Türkiye Ekonomisi

Dünya Ekonomisi

Osmanlı Ekonomisi

Finansal Ekonomi

İşletme Ekonomisi

Hizmet Ekonomisi

Kalkınma Ekonomisi

Tarım Ekonomisi

Borsa ve Yatırım

Ekonomi Sözlüğü

Ekonomi Ders Notları

Ekonomi Düşünürleri

Genel Ekonomi Soruları

Özel İstatistik Arşivi

Özel İktisat Konuları

Açık Öğretim İktisat

Ekonomi Kurumları

Kamu Yönetimi

Kamu (Devlet) Maliyesi

Sigortacılık Konuları

Türkiye İktisat Tarihi

Yeraltı Ekonomisi

Kredi Kartı Piyasası

Gelişmekte Olan Ülkeler

Finansal Piyasalar

Kent Ekonomisi

Liberalizm

Forex Piyasaları

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

TEKNOLOJİK GELİŞMENİN KALKINMADA ÖNEMİ

Teknolojik gelişmeler, toplumsal alanda sosyo-kültürel etkiler yara­tırken ekonomide üretim süreçlerini ve organizasyon yöntemlerinde önemli etkiler yapmaktadır. Bu bağlamda kalıcı ekonomik, sosyal ve siyasal dönüşümleri de beraberinde getiren teknolojik gelişmeler insanlık tarihinde devrim etkisi yapmıştır. Örneğin ateş, tekerlek, yelkenli, barut ve matbaa... Çağdaş dünyanın başlangıç noktasını oluşturan sanayi devrimi ise, buhar gücü ve elektrik enerjisinden sonra bilgi teknolojisi ile üçüncü aşamasına girmiştir. Sosyo-ekonomik gelişme sürecinde tarım devrimi birinci dalga, sanayi devrimi ikinci dalga, enformasyon devrimi üçüncü dalga olarak ifade edilmektedir (Toffler ve Toffler, 1996: 5) 

Sanayi devrimiyle birlikte yeni buluşların hız kazanması teknolojik gelişmenin ekonomik büyüme üzerine etkisi iktisatçıların ilgisini daha çok çekmeye başlamıştır. İktisat kuramında teknolojik gelişmenin içselleştirilme­sine yönelik çabaların çıkış noktası Schumpeter olmuştur. Yenilikler ve kal­kınma süreçlerine etkisi konusu, Schumpeterle birlikte ekonomik kalkınma kuramları içinde çok önemli bir yere sahip hale gelmiştir. Marks ve Schumpeter yeniliklerin kapitalist ekonomilerde rekabetçi üstünlüğün ilk başında yer aldığını, teknolojik gelişmenin kalkınma süreçlerine olan etkisini ele alan öncülerdendi. 

Yeni teknolojilerin yaratılması rekabetçi ekonominin tamamlayıcı bir parçasıdır. Bununla birlikle yeni teknolojilerin geliştirilmesi dinamik bir süreçtir. Schumpeter'in yaratıcı yıkım olarak ifade ettiği, eski teknolojilerin yeni teknolojiler tarafından saf dışı bırakılmasıdır. Yaratıcı yıkım ekonomik gelişmenin merkezinde yer alır çünkü yeni teknolojiler artan yatırıma yol açar ve sonuçta daha iyi performans gösteren teknolojilerin kullanılmasına bu da yüksek oranh verimliliğe neden olur (Smith, 1994: 10). 

1980'lerin başında ekonomik kalkınma kavramının belirlenmesinde değişiklikler ortaya çıkmıştır. Dünya ekonomisinde yaşanan krizlerin yorum­lanmasında "kalkınma kuramları" yetersiz kalmıştır. Neo-klasik okul, tekno­lojiyi ve teknolojik gelişmeyi uzunca bir süre gündem dışı tutmuştur. Keza, denge halinin koşulları üzerine kurulmuş olan bir yaklaşım, ancak dengesiz­lik koşullarında gerçekleşebilen yeni teknolojilerin oluşumu, yayılması ve sonuçlarını inceleme olanaklarından yoksundur. Firmanın fiyatlara duyarlı bir faktör bileşimi seçiminin koşullarını tanımladıktan sonra bu teori, girdile­rin çıktılara dönüşüm süreci olarak tanımlanabilecek teknoloji olgusunun kendisini, mühendisler tarafından incelenecek bir kara kutu olarak görmüş; ekonomik süreci dışsal olarak kabul etmiş, kısaca iktisadın gündemi dışına kaydırmıştır (Boratav, 1996:88; Rosenberg, 1998:3-34). 

