Türkiye Ekonomisi
Dünya Ekonomisi
Osmanlı Ekonomisi
Finansal Ekonomi
İşletme Ekonomisi
Hizmet Ekonomisi
Kalkınma Ekonomisi
Tarım Ekonomisi
Borsa ve Yatırım
Ekonomi Sözlüğü
Ekonomi Ders Notları
Ekonomi Düşünürleri
Genel Ekonomi Soruları
Özel İstatistik Arşivi
Özel İktisat Konuları
Açık Öğretim İktisat
Ekonomi Kurumları
Kamu Yönetimi
Kamu (Devlet) Maliyesi
Sigortacılık Konuları
Türkiye İktisat Tarihi
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı Dönemi (2001-2005) 

Sekizinci Planı, Bülent Ecevit'in başında bulunduğu üç partili koalisyon hükümeti hazırladı. Devlet Planlama Teşkilatı, Başbakan Yardımcısı ve Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli'ye bağlanmıştı. Dolayısıyla Plan'ın hazırlanmasın­da ve "uzun vadeli gelişmenin temeli amaçlan ve stratejisinin (2001-2023)" belirlenmesinde MHP kadroları belirleyici ve yön­lendirici olmuşlardı. 

Neden uzun vadeli yeni bir strateji ve neden 2023 yılı sorusu­na TBMM'nin 27.6.2000 tarihinde onayladığı Sekizinci Plan'da verilen cevap şöyledir:

"Cumhuriyet'in 100. yıldönümüne rastlayan 2023 yılına kadar uzanan Uzun Vadeli Gelişme Stratejisi, dünyada yaşamakta olan kapsamlı ve hızlı değişimi gözönünde bulundurarak, ekonomik ve toplumsal dönüşümlerin yönlendirilmesinde önemli bir işlev üstle­necektir." 

"İstikrar Programı"mn 2000 yılının ilk yarısında ortaya koy­duğu olumlu gelişmelerin etkisinde kalan DPT uzmanları ve Hü­kümet, 2001-2023 dönemi için iyimser bir tahminle yıllık büyüme hızını ortalama %7 olarak öngördü. Siyasi istikrarı sağlamayı başa­ran geniş tabanlı koalisyon Hükümeti, bu uzun vadeli hedefe ve stratejiye uygun olarak 2001-2005 yıllarını kapsayan Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı'nı 1 Ocak 2001 yılında yürürlüğe koydu. 

Plan, enflasyonu AB kriterleri ile uyumlu düzeylere düşürme­yi, ekonomide sürdürülebilir bir büyüme ortamı tesis etmeyi ve AB'ne tam üyelik hedefi doğrultusunda ekonominin rekabet ve uyum gücünü artırmayı öne çıkarmaktadır. Bu çerçevede Plan'ın belirlediği makro hedefler şöyledir: 

-  Plan döneminde yıllık ortalama olarak GSYİH %6,5 ve GSMH ise %6,7 oranında büyüyecek,

-  Plan, üç yıllık istikrar programının 2000-2002 hedeflerine uygun olarak enflasyon oranı (TEFE) 2000 yılı sonu itibariyle %20, 2001 yılı sonunda %10 ve 2002 yılı sonunda da %5 düzeyine inecek;

- Plan döneminde yıllık nüfus artış hızı düşmeye devam ede­cek ve 2000 yılında yaklaşık 3 bin dolar olan kişi başına gelir, 2005 yılı sonunda 4300 dolar düzeyine yükselecek;

-  Plan dönemi içinde GSMH'nın oluşumunda tarım sektörü­nün payı %17,2'den %14'e düşecek, sanayi sektörünün payı %23 civarında kalacak, ve hizmetler sektörünün payı ise %59,5'den %62,2'ye çıkacak;

- Dış ekonomik ilişkilerde olumlu gelişmelere bağlı olarak mal ve hizmet ihracatı ortalama yılda %8,4 ve mal ve hizmet ithalatı ise %8,2 oranında artacak;

