Türkiye Ekonomisi
Dünya Ekonomisi
Osmanlı Ekonomisi
Finansal Ekonomi
İşletme Ekonomisi
Hizmet Ekonomisi
Kalkınma Ekonomisi
Tarım Ekonomisi
Borsa ve Yatırım
Ekonomi Sözlüğü
Ekonomi Ders Notları
Ekonomi Düşünürleri
Genel Ekonomi Soruları
Özel İstatistik Arşivi
Özel İktisat Konuları
Açık Öğretim İktisat
Ekonomi Kurumları
Kamu Yönetimi
Kamu (Devlet) Maliyesi
Sigortacılık Konuları
Türkiye İktisat Tarihi
Yeraltı Ekonomisi

Kredi Kartı Piyasası

Gelişmekte Olan Ülkeler

Finansal Piyasalar

Kent Ekonomisi

Liberalizm

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Cumhuriyetle Beraber Sanayileşme 

Dr. Yüksek Mühendis Soner Aksoy 

Giriş 

Cumhuriyetin 75 yıllık serüveni içersinde ülke­mizdeki sanayileşme hareketlerini dünyadaki gelişme­lerden bağımsız olarak düşünmek mümkün değildir. Esasen bu süreç İçersinde dünyaya oldukça kapalı bir toplum olmamıza rağmen, nereden nereye geldik so­rusunun cevabı, dünya ülkeleriyle yapılan doğru karşı­laştırmalarla ortaya çıkabilir. Toplum da son zamanlar­da bu kanıya ulaşmış, daha önceki yıllarda halkı kandı­ran iktidarların yaptıkları gibi iç piyasa mukayeselerini fazla Önemsemez olmuştur. Zira sanayileşme, kalkın­mayla alakalı önemli bir mekanizma olup, direk kal­kınmış ülkeler arasında yer alabilmekle alakalıdır.

Kalkınmışlık, milletler arası arenada baülılarca tarifi yapılan bir takım ekonomik göstergelerden olu­şur. Başlangıçta "genç ulusların" Baü'yı yakalamaları için salt ekonomik alana İndirgeyerek algıladıkları kal­kınmışlık, kaba batılılaşma hayranlığına paralel olarak günümüze kadar ayniyle devam etmiştir. Halbuki batı­lılar, değişim ve gelişim süreci içersinde oldukları için ekonomik kavramlara da yeni anlamlar yüklemişler, kalkınma kavramını da çok daha geniş boyutlara taşımışlardır. 

Olayı milletler arasına taşıdığımızda ve gelişmiş ülkelerle ekonomik değerlerimizi mukayese ettiğimiz­de, 75 yıllık zaman dilimini, kalkınabilmek ve temelin­de yatan sanayileşmeyi gerçekleştirmek için ,ister yal­nız salt ekonomik boyutuyla, isterseniz bugünkü topyekün yeni kavramlarıyla ele alınız, hiçde iyi kullanma­dığımız, hatta bir mirasyedi üslubuyla zamanımızı har­cadığımız ortaya çıkar. Ama Sn. Cumhurbaşkanımızın tüm siyasi yaşamında kullandığı gibi sadece İç piyasa şartlarıyla halkı uyutan yaklaşımını düşünürsek (bir ay kadar önce de aynı paralelde söylediği gibi) 75 yılda ülkemiz altıya katlanmıştır. Bu tür basit yaklaşımlarla başka ülkelerin aynı süreçte altmışa veya altıyüze katlanmış olmaları okadar önemli olmayabilir. 

Bölüm 1 Kavramlar 

1.1 Kalkınma Kavramı 

Batılıların dünyanın geri kalanını "geri", az ge­lişmiş veya kalkınamamış ülkeler olarak tanımladıkları­nı biliyoruz. Hatta zamanla başta kendimiz olmak üze­re, o ülke insanları, kendilerini gerçekten geri, azgeliş­miş, yoksul vb. saymaya başlıyorlar. Böylece Batılının tarifi yerleşiyor, kitaplara giriyor veya evrenselleşiyor.

