Türkiye Ekonomisi
Dünya Ekonomisi
Osmanlı Ekonomisi
Finansal Ekonomi
İşletme Ekonomisi
Hizmet Ekonomisi
Kalkınma Ekonomisi
Tarım Ekonomisi
Borsa ve Yatırım
Ekonomi Sözlüğü
Ekonomi Ders Notları
Ekonomi Düşünürleri
Genel Ekonomi Soruları
Özel İstatistik Arşivi
Özel İktisat Konuları
Açık Öğretim İktisat
Ekonomi Kurumları
Kamu Yönetimi
Kamu (Devlet) Maliyesi
Sigortacılık Konuları
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Faizler Neden Yüksek?

Mali sektörümüzün şu andaki en önemli sorununun, yüksek ve dengesiz Türk Lirası ve döviz faizi sorunu olduğu artık kabul ediliyor.

Gerçekten;

- Enflasyon seviyesinin 2 katını bulan faizler yüzünden, kredi kullanılamıyor, Kredi kullananlar, kredilerini geriye ödemekte zorlanıyor, kredi kullanılamayınca, üretim düşüyor. 

- Kredi kullanılsa bile, üretim maliyetleri çok yükseldiğinden, dünya fiyatları ile rekabet olanağı azalıyor.
- En büyük kredi kullanan Hazine olduğuna göre de, yüksek faizlerden en büyük zararı Hazine görüyor.
- Borçlanma enstrümanları arasında yüksek faiz farkları var.
- Yurt içi ve dışı borçlanmalar arasındaki faiz farkları çok yüksek.
- Bu dengesizlikler yüzünden yeni mali enstrümanlar getirilemiyor; piyasalar kurulamıyor.
-Bu dengesizlikler nedeniyle, riskli ve risksiz kurum ve kuruluşlar birbirine karışıyor; ayırdedilemiyor. 

Neden, Türk Lirası faizleri enflasyon oranının 30 ila 80 puan üzerinde?
Neden, döviz faizleri dünya seviyesinin 4 ila 5 katına tırmanış? 

Bu soruların cevapları, aslında basittir. 

Çünkü : 

a) Borçlanma talebini karşılayacak para arzı yok.
- Piyasada faiz fiyatı oluşumuna müdahale var.

b) Paranın maliyeti yüksek.
- Paranın maliyetiyle satış fiyatı arasındaki mali açık.
c) Borç alanların riskleri yüksek.
Şimdi bu cevapları detaylandıralım:

 

a) Bir ülkede borçlanma talebi içerden veya dışardan karşılanamıyorsa, borçlanma fa­izleri yükselir; krediler ve dolayısıyla üretim düşer.

Ancak, borçlanma ihtiyacında olan Hazine ise ve eski borçlarını ödeyebilmek için yeni borçlanma yapmak zorundaysa) bu borçlanma ne pahasına olursa olsun mutlaka yapılır.

Piyasada bu iş için yeterli likidite yoksa) bu likidite ucuz veya pahalı Merkez Bankası tarafından karşılanır. Devletin devamı için karşılanmak zorundadır. Çünkü, devlet iflas edemez. Konkordato ilan ederse, bir daha borç alamaz. 

Yani) Merkez Bankası bu likiditeyi karşılamak için piyasaya para vermek ve dolayısıyla bizzat kendisi enflasyon yaratmak zorundadır. Bu davranış maalesef, Merkez Bankasının tercihine bırakılmamıştır. Zaten, Merkez Bankası'nın özerkliğini kısıtlayan tek nokta da budur. 

Merkez Bankası faizleri yükseltirse; yani, piyasa şimdi yaptığı gibi çok yüksek faizlerle borç verirse, bu parayı bu fiyatla şimdi olduğu gibi sadece Hazine alabilir. Bu durumu, en toleranslı biçimde karşılayabilecek tek kurum da sadece Hazinedir. 

Reel sektör çok yüksek faizlerle borç alamayacağı; alsa da büyük olasılıkla geri öde­yemeyeceği için, şimdi olduğu gibi Üretim ve ihracat düşer, iflaslar artar. Protestolu senetler çığ gibi büyür.

            Yapılacak şey, Merkez Bankası'nın Ha­zine ye bir protokolle bu parayı daha ucuz fiyatla aktarmasıdır. Ama, o zaman da Hazi­ne harcamalarını arttırır. Bu da, daha yüksek enflasyon demektir. 

