Türkiye Ekonomisi

Dünya Ekonomisi

Osmanlı Ekonomisi

Finansal Ekonomi

İşletme Ekonomisi

Hizmet Ekonomisi

Kalkınma Ekonomisi

Tarım Ekonomisi

Borsa ve Yatırım

Ekonomi Sözlüğü

Ekonomi Ders Notları

Ekonomi Düşünürleri

Genel Ekonomi Soruları

Özel İstatistik Arşivi

Özel İktisat Konuları

Açık Öğretim İktisat

Ekonomi Kurumları

Kamu Yönetimi

Kamu (Devlet) Maliyesi

Sigortacılık Konuları

Türkiye İktisat Tarihi

Yeraltı Ekonomisi

Kredi Kartı Piyasası

Gelişmekte Olan Ülkeler

Finansal Piyasalar

Kent Ekonomisi

Liberalizm

Forex Piyasaları

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

KAMU GİDERLERİNİN GERÇEK ARTIŞ SEBEPLERİ

a-     Milli Savunma Hizmetlerinin Artması

Milli savunma hizmetleri, her ülke için devletin varlığının, birliğinin ve gücünün korunması yönünden hayati önemi haizdir. Milli savunma hizmetleri en geniş şekliyle devletin iç ve dış güvenliğinin ve asayişin temini ve korunması olduğuna göre, bu hizmetlerin ülkenin coğrafi konumuna, jeopolitik ve jeostratejik durumuna, ekonomik, sosyal ve kültürel yapısına ve dünya üzerindeki siyasi bütünleşme hareketlerine bağlı olarak gerçekleştirilmesi mecburiyeti vardır.

Her ülke milli savunma hizmetlerini yukarıda belirtilen amaçlara uygun olarak yürütmek zorunda olduğundan, bu hizmetler tam kamusal hizmet olarak kamu harcamalarındaki gerçek artışın en önemli sebeplerindendir.

Özellikle İkinci Dünya Savaşından sonra, daha önceki ekonomik, sosyal ve siyasi olayların getirdiği birikim ile, dünya üzerindeki ülkelerin ulusal ve uluslararası ilişkilerinde ciddi değişiklikler olmuştur. 

20. yüzyılda bilim ve teknolojide görülen gelişmelerin ortaya çıkardığı çarpıcı sonuç, ülkelerin gelişmişlik seviyeleri itibariyle birbirlerinden kopmaları; farklı gelişme seviyelerine sahip ülkelerin yeryüzünde bir arada yaşamak zorunda kalmalarıdır. Bu durum 20. yüzyılda ülkelerin ekonomik ve siyasi bütünleşme çabalarını da artırmış; milli savunma hizmetlerinin de böyle bir karmaşık olaylar ve ilişkiler manzumesi içinde her ülke için önemi her geçen gün biraz daha artmıştır. 

Gerçekten çağdaş yorum içinde milli savunma hizmetleri, ülkelerin kendi içinde ve milletlerarası siyasi münasebetlerinde ortaya çıkan yeni eğilim, gelişme ve dengeleri dikkate almak zorundadır. Bilindiği gibi İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra yeryüzünde siyasi dengeler değişmiş; yeni siyasi denge arayışları, dünya üzerindeki ülkeleri yeni siyasi birleşme ve bütünleşmelere ve güçlü askeri ittifaklara götürmüştür. Günümüze doğru bu siyasi bütünleşmeler, önce iki süper gücün (ABD ve Sovyetler Birliği) etrafında toplanan askeri ittifak (NATO ve Varşova Paktı) ile sürdürülmüş, ayrıca bu iki ittifakın dışında kalan çok sayıda devlet de Bağlantısızlar Bloğu olarak askeri ve siyasi alanda ortak hareket ile dünya üzerindeki siyasi dengeyi teşkil etmişlerdir. 

1990'lı yılların başında Sovyetler Birliği'nin dağılmasıyla dünya üzerindeki askeri ve siyasi güç dengeleri yeniden değişmiş; ABD dünya üzerinde tek süper güç olarak kalırken, diğer ülkeler arasında ekonomik, siyasi ve askeri alanda ciddi bir yarış başlatılmıştır. Bu yeni denge içinde Doğu Avrupa ülkelerinin durumu ile NATO'nun yeni fonksiyonu tartışmaları gündeme gelmiştir.