Kalkınmamış sayılanların, kalkınmış olduğu varsayılanlar tarafından tanımlandığı bir dünyada, ev­rensel nitelik kazanan bu kavram etrafında gerçekten tatmin edici bir kalkınmayı yakalamak artık sıradan bir olay halinden çıkmıştır. Kalkınmanın boyutları çok bü­yümüş, ekonomik değerler itibarıyla çok parametreli kompleks bir foksiyona dönüşürken, politik açıdan gü­nümüzde stratejik bir olay haline gelmiştir. Kalkınma problemi, bilindiği gibi günümüzde sadece ekonomik büyüme veya sanayileşmeden ibaret olmayıp, milletler arası arenada rekabet edebilen itibarlı bir yer edinme­nin politikasını da içermektedir. Bunun için toplumun gelir seviyesinin yükselmesi, bireylerinin vasıflı eğiti­min alması, güven ortamında sağlıklı ve özgür bir top­lumun oluşturulması ve mutlaka tarih bilincini yitirme­den, ileri medeniyet seviyelerine ulaşmaya kilitlenmiş, demokratik ve sosyal bir hukuk devletinin yapılanma­sı da gerekmektedir. 

Kalkınmanın kapsamı ve tarifi ne kadar değişir­se değişsin, ekonomik gücü artırmanın temel hareket noktası, sanayileşmek olgusunu başarmakla mümkün­dür. Bu bakımdan günümüzde sanayileşme, kalkınma­nın ve ekonomik büyümenin önemli bir mekanizması­dır. Sanayileşme olmadan tüm sektörleri harekete ge­çirmek ve yeterli ekonomik gelişmeyi sağlamak imkan­sızdır. Kalkınmışlığın yalnız ekonomik açıdan ölçeği GSMH'nın böİüşümüyle ilgili olup, dolar bazında so­mut bir değerdir. Kişi başına düşen dolar miktarı önemli anlamlar içermektedir. Mesela günümüzde ge­lişmiş olarak bilinen ve kendilerine (G7) 1er olarak ifa­de eden başta ABD, Japonya, Almanya, Kanada, İngil­tere, Fransa, Rusya 'nın ortalama geliri kişi başına 20 bin doların üzerindedir. Biz ise 75 yılda 5000 doları he­nüz aşamamanın sıkıntılarını yaşıyoruz.Yalnız petrol veya petrol ürünleriyle belli bir ekonomik büyümeye gelmiş, fakat asıl olan sanayileşmeyi gerçekleştireme­miş ülkelerin olduğunu da biliyoruz. Bu tür bir imkana sahip olmayan ülkelerin sanayileşmeyi tüm sektörlerle beraber gerçekleştirmeleri ve böylece kalkınmayı sağ­lamaları gerekmektedir. Kalkman ülkeler arasında ve dünya piyasalarında sürekli rekabet sözkonusudur. Kalkınmışlığın bir göstergeside rekabet gücüdür. 1997 yılı itibariyle ülkemiz 46 seçilmiş ülke arasında ulusla­rarası rekabet açısından 38. Sıralarda yet almaktadır. Bu da başka bir üzücü göstergedir. 

1. 2. Sanayileşme Kavramı 

Sanayileşmek, kalkınma kavramı içersinde en temel öğedir. Öncelikle sânayi kavramını hatırlarsak; sanayi, ükede kaynağı bulunan veya bulunmayan hammaddelerin işlenmiş hale getirilmesi ve onları in­sanların istifadesi için kullanılabilir mamuller şekline getirerek maddi servetler kazanılmasını sağlayan eko­nomik faaliyetler olarak tarif edilebilir. Sanayileşmek ise, çeşitli sanayi faaliyetlerinin egemen olduğu bir ekonomiye sahip olmaktır. Şu halde sanayileşmek, bü­yük boyutuyla ekonomik gelişmesini, çeşidi sanayi sektörlerinin faaliyetlerine bağlı olarak yapabilmektir. Günümüzde sanayi faaliyetleri bilimsel ağırlığı olan fa­aliyetler haline gelmiştir. Bilimin sanayi faaliyetleriyle beraber kullanılması sonunda çeşitli teknolojiler doğ­muştur. Bugün sanayi faaliyetlerinin dışında da pek çok teknolojik gelişmeler olmasına rağmen teknolojinin asıl kaynağı sanayi faaliyetleridir. Bu bakımdan teknolojinin de kısaca tarifini vermekte fayda vardır. 