           Merkez Bankası'nın en son güveneceği kurum Hazine olduğu için bu yola gidemez. İşte size, faizleri yükselten birinci kısır döngü. 

b) Ülkemizde, paranın (akla gelen ilk tasarruf yeri olan) bankalara maliyeti sanki kasıtlı olarak yükseltilmiş. 

Bankalar aldıkları parayı satarak para kazanırlar. Dolayısıyla., en az riskle satabilecekleri her parayı almak isterler.            Piyasadaki az riskli alıcılar bile yüksek faizlere razı iseler, bankalar da faizleri yükselterek para toplarlar. 

Bankalar parayı ya mevduat, repo v.S. olarak halktan; ya da, piyasadan alırlar. 

Halka ödenilen faiz Üzerinden, vergi stopajı kesilir. Ayrıca, kişi ve kurumlar kazan­dıkları faizleri yıllık vergi beyannamelerinde gösterirler. 

Bu yük, para yatırmalarda net faiz hesaplanması ve para arttıkça yükselen faiz seviyelerine neden olur. Yurt dışında, stopaj yapıldıktan sonra, ayrıca, yıllık beyanname Verilmesi müşterinin tercihine bırakılmıştır.  

Bankalar, parayı piyasadan (yani, birbirlerinden veya diğer mali kurumlardan) da bulabilirler. Verginin kazanç Üzerinden alın­ması gerekirken, bizde, para alışverişinden de vergi alınması nedeniyle, paranın maliyeti bir de böyle yükselir. 

Kısacası, bu vergi sistemi ile, dünya ile rekabet edebilmek ve dünya ile rekabet edebilen yeni piyasalar oluşturmak imkansız hale getirilmiştir.Öte yandan, bankaların mevduat mali­yetini yükselten en büyük etken, hala yüksek munzam karşılık ve disponibilite oranları olarak görülüyor. Bu konuda çok hatalı bir para politikası yürütülüyor. 

Halen, dünyadaki en yüksek karşılık oranları bizde bulunuyor. Bankalar kanuni karşılıklardan kaçabilmek, paçal maliyetlerini düşürebilmek ve müşterilerine kurtuldukları karşılıklar kadar daha fazla faiz verebilmek için, repolara ve off-shore hesaplara yükleni­yorlar. Sistemde de ne eşitlik kalıyor; ne de rekabet olanağı.  İşte size, faizleri yükselten ikinci kısır döngü. 

c) Dünyada para toplarken risk unsu­runu n gözetilmediği tek ülke biziz. Çünkü, bir tek bizde tedbirler alınmadan ve bir süre konulmadan, sonsuz olarak mevduat devlet tarafından garanti edilmiş. 

Buna da, bundan önceki hükümet tarafından tuz biber ekildi. Yalnız mevduatlar de­ğil, bankaların tüm borçları da garanti edildi. Bu da, zor durumdaki bankaların Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu tarafından devralınmasıyla becerildi. 

Şimdi, artık Türk Bankacılık Sektörü, dünyada rekabetin olmadığı tek bankacılık sektörü. Burada, bankalar sonsuz faiz verebi­lirler. Halkın parasını soyabilirler. Nasıl olsa, devlet hepsini ödeyecektir. 

Bunlara bir de, son zamanlarda türeyen, kendi yüksek riskleri nedeniyle kredi bulama­yan iş adamlarının banka sahibi olarak kendi­lerini kredilendirme yolu bulmaları durumunu da, eklemeliyiz. Evet, borç alanların riskleri yüksek.

- Hazine'nin riski yüksek. Çünkü, faize, vadeye bakmadan; ne bulursa borçlanıyor. Ne hedefi, ne de programı belli değil. Hazine'de, para ve borç yönetim anlayışı yok.
- Devlet bankalarının riski yüksek. Çünkü, bunlar da Hazine ile özdeşleşmiş. Faizleri, herkesten fazla yükseltiyorlar. Devlet bankacı­lığı sisteminin nereye gittiği belirsiz.
- Bankaların çoğunun yukarıda açıkladığımız nedenlerle riskleri yüksek. Zaten, sis­temde riskleri karşılaştıracak bir risk değerle­me (rating) sistemi de yok.
- Bankalardan kredi alan müşteriler ise, faizlerin yüksekliği karşısında ya kredilerini er­telemek; ya hiç ödememek, ya da büyük kar­lar peşinde koşmak zorunda kalıyorlar. Yani, kredi vermek de çok riskli.
           Bu da, faizleri yükselten. üçüncü kısır döngü. 

