. Meydana açılan yollar yürüne-bilse bize bu etkilerin neler olduğunu göstere­bilir. Bilgiyi meydana çekerek, üzerine tutaca­ğımız uygun ışıklarla hayatımızdaki yerini göz­den geçireceğiz. Meydana konan bilgi sürekli gözden geçirilecek, kazanılan yeni bilgilerle meydan yeniden düzenlenip, bilgilere yeniden bakılacak. Meydanda devinim, meydanda di­yalog meydanda tartışma, meydanda cân bul­ma, meydana gelmeler yaşanacak. Bilgiler onarılacak, düzeltilecek, kokuşan bölümler atılacak, tazelenecek. 

Meydan ve meydana açılan yollardan oluşmuş meydan "metaforunu", "hamam" me-taforuyla tamamlayabiliriz.Hamamda bilgiler, yunup arınacaktır. Meydan herkese açıkken, hamam biraz daha özel, haneiçi (private), bi­raz daha "sıcak" bir ortamı gösteriyor. Görüşle­rin, düşüncelerin, bilgilerin hamama girmesi, bilginin kirlenmesini, bozulmasını engelleyici bir bakım biçimidir. Meydan ve hamamda or­tak olan ikisinin de bir orta yerinin olmasıdır. Hamamdaki göbek taşı, göbek taşına "açılan" kurnalar, yıkama işini üstlenen tellaklar, hama­ma alınan bilgilerin arındırılıp yıkanmasında, bilgilerin, görünen yüzlerinin ardındaki yüzle­rinin ortaya çıkarılmasında bilgi bakımı açısın­dan etkin olan bakım öğeleridir. 

Bakım için bilgi bakımevi oluşturulabi­lir. Ben bilgi bakımevinin yerine meydan ve hamam kavramlarından söz ettim. Bilgileri meydanda irdeleyerek, meydandaki görünen yüzlerinden kalkarak, meydana açılan "sokak­ları" geçip, meydandaki bilginin diğer bilgiler­le, insan yaşamıyla olan bağını görerek, yı­kayıp arındırmak amacıyla hamama gidilebilir. 

Bilginin, eğer ona uygun meydanlar ve hamamlar yapılabilirse, yaşamımızdaki yerini, anlam zeminimizdeki devingenliğini yakala­ma, onunla insan varlığını incitmeden bütün­leşebilme olanağımız vardır; yeter ki, bu olanağı gerçekleştirebilme umudunu ve karar­lığını ve eyleme geçme yürekliliğini yitir-meyelim.

 

 

Anasayfa - İktisat - Makale - Ekonomi - Borsa - İstatistik - Türkiye Ekonomisi - Ekonomi Sözlüğü

Since 2005