Türkiye Ekonomisi
Dünya Ekonomisi
Osmanlı Ekonomisi
Finansal Ekonomi
İşletme Ekonomisi
Hizmet Ekonomisi
Kalkınma Ekonomisi
Tarım Ekonomisi
Borsa ve Yatırım
Ekonomi Sözlüğü
Ekonomi Ders Notları
Ekonomi Düşünürleri
Genel Ekonomi Soruları
Özel İstatistik Arşivi
Özel İktisat Konuları
Açık Öğretim İktisat
Ekonomi Kurumları
Kamu Yönetimi
Kamu (Devlet) Maliyesi
Sigortacılık Konuları
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Kamu Borçlanma Gereği ve Bütçe Açıkları 

1. Sosyal adaletçi bir muhteva ile piyasa ekonomisi ve serbest rekabet kuralları altında ülkemiz kalkınmasını ve açık dış ekonomik ilişkilerle dünya devletleri içinde hak ettiğimiz saygın konumun sağlanmasını, politikalarının esası olarak kabul eden tüm Hükümetler ge­çen 15 yıllık dönemde sosyalist ekonomi, kar­ma ekonomi gibi belirsiz tercihleri bir yana bı­rakmışlar, bu yüzden de hem güdülecek amaç­lar, hem de uygulanacak araçlar ve alınacak tedbirler konusunda geniş ölçüde bir müşterek anlayış (konsensus) etrafında toplanabilmişler­dir. Özellikle 53, 55 ve 57nci Hükümet Prog­ramlarını incelediğimizde hem program içeri­ğinde geniş paralelliklerin bulunduğunu, hem de siyasi partilerin mutabık kaldıkları ortak noktaların giderek genişlediğini görüyoruz.

2. Açık toplum, rekabete dayalı ekono­misi, uluslararası tahkimi de kapsayan özelleş­tirme anlayışı, kambiyo rejiminin ve sermaye hareketlerinin serbestleştirilmesi, para, banka, sermaye, turizm ve vergi alanlarında dış dünya ile ilişkileri kolaylaştıran köklü düzenlemeler, faizler, döviz kurları ve diğer fiyatların oluşma­sında idari kararlar yerine büyük ölçüde piya­sa güçlerinin ikame edilmesi, dışa açık büyü­me stratejisinin benimsenmesi ve böylece ya­bancı yatırımların ülkemize ilgisinin sağlanma­sı, ihracat alanında yaratılan başarılı teşebbüs gücünün yanında, ihracatımızın yapısında da tarımdan sanayiye, tüketim maddelerinden ya­tırım mallarına dönüşüm sağlanması başlıca oluşumlar olarak zikredilebilir. Aslında global­leşme ve küreselleşme olarak ifade edilen ge­lişme ve dönüşüm de esas itibariyle bu olu­şumları ifade etmektedir.

3. Ülkemizde haberleşme, ulaşım, ener­ji ve sulama alanları ile toplu konut, savunma sanayi ve küçük ve orta ölçekli işletmeler alanlarında yapılan köklü fiziki altyapı atılımla­rı ile eğitim, spor ve sağlık hizmetleri için giri­şilen yeni sosyal altyapı girişimlerini de radikal değişimin gözden ırak tutulamayacak unsurla­rı olarak işaret etmemiz gerekmektedir. 

4. Bütün bunların yanında birinci adımı atılmış olan yerel idareler reformunu tamamla­yacak ikinci ve asıl ana adımın da, teşkilat, kadro ve personel reformları ile tamamlanarak yürürlüğe konulması demokratikleşme ve et­kin kaynak kullanımı yönünden ayrı bir önem taşımaktadır. 