-  İhracat yılda ortalama % 11 oranında (FOB) artarak dönem sonunda 46 milyar doları, ithalat ise (CİF) %10 oranında genişle­yerek 2005 sonunda 79 milyar doları aşacak;

- Anılan dış ekonomik gelişmeler sonunda 2005 yılı "cari açı­ğı" 7,7 milyar dolar düzeyinde kalacak;

- Kamu iç borçlanma gereğinin (net) GSMH'a oranı %10 dü­zeyinden %1,9'a, dış borçlanma gereği ise (net) %3,2'den %1,1'e inecek; 

Kısaca özetlemeye çalıştığımız 8. Plan'ın temel hedefleriyle ilgili politikalar ve araçlar, yürürlüğe girmeden Kasım 2000 Krizi ile gündemden düştüler. Çünkü Hükümet ve ekonomi yönetimi "günü kurtarma" uğraşı içine girdi. Özellikle bankacılık kesiminin yaşadığı krizin giderek derinleşmesi, ekonomiyi yeni bir krize karşı aşırı duyarlı hale getirmişti. 

Piyasalarda tam bir belirsizliğin yaşandığı kamu ve özel ban­kaların nasıl kurtarılabileceğinin yoğun biçimde tartışıldığı kırıl­gan ekonomik ortama içinde Türkiye 2001 yılı Ocak ayına girdi. 

Şubat 2000 Krizi 

Ecevit Hükümeti Ocak ayından itibaren kamu harcamalarını kısmak için tüm kamu kesiminin personel alımını ve dış kredi kul­lanmalarını Hazine'nin onayına bağladı. Kriz sonrasında 2001 yılı başındaki ilk ihalede Hazine, güvensizlik nedeniyle yıl sonu enf­lasyonunun çok üstünde bir faiz oranından (%67) borçlandı. 

Kamu bankalarının yaşadığı kaynak kıtlığı krizini aşmalarında ilk adım atıldı ve Ziraat ve Halk Bankası'nın görev zararlarından kaynaklanan Hazine'nin 20 milyar dolar civarındaki borcunun 6.750 milyon doları Ocak ayı başında çıkarılan özel tertip devlet tahvilleri (bir kısmı dövize endeksli) ile kapatıldı. 

Daralan iç talebe bağlı olarak Ocak 2001 aylık enflasyon oranı çok düşük çıktı. Ocak 2000- Ocak 2001 döneminin 12 (oniki) aylık enflasyonu 14 yıl sonra ilk tez %30'un altına (TEFE) inerek (%28,3) yönetime moral verdi. 

Kasım 2000 Krizi'nden üç ay sonra 19 Şubat 20001'de Cum­hurbaşkanı ile Başbakan arasında Milli Güvenlik Kurulu toplantı­sında meydana gelen karşılıklı sert tartışmanın, toplantı sonrasında Başbakan tarafından basına açıklanmasıyla bir anda TL'den kaçış ve dövize geçiş işlemleri büyük boyutlara ulaştı. IMKB'de endeks, %14,6 oranında şok olarak nitelenen bir düşüş gösterdi.

Kriz, 20, 21, 22 Şubat günlerinde de derinleşerek sürdü ve e-konominin tüm dengelerini alt üst etti. Şubat günü 27,9 milyar dolar olan TCMB döviz rezervi, 23 Şubat'ta 5,3 milyar dolar aza­larak 22,6 milyara indi. "Kasım Krizi"nde dövize saldırı yabancı­ların talepleriyle sınırlı kalırken, Şubat Krizi'nde tüm tasarrufçu­larla birlikte bankalarında yoğun döviz talep ettikleri görüldü. Bu büyük panik karşısında Bankalararası Para Piyasası'nda gecelik faiz önce %3.000'e, sonra %7.500'e çıkarken, Hazine %144 faiz ile borçlanabildi. Oysa bir ay önce borçlanma faizi %65 idi. Bu yüksek faiz, döviz piyasalarında kısa sürede göreli bir denge sağ­ladı ve TL'den kaçışı durdurdu. 