 İşte böyle bir hassas denge içinde çağdaş bilim ve teknolojinin askeri alandaki silahlanma yarışına getirdiği yeni boyutlar, her ülkenin askeri ittifak içindeki yeri ile ittifak dışında kendi askeri gücü yönünden ülkelere oldukça ağır savunma harcamaları maliyeti yüklemektedir. 

Bu karmaşık yapı içinde ve her ülkenin kendi idaresi dışında sürdürülen silahlanma yarışı, ülkelerin milli savunma hizmetlerine bu ihtiyacı karşılayacak seviyede Önem ve ağırlık vermelerini zorunlu kılmaktadır. Böyle bir eğilim içinde özellikle İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana ülkelerin milli savunma hizmetleri için ayırdığı ödenekler sürekli artış göstererek bugün için toplam kamu harcamalarının 1/3'ü seviyesine kadar yükselmiştir. Askeri güç dengesinin muhafazası dürtüsü ile silahlanma yarışının aynı hızla devam edeceği düşünülürse, milli savunma hizmetlerinin de önemini koruyacağı ve hatta arttıracağı ifade edilebilir

Çağdaş haberleşme araçları ve iletişim - etkileşim süreci içinde ortaya çıkan bir savunma hizmeti şekline de burada değinmek gerekir. Güçlü ve hassas askeri güç dengelerinin korunması için askeri ittifaklar bir yandan amansız bir silahlanma yarışını sürdürürlerken; bir yandan da aynı amaçla, yoğun bir soğuk harp veya propaganda savaşı uygulamasını devam ettirmektedirler. Hatta günümüzdeki etkileşim ve iletişim araçları sayesinde bu tür askeri güç denemesinin veya karşı ittifak içindeki ülkeleri caydırma mücadelesinin diğerinden daha önemli hale geldiğini bile söylemek mümkündür.

Ülkemiz de yukarıda belirttiğimiz gelişmeler doğrultusunda milli savunma hizmetlerini yeni boyutları ve çağdaş gerekler doğrultusunda sürdürmeye çalışmaktadır.

Türkiye, bir yandan içinde yer aldığı askeri irtifak olan NATO'nun genel savunma ve savaş stratejisine uygun olarak askeri hizmetlere katılırken; bir yandan da ittifak dışında kendi milli savunma ve savaş sanayini kurmaya ve geliştirmeye çaba göstermektedir. Bunun sonucu olarak ülkemizin savunma hizmetlerine tahsis ettiği harcamaların toplam kamu harcamaları içindeki payı 1986 yılında %20 seviyesine ulaşmış bulunmaktadır. Buna ilave olarak, savunma sanayinin bir an önce kurulup arzu edilen seviyeye ulaştırılması amacıyla, ülkemizde askeri kuvvetleri güçlendirme vakıfları kurulmuş; en son yine bu amaçla "Savunma Sanayii Destekleme Fonu" adı altında özel bir fon tesis edilmiştir. 

b- Kamu Kesimi Ürünlerine Olan Talebin Artış Göstermesi 

Nüfus artışının günümüzde ulaştığı boyutları içinde her ülkede devletin topluma sunmak zorunda olduğu hizmetlerin hacmi, tür ve miktarını arttırmış iktisadi ifadesiyle kamu mallan talebinde özel mallar talebi aleyhine nispi önemli artışlar olmuştur. Gerçekten özellikle XX. yüzyılda devletler toplumun genel refahından, ekonomik ve sosyal makro bazı amaçlardan sorumlu hale gelmiştir. Böylece, dünün siyasi-bekçi devleti, yerini ekonomik ve sosyal refah devletine terk etmiştir. Bu gün gelişme seviyesine göre kapsamı değişmekle beraber, her devlet genel kabul görmüş bazı makro ekonomik ve sosyal hedeflere ulaşabilmek üzere doğaldan ve dolaylı müdahale ve tedbirlerle ekonomik ve sosyal hayata karışmakta; böylece arzu edilen makro hedeflere ulaşılmaya çalışılmaktadır. Bunun mali yönden ortaya koyduğu sonuç, devletin daha çok harcama yapması ve bu harcamaların karşılığını bulmaya çalışmasıdır. 