1.3- Teknoloji Kavramı 

Bilimin, pratik yaşam gereksinimlerinin karşı­lanmasına yada insanın çevresini deneüeme, şekillen­dirme ve değiştirme çabalarına yönelik uygulamaları­nın tümüne teknoloji denir. Başka bir ifadeyle teknolo­ji, tabiatta çoğunlukla ham halde bulunan kaynakların, insan ihtiyaçlarını karşılayabilecek bir duruma getiril­mesi için kullanılan tekniklerin bütünüdür. (Childe, V.G. 1956) 

Tüm insan topluluklarının kendine has geliştir­dikleri teknolojilerinin olduğu yapılan araştırma ve gözlemlerin sonunda anlaşılmıştır, ilk teknolojik geliş­meler barınma, korunma ve avlanma tekniklerinin ge­liştirilmesi ile olmuştur. Kullanılan teknolojilerin sahip olduğu temel prensipler genellikle aynıdır. Çünkü, uy­gulanan tekniklerin temelinde insan İhtiyaçlarının kar­şılanmadı için bir yol bulma ve arama içgüdüsü vardır. İnsanın başlangıçtan beri edindiği ve zamanla ortaya koyduğu bu teknikler, nesilden nesile özellikle yazının icadı ile, kaybolma tehlikesi büyük ölçüde korunmuş olarak günümüze kadar gelmiştir. Ekonomik ve sosyal kalkınmayı amaç edinmiş ülkeler tüm kaynaklarını be­lirli hedefler ve amaçlar etrafında seferber ederler. Bu seferberlikte verimlilik esastır. Bunun da çaresi en ge­lişmiş teknolojilerin öncelikle uygulanmasıdır.Yukarı­da belirttiğimiz gibi her toplumun kendine has tekno­lojileri olmalıdır ve bunu da geliştirmelidir. Ancak gü­nümüz bilgi çağında bütün teknolojik gelişmeleri biz­zat yapmak mümkün olmayabilir, ileri ülkelerde bile bu mümkün değildir. Fakat mümkün olanlarını mutla­ka yaparak, diğerlerini kolayca transfer edebilme imka­nını sağlamak gerekir. Toplumların kültürel, ekonomik ve sosyal yapıları ulaşmış bulundukları teknolojik sevi­ye ile irtibatlıdır. Bütün ülkeler bu sebeble yeni tekno­lojiler elde etmeye ve edindikleri teknolojiyi de yayma­ya çalışmaktadırlar. Teknoloji çağımızın karakteri ve kilit meselesi haline gelmiş bulunmaktadır. Teknolojik gelişme herşeyden önce bir kalkınma hadisesidir. Da­ha çok ve daha kaliteli mal ve hizmet üretimidir. Bütün dünya ülkeleri daha az kaynak kullanarak daha kalite­li ve daha çok miktarda üretim yapabilmek için bilgi bi­rikimlerini arttırmak ve teknolojilerini geliştirmek yolu­na gitmektedirler. 

Teknoloji, Yunanca "tekhne" (sanat, zanaat) ve "logos" (söz, sözcük) kelimelerinden oluşturulan bir terimdir. Eski Yunanda "sanatlar üzerine konuşma " anlamına geliyordu. Zaman içinde anlamı değişerek bilimsel araştırmalardan elde edilen somut ve yararlı sonuçların ve bunlara ait araç, yöntem ve süreçlerin bütününü ifade eden bir anlam kazanmışür. Teknikte, temel olarak alet yapımı ve alet kullanarak-sonuç alma yöntemleri anlamına gelir. Alet yapma yeteneği insan oğlunu öteki canlılardan ayıran temel niteliktir. Bu özelliği nedeniyle insan varolduğundan beri teknoloji üreten bir varlıktır ve teknolojinin tarihi insanlığın tüm evrimini içerir. Kısaca bu teknikler veya teknoloji insan türünün zamanla kazandığı bilgi birikimlerini kendi menfaati İçin iyi şekilde kullanmasıdır. Ve tarihteki çı­kışı ve gelişimi içersinde de teknoloji yukarıda da be­lirtildiği gibi öz menfaati olan barınma, avlanma ve ko­runma için uygulanmıştır. Bugün için bu temel menfa­atler değişmemiştir, yine insanlar bilim ve teknolojinin sonuçlarını ülke insanlarının daha iyi barınma, daha iyi beslenme ve daha emin korunma sistemleri için kul­lanmaktadırlar. Bu bakımdan ülkelerin kendilerine öz­gü teknoloji üretmeleri zorunludur. Buna göre sanayi kurma, sanayileşme, bilim ve teknoloji ile iç içe olan bir faaliyettir. Buradan anlaşılıyor ki sanayileşmek an­cak iki temel unsurun varlığıyla mümkündür. Bunlar­dan biri hammaddeler, diğeri de İnsandır. Aslında ham­madde kaynağını da kullanacak ve değerlendirecek olan insan olduğu için asıl kaynak sadece İnsandır. Bu bakımdam temel ve öncelikli hedef, günümüzde ileri endüstri için gelişmiş vasıflı insan kaynağına ihtiyaç ol­duğunu bilmektir. Bu bilgi, sanayileşmeyi hedef alan ülkelerin alfabesidir. Buradan yola çıkıldığında üçüncü bir boyuta daha ihtiyaç vardır ki o da bilim politikası­dır. Yani genel olarak ileri bir eğitimi hedef alan, ham­madde ve İnsan potansiyelini kullanabilen finans ve zaman boyutlarını devreye sokabilen bir politika. 