1980'li yıllardan itibaren etkinliğini artıran Evrimci iktisatçılar yeni­lik ve teknolojik gelişmeyi ele alırken büyük ölçüde Schumpeter'in yenilik kavramından etkilenmiştir.

Porter'ın "ulusların rekabet üstünlüğü" adlı kitabında yenilikleri ve ekonomik büyümeyi teşvik eden stratejik faktörlerin anlaşılmasında bazı değişikleri yansıtmaktadır. Porter'ın düşüncesi kapitalist ekonomilerdeki rekabetin sadece fiyatlarla değil bunun yanında teknolojik gelişmeye bağlı olduğunu söyleyen Schumpeter' in görüşü üzerine kurulmuştur. Firmalar sadece aynı ürünü ucuz üreterek değil yeni performans ve yeni teknik iyileş­tirme seçeneklere sahip ürünler üreterek rekabet edebilir (Porter, 1990).

Sanayileşmiş ülkelerde uzun vadeli ekonomik büyümenin yarıdan fazlası verimliliği artıran veya sanayilerin geliştirilmesine yol açan teknolo­jik değişikliklere dayanmaktadır. Sanayide gelişme aslında sürekli yeni tek­nolojik yetkinliklerin kazanılmasını kapsayan süreç anlamını taşımaktadır. Teknolojinin gelişimi ile verimlilik arasında doğrudan ilişki vardır. Diğer bir değişle, ileri teknoloji verimlilik demektir. Ekonomik yaklaşımlarda, istih­damın verimliliğe bağlı olarak arttığı, verimlilik artışlarının ise, büyük ölçü­de teknolojik değişmelerden kaynaklandığı kabul edilmiştir. Uluslar arası alanda rekabet edebilmenin temel koşulu ucuz ve kaliteli ürün üretebilmek­tir. Yani düşük maliyetli ve yüksek kaliteli mal üretmek ise üretim teknoloji­sinin yenilenmesi ve geliştirilmesine bağlıdır.

Uluslararası pazarlarda yoğun rekabetin yaşandığı bir ortamda başa­rılı olabilmek için ülkenin yapısına ve özelliklerine uygun ve en yeni tekno­lojilerin kullanılması gerekmektedir. Daha önce de ifade edildiği gibi ileri teknoloji yüksek verimlilik demektir. Bu yüzden üretim teknolojisinin sürek­li geliştirilmesi, kalkınma açısından büyük önem taşır. Çünkü, dünya eko­nomisi gittikçe artan bilgi ve iletişim teknolojisinin egemenliğiyle daha re­kabetçi ve daha küresel olmaktadır (Carnoy vd, 1996: 1).

Ulusların dünyada konumlarını belirleyen kriterlerin başında "tek­nolojik düzeyleri" gelmektedir. Diğer bir ifade ile gelişmiş ülkeleri diğer gelişmekte olan ülkelerden ayıran "teknolojik gelişmişlik düzeyleri"dir. Gelişmiş ülkeler teknolojik yenilik düzeylerine göre birbirlerinin önüne geçmekte ve uluslararası rekabetten üstün çıkabilmektedirler. Bilim ve teknolojiyi ekonomik ve toplumsal faydaya dönüştürebilme becerisi, bugün genel olarak yenilik becerisi ve yetkinliği olarak ifade edilmektedir. Ülkele­rin teknoloji/yenilik yetkinliğini belirlemede bazı göstergeler kullanılmakta­dır. Bunlar;

- Araştırma ve geliştirme harcamalarının GSMH 'a oranı
- Ar-Ge hizmetlerinde çalışan bilim adamı, mühendis sayısı. Patent sayısı
- Bilimsel yayın sayısı
- Bilgisayar, internet ve iletişim araçlarından yararlananların sayısı  

Toplam ihracat içinde yüksek teknoloji ürünlerinin oranı Gelişmiş ülkelerle gelişmekte olan ülkeler teknoloji göstergeleri açısından karşılaştırıldığında büyük farklılıkların olduğu dikkati çekmekte­dir. Ülkeler kalkınma düzeylerini artırabilmeleri için yukarıdaki gösterge düzeylerini bu konuda öncü ülkelerin düzeylerine doğru yükseltmeleri ge­rekmektedir. 