Medyanın büyük kesimi ağır - sözlerle krizden Başbakan B. Ecevit'i sorumlu tuttu. Bazı köşe yazarları ise Cumhurbaşkanı'nın siyasal deneyiminin olmayışından ve her soruna hukuk açısından bakmış olmasından dolayı krizin patlak verdiğini ileri sürdü. 

Beklenilmeyen ve kısa sürede derinleşen mali krizi aşmak için TCMB, IMF'nin de onayını alarak 21 Şubat gecesi döviz kurları­nın dalgalanmaya bırakıldığını ilan etti. Uygulamanın ilk gününde TL %40 civarında değer kaybetti. Bu sonuç bir anda devletin dış borç toplamının TL cinsinden 29 katrilyon artmasına neden oldu. TCMB satış kuru (ABD Doları), 19 Şubat'ta 686.500 iken, 23 Şubat günü 920.000 TL düzeyine çıktı.

Şubat 2001 Krizi ile "döviz çapası"na dayalı "Enflasyonu Dü­şürme Programı" terk edilmiş oldu. Şubat Krizinin tamamen döviz piyasalarından kaynaklanan bir kriz olması, IMF'nin mali desteği­ni, piyasalara güven vermesi açısından zorunlu hale getirmişti. Zira TL piyasalarında faizin olağanüstü yükselmesine karşın dövize yönelen talep bir türlü kınlamadı. 

Türk Bankacılık Sistemi, Kasım Krizi sonrasında faiz riski, Şubat Krizi ile de hem faiz hem kur riski sonucu büyük zararlarla karşı karşıya kaldı. Bu nedenle Mart 2001'den itibaren çökmekte olan bankacılık sisteminin başta kamu bankaları olmak üzere güçlendirilmesi, ekonomi yönetiminin öncelik taşıyan bir sorunu hali­ne gelmişti.

Kamuoyunun güvenini büyük ölçüde kaybetmiş olan B. Ecevit Hükümeti'nin mali kesimin yapısal sorunları, dış borçlanma ola­naklarının daralması, hızla yükselen iç faizler karşısında, iç ve dış borçlarını çevirebilme gücü asgariye inmişti. Bu çok boyutlu eko­nomik krizi aşmak için, 57. Hükümet'in önünde üç temel seçenek vardı: 

- Borçlarını para basarak ödemek,

- Borçlarını ödeyemeyeceğini ilan etmek (Marotoryum),

- Güçlü bir ekonomik reform programı hazırlayıp dış kaynak sağlamak...

Siyasi tarihimizin en uzun ömürlü üçlü koalisyon hükümeti olan Ecevit Hükümeti, sıralanan olanaklardan üçüncüsünü seçti ve bu programı hazırlamak üzere Dünya Bankası Başkan Yardımcısı Dr. Kemal Derviş'i acele Türkiye'ye davet etti. 2 Mart 2001'de ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı olarak göreve başlayan K. Derviş, dar bir kadro ile "Türkiye'nin Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı"nı hazırlamaya girişti.

Dr. Kemal Derviş ve Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı 

Dr. K. Derviş, orta öğretimden itibaren eğitimini yurt dışında tamamlama fırsatını yakalamış şanslı Türk vatandaşlarından biri­dir. A.B.D.'de "İktisat Doktoru" derecesini aldıkta sonra 1973 yılında Türkiye'ye döndü ve Hacettepe Üniversitesi Sosyal ve İdari Bilimler Fakültesi İktisat Bölümünde öğretim görevlisi olarak işe başladı. Kısa bir süre sonra ODTÜ İktisat Bölümüne geçti ve birkaç yıl sonra Dünya Bankası'ndan aldığı teklifi kabul ederek yeniden A.B.D.'ne gitti. Kemal Derviş, Dr.A.Karaosmanoğlu'ndan sonra Dünya Bankası Başkan Yardımcılığına yükselen ikinci Türk vatandaşı sıfatını taşımaktadır. 

