Türkiye Ekonomisi

Dünya Ekonomisi

Osmanlı Ekonomisi

Finansal Ekonomi

İşletme Ekonomisi

Hizmet Ekonomisi

Kalkınma Ekonomisi

Tarım Ekonomisi

Borsa ve Yatırım

Ekonomi Sözlüğü

Ekonomi Ders Notları

Ekonomi Düşünürleri

Genel Ekonomi Soruları

Özel İstatistik Arşivi

Özel İktisat Konuları

Açık Öğretim İktisat

Ekonomi Kurumları

Kamu Yönetimi

Kamu (Devlet) Maliyesi

Sigortacılık Konuları

Türkiye İktisat Tarihi

Yeraltı Ekonomisi

Kredi Kartı Piyasası

Gelişmekte Olan Ülkeler

Finansal Piyasalar

Kent Ekonomisi

Liberalizm

Forex Piyasaları

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Az Gelişmiş Ülkelerde Okuryazarlık Oranı 

Azgelişmişlik olgusunun belirlenmesine yardımcı olan özelliklerden biri de eğitim düzeyidir. Azgelişmiş ülkelerde eğitim düzeyinde rastlanılan en belirgin özelliklerden biri, okuma yazma bilmeyenlerin oranının büyüklüğüdür. Bu, azgelişmiş ülkeler için acı bir gerçek, fakat bilimsel yöntemlerle ilerlemeyi amaç edinen uygar bir dünya için utanç verici bir olaydır. 

İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana çeşitli uluslararası kuruluşlar, özellikle UNESCO azgelişmiş ülkelerin belli bir eğitim düzeyine ulaşabilmesi için girişimlerde bulunmaktadır. Bununla birlikte, okuryazarlık oranını dünya genelinde değerlendirdiğimizde düşük gelir düzeyine sahip yoksul ülkelerde okuma yazma bilmeyenlerin hâlâ yüksek bir oranda olduğu görülmektedir.

Bowman ve Anderson tarafından, eğitim indeksleri ve kişi başına gelir arasındaki ilişkileri tesbit için yapılan karşılaştırmalarda, okuryazarlık oranı ile gelir arasındaki bağıntı çok zayıftır ve doğrusal değildir. Yalnız, okuma yazma oranı yüzde 90 ya da daha iyi olan ülkelerin 1955 yılı kişi başına gelir seviyesi 500 Doların üzerinde olup, okuryazarlık oranı yüzde 30'un altında olan ülkelerde 200 Doların altındadır. Bununla beraber kişi başına gelirin 100 Doların altında olduğu ülkelerde okuryazarlık oranı yüzde 60'a kadar değişmekte ve kişi başına gelirin 100 ila 200 Dolar arasında olduğu ülkelerde, okuryazarlık yüzde 70-80'e kadar çıkmaktadır. Bununla beraber, yüzde 30'dan, yüzde 70'e kadar olan okuryazarlık sınıfında, okuryazarlık ve gelir arasında hiçbir bağıntı tesbit edilememiştir." 

"Bilindiği gibi, eğitim sistemindeki bir iyileşme ve yaygınlaştırma; ilk olarak okuryazar nüfus oranını arttırarak ve teknik açıklamaları okuyup anlama    yeteneğini    geliştirerek,    daha    çok    öğrenme    arzusunu kuvvetlendirecek temel bilgiyi sağlayarak iktisadi kalkınmaya yardım eder".

Sanayileşme çabasına girmiş bulunan ülkelerde ise, gerek okuryazar, gerekse her alanda eğitilmiş ve yetiştirilmiş insan gücüne sonsuz gereksinme vardır. 

Aşağıda çeşitli ekonomik gelişmişlik düzeylerinden seçilmiş, ülkelerde yıllara göre 15 yaşından büyük nüfus içinde okuryazar olmayanların oranları verilmiştir. 

1992 yılında sanayileşmiş piyasa ekonomilerinde okuryazar olmayan oranlarının çok düşük olduğu görülmektedir. Hatta bu ekonomilerde 1992 yılında yüzde 0,5 oranında okuma yazma bilmeyeni ile Avustralya ve yüzde 5,5 oranında okuma yazma bilmeyeni ile ABD'de hariç, okuma yazma bilmeyen yoktur. 

Türkiye'de aynı yıllarda 15 yaşından büyük nüfus içinde okur yazar olmayanların oranı yüzde 19, Suriye'de yüzde 20 ve Mısır'da yüzde 52'dir. Türkiye'de ve adı geçen diğer ülkelerde okuma yazma bilmeyenlerin oranı yıldan yıla bilinçli olarak azaltılmaktadır. Bu oranlar Hindistan'da yüzde 52 ve Sierra Leone'de yüzde 79' dur. 

Eğitim ve kültür nimetlerinden yararlanmanın en ucuz ve en yaygın araçlarından biri olan okuryazarlık, Türkiye gibi kalkınan ülkeler bakımından büyük önem taşımaktadır. Türkiye'de Harf Devriminin yapıldığı 1 Kasım 1928 yılından önce "10,5 milyon nüfustan, ancak bir milyon gibi küçük bir grup okuma yazma bilmekteydi. Bu pek fena durumda, tarihi ihmallerin etkisi kadar, eski yazının dilimize uymamasıyla öğrenilmesindeki büyük güçlüğün de rolü olmuştur. 1935'de 8 yıl gibi oldukça kısa bir zaman sonra yüzde 150 artma ile okuryazarlar 2,5 milyon olmuştur. Aslında Harf Devrimi ile okuyup yazma bilenler de bilmeyenler durumuna düştükleri için bu artış gerçekte 3,5 milyondur. Böylece nüfusun 1/4'ünün sekiz yılda okuryazar olması sağlanmıştır. Devrin imkanlarındaki darlık düşünülürse, bu gerçekten iyi bir gayrettir' Harf Devrimi'ni gerçekleştiren Büyük ATATÜRK'e ve o dönemde "Millet Mekteplerimde çalışanlara şükran borçluyuz. 

"Eğer   aynı    hızla   devam   edilseydi   32   yıl   sonra    1960'da nüfusumuzun yüzde yüzü okur yazar olacaktı." 

"DPT verilerine göre ise, 1983 yılında yüzde 76 olan okur yazar nüfus oranı 1985'de yüzde 82,5'e, 1987'de ise yüzde 84'e yükseltilmiştir." Yetişkinler için açılan okuma kursları ve altı yaşına gelen çocukların mecburi öğrenime alınmalarıyla bu oran Türkiye'de gittikçe yükselecektir. 

Milli Eğitim Bakanlığı, ilkokul çağına gelen tüm çocukları ilköğretim ve eğitimden geçirmek için yeni ilkokullar açmaktadır Bunların kabiliyetli olanlarına daha ileri öğrenim olanakları sağlamak çabası paralelinde ülkemizde yeni liseler açılmakta ve yeni üniversiteler kurulmaktadır. 

Bu sayede hem okuma çağındaki tüm nüfus okuryazar olacak hem de tarımın, özellikle de sanayi ve hizmet sektörlerinin aradığı nitelikli, her kademedeki insan gücü sağlanmış olacak ve insanlarımız da daha kolay iş bulabileceklerdir. 

Yüzbin Kişiye Düşen Üniversite Öğrencisi Azdır 

Üniversite öğrenimi, lise öğreniminin üzerinde ve bir mesleğe yönelik olduğu için, bir ülkedeki genel lise öğreniminden sonra ne kadar öğrencinin nitelikli hale getirildiğini göstermektedir. Üniversite öğretimi ile bir bilim dalına yönlendirilen insan sayısı arttığı gibi, bir toplumdaki genel kültür seviyesi ve bilgi, görgü, düzeyi de yükselmektedir. 

Diğer yandan, yüzbin kişiye düşen üniversite öğrenci sayısı, yüksek öğretimde öğrenci/öğretim elemanı oranlarının eksik yönlerini tamamlamakta, yanıltıcı taraflarını düzeltmektedir.

Sanayileşmiş pazar ekonomilerinden ABD'de her yüzbin kişiye 5.608, İsviçre'de 2.118 yüksek öğretim öğrencisi düşerken; Türkiye'de 1.342 üniversite öğrencisi düşmektedir. Bu rakamlar Türkiye'nin de dahil olduğu alt orta gelir grubu ülkelerden Suriye'de 1.737, Mısır'da 1.731 öğrencidir. Düşük gelir grubundaki Hindistan'da her yüzbin kişiye 581, Bangladeş'te 310 yükseköğrenim öğrencis düşmektedir. Yüzbin kişi başına düşen öğrenci açısından Türkiye; ABD'nin beşte biri, diğer sanayileşmiş pazar ekonomilerinin ikide biri kadar öğrenciye sahiptir.

Gelişmiş ülkelerde yüzbin kişi başına düşen öğrencilerin fazlalığı yanında, bu ülkelerdeki eğitim kalitesinin yüksekliği de eklenince, gelişmiş ülkeler ile azgelişmiş ülkeler arasındaki mesafe büsbütün açılmaktadır.

AB ülkelerinden Almanya'da her yüzbin kişiye 2.810, Yunanistan'da 2.200, Portekiz'de 1.529 üniversite öğrencisi düşmektedir. 

Türkiye'de 1984 yılında, yüzbin kişi başına 670 üniversite öğrencisi düşerken, bu sayı 3 yıl sonra yani 1987 yılında yüzde 49,7 oranında 333 kişi artarak, 1.003 kişiye ulaşmıştır. Bu konuda AB ortalaması 1984'te Türkiye'den 2,8 kat daha fazla iken, bu fark 1987 yılında Türkiye lehine 2,1 kafa inmiştir. Türkiye'nin, bugünkü AB ortalaması olan yüzbin kişi başına 2.149 öğrenci düzeyini yakalayabilmesi için; açılan üniversitelerdeki fakülte sayılarını arttırması, kaliteli eğitim verecek yeni üniversiteler açması gerekmektedir.

 

Anasayfa - İktisat - Makale - Ekonomi - Borsa - İstatistik - Türkiye Ekonomisi - Ekonomi Sözlüğü

Sağlık Bilgileri