Henry Ergas, ülkeler arasında neden yenilik hızının farklı olduğu açıklayan bir kura m geliştirme çabası gösteren iktisatçılardan biridir. Yenilik hızını etkiyen faktörleri üç gruba ayırmıştır. Bunlar: 

- Yenilik girdilerini etkileyenler; ülkenin bilimsel tabanının niteli­ği, araştırma kurumlarının mevcudiyeti, eğitim düzeyi
- Talebi etkileyenler; sürekli yenilik için istekli ve bilinçli tüketici­ler
- Sanayi yapısı; firmaların bilimsel araştırmanın yayılması ve finansmanına katılması, bazı mekanizmalarla kuvvetli rekabet fırsatlarını biraraya getirmesi (The Economist, 1992: 21). 

Bu faktörler farklı ülkede farklı birleştiğinde farklı tarzlar yeniliğin başarı ve başarısızlığını açıklamada kullanılmıştır.

YENİ TEKNOLOJİLERİN TEKNOLOJİK DEĞİŞİM SÜRECİNE ETKİLERİ

Teknolojik değişmeler, ürün tasarımında yeni olanaklar, üretimde yeni yöntemler yaratabilir. Teknolojik değişmeler yeni ürünü geçerli kılar­ken, yeni bir endüstriyi ya da sektörü kendisiyle beraber doğurur. Örneğin X-ray ışınlarının bulunmasıyla Almanya ilaç sektöründe liderliği ele geçir­miştir (Porter, 1990:45). 

Günümüzün yeni teknolojisi olarak ifade edilen teknolojiler bilgi teknolojisi, yeni malzeme teknolojisi, biyoteknoloji, nükleer teknoloji ile uzay ve havacılık teknolojisidir. Yarattığı yeni ürünler, yeni iş ve istihdam alanları ile rekabet üstünlüğüne sağlayan bu yayılgan -jenerik- teknolojiler belli bir üretim alanı ile sınırlı kalmayıp ekonominin bütün sektörlerinde etkili olmaktadır. 

Genellikle mikro elektroniğe dayalı teknolojiler ürün ve üretim tek­nolojilerinde köklü değişikliklere yol açtı. 1980'li yılarda ortaya çıkmaya başlayan bu teknolojik değişmeler sanayinin yeniden yapılanma sürecinde anahtar rol oynamaya başlamıştır. Sanayide yeniden yapılanma, yeni rekabet koşullarını yaratarak günümüzde dünya işbölümünü etkileyecek güce de sahip görünmektedir

Mikro elektronik teknolojiler birçok mekanik makinenin yaptığı işi tek makinede toplamak, üretim süresini ve girdi kullanımını azaltmak gibi özelliklere sahip teknolojilerdir. Bu teknolojiler, emek ve sermayeden tasar­ruf etmekte ve verimliliği artırmaktadırlar. Ayrıca mikro elektronik teknolo­jilerin sanayide kullanabilir hale gelmesi ürün çeşitlemesi ve kalite artışında da etkili olmakla birlikte günümüzdeki tüketici tercihlerine daha iyi uyum sağlamaktadırlar. Değişen tüketici tercihlerine dayalı olarak ölçek ekonomi­lerinin bir boyutu olarak çeşit ekonomileri ortaya çıkmıştır. Çeşit ekonomisi yüksek teknoloji kullanımı sayesinde ortak girdi kullanılarak bir çok ürünün bir arada üretilmesinden doğmaktadır. Dolayısıyla birim maliyetlerde de düşüş sağlamaktadır.

İleri teknolojiler sanayileşmiş ülkelerde üretilmekte bu da gelişmekte olan ülkeleri "teknoloji seçimi" ve " teknoloji transferi" gibi sorunlarla karşı karşıya bırakmaktadır. 

TEKNOLOJİ SEÇİMİ 

Teknoloji seçimi kuramsal olarak aynı çıkıyı ya da üretim düzeyini değişik girdi bileşimleri İle sağlayan teknolojik seçeneği belirlemeyi ifade eder. Ancak bu farklı girdi bileşimlerinin olması, kuşkusuz üretim faktörleri ya da girdiler arasında ika_e durumunun olmasına bağlıdır. Konuya bu açı­ dan bakıldığında ikame durumlarına göre emek-yoğun ve sermaye-yoğun teknoloji tartışmasına girilebilir. Böyle bir tartışmada hiç kuşkusuz temel hareket noktası, ülkenin ya da bölgenin emek ve sermaye varlığının düzeyi olacaktır.