Derviş, Türkiye'de bulunduğu 1970'li yıllarda B. Ecevit ile yakın ilişkiler içinde birlikte çalışma fırsatını elde etmişti. Bu ya­kınlık, Derviş'in B. Ecevit tarafından Türkiye'ye göreve çağrılma­sını kolaylaştırmıştı. Medyanın büyük kesimi Hükümetin bu kara­rına yani K. Derviş'in ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı yapıl­masına büyük destek verirken, diğer kesimi ise Derviş'i küçümse­yen "IMF'nin adamı" gibi yorumlarla karşıladı. 

K. Derviş önce yakın çalışma arkadaşlarını yani üst düzey ekonomi bürokratlarını seçmekle işe başladı. Derviş, Gazi Erçel'in istifası ile boşalan TCMB Başkanlığına, Başkah Yardımcısı olarak görev yapan, Süreyya Serdengeçti'nin ve boş bulunan Hazine Müsteşarlığına da eski DPT Müsteşar Yardımcısı Faik Öztırak'ın atanmasını sağladı. Geniş yetkilerle ve yeni bir kadro ile K. Der­viş'in işe başlaması, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu Başkanı Zekeriya Temizel'in sebep göstermeksizin istifa etmesine yol açtı. Derviş bu kurulu daha hızlı çalıştırmak için özel kesim deneyimi olan, Koçbank kökenli, Engin Akçakoca'nın BDDK başkanlığına getirilmesini tercih etti.

Devlet Bakanı Derviş piyasaların Haziran ayı sonunda nor­male dönmesini sağlayacak, "acil önlemler" olarak nitelediği, üç aşamalı krizden çıkış paketini 14 Mart 2001 günü açıkladı. Belir­lenen üç aşamalı "kurtuluş planı" şöyle tanımlanmıştı: 

-  Bankacılık sektörüne ilişkin önlemler süratle yürürlüğe ko­narak mali piyasalarda belirsizlik azaltılacak ve kriz ortamından çıkılacak,

- Döviz kurunun ve faizin belirli bir istikrar kazanması sağlan­dıktan sonra ekonomik karar birimlerine orta vadeli bir perspektif kazandırılacak,

- Makroekonomik dengeler yeniden oluşturularak ekonomide yılın ikinci yarısından itibaren büyümeye geçiş ortamı sağlana­cak... 

Bakan Derviş bu üç temel strateji ile krizi aşmaya çalışırken enflasyonla mücadelenin de kararlılıkla devam edeceğini açıkladı. Ayrıca uygulanacak sıkı para ve maliye politikalarıyla, özellikle bankacılık sisteminin sağlıklı bir işleyişi kavuşturulmasıyla enflas­yonun düşme eğilimine gireceğini vurguladı.

Şubat Krizinden bir ay sonra "dolar kuru" bir milyon lira dü­zeyinde istikrar kazanınca devalüasyon oranı %40 dolayında kal­mış oldu. TCMB Başkanı S. Serdengeçti 27 Mart günü yaptığı açıklamada şu kararlı ve anlamlı ifadeyi kullandı: 

"Dolar 1 milyon TL'yi aşınca önümüzde iki seçenek vardı. Ya döviz kurlarının yükselmesini engelleyecek ya da rezervlerimizi koruyacaktık. Biz rezervleri tercih ettik." 

Koalisyon Hükümeti medyanın "K. Derviş Kanunları" diye nitelediği reform yasa tasarılarını hızla TBMM'ne sevk çalışmala­rını yürütürken, Bakan Derviş de üst düzey bürokratlarla IMF'e verilecek "Türkiye'nin Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı"nı ha­zırladı ve 15 Nisan'da dünya ve Türkiye kamuoyuna açıkladı. 