5. Nihayet, bu genel kısa ekonomik tah­lilin bir tamamlayıcı unsuru olarak da insanı­mızın geleceğini güvenilir bir esasa bağlayacak sosyal güvenlik sistemine değinmemiz gerek­mektedir. Bu konuda 1980'li yıllarda yapılmış olan düzenlemelerin, 1990'lı yılların başında kaldırılarak, aradan geçen on yıl sonunda, ülkemiz başına en büyük sosyal ve ekonomik derdin açılmış olmasını hiçbir surette izah et­mek mümkün olmadığı gibi, şimdi 2000'li yıl­lara girerken, çözümü geciktirmek de kesinlik­le doğru bir yaklaşım olamaz

6. İşte bütün bu geniş alanda devleti idare edenlerin herşeyin önünde tutmaları ge­reken husus "bu değirmenin suyunun nereden geleceği" dir. Başka bir ifade ile "taşıma suyla değirmenin ilanihaye dönemeyeceği" ve kalıcı olmayan çözümlerin bir gün çaresizlik olarak karşımıza çıkacağı gerçeğinin ihmal edilme­mesi gereğidir. Tam bu noktada "popülist" yaklaşımlarla "akılcı ve sorumlu yaklaşımlar" arasında doğru tercihte bulunulması zorunlu­luğu ile karşı karşıya gelinir ve diğer alanlar gi­bi ekonomi için de "siyasi istikrar" herşeyin önünde, çözümlerin temel öğesi ve önkoşulu olarak karşımıza çıkar.

7. Uyumlu bir koalisyon hükümetinin, onu destekleyen neredeyse Anayasa değişikli­ği bile yapabilecek büyük bir meclis çoğunlu­ğunun varlığını ve seçimlerin kısa süre önce yapılmış olduğunu göz önünde bulundurursak, bugün Ülkemizde "siyasi istikrar" unsurunun yeterince mevcut olduğunu kabul etmemiz ge­rekir. Öyleyse iş maharetli yasal ve icrai düzenlemelere kalmış demektir. 

8. Bu noktaya gelindiğinde, gayretlerini gelişmiş, uygar, hür ve demokratik dünya dev­letleri ıçindeki yerini edinmeye ve korumaya ve 21. YÜzyıla onlarla arasındaki siyasal, sosyal ve ekonomik mesafeyi gidermiş olarak gider­meye azmetmiş olan ülkemizin, bu mücadelesinde, bu hamlesinde önünde elbette hala da birçok sorun ve güçlük vardır. Esasen yönetimlere çalışma şevki, millete hizmet aşkı ve geleceğe ümit dolu bakışlar kazandıran temel etken de bu sorunları ve güçlükleri aşabilme inanç ve vizyonuna sahip olabilmektir. Politi­kalarda ve uygulamalarda kısa vadeli siyasi çı­karlar (popülizm) yerine, orta ve uzun vadede ekonomimiz için gerekli sağlam ve kalıcı ön­lemleri içeren tercihlerin benimsenmesi esas alınmalıdır. 

9. Bu çerçevede amaç sürdürülebilir ye­terli ekonomik büyüme ile enflasyonun tek ha­nelere çekilerek gelir dağılımını da iyileştirip refahın halka yaygınlaştırılmasını sağlamaktır. Büyüme ve enflasyonun makul düzeylere indi­rilmesi birbiri ile çelişen değil, rasyonel politi­kalarla bir arada gerçekleştirilebilecek hedefler olarak ele alınmalıdır. Bu iki hedefin gerçek­leştirilebilmesinde, kamu sektörüne düşen so­rumluluğun en başında kamu finansman açığı­nın kamu yatırımları seviyesinin altına çekil­mesi gelir. Başka bir ifade ile, en büyük kısmı­nı konsolide bütçe açıklarının oluşturduğu Ka­mu Borçlanma Gereğinin (KKBG), GSMH'nın % 5'inden daha az bir düzeye çekilmesi Zorunludur. 

10. Sosyal güvenlik yükleri başta ol­mak üzere, KİTlerin kamu kurumlarına serma­ye katkılarının, tarıma ve diğer alanlara yapılan sübvansiyonların kamu finansmanı üzerindeki baskılarını yeni politikalarla düzenleme zarureti açıkça görülmektedir. Enflasyondaki bir türlü sağlanamayan iyileşmenin engeli de, ge­lir dağılımındaki alt gelir grupları ile üst gelir grupları arasında 11 katı tutarındaki gelir dağılımı yelpazesindeki bozukluğun da, yeterli alt­yapı yatırımlarında bulunamamanın ve nihayet 103 milyar dolar dış borcun ve 40 milyar dolar iç borcun da temel sebebi kamu borçlanma ge­reğinin yıllarca yüksek seviyelerde seyretmesi­dir. 