Belirli bir mal ve hizmeti, belirli miktarda üretebilmek için birden çok teknik alternatif varsa, bu alternatifler arasında bir seçim yapılması ge­rekir. Bu konu optimum (uygun) teknoloji seçimi olarak önemli bir karar alanını oluşturur. Konuya makro açıdan bakıldığında, teknoloji seçiminin, bir ülkenin iktisadi yapısına, ekonomin içinde bulunduğu üretim şekline, üretim gücüne ve üretim şartlarına, aynı zamanda ulaşılması gereken hedef­lere uygun teknolojik bilgilerin hangileri olduğunun kararlaştırılması olayı olduğu karşımıza çıkmaktadır.

Uygun teknoloji de göreli bir kavramdır. Sosyo-ekonomik koşullara bağlı olarak ülkeye, bölgeye ve sektöre göre değişir. Uygun teknoloji nedir sorusunun cevabı da kişiden kişiye, firmadan firmaya, sektörden sektöre değişecektir. Girişimciye göre en uygun teknoloji en çok karı getiren tekno­lojidir. İşçi ve sendikacıya göre uygun teknoloji işsizlik yaratmayan ve ideal iş şartları yaratan teknolojidir. Tüketici için uygun teknoloji kendi tercihleri­ne uygun olan veya hizmeti üreten teknolojidir. Ekolojiste, göre doğayı kir­letmeyen, bozmayan ve gürültü yaratmayan teknoloji uygun teknolojidir (Demir, 1986:71-72).

Bilinen teknolojiler arasında hangisinin en uygun olduğuna kim nasıl karar verecektir?

Ulusal düzeyde teknoloji seçiminin belirleyicisi ülkenin sanayileşme stratejisidir. Uygulamada teknolojiler arası seçimi özellikle gelişmekte olan ülkelerde girişimci tek başına yapmaktadır. Teknoloji seçimi konusunda girişimcinin menfaatleri ulusal ekonominin menfaatleri ile çakışabilir. Seçi­min tamamen girişimciye bırakılması doğru olmayabilir. Ulusal ekonomi açısından sahip olduğu önem nedeniyle devletin teknoloji seçiminde girişim­ciye yol göstermesi faydalı olacaktır. Çünkü gelişmekte olan ülkelerde kü­çük ve orta boy firmalar kendi açılarından bile olsa en uygun teknolojinin seçilebilmesi için gerekli bilgi, tecrübe ve maddi imkandan yoksundur. B u nedenle devlet, teknolojik gelişmelerin takibi ve teknoloji seçimi konusunda girişimciyi yalnız bırakmamalıdır. Devlet transfer edilecek teknolojilerin seçimi konusunda yol gösterici olmalıdır. 

Makro ve mikro açıdan bakılarak tek tek belirlenen teknolojik seçe­neklere ilişkin bilgiler toplanarak ve değerlendirilerek en uygun teknoloji seçilmelidir. Teknolojiyi seçerken alternatif teknolojilerin, bütün özellikle­riyle bilinmesi en uygun tercihin yapılması açısından çok önemlidir. 

Teknoloji sorunu gündeme geldiğinde en çok tartışılan konu da emek-yoğun tekniklerle sermaye-yoğun teknikler arasında nasıl bir se­çim yapılması gerektiğidir? Emek-yoğun üretim tekniklerinin daha fazla istihdam alanı yaratacağı, daha az yatırım malı gerektirdiği için daha az dö­viz kaybına yol açacağı üzerinde durulur. Yani emeğin bol ve ucuz olduğu yerde seçilecek teknolojinin emek-yoğun olması önerilir. Ancak uluslararası dış ticaretin yoğunlaştığı, rekabetin artığı, üretimde standardizasyonun ön plana çıktığı ve çağımızda üretim sistemlerinin mekanizasyondan otomasyo­na geçtiği düşünülecek olursa, bu tür tartışmaların artık geçmişte kaldığını söyleyebiliriz. Dolayısıyla artık önemli olan ulusal ya da uluslararası pazarda rekabet edebilmek için çağdaş teknolojilere ayak uydurmaktır. Bunun yolu ise genellikle sermaye-yoğun teknolojiden geçmektedir. Ancak bu tür tekno­lojik seçenekler arasında en uygun olanı belirlemek ve seçmek analitik bir yaklaşımdan çok, ülke ya da bölgenin genel koşullarına dayalı olarak çeşitli faktörler; işgücü, enerji, sanayinin durumu, çerçevesinde yapılacak bir de­ğerlendirmeyi gerektirir.

Bu faktörler çerçevesinde ülke, bölge ya da bulunulan sektörlerin temel koşulları göz önüne alınarak her teknoloji seçeneği tek tek değerlendi­rilmeli ve optimal olan teknoloji seçilmelidir. Ancak hemen belirtilmelidir ki özellikle yeni teknolojilere dayalı yeni ürünler için seçilen teknolojinin üre­tim için uygun olduğu araştırmalar, laboratuar, prototip ya da pilot üretim gibi çalışmalarla yani teknoloji değerlendirme yöntemiyle kesinleştirilmeli­dir.

Ancak sermaye-yoğun üretim tekniklerinin uzun dönemde daha fazla istihdam alanı yaratma gücü vardır. Sermaye-yoğun tekniklerin emeğin ve­rimliliğinde daha hızlı artışlar sağladığı ve teknik düzeyin gelişmesine daha hızlı katkılarda bulunduğu hususları üzerinde de durulmaktadır (Erkök,1977:1l4-15). Yine de kalite ve standardizasyon konularında bu tür teknikler daha avantajlıdır. 

TEKNOLOJİ TRANSFERİ 

Gelişmekte olan ülkeler kalkınma hızlarının ve dış ticaret hacimleri­nin artırılmasında çok önemli bir role sahip olan yeni teknolojilere, ancak teknoloji transferi yoluyla ulaşabilmektedirler. Teknoloji transferi, yeni bir üretim biriminin kurulması ve işletilmesi için gerekli ve gelişmekte olan ülkelerde kıt olan veya hiç olmayan teknik bilgi1erin transferi olarak tanımlanır. 

Teknoloji Transfer Yöntemleri 

Gelişmekte olan ülkelere çeşitli yollardan teknoloji transferi yapıl­ maktadır. Teknoloji transferi piyasa mekanizması kanalıyla doğrudan olabi­leceği gibi dolaylı yoldan da yapılmaktadır (Robinson, 1988:27-9; Erkök,1977:104-206; Demir, 1986:20-8 ; Kara, 1998:20-23). Bunlar: 

- Teknoloji içeren malların ve makina teçhizatın satın alınmasıyla,
- Doğrudan yabancı sermaye yatırımları yoluyla,
- Teknoloji Transfer Sözleşmeleri: Lisans anlaşmaları (know-how, patent, ticari markalar satın alınması), Yönetim sözleşmeleri, A­nahtar teslim anlaşmalarıyla,
- Stratejik ortalığın bir parçası olan teknoloji işbirliğiyle
- Yerli yabancı sermaye ortaklığı (joint venture) yoluyla Taklit, kopya

Yukarıda ki transfer yöntemlerinin bazılarını biraz açarsak, doğru­dan yabancı sermaye gelişmekte olan ülkeler için önemli bir teknoloji trans­fer aracı olarak görülmektedir. Doğrudan yatırımla gerçekleşen teknoloji transferi teknolojinin diğer yollarla transferine oranla daha avantajlıdır. Bu yolla transferi yapılan teknolojinin gelen ülkeye en önemli katkısı ülkenin dış kaynaklara bağımlılığını azaltması, yönetim bilgisi ve insan sermayesine birikim sağlamasıdır. 

Burada özellikle gelişmekte olan ülkelerin dikkat edecekleri konu, kullanılmış ve eski yatırım mallarının ülkeye girişine izin vermemeleridir. Çünkü bu tür yatırım mallarını satın almak ve girmesine izin vermek ülke sanayinin rekabet gücünü zayıflatmaktadır. Günümüzde dünya piyasalarındaki yoğun rekabet ortamında müca­dele edebilmek büyük oranda yabancı sermaye ile (Çok Uluslu Şirket) işbir­liği yapmayı gerekli kılmaktadır. Giderek artan uluslararası rekabette, kendi olanaklarını diğerinin olanaklarıyla birleştirmek suretiyle iki uluslararası ortak olarak faaliyet göstermek anlayışı günümüzde stratejik ortaklığa dö­nüşmüştür. Gelişmekte olan ülkeler açısından 1980'lerden bu yana var olan ekonomik belirsizliklerle baş etmenin yolu olarak firmaların rekabet güçleri­ni korumak ya da artırmak amacıyla özellikle teknolojide stratejik işbirliği­ne gitmeye başlamış olmalarıdır.

Burada amaç, ileri teknolojilerin kuruluşlar tarafından patent ve li­sans anlaşmalarıyla, pahalı olarak elde edilmesi yerine, kendi aralarında ve yurtdışı kuruluşlarla üniversitelerin de yardımıyla ortak projeler oluşturarak ucuz ve üst düzeyde elde edilmesi ve uygulanması olmaktadır. 

Lisans yoluyla yapılan teknoloji transferlerinde yaygın görülen du­rum alınan teknolojinin kullanımının çeşitli yönlerden sınırlandırılmasıdır. Örneğin teknolojiyi veren işletme tarafından transfer edilecek teknolojiyle üretilecek ürünlerin dışsatımı yasaklanabilir. 

Teknoloji transferi, teknolojinin yalnızca bir ülkeden diğerine akta­rımı değil, bir süreçtir. Bu süreç, teknolojinin edinilmesi ile başlayıp özüm­senmesi, iyileştirme-geliştirme ve yayma-yaratmayı kapsar. 

Teknoloji transferinde kullanılan yöntem, teknolojinin mahiyeti, veren firmanın stratejisi, alan firmanın teknolojiyi özümleme yeteneği ve alan ülke devletinin politikası gibi etkenlerce belirlenir (Somel, 1996: 152).  

Teknoloji transferi yalnızca bilginin alınması biçiminde düşünülmemelidir. Önemli olan alınacak teknolojinin çevreye uyması ya da uyum sağlaması ve özümsenmesidir. Ayrıca alınan teknolojinin üretim sürecinde kullanılacak makine, araç-gereç ve kişiler tarafında kabulü ve mümkün olan en kısa süre­de özümsenmesi esastır. Eğitim ve bilim politikalarının bu özümleme yete­neğinin gelişmesini etkileyeceği açıktır.

Teknolojinin yayılması süreci transfer edilen teknolojinin firma tara­fından geliştirilmesi ve diğer uygulama alanlarına yayması sırasında yer alır. Yaygınlaştırma sürecine, teknolojinin olgunlaşma süreci de denebilir. 

Teknoloji Transferinde Başarıyı Etkileyen Faktörler 

Teknoloji transferi gelişmekte olan ülkelerin belli başlı sorunların­dan biridir. Gelişmekte olan ülkelerde teknoloji transferinde başlıca sorun uygun teknolojinin belirlenmesi ve teknoloji transferinin etkinliği olarak görülmektedir. 

ithal edilen teknolojinin yararlılığı ve elde edilecek kazanımlar, o teknolojinin ne kadar uygun seçildiğine ve ne kadar etkin ve verimli olarak yönetildiğine bağlıdır. Teknolojinin ve kaynağının uygun olarak seçilmesi, başarılı bir teknoloji transferi için çok önemli bir faktördür. Satın alınacak teknoloji seçilmeden önce alternatif teknolojiler ve kaynakları hakkında ay­rıntılı bilgi toplanması ve her biri için maliyet analizleri yapılması gerekir (Kara, 1998 :22). 

Teknoloji öğrenilmesi gereken karmaşık bir teknikler topluluğudur. Toplumların bu yenileşmeye ve yenilikleri kabul etmeye elverişli bir ortam­da olmaları gerekir. Yerli üretim faktörlerinin etkin bir şekilde işletemeyece­ği kadar karmaşık bir teknolojiyi lisanslamak veya böyle bir sermaye malını ithal etmek, kaynak israfıdır ve öğrenme sürecine faydası yoktur. ithal edilen teknolojinin ülkenin öğrenme sürecine katkıda bulunması esas alınmalıdır. 

            Eğer ithal edilen teknoloji onu satın alan ülkede güçlü ve güvenilir bir bilimsel ve teknik altyapı oluşmasına katkıda bulunmuş, ülkenin teknolo­ji düzeyini yükseltmiş ise, yapılan teknoloji transferi işlemi gerçekten başa­rıya ulaşmış sayılır.

Kaynak: Sami Taban ve Muhsin Kar'ın (2003) "Kalkınma Ekonomisi Seçme Konular" (Bursa: Ekin Yayınevi) adlı edit kitabından alınmıştır.

 

 

Anasayfa - İktisat - Makale - Ekonomi - Borsa - İstatistik - Türkiye Ekonomisi - Ekonomi Sözlüğü - Gizlilik Politikası

Sağlık Bilgileri