Programda yer alan makroekonomik göstergeler şöyleydi: Bü­yüme 2001 yılında -%3, 2002'de %5 ve 2003 de ise %6 olarak gerçekleşecek. Enflasyon oranı ise 2001'de %57'6 (TEFE), 2002'de %16,6 ve 2003'de %12,4 olacak. Önce daralan sonra is­tikrar içinde yeniden büyüyecek ekonomide cari işlemler açığının üç yıl üst üste yaklaşık bir milyar dolar civarında açık vereceği öngörüldü. Olumlu gelişmelere bağlı olarak dış borç stoku topla­mının GSMH'a oranı 2001 yılında %66,2'den 2003 yılı sonunda yeniden 2000 yılı düzeyine yani %56,8 düzeyine ineceği tahmin edildi. 

Hazine Müsteşarlığımın Mayıs ayı başında dağıttığı "Türki­ye'nin Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı, Hedefler, Politikalar ve Uygulamalar" başlığını taşıyan kitapçığa (95 sayfa) yazdığı "Su­nuş" da Devlet Bakanı K. Derviş ülkenin içinde bulunduğu krizin nedenini ve boyutunu şöyle belirliyor:

"Ülkemiz çok ciddi bir ekonomik darboğazdan geçmektedir. Yaşadığımız sıkıntının görünürdeki nedeni kamu sektörünün borç stokunun boyutu ve son yıllarda korkutucu biçimde hızlanan olum­suz borç dinamiğidir 

"1990'lı yıllarda Türkiye'nin kamu borcunun milli gelire oranı %30'un altındayken, 2000 yılının sonunda bu oran %60'a ulaş­mıştır. Bugün ise %70'in de üstüne çıkmıştır. Yıllardır ancak çok yüksek reel faizle borçlanabilen devlet için bu süreç artık sürdü­rülemez boyutlara varmıştır."

Bu önemli tespitleri yapan Bakan Derviş krizi aşmada herkes gibi devletinde kemer sıkacağını, halka doğruların söyleneceğini "bugünü kurtarma değil, geleceğe dinamit koymama üzerine" çalı­şılacağını vurguluyordu. 

Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı ve Derviş Yasaları 

Hükümetin onayladığı ve IMF'e sunulmak üzere hazırlanmış olan programda genel amaca yönelik beş ayrı hedef belirlenmişti:

-  Döviz kuru rejiminin terk edilmesiyle ortaya çıkan güven bunalımı ve istikrarsızlığı süratle gidermek,

-  iktisadi etkinliği sağlayacak yapısal reformları gerçekleştir­mek,

-  Makroekonomik politikaları enflasyonla mücadelede etkin bir şekilde kullanmak,

- Sürdürülebilir büyüme ortamını yaratmak,

-  Kişiler ve bölgeler arasındaki gelir dağılımı bozukluklarını düzeltmek... 

Belirlenen bu temel hedeflere ulaşılması ve ekonominin yeni­den yapılandırılması konusunda, IMF ve Türk kamuoyu, TBMM ile Bakanlar Kurulu'nun uyum içinde çalışmasını zorunlu görü­yordu. Özellikle kamu kesiminde yeni düzenlemelerin hızla yapıl­ması ve reform kanunlarının zamanında çıkarılması Programın "olmazsa olmaz" koşulu idi. 

57. Hükümet adına Kemal Derviş'in IMF'e verdiği "niyet mektubu"nda 15 kadar mali, ekonomik ve sosyal nitelikli yasanın kısa sürede çıkarılacağı taahhüt edilmişti. Derviş'in ısrarlı çalış­maları ve kamuoyunun da desteği ile kayırmacılığı ve israfı önle­yecek, ekonomide etkinliği artıracak ve rekabet ortamını yaratacak reform yasalarının önemli kesimi Nisan-Mayıs döneminde' yürür­lüğe girdi.

IMF, 15 Mayıs 2001 tarihinde Türkiye'nin Güçlü Ekonomiye Geçiş Programını onaylayarak, Dünya Bankası ile birlikte Türki­ye'ye beklenenin çok üstünde 19 milyar dolar kadar bir kredi taah­hüt etti. Bu büyük finansal desteğin sağlanmasında K. Derviş'in uluslararası saygınlığı etkili olmuşsa da, asıl önemli olan A.B.D. yönetiminin ve G-8'lerin açık destek vermeleriydi. Kredinin ilk dilimi olan 3,9 milyar dolar 18 Mayıs günü TCMB'nın hesabına aktarıldı. 