Bu gelişmelerin doğal sonucu olarak bugün milli ekonomi içinde kamu kesimi %30'lann üzerinde bir paya ulaşmış bulunmaktadır. Bu artış eğilimi halen de devam etmektedir. Ayrıca, kamu kesiminin milli ekonomi içindeki nispi önemi, sadece bu kesimin harcama ve gelirinin miktar ifadesiyle GSMH içindeki payı ile de ölçülemez. Kamu kesiminin milli ekonomik ve sosyal organizasyon içindeki gerçek önem ve değerini ölçmek için, bu kesimin faaliyetlerinin kendine has özellikleri ile ele alınıp incelenmesi gerekmektedir. Zira. bilindiği gibi kamu faaliyetinin iki yönünü oluşturan kamu harcamaları ve kamu gelirleri, milli ekonomi üzerinde özel harcama ve gelirlerle mukayese edilmeyecek etki ve sonuçlara sahip bulunmaktadır. 

c- Eğitim Hizmetinde Gelişmeler 

Kamu faaliyetinin genişlemesine ve kamu harcamalarının nispi payının artmasına sebep olan önemli bir faktör de eğitim alanındaki gelişmelerdir. Bilindiği gibi bilim ve teknolojide kendini gösteren hızlı gelişme temposu, bir yandan gelişmiş ülkelerin lehine gelişmişlik farkını büyütürken, bir yandan da gelişmekte olan ülkelerin bu farkı en azından korumak ve kapatmak üzere eğitime özel bir Önem vermelerini zorunlu kılmıştır. Bu nedenle, XX. yüzyıl içinde gerek gelişmiş ve gerekse gelişme yolunda olan ülkeler eğitim-küttür hizmetlerine devamlı artan bir önemle eğilmişler ve bu hizmetleri başta gelen bir kamu hizmeti olarak görmeğe başlamışlardır.

Bir yandan hızlı nüfus artışı, öte yandan eğitilmiş (kalifiye) insan gücüne duyulan ihtiyaç her seviyedeki eğ iti m-öğreti m hizmetlerinin gittikçe genişlemesine sebep olmuş; devlet bu ihtiyacı karşılayabilmek üzere her geçen gün bu alana biraz daha fazla kaynak ayırmaya mecbur kalmıştır. 

Eğitim ve küttür merkezlerinin kalkınma hareketi içindeki yeri ve önemi ise daha açık ve önceliklidir. Zira esasen gelişme farkı bir yerde eğitim ve kültür farkına bağlı bulunmaktadır. Gelişmekte olan ülkelerde geniş kitlelere görülecek her seviyedeki eğitim-kültür hizmetlerinin kamu harcamalarını ciddi ölçüde artırması doğaldır. Ayrıca eğitim ve kültür hizmetlerinin bu ülkelerde yol açacağı dış fayda-dış maliyet sonuçlan da, bu hizmetin devlet tarafından yerine getirilmesini zorunlu kılmaktadır. Bilhassa milli birlik ve bütünlük açısından, milli eğitim hizmetlerinin belirlenmiş milli hedefler doğrultusunda yerine getirilmesi, için temel eğitim ve kültür hizmetlerinin devlet tarafından veya devletin sıkı denetim ve kontrolü altında yürütülmesini gerektirir. Ayrıca kalkınma planı hedef ve ilkeleri ile tutarlı ve bu hedefler için yeterli seviyedeki bir eğitim ve kültür hizmeti de, ancak devletin bu hizmetlere sahip çıkması ile mümkündür. Görüldüğü gibi eğitim hizmetleri bilhassa gelişmekte olan ülkelerde kamu faaliyetinin genişlemesi için temel bir sebep durumundadır. 

Eğitim ve kültür hizmetlerini veren kurumların çeşitli hedefleri ve her kademedeki kurum sayısında görülen artışlar izlendiğinde bu hizmetleri gören devletin buralara tahsis ettiği kaynakların nasıl bir artış gösterdiğini anlamak da kolaylaşacaktır. Bu konuda ayrıntılı bilgi vermek bizim konumuz dışında sayılmıştır. Esasen herkesin basit bir müşahede ve mukayese İle bu yönde bir değerlendirme yapması mümkündür Meselâ ülkemizde Cumhuriyet döneminde ilk. orta ve yükseköğretimde okul sayısı, bu okullarda okuyan öğrenci ve öğretmen sayısı ile eğitim araçlarının miktar ve kalitesindeki artışlar gözlendiğinde eğitim hizmetlerindeki gelişmeler hakkında açık bir fikir elde edilebilir. 

Bu konuda genel bir fikir vermek üzere, eğitim hizmetlerini değişik yönlerden gösteren bazı nicelik ve niteliksel gelişimlere temas edilmesi uygun görülmüştür

- Cumhuriyet döneminin en önemli problemlerinden biri eğitim-öğretim hizmetidir. Zira, İstiklâl Savaşı sonucu bağımsız yeni bir devlet olarak doğan Türkiye Cumhuriyeti, geçmiş yılların olumsuz birikimi olarak devreden yığınla problemle karşı karşıya kalmıştır. Esasen Osmanlı İmparatorluğu'nun en geniş ve güçlü bir dünya devleti halinden, gücünü kaybedip gerileyerek, bu günkü Anadolu topraklarına kadar küçülmesi de kendi içinde ekonomik, siyasi, sosyal ve kültürel yönlerden gerileme sürecine girerek, bu yapıları karakterize eden çeşitli özelliklerde olumsuz durum göstermesinden olmuştur.

-  Eğitim hizmetlerindeki gelişmeyi belirleyen bir ölçü de, bu alana tahsis edilen kaynakların konsolide bütçe ve GSMH içindeki paylarıdır. Bu konuda bir fikir vermek üzere aşağıdaki tablo düzenlenmiştir 

Tablo-7: GSMH ve Konsolide Bütçe İçindeki MEB Bütçesinin Payları

Yıllar

MEB Bütçesi

GSMH'ya     Oranı

Konsolide Bütçeye Oranı

1990

8.506.541

2.14

13.21

1991

14.943.538

2.36

14.10

1992

30.357.303

2.75

14.58

1993

57.506.445

2.88

1435

1994

93.911.410

2.41

11.36

1995

138.506.829

1.73

10 17

1996

257.603.140

1.71

7.21

1997

512.234.445

1 74

8.05

1998

1.243.108.000

2.34

8.40

1999

2.131.806.500

2.72

7.85

2000

3.360-330.000

2.65

7.17

2001

4.045 305.025

2.18

830

2002

7.400.991.000

2.05

7.60

Kaynak: MEB Web Sitesi

Yukarıdaki tablo incelendiğinde, özellikle son yıllarda ülkemizde eğitim hizmetlerine ayrılan kaynakların yıllar itibariyle önemli farklılıklar gösterdiği izlenmektedir. Gerçekten 1990-2002 döneminde MEB bütçesinin konsolide bütçe ve GSMH içindeki payı yıldan yıla belirgin bir düşme veya yükselme göstermiştir. Bunun önemli bir nedeni, ülkemizin 1990lı yıllarda çok önemli bir borç yükü altına girmesi ve küresel krizlerin de etkisiyle kamu maliyesindeki temel dengelerin ciddi biçimde bozulmasıdır. 

Buraya kadar verdiğimiz örnek ve açıklamalardan da anlaşılacağı gibi, eğitim hizmetleri hemen her ülkede diğer kesimleri de yönlendiren ve sürükleyen önemli bir kamu hizmeti olmaktadır. Ayrıca bu hizmetin milli birlik ve bütünlük açısından da ihmal edilmez bir niteliği vardır. Özellikle dengeli: tutarlı ve yeterli bir kalkınma temposu tutturabilmek için, kalkınma hamlesi içinde eğitim hizmetine ne kadar önem verilse yeridir. Nitekim bu özelliğe bağlı olarak eğitim harcamalarına "gelişme cari harcamaları" adı verilmektedir. Gerçekten eğitim hizmetleri içinde her türlü araçlardan istifade ile kişilerin bilgi ve beceri kazanmaları yanında, çeşitli araştırma inceleme ve yayın ile bilim ve teknolojiyi devamlı yenileme ