Türkiye Ekonomisi
Dünya Ekonomisi
Osmanlı Ekonomisi
Finansal Ekonomi
İşletme Ekonomisi
Hizmet Ekonomisi
Kalkınma Ekonomisi
Tarım Ekonomisi
Borsa ve Yatırım
Ekonomi Sözlüğü
Ekonomi Ders Notları
Ekonomi Düşünürleri
Genel Ekonomi Soruları
Özel İstatistik Arşivi
Özel İktisat Konuları
Açık Öğretim İktisat
Ekonomi Kurumları
Kamu Yönetimi
Kamu (Devlet) Maliyesi
Sigortacılık Konuları
Türkiye İktisat Tarihi
Yeraltı Ekonomisi

Kredi Kartı Piyasası

Gelişmekte Olan Ülkeler

Finansal Piyasalar

Kent Ekonomisi

Liberalizm

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Devleti Küçültmek

Prof. Dr. İl Han Özay 

Görebildiğin kadar uzağa git. Oraya varınca daha da ileriyi göreceksin.

Bu bir Türk atasözü ama, bir zamandır, toplum olarak uzağı gördüğümüz, daha doğrusu ileriye baktığımız pek söylenemez. Yaşamımız günlük kısır çekişmeler ya da geçici "moda"lar peşinde geçtiğinden Montaig-ne'in deyişiyle "Hedefsiz gemiye hiç bir rüzgar yardım etmez" misali bir o tarafa bir bu tarafa sallanıp duruyoruz. 

Kimin ki talaşı tahtasından çoktur, işte acemi marangoz denilen odur. (Guitermdn) 

Son zamanların en gözde modası özel­leştirme ve buna bağlı olarak da "Devletin kü­çültülmesi". Bu konuda da ilk akla gelen "sağ­lık" ve "eğitim" hizmetlerinin özelleştirilmesi. .Siyaset biliminin müptedileri bu teze, ne anla­ma geldiği ve sonuçlarının ne olacağını bile kavramadan sarılmış bir halde, değilmi ki rah-metli Özal böyle bir şey attı ortaya...(!) Bu  alanda biraz daha mürekkep yalayıp da, "entel takılan"lar ise, tamamen kulaktan dolma ve dolayısıyla sağır oluncaya kadar bile zor idare  edecek bilgilerle  Osmanlı dönemini ve en görkemli kurumlarımızdan olan "Vakıfları ör­nek gösteriyorlar. Neresinden tutsan elinde kalar tezler. 

Önce bu sonuncudan başlayalım. Ka­mu hizmetleri bakımından Ülkenin doğusu ile batısı arasındaki büyük dengesizlik zaten bun­dan kaynaklanıyor. Hristiyan toplumlarının aksine Osmanlıda, dinsel değil de tamamen sivil bir kamu hizmeti işlevine sahip Vakıflar ya Devlet ya da Vilayet merkezlerinde top­lanmış olduğundan hiç bir zaman her yörede eşit, daha doğrusu aynı düzeyde hizmet suna-mamışlar daha doğrusu sunulamamıştır. Eşit­lik noksanı başlangıçta değilse bile son za­manlara doğru kendini iyice belli etmiş, Dev­let "İdare" aracılığıyla ortak ve genel ihtiyaç­lara cevap verici etkinliklerde bulunmaya baş­lamışsa da aradaki açığı bir türlü kapatamamış ve bu durum Cumhuriyete de intikal ederek günümüze kadar süregelmiştir. Siyasal sorun­ların Doğuda biraz daha sivri biçimde oluşma­sının başlıca nedeni, ekonomik güçlüklerle birlikte, kamu hizmeti sunuluşundaki bu ak­saklıktır. Dolayısıyla, sağlık alanında yapıla­cak bir özelleştirme, şimdi bile Ülkenin her yöresinde doğru dürüst Devlet hastanesi bu­lunmadığı için varlığı ile yokluğu bir bu hiz­metin hiç işlemez hale gelmesinden başka so­nuç doğuramaz. 

Sağlık öyle bir kamu hizmetidir ki, bu Türkiye'de en varlıklı insanların yaşadığı yer­lerde bile doğru dürüst örgütlenmemiştir. Dört beş yıl önce Bodrum'da kalp krizi geçi­ren ünlü bir gazeteci en yakın kentteki hasta­neye yetiştirilemeden yolda can vermiştir. Ay­nı acı son Büyükada'da bir suikaste uğrayan belediye başkam için de sözkonusu olmuş, daha sonra, galiba bir helikopter alınarak, hiç olmazsa acil durumlarda Kartal Devlet hasta­nesine bir an önce ulaşma çareleri arandığı duyulmuştur. 