Programın başarısı ve istikrarın kalıcılığı için IMF ve Dünya Bankası'nın ısrarlı olmaları sonucunda yürürlüğe konan "Derviş Yasaları"nın başlıcaları şunlardır: 

-  19 Nisan'da yürürlüğe giren 4634 Sayılı Şeker Kanunu. Bu yasa şeker piyasasının işleyiş koşullarını belirlemekte ve piyasayı rekabete açmaktadır;

- 21 Nisan'da yürürlüğe giren 4641 sayılı Ekonomik ve Sosyal Konseyin Kuruluşu Çalışma Esas ve Yöntemleri Hakkında Ka­nun";

-  26 Nisan'da "2001 Mali Yılı Bütçe Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun" ile 4647 sayılı Türk Sivil Havacılık Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun yürürlüğe girdi.

- 2 Mayıs 2001'de enerji sektörü için önemli bir kanun 4646 Sayılı Doğal Gaz Piyasası Kanunu uygulamaya kondu.

- 5 Mayıs günü iki önemli yasa yürürlüğe girdi. Birincisi 4650 Sayılı Kamulaştırma Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun; ikincisiyse 4651 sayılı Türkiye Cumhuriyet Merkez Ban­kası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun idi.

- 23 Mayıs tarihinde kamuoyunda kısaca "TELEKOM" yasası diye anılan 4673 sayılı Telgraf ve Telefon Kanunu, Posta, Telgraf ve Telefon İdaresinin Biriktirme ve Yardım Sandığı Hakkında Kanun ile Ulaştırma Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında­ki Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun yürürlüğe gir­di.

- Mayıs ayının sonunda 4672 Sayılı Bankalar Kanununda De­ğişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun yürürlüğe kondu.

- 3 Temmuz'da 4684 Sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun işlemeye başladı.

- 4697 Sayılı Bazı Vergi Kanunlarında Değişiklik Yapılması­na Dair Kanun ise 10 Temmuz tarihinde yürürlüğe girdi.

-  11 Temmuz'da ise Elektrik Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin 4694 sayılı kanun ile 4703 Sayılı Ürünlere İlişkin Teknik Mevzuatın Hazırlanması ve Uygulanmasına Dair Kanun işlerlik kazandı.

-   12 Temmuz'da 4688 Sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu ile 4705 Sayılı Yurt Dışına Çıkışlarından Harç Alınması Hakkındaki kanunlar yürürlüğü girdi.

-  18 Temmuz tarihinde ciddi tartışmalara yol açan 4707 Sayılı Hazineye Ait Arazilerin Satışı Hakkındaki önemli kanun uygula­maya kondu.

Yeni istikrar programının öngördüğü ve TBMM tarafından kabul edilen "reform yasaları"ndan sadece "Tütün Yasası"nı Cum­hurbaşkanı A.N. Sezer veto etti. TBMM tatile girdiğinden yasanın yeniden görüşülmesi mümkün olmadı. Anılan yasanın hazırlanma­sı aşamasında yasa tasarısına karşı çıkan özelleştirmeden sorumlu Devlet Bakanı (Tütün bölgesi olan Aydın ili milletvekili) Yüksel Yalova Haziran ayı başında istifa etmek zorunda kalmıştı. 

2001 Yılının İlk Yarısında Sosyo-Ekonomik Gelişmeler 

Önce Kasım 2000 Krizi sonra Şubat 2001 Krizi ülkede Hü­kümete siyasetçilere ve bürokrasiye duyulan güvensizliğin yay­gınlaşmasına ve derinleşmesine yol açtı. Ekonominin mali kesi­minden kaynaklanan bu krizler sonrasında ekonomide büyüme yerine gerileme, istihdam yerine işsizlik egemen oldu. Örneğin yılın ilk altı ayı için sanayi sektörünün büyüme hızını DİE -%6,2 olarak açıkladı. Bu sonuç ihracat ve turizm sektörlerinde yaşanan olumlu gelişmelerden kaynaklanan sanayi sektörüne yönelik tale­bin yetersiz kaldığının ve sektördeki bu büyük oranlı daralmayı durdurmaya yetmediğinin bir göstergesi olarak kabul edilebilir. 