1. 4. Bilim Politikası Kavramı 

Dünyanın içinde bulunduğu gelişmeler göster­mektedir ki, ileri refah toplumu olmak, gelişen bilim ve teknolojinin nimetlerinden yararlanmak, bilgi çağını yakalayabilmek, o kadar kolay ve kendiliğinden olan bir olgu değildir. Bunun takip edilecek uzun, sabırlı, doğru,azimli ve ciddi bir yolu mevcuttur. Bu yol ülke­lerin halkı ile beraber uyguladıklan ekonomik ve sos­yal politikaların üzerinde ve toplumla ( consensus ) it­tifak ( ve belli bir şuur ) halinde tatbik edilmesi gere ken bir politikadır. Bir İleri siyasettir. Hatta bu siyaseti batılılar demokratik bir toplum olmalarına rağmen, kal-kınabilmek İçin bir ideoloji gibi uygulamışlar veya uymuşlardır. Bu bakımdan önemli olan bilim politikasın­dan da bahsetmekte yarar vardır. 

Çağımızın gelişen bilim ve teknolojisi, hırsla çalışan ve milletlerin önünde koşturan, gelişmiş tabir edilen 15-20 ülkenin adeta tekeline girmiş durumdadır. Bu ülkeler sömürü kaynaklarıyla beraber, çok yoğun, gerçekten zahmetli, fedakarane araştırma ve geliştirme çalışmalarının sonunda elde ettikleri bu bilgi ve buluş­ları, kazandıkları becerileri ve tecrübeleri tam bir kültür mirası olarak korumakta ve saklamaktadırlar. Bilim ve teknolojinin Önemini anlayan ülkeler bu başta koşan devletlerin arasına dahil olmak için (her türlü çareye başvuran) kısa ve uzun vadeli, rijit ve elastik yönleri olan politikalar uygulayarak sonuç almaya çalışmakta­dırlar. Bu çok önemli olan hedef, yine çok titiz ve özenle hazırlanmış, çok ciddi bir şekilde uygulanabi­lirliği olan ekonomik ve sosyal yönleri de içeren bir po­litika (kalkınma, sanayileşme) izlenmeden elde edil­mesi mümkün olan bir busııs değildir. İşte günümüz­de gelişmiş ülkeler veya gelişme yolanda olan ülkeler çok ciddi bilim politikalarına sahip ve uygulayan ül­kelerdir Bilim ve teknolojiyi hedeflemeyen, belli bir termin (dönem) içersinde ona sahip olmayı planla­mayan ve bu konuda olumlu ve ciddi bir politika be­nimsemeydi ülkelerde, gelişmemiş veya gelişemeyecek olan ülkelerdir.

Tabi yatırıma ve araştırmalara ayrılan kaynak­lar kadar, yatırımda ve araştırmalarda amaçlanan hede­fin belirlenmesi de çok önemlidir. Kısaca bilim ve tek­noloji politikalarını, ülkenin ekonomik, sosyal ve siya­si ihtiyaçlarını sürekli ve tutarlı bir şekilde karşılaya­cak, geliştirecek ve ülkeyi geleceğe hazırlayacak uy­gun tedbirleri alarak ve bunun için gerekli sanayileş­meyi sağlayarak bilim ve teknolojik çalışmaların ve yatırımların yönetimi ve yönlendirilmesi olarak tarif edilebiliriz. 

1. 5. Neden Bilim Politikası ? 