Çok çarpıcı bir örnek de, bazı mevsim­lerde göreceli olarak ülkenin gelir düzeyi en yüksek noktası olan Uludağ'dır. Burada da ünlü bir hanım, uğradığı silahlı saldırıdan son­ra bir işadamının yaptırdığı sağlık merkezine kaldırılmak istenmişse de kurtarılamamıştır. Ne var ki, bir müddet sonra gazetelerde çıkan haberlere göre, bu sağlık merkezi herkese bakmazımş. Dolayısıyla yörenin otel sahiplen, çalıştırdıkları personele hizmet vermek üzere buraya bir de Devlet Hastanesi yapılması için başvurmuşlar, tşte böyle, bir ülkede Devleti küçültmek uğruna sağlık kamu hizmeti kaldı­rılıp özelleştirilecek ve sonra da, birlikte katıl­dığımız bir TV açıkoturumunda ünlü bir siya­set kıdemlisinin iddia ettiği gibi, özel sektörün Şırnak'ta hastane yapması için gereken şartlar yaratılacak. Bir tiyatroda eskiden sahnelenen oyunun adı gibi: "Güldürme beni Hariciye..." 

Özel ilk ve orta dereceli okulların bağlı olduğu esaslar. Devlet okulları ile erişilmek istenen seviyeye uygun olarak, kanunla düzenlenir.

ANAYASA, madde 42, 6'ıncı cümle. 

Sanırım Anayasasının en gerçek dışı, gi­derek komik hükmü budur. İtalyan Cumhuri­yet Anayasasının 33 üncü maddesinden mea-len kopye edilen bu cümle, aslında, "tik ve or­ta dereceli Devlet okullarında eğitim, özel okullarla erişilen düzeye uygun hale getirile­cek biçimde düzenlenir" şeklinde olmalıydı. İşte, maalesef bu acı gerçeğin gözlemlenme­sinden kaynaklanan bir yanılgıyla, Devletin bu alandan da elini tamamen çekmesi istenmek­tedir. Ne var ki, eğitim konusunda Devlet, özel sektör yanında sönük kalıyorsa da hizme­tin yaygınlığı bakımından şimdilik bu alandan çekilecek bir halde değildir ve zaten dünyanın hiçbir yerinde de tamamen çekilmemiştir. 

Eğitimin en önemli özelliği, tıpkı savunma gibi, bu alandaki faaliyetin "milli" olarak nitelendirilmesidir. Buradaki "milli" nitelemi "ecnebi" karşıtı değil de ülke çapında yürü­tülen bir etkinlik olduğunu anlatmak içindir. Böyle olunca da tümden bir özelleştirme za­ten mümkün ve rasyonel değildir. Öte yan­dan, aynı terim bir "eğitim politikasının varol­ması zorunluluğunun da kanıtıdır. O halde bu konuda en uygun çozum, şimdiye kadar ol­duğu gibi, kamu ağırlıklı bir karma sistemdir ki, tarihsel süreç de zaten bu yönde olmuştur. Nitekim, eğitim soyluların konak ve sarayla­rında "özel"den başlayarak gittikçe "kamu"laş-mış ve Devlet bu alanda "nitelik öncülüğü" işlev ve rolünü üstlenerek sürdürmüştür. Şim­di tersine dönüş için ise geçerli hiçbir neden yoktur. 

Devleti küçültmek idesi nerdeyse bir "mitos" haline dönüşünce bu görüşün aksini savunmak da kahramanlık olup çıktı, Ama ben, sonuçlannı hesaplamadan sadece teoride böyle iskambilden şatolar kuran bazılarını gö­rünce nedense hep bir fıkra hatırlıyorum. Os­manlı'nın son dönemlerinde Sadrazamın kara kara düşündüğünü gören Kızlarağası nedenini sormuş. Sadrazam da "Ben düşünmeyeyim de kim düşünsün; düşman orduları Yeşilköy'e, donanması da Boğazlara dayandı" deyince "Tasalandığın şeye bak a Sultanım! Ver bana şuradan yirmi otuz 'Bostancı', bir savlet ede­yim üzerlerine, evvelAllah hepsini çil yavrusu gibi dağıtırım" cevabını almış. Bunun üzerine, iki elini göğe doğru kaldırarak "İlahi yarab-bim, şu Arabın aklını bana bir gecelik ihsan et de rahat bir uyku uyuyayım" demiş. Teşbihte hata olmaz.

 

 

Anasayfa - İktisat - Makale - Ekonomi - Borsa - İstatistik - Türkiye Ekonomisi - Ekonomi Sözlüğü

Since 2005