Dövizde Faizler Neden Yüksek? 

Döviz faizlerindeki yükseklik aşağıdaki nedenlerden kaynaklanıyor.

a) Türk Lirası faizlerindeki yükseklik,
b) Merkez Bankası 'nın asgari döviz faizini % 15 civarında belirlemesi,

c) Dış kredi başvurularındaki aşırılık.


Şimdi bu nedenleri detaylandıralım

a) Bu bölümÜ çok kısa olarak özetleyelim. 
- Hazine'nin önlenemeyen, yüksek borçlanma ihtiyacının olduğu bir ortamda sıkı para politikası uygulanması,
- Merkez Bankası'nın borç verme faizlerini yükseltmesi,
 - Kamu bankalarının aşırı likidite ihtiyacı,
  - Kanuni karşılıklar nedeniyle, para maliyetinin yüksekliği,
 - Vergileme sisteminin bozukluğu ve fiyat oluşumunu sınırlandırması,
- Sınırsız mevduat garantisi ve son uygulamalarda bunun da genişletilerek tüm borçlara garanti getirilmesi,

- Borç alanların risklerinin yüksekliği. 

b) Merkez Bankası'nda Kredi Mektuplu Döviz Tevdiat Hesapları denilen bir mevduat biçimi var. Bu sistemin özellikleri şunlar:

- 12 milyar Doları bulan bu hesaplar, Merkez Bankası döviz rezervlerinin yarısından fazlasına ve döviz mevduatlarının 1/4'üne ula­şıyor.
- Dünya 'da sadece bizim Merkez Ban­kamız bu hesaplar vasıtasıyla özel kişilerden para alıp, faiz ödüyor.
- Merkez Bankası bu hesaplara % 12 civarında faiz ödüyor.
- Türk vatandaşları tarafından yatırıl­masına rağmen, bu hesaplardan elde edilen faizlerden vergi alınmıyor. Bu uygulama da Dünyada yalnız bizde var. Eşitliği yok ediyor.
- Vergi alınmaması nedeniyle, bu hesaplara Merkez Bankası en az % 15 faiz ödemiş oluyor.
- Merkez Bankası, buradan elde ettiği parayı yurt dışındaki bankalara "libid"den yatırıyor. Bu nedenle, ülkeye yaklaşık her yıl en az 850 milyon Dolar zarar veriyor.
- Merkez Bankası bu parayı yüksek fa­izlerle aldığı için dışarıdan gelecek kaynaklar azalıyor. Üstelik, aldığı bu parayı Merkez Bankası ülkenin hizmetine vermiyor.
- Merkez Bankası, her yıl ödediği 1,4 milyar Dolarlık faiz karşılığı dövizi piyasa­dan toplamak için para basıyor. Bu da enflas­yonu yükseltiyor.

           e) Dış kredi başvurularında aşırılık ve düzensizlik var. Bakın nasıl: 

- Bir taraftan Hazine dış borç ararken, diğer taraftan belediyeler, KİT'ler ve kamu bankaları dış borç arıyor.
- Kamu bankaları, önüne gelen özel kuruluşlara dış borç bulması için teminat mektubu veriyor.
- Kamu bankalarının verdiği teminat mektupları Hazine Garantisi anlamını taşıyor.
- Özel bankalar da, dış kredi için çok çok kolay teminat mektubu veriyorlar. Bu şekilde, kredi bulunursa bir bölümünü kendileri kullanmayı amaçlıyorlar. Son uygulamalarla bankaların her borcu Devlet Garantisi altında olduğundan, bu mektuplar da Hazine Ga­rantili olarak kabul görüyor.

- Yapılan devlet ihaleleri, paranı Hazine Garantisiyle kendin bul prensibiyle verilmiş. Bu nedenle, bu şirketlerin hepsi piyasada. Sonuçta, uluslararası bankaların önüne her gün birkaç tane Türkiye Riski geliyor.
 

Bunlara bir de uluslararası Rating Kuruluşlarının notumuzu düşürmelerini eklemek gerek. Ama, biz zaten notumuzu düşürmüşüz. Onların yaptıkları şey, olanı mecburen teyit etmek.

Kaynak: Yaman Törüner – Merkez Bankası Eski Başkanı

 

 

Anasayfa - İktisat - Makale - Ekonomi - Borsa - İstatistik - Türkiye Ekonomisi - Ekonomi Sözlüğü

Since 2005