Bilindiği gibi dünyadaki hızlı gelişmeler, sana­yileşmeye paralel, ülkeleri araştırmaya (Ar-Ge), verim­liliği arttırmaya, yeni yatırım sahaları açmaya ve çalışma yöntemlerini geliştirmek için mali kaynaklarını planlı kullanmaya zorlamaktadırlar. İşte burada kulla­nılacak metodlar, Öncelikler ve mali kaynakların yöne­timi her ülke için kendi şartlarına göre özel politikalar gerektirir, ihtiyaçların sınırsız oluşu, özellikle zaman, insan, hammadde ve finans kaynaklarının bir politika dahilinde kullanılmasını gerektiriyor. Bu politikanın hertürlü kaynak İsrafını Önlemesi, özgün ve süreklilik İçermesi gerekir 

Yatırımlar ve araştımıalar pahalı, riskli ve uzun vadelidir. Hükümeti erin bu riskin niteliğini, kapsamını iyice hesap etmesi ve belirli kültürel, sosyal ve askeri hedeflere ulaşmak için bilinçli bir sorumluluk yüklen­mesi gerekir. 

Gelişmiş ülkelerin esas amacı; savunmalarım sağlamak, dünyada politik etkinliklerini ve toplum re­fahını arttırmak için sanayi üretimini etkileyerek yön­lendirecek şekilde bilimsel ve teknolojik araştırmalara müdahale etmektir. Bunun için çizdiği ekonomik ve sosyal hedeflere uygun sanayi faaliyetlerini ve buna bağlı araştırmaları destekleyip diğerlerini destekleme­yerek gerek üniversite ve gerekse özel teşebbüsdeki ça­lışmaları yönlendirmektedirler.

Gelişmiş devletlerde ve özellikle ABD'de sa­vunma, uzay, enerji, eğitim ve sağlık alanlarındaki ya­tırım ve araştırmalara devlet müdahalesi (veya desteği) açık olarak görülmektedir. Bu müdahale bilim politika­sının bir sonucudur. Devletin araştırmaya tahsis edece­ği kaynak miktarı kuşkusuz mali imkanlara bağlıdır. Araştırmaya ayrılacak kaynak, endüstriyel verimi artıra­cağı için ilerde kendisine fazlasıyla geri dönecektir. Dolayısıyla devlet araştırma harcamalarını tesbit ederken ülkenin bugün yönetilmesi ile geleceğinin hazır­lanması arasında hassas bir dengeyi kurmak zorundadır. 

Bölüm 2 

Sanayinin Yapısı, Yatırımların Özendirilmesi 

Yukarıda hatırlatmaya çalıştığımız genel tarif ve kavramlar, inceleme konumuz olan sanayileşme ol­gusunu daha iyi kavramak ve yapılanları analiz eder­ken kriter olarak kullanmak içindir. 

2. 1. Cumhuriyetten Önceki Sanayimiz 

Sanıyorum ki konuyu ikinci Viyana kuşatması­nın yapıldığı yıllardan itibaren ele almak gerekir. Zira Viyana kuşatması dünyada yeni teknolojik gelişmelerin kıvılcımları çakarken ve önemli hadiseler olurken, Os­manlı toplumunun yerinde saydığının ilk ve önemli .emaresini taşıyordu. İkinci Viyana kuşatması (1683) sırasında Avrupa bilimde Newton düzeyine çıkmış, bir takım önemli teknik buluşlarla bugünkü manada sana­yi faaliyetlerine başlamış, hatta deniz aşın ülkelerle ti­caret ve sömürge kurma faaliyetleriyle zenginleşmeye yüz tutmuştur. Viyana'yi almak isterken Osmanlı impa­ratorluğu 1699 Karlofça anlaşmasıyla epeyce arazi kay­bına razı olmak zorunda kalmıştır. Bu tarih adeta Avru­pa'nın üstünlüğünün resmi başlangıcıdır. Tarihçilerin bu tesbitine. ticari yolların değişmesine neden olan bu­harlı gemilerin, yani sanayi devriminin, devreye ginne-sini ilave etmek gerekir. Bu yönde kökten gelişmeyi ilk gerçekleştiren millet, Büyük Petro'nun önderliğinde Rusya'da oldu. Rusya batılılaşmaya karar verdi. Bizde de bundan hemen sonra batılılaşma ve batıyı örnek al­ma hareket ve akımları başlar. Bu başlama daha ziyade III. Ahmet'in (1703-1730) ve Sadrazamı Damat ibrahim Paşanın zamanında, Lale Devrinde kendini gösterir, Tabi en önemli olay geçde olsa Gutenberg baskı usu­lünün getirilmesi ve faaliyete geçmesidir. Batı tipi sana­yiler hemen ardından gelmeye başlamış sayılabilir. (1703) de istanbul'da bir yünlü kumaş dokuma tesisi, (1726) yılında Yalova'da ilk kağıt fabrikası kurulmuş­tur. 

18.yy'ın ortasından itibaren sanayiye tatbik edi­len buhar ve içten yanmalı makinalar, Avrupa'nın dev adımlarla ilerlemesine neden oldu. Avrupa'ya ayak uy­durmaya çalışmak o zaman artık tam anlamıyla bir za­ruret haline gelmişti. Önce ingiltere'de IS.yy'ın sonları­na doğru iplik eğirme makinalarında önemli gelişmeler oldu. Bir iğ yerine birden fazla iğ beraber çalışır hale getirildi. Dokuma tezgahlarında da otomatikleşmeye doğru gelişmeler gerçekleştirildi. Aynı zamanda bu makinalar el ve ayakla çalıştırılacak yerde su ve buhar gücü İle çalıştırılmaya başlandı. Böylece küçük ev işlet­meleri, yerini fabrikalara terkediyordu. Yani endüstri devrimi 18.yy sonlarında İngiltere'de gerçekleşiyordu. Bu dönemi anlatan Arnold Toynbee, gelişmeleri dev­rim olarak nitelemiştir. "Sanayi devrimi" tabiri de böy­lece ortaya atılmış ve daha sonra günlük dile girmiş ve anlamı genişlemiştir. 

Burada parantez açarak Sanayi Devrİml'nin he­deflerini ve Batı'ya getirdiklerini kısaca Özetlemekte fayda vardır. Sanayi devrimi sosyo-ekonomik ve kültü­rel boyutlar taşıması yanında esas olarak teknolojiye getirdiği değişikliklerle öne çıkmaktadır. Genel olarak ittifak edilen hususlar şunlardır. 

A. Yeni temel maddelerin öne çıkması, Özellik­le demir, çelik, kömür, petrol. B. Yeni enerji kaynakla­rı ve bunları kullanabilen mekanik makinaların ortaya çıkması. C. İplik eğirme makinası, buhar gücüyle çalı­şan dokuma tezgahlan ve benzer makinaların devreye girmesi. D. Fabrika sisteminin, iş İdaresinin ve yeni İş­letme tekniklerinin devreye girmesi. E. Ulaşım ve ileti­şim araçlarının buhar ve petrol gücünü kullanan uçak, gemi ve otomobil gibi vasıtalarla yapılmaya başlaması, telgraf ve radyo gibi yeni icatların devreye girmesi. F.

Bilimin sanayiye uygulanma alanları hergün gelişti ve bunların sonunda; ekonomik değişiklikler, servet dağı­lımı, işçi sınıfı ve gücü, toprak mülkiyetinden sanayi sermayesine kaymalar, kırsal alan nüfusunun azalarak kentlere akın ve şehirleşme olgusu ve bunlara bağlı yenileşen kültür yapısı devrim niteliğinde olayların ya­şanmasına neden oldu. 

Tekrar Osmanlı'ya dönersek bu gelişmelere ayak uyduramadığını görüyoruz. Kağıt teknolojisini Avrupa, İslam dünyasından öğrenmiş ve uzunca bir sü­re de kağıdı ithal etmiştir. Fakat 18.yy sonlarında artık islam dünyası kağıt imalinde Avrupa ile rekabat ede­meme durumuna gelmişti. 1805 yılında istanbul Bey­koz'da Avrupa biçimi bir kağıt fabrikası kurulması mü­nasebetiyle yapılan etütde gelişen teknoloji sayesinde artık İslam dünyasında kağıt İmalatının tamamen dur­muş olduğu belirtiliyordu. Böylece rekabeti ve üs­tün teknolojisi karşısında islam dünyası kağıt dokuma ve kumaş sanayinde ciddi sarsıntılar geçirdi. 

IH.Selim (1789-1807) zamanında istanbul'da Beykoz'da bir kumaş fabrikası kuruldu. 1804'de büyük bir yünlü kumaş ve dokuma fabrikası Bogazİçİnde ,bir kağıt fabrikası, Hünkar İskelesi mevkiinde kuruldu. II.Mahmut zamanında 1827'de Eyüp'de bir iplik fabri­kası, 1830'lafın ilk yıllarında Beykoz'da modem bir ta­bakhane ve bir ayakkabı fabrikası kuruldu. 1836 yılla­rında Balkan dağlarının güneyinde Islimiye'de bir yün iplik ve kumaş fabrikası kuruldu. Tophane civarında bir tomruk biçki tesisi, bakır hattahanesİ çalışmaya açıl­dı. 1830'ların sonlarında Tophane'deki top döküm tesi­si ve tüfekhane revize edilerek buhar gücü ile çalışır hale getirildi. 

1841'den Kırım Savaşı'na kadar geçen oniki yıl­lık devrede sınai yatırımlar ümit verecek şekilde geliş­me göstenniştir. Bunların arasında Zeytinburnu demir izabe ve entegre tesisi yanıbaşında bîr teknikokul onun yanında bir iplik fabrikası , bir kumaş fabrikası ve bir basmahane mevcut idi. Ayrıca bunların yanında birde Haliç'te tersane yapılmıştı. 

Hereke'deki İpek iplik ve dokuma fabrikası bu sırada kunıldu. Bu ve benzer bütün yeni tesislerin ku­ruluş ve bakımı hatta kısmen de çalıştırılması teknolo­jiyi veren Avrupalı yardımcı personel sayesinde olabili­yordu. Osmanlı devleti için en Önemli sorun batı ile re­kabet sorunuydu. Çünkü batı tesislerini sürekli geliştir­mekte ve modernleştirmekteydi. Bu durumda modası geçmiş tesislerle rekabet etmek mümkün değildi. Sana­yileşme ve batılılaşma gayretlerinin can alıcı noktası is­ter istemez gelip bu noktaya dayanıyordu.Bu noktada batılılar çok sağlam bilimsel temellerle beslenen ve ge­lişmeye açık bir sanayi toplumu haline gelirken, Os­manlılar bu durumdan gün geçtikçe uzaklaşıyordu. Buna rağmen gayretler devam ediyor, ancak bilimle takviyede gecikiliyordu. Feshanedeki defterdar fabri­kası, basmahane adıyla tanınan Bakırköy bez fabrikası ve Hereke ipekli ve yünlü dokuma kumaş tesisleri çe­şitli güçlüklere rağmen ayakta tutulmaya çalışılıyordu, Bunlar o günkü ekonomiye Önemli katkılarda bulun­dukları gibi Cumhuriyetin başlarında Osmanlı'lardan aktarılan önemli kuruluşlar olarak çalışmalarına devam ettirilmiştir. Burada vurgulanması gereken bir önemli konu baüda sanayici ve iş adamı tipi oluşurken, yatı­rımcı iş adamı yerine tüccarların ağırlık kazandığı Os­manlı toplumunda işlerin devlet tarafından ele alınma­sı ve devamlı devletçi bir politikanın uygulanmasıdır. Ülkemizde devletçiliğin adeta temeli atılıyordu. Yeni pazarların batıya kayması yeni ekonomik ve siyasi en­tegrasyonların Osmanlı'nın dışında ve etrafında oluş­masına neden olmuştur. Bu duruma ayak uydurmada zorluk çeken Osmanlı genede 1773 de Denizcilik Mü­hendisliği askeri okulunu açtı. Az sonra 1789 ve 1795 yıllarında kara kuvvetlerine ilişkin olarak mühendis mektebi açtı. Bunlar bu günkü İTÜ'yü oluşturmuştur. Buna benzer okulların açılmasına devam edilmiştir. 1838 de açılan tıp okulu da önemli bir kuruluş olarak günümüze gelmiştir. Bu okullar teknik özelliği yanında batılılaşma akımlarına da öncülük etmişlerdir. 

2.2. Cumhuriyet'ten Sonra Sanayimiz 

Cumhuriyet dönemi; insan gücü yönünden son derece zayıf, pek çok ekonomik kaynak ve toprakları­nı kaybetmiş, Bilim ve Teknolojik birikimlerini yitirmiş veya yetersiz, üretim için gerekli sanayisini kurama-mış,ilkel tarım işletme usullerinin dışına çıkacak bilgi­den mahrum, dünya pazarlarını kaybetmiş ve en önemliside (Çanakkale'de 200 bin medrese, üniversite mezunu şehit olmuştur.) bilimsel kadrodan mahrum bir şekilde başlamıştır. Bunlara ilave olarak Lozan ant­laşmasının getirdiği mali yükümlülükler (Osmanlı'nın dış borçlarının % 60'nı ödemeye razı olmak), 1916 yılı gümrük tarifelerinin beş yıl süreyle yeniden uygulan­ma mecburiyeti Cumhuriyetin ilk yıllarında önemli bir darbe olmuş, yerli sanayi korunamamıştır. Buna rağ­men önemli hamleler yapılmıştır. Bunların kısa özet rakamsal ifadelerine geçmeden yeni dönemi de altı önemli bölüm içinde özetlemek mümkündür. Şöyle ki; 

1- Toparlanma Dönemi 

1923-30 arası yedi yıllık dönem. Siyasi ve eko­nomik yönden çeki düzen vermeye çalışılan ilk yapılanma yılları. 1923 izmir İktisat Kongresi, özel sektöre önem verileceği ve sanayinin teşvik edileceği istikame­tinde kararlar alınarak dağılmıştır ve kısmen de ugulan-mıştır. 1927 de ilk defa çıkartılan "Teşvik-i Sanayi Ka­nunu" özel sektör yatırımlarına geniş bağışıklıklar ve ayrıcalıklar getiriyor, aşar vergisi kaldırılarak tarımın pazara açılması özendiriliyordu. Ayrıca bazı önemli ya­tırımlar yapılmıştır. 26 Kasım 1926 da Alpullu Şeker fabrikası işletmeye açılmıştır. 17 Aralık 1926 da Alpul lu'dan önce temeli atılan ilk özel şeker fabrikası olan Uşak Şeker Fabrikası işletmeye açılmıştır. Daha sonra bu kuruluş devletleştirilecektir. Bu dönemde uçak sa­nayisinde ilk adımlar dünyaya paralel olarak atılmaya başlamıştır. 1925'de Kayseri'de Teyyare yapımı gerçek­leştirilmiş, ilk "PZI" "Gotha-Hawk", "Hook" ve "Miles Magister" tipi küçük eğitim ve askeri uçakların üretimi­ne başlandığını, 1926'da Eskişehir'de teyyare bakım ve tamir fabrikasının açıldığını biliyoruz. Çok enterasandır ki bu dönem tamamen serbest piyasa ekonomisinin uygulandığı fevkalade başarılı bir dönemdir. Enflasyo­nu kontrol altında tutmak için sıkı para ve maliye poli­tikaları uygulanmıştır. Özel kesimin kaynak ihtiyacı için iki önemli banka bu dönemde kurulmuştur. 

2- Merkezi Yönetim Dönemi 

1930-40. Bu dönemde siyasi ve ekonomik ter­cihler yön değiştirmiş farklı yönde belirmeye başlamış­tır. Tek parti dönemi fiilen başlamış ve ekonomik ter­cih olarak ta merkezden taksim ve içe dönük ekonomi düşünülmüştür. Cumhuriyet döneminin ilk Kamu İkti­sadi Teşebbüsü (KİT) 1933 tarihinde Sümerbank ( 2262 sayılı kanunla ) kurulmuştur. Uşak şeker fabrikası bu­raya devredilmiştir. Ardından, 1933'de Eskişehir Şeker Fabrikası İş Bankası ve Ziraat Bankasının ortaklığıyla, 1934'de Turhal kurularak devam etmiştir. Sonunda KİT' niteliğinde 1988'de Türkiye Şeker Fabrikalarının adedi 22'ye ulaşmıştır. 

İş Bankası'na verilen imtiyazlı bir yasa ile 1934 de Şişe ve Cam sanayi kuruldu. Böylece uzun yıllar özel sektör bu alana yatırım yapamamıştır. 1935 de İs­tanbul Paşabahçe cam sanayi kuruldu. 1934'de İzmit Kağıt Fabrikası ve 1937 de kurulan Karabük Demir Çe­lik tesisi gibi önemlli kuruluşları da bu döneme ilave edilen KİT'lerdir. Diğer bir önemli husus 1935 yılında İstanbul Yeşilköy'de rahmetli Nuri Demirağ'm kurdu­ğu, Türkiyenin ilk özel uçak fabrikasında, 1938 yılında "NU. D. 26" tipi özgün eğitim uçakları imal edildiğini ve 194l'de THK vasıtasıyla Etimesgut Uçak Fabrika­sında üretimlerin yapıldığıdır.

 

 

Anasayfa - İktisat - Makale - Ekonomi - Borsa - İstatistik - Türkiye Ekonomisi - Ekonomi Sözlüğü

Since 2005