Türkiye Ekonomisi
Dünya Ekonomisi
Osmanlı Ekonomisi
Finansal Ekonomi
İşletme Ekonomisi
Hizmet Ekonomisi
Kalkınma Ekonomisi
Tarım Ekonomisi
Borsa ve Yatırım
Ekonomi Sözlüğü
Ekonomi Ders Notları
Ekonomi Düşünürleri
Genel Ekonomi Soruları
Özel İstatistik Arşivi
Özel İktisat Konuları
Açık Öğretim İktisat
Ekonomi Kurumları
Kamu Yönetimi
Kamu (Devlet) Maliyesi
Sigortacılık Konuları
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Milli Gelir Üzerine 

Bir ekonomide tüm harcamalar milli gelirden yapılır. Dış kaynaklardan yapılan transferleri ve sermaye erimesini bir tarafa bırakırsak, tüm özel harcamalar, vergiler ve sigorta fonları milli gelirden ödenir. Milli gelirin artış hızı yeterli olmadığında çeşitli harcama kalemleri arasında ciddi çekişme ve ihtilaf ortaya çıkar. Zaten iktisat biliminin bir tanımı da, kaynaklar üzerinde taraflar arasında yaşanın çıkar mücadelesini açıklayan (ya da perdeleye­rek, gizleyen) alan olarak verilmektedir. 

Sermaye sahipleri ve rantiye grupları dışında kalanlar, ancak aktif olarak milli gelire katkı yapabildikleri sürece milli gelirden pay almaya hak kazanırlar. Bu grubun milli gelirden aldığı pay, aktif olarak üretime katılanlarla katılamayanlar arasındaki orana bağlı olarak belirlenir. Diğer bir deyişle, işsiz oranı arttıkça, üretime aktif olarak katılan emekçilerin milli gelirden aldıkları pay da gerilemeye başlar. Böyle bir yaklaşımla denebilir ki, emekle sermaye arasındaki tarihsel çatışma, günümüzde yerini, nerede ise, üretime aktif olarak katılanlarla, katılamayanlar ara­sındaki çekişmeye bırakmış bulunmaktadır. Daha da anlamlı bir yaklaşımla denebilir ki. bu düzeyde sermaye birikimi ve işsizlik ortamında iş bulabilen emekçiler, bir yandan cansız emek diğer yandan da işsizler arasında sıkışmış bir durumdadır. 

Böyle bir oluşumda milli gelirden büyük bölümü, en güçlü ko­numda olan sermaye sahipleri ve rantiyeler alırken, devletin payı aynı hızda gelişmemekte. emekçilerinki ise çok daha gerilerde kalmaktadır. Bunun da ötesinde, milli gelir üzerindeki söz hakkı da bu sırayı izlemektedir. Kaynak krizi yaşayan kurumlar ise, doğal ola­rak, bu sırayı tersinden izler. İşte bu nedenle önce sosyal güvenlik kurumlan sıkıntıya düşer, sonra devlet krizi büyür. Bu iki kriz yaşa­nırken, özel kesim de, doğal olarak bu kurumlardan yakınarak, du­rumdan şikayetçi olur. Özel kesimin bu davranışı çok doğaldır. Zira bu yöntemle özel kesim, bir yandan daha fazla kaynağı kendine çekmeye çalışırken, diğer yandan da kendi dışındaki kurumları suçlu gibi göstererek, kendini aklamaktadır. 

Özel kesim, kendi iç-güdüsü doğrultusunda böyle davranır da, aklı başında hiç kimsenin buna inanması söz konusu olamaz. Zira, olayları yorumlayan herkes bilir ki, sorunun kaynağında verimsiz üretim yatmaktadır. Verimsiz üretimin kaynağını ise, yetersiz yatırım ve israf oluşturmaktadır. Bu israf ve yatırımsız­lıktır ki, verimsiz üretime neden olmakta. Bu verimsiz üretim ise devleti ve sosyal kurumları besleyememektedir. O kadar ki, ver­gilerle yeterince beslenemeyen devlet, kaynaklarının bol olduğu dönemlerde sosyal güvenlik kurumlarına dahi el atmaktan geri kalmamıştır. 

Verimli olmayan üretici alt-yapı, memura toplu sözleşme ve grevli sendikal hakları vermemektedir. Aynı alt-yapı dahiyane bir buluşla erken emeklilik adı verdiği bir uygulamayı da hızla gün­deme getirmiştir. Erken emeklilik; yoğun işsizlik ortamında, korkulan yaygın işsizlik sigortası yerine, birilerine hızla bir "emekli" damgası vurarak, hiç değilse işsizlerin bir bölümünü bu kapsama alma projesi idi. Özellikle, erken emeklilik olarak anı­lan bu uygulama, aslında kısmi işsizlik sigortası niteliğindedir. 

Türkiye'de çalışma koşuları ve ortalama ömür dikkate alındı­ğında yeni projenin savunulur bir yönü yoktur. Ancak sorun bu değildir. Sorun, ekonominin verimsiz üretimi ve israfıdır. Gereği biçimde artırılamayan kaynak sorunudur ki, anlamsız ve verim­siz istihdam teknikleri geliştirilmekte, binlerce insan işsiz kalmakta, kamu açıkları artmakta, ekonominin dış açığı artarak, bağımlılık derecesi yükselmektedir. Doğal olarak, sosyal müca­deleler kazanılmış hakların korunması ve daha da genişletilmesi yönünde sürdürülecektir. Ancak asıl sorun, ekonomik alt­yapıdadır. Ekonomik alt-yapının düzenlenmesi, kaynakların artı­rılması ve etkin kullanılması, işin özünü oluşturmaktadır. Amaçlanan yeni istihdam yöntemleri yanında, emeklilik yaşının yükseltilmesi, sonuç olarak, kaynakların sermayeye yöneltilmesi­ni amaçlayan bir projedir.

 

 

Anasayfa - İktisat - Makale - Ekonomi - Borsa - İstatistik - Türkiye Ekonomisi - Ekonomi Sözlüğü

Since 2005