Reel sektörde daralmanın sürmesi Programda 2001 yılı için öngörülen büyüme hızının Temmuz ayında yapılan yeni düzelt­melerle -%3'den -%5'e alınmasına neden oldu. 

Kemal Derviş'in göreve gelmesi, "dalgalı kur"a geçilmesi, ye­ni istikrar programının IMF ve G-8'lerce desteklenmesi, yılın ilk yarısı sonunda Türkiye'nin yaşadığı mali krizi aşabileceği ümidini yaratmıştı. Ancak yaşanan krizin ciddiyetini algılamakta güçlük çeken bazı bakanlar, IMF'nın isteklerine veya K. Derviş'in prog­ramı diye niteledikleri Hükümetin IMF'e sunduğu istikrar progra­mına karşı çıktılar.  

Derviş'in medyadan gördüğü ilgi ve destekten rahatsız olanlar "Derviş'in Programı"nı delme yarışına girdiler. Önce Tarım Bakanı (MHP), "Buğday Taban Fiyatı"nın IMF'e taahhüt edilen fiyatın üstünde bir fiyat olmasını sağladı. Ardından 1 Haziran'da Tütün Kanun Tasarısına karşı çıkan Devlet Bakanı Yüksel Yalova (ANAP) istifa etti. Ve nihayet kamuoyunu ve piya­saları günlerce belirsizliğe sürükleyen Ulaştırma Bakanı Enis Ök­süz (MHP) IMF'e verilen "Niyet Mektubu"nda öngörülen Türk TELEKOM yönetiminde yapılması gereken değişikliklere karşı çıktı. Devlet yönetiminde görülen bu uyumsuzluk, mali piyasalarda güven bunalımının derinleşmesine ve döviz kurlarının yükselmesi­ne yol açtı. Bu sorumsuzca davranışlar IMF'den gelecek mali yar­dımın gecikmesine ve dolar kurunun 1.300.000 TL'yi aşmasına neden oldu. 

Hazine 18 Haziran'da bankalarla mali tarihimizin en büyük (9,3 katrilyon TL) takas işlemini gerçekleştirdi. Böylece Hazine sadece 2001 yılında 1,9 katrilyonluk faiz yükünden kurtulmuş oldu. Bu işlemde Hazine kısa vadeli bonolar yerine uzun vadeli TL ve dövize bağlı tahviller vererek borç yükünü zamana yayma ola­nağı elde etti. Takas işleminde kamu bankalarının yaklaşık 4,5 milyar dolar civarındaki alacakları da kapatılmış oldu. Ayrîca bu işlemlerle özel bankalar 5,3 milyar dolar kadar açık pozisyonlarını dövize endeksli kamu tahvilleriyle kapatma olanağına kavuştular. 

Kamuoyunun ağır eleştiri ve ithamları karşısında MHP Baş­kanı Devlet Bahçeli Ulaştırma Bakanı Enis Öksüz'ün istifasını sağladı. Öksüz'ün istifasından sonra mali piyasalarda dalgalanmalar durdu ve dolar kuru 1.600.000 TL'den 1.370.000 TL'ye indi. IMKB da endeks yükselirken faizler düştü. Ondört gün sonra U-laştırma Bakanlığına MHP İzmir Milletvekili Oktay Vural atandı. 

Böylece Temmuz 2001'de mevsim normalleri üstünde sıcak günler yaşayan Türkiye'de ekonomi ve siyaset E. Öksüz'ün istifa­sıyla biraz serinlemiş oldu. 