11. Ülkemizde toplam kamu yatırımlarının gayrisafi milli hasılaya oranı % 6'lar seviyesinde olduğuna göre, evvelce de belirtildiği üzere kamu borçlanma gereğinin bu düzeyin mutlaka altına çekilmesi hedef alınmalıdır. 

Diğer taraftan, kamu harcamaları ne kadar küçültülürse, kamu dengesi de o ölçüde sağlıklı kurulur. Bunun da en etkili yolu kamu­nun ekonomideki payının azaltılmasıdır. Öncelikle iktisadi nitelikli kamu faaliyetlerinin hiç gecikilmeden özelleştirilmesi büyük önem ta­şımaktadır. Böylece hem kamu borçlanma gereği azaltılabilecek, hem de kaynakların daha verimli kullanımı suretiyle üretime olumlu kat­kılarda bulunabilecektir. Kamu iktisadi Teşeb­büslerinin özelleştirilmesi yanında, devletin mümkün olduğu ölçüde asli fonksiyonlarına çekilerek küçültülmesi hem daha etkili bir ka­mu yönetimi imkanı yaratacak, hem daha verimli harcama politikaları uygulanabilecek, hem de sosyal amaçlı devlet katkı ve müdaha­lelerinde haklılık ve isabet payı daha yüksek. olacaktır. 

12. Sosyal yükümlülüklerin devlete düşen payı saklı olmak üzere, hizmetlerden hizmetin bedelini ödeyenlerin yararlanmasını sağlayacak düzenlemeleri ihmal etmememiz ve bunun aksine uygulamaları kısa vadeli siyasi çıkar gözetmeksizin engellememiz gerekmektedir. 

13. Kamu dengesinin sağlıklı oluşumun­da kamu harcamaları kadar, hatta ondan da önemlisi izlenen gelir politikalarıdır. Adil, etki­li, yaygın ve yeterli kaynak sağlayan bir vergi politikasının ekonominin büyümesinde, gelir dağılımının iyileşmesinde ve en önemlisi de spekülatif talep baskısının azaltılarak enflasyo­nun önlenmesinde büyük önemi vardır. Kayıt dışı ekonomiden hiçbir nedenle medet umul­mamalıdır.

            14. Özetlemek gerekirse:

- Kısa vadeli siyasal çıkarları bırakıp, or­ta ve Uzun bir istikrar programını içtenlikle uy­gulamak üzere yola çıkmadıkça,
-Kamu açıklarını, kamu yatırımlarının altında kalacak düzeylere çekmedikçe, bu amaçla gelir ve harcama politikalarında, KİT ve özelleştirme politikalarında göstermelik değil, köklü ve kalıcı düzenlemelere ve bu dü­zenlemelerin titizlikle uygulanmasına gidile­rek, yeni kaynaklar yaratıp, gereksiz harcamaları kısmadıkça,

- Devletin özellikle ekonomik alanlarda payını ve ağırlığını azaltmadıkça
- Sosyal güvenlik sistemini kendi içinde gelir-gider dengesini kuracak bir yapıya ne pa­hasına olursa olsun kavuşturmadıkça,

-Bu çerçevede ve birbirleri ile tutarlı bir biçimde belirlenecek bütçe, vergi, KİT, para, banka, kur, borçlanma ve teşvik politikalarının aynı tutarlılık ve titizlik içinde uygulamaya ge­çirilmesi sağlanmadıkça,

Enflasyonu önleyemeyiz, bozuk gelir dağılımını düzeltemeyiz, istikrar içinde büyü­meyi ve kalkınmayı sağlayamayız. Onun yeri­ne hayalleri süsleyen yeni, çekici, mega vaatlerle gündemi değiştirip kaybolan prestijimizi kazanmanın boşuna yollarını bulmaya çalışır, kendi kendimizi avuturuz.

Biltekin Özdemir – Maliye ve Gümrük Eski Müsteşarı

 

 

Anasayfa - İktisat - Makale - Ekonomi - Borsa - İstatistik - Türkiye Ekonomisi - Ekonomi Sözlüğü

Since 2005