7 Temmuz 2001 tarihinde T. Emlak Bankası A.Ş.'nin 75 yıllık ömrü Ziraat Bankası'na devredilmesiyle sona erdi. Ardından IMF'nin ısrarlı uyarılarına uygun olarak EGS Bank, Sitebank, Bayındırbank, Kentbank ve Tarişbank Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu'na devredildi. Böylece TMSF bünyesindeki banka sayısı 18'e çıktı. Fon yönetimi tasarruf ve güçlendirme önlemleri çerçe­vesinde Egebank, Yaşarbank, Yurtbank ve Bank Kapital'i Sümerbank çatısı altında topladı. Ardından Esbank ve İnterbank'ı Etibank ile birleştirdi. 

Anayasa Mahkemesi tarafından 22 Haziran'da kapatılan Fa­zilet Partisi'nin bağımsız hale gelen eski milletvekilleri önce "ye­nilikçi" ve "gelenekçi" diye ikiye ayrıldılar. Sonra yaklaşık 50 kadar gelenekçi milletvekili 20 Temmuz'da Saadet Partisi"ni (N. Erbakan'ın desteğiyle) kurdular. Recai Kutan yeniden başkan se­çildi. Ancak bu parti yönetimini ve Erbakan'ı üzen, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nden bir karar geldi. Mahkeme Refah Parti-si'ni kapatan Anayasa Mahkemesi kararını, "şeriat düzeniyle de­mokrasi kuralları bağdaşmaz" diyerek, haklı ve yerinde buldu. 

"Yenilikçiler" ise Tayyip Erdoğan'ın öncülüğünde 14 Ağustos günü "Adalet ve Kalkınma Partisi"nin kuruluş dilekçesini İçişleri Bakanlığına verdiler. 

Temmuz ayının sonunda IMF Birinci Başkan Yardımcısı Stanley Fischer Ankara'da Başbakan ve yardımcılarıyla görüştük­ten sonra, İstanbul'da da köşe yazarları ve TÜSİAD ile bir araya geldi. Fischer "Türkiye'nin Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı'nın başarıyla yürütüldüğünü, programın arkasında tam bir siyasal des­tek gördüğünü ve "dalgalı kur"un alternatifinin olmadığını açıkla­ması piyasalarda çok olumlu karşılandı. Dalgalı kura direnen "sı­cak para"cılar aradıkları desteği bulamadılar ve sustular. 

Haziran ayında düşmeye başlayan enflasyon Temmuz'da da düşmeye devam edince Derviş ve ekibi sevinirken piyasalarda rahatladı. Çok daha önemli gelişmeler ihracat ve turizmde ortaya çıktı ve çıkmaya da devam ediyor. "Dalgalı kur"a bağlı gerçekle­şen devalüasyon, turizm ve ihracatı özendirmekte ithalatı kısmakta. Yılın ilk altı ayında ihracatta %13 civarında artış olurken, ithalatta %16 oranında bir daralma oldu. Turizmde Temmuz sonuna göre rekor düzeyde turist girişi devam etmekte ve yıl sonunda 10 milyar dolar civarında turizm geliri beklenmekte. Dış ticaret açığının kü­çülmesi turizm gelirlerin artması yıl sonunda cari işlemler denge­sinin bir miyar doları aşan düzeyde fazla vereceği tahmin ediliyor. Bir başka olumlu gelişme de Programın öngördüğü mali dengelerin kurulmuş olmasıydı. Ayrıca faiz dışı bütçe fazlası hedefi aşmış görünüyor. Yılın ikinci yarısında eğer piyasalarda yaşanan güven bunalımı aşılırsa, dolara talep durursa ve siyasal otoritenin desteği sürerse program başarılı- olacaktır diyebiliriz. Ancak Programın sürdürülebilir başarısı reel sektörün Eylül ayından itibaren topar­lanmasına ve 2002 yılı başından itibaren büyüme sürecinin yeni­den başlamasına dolayısıyla işsizliğin azalmasına bağlı görün­mektedir.

 

 

Anasayfa - İktisat - Makale - Ekonomi - Borsa - İstatistik - Türkiye Ekonomisi - Ekonomi Sözlüğü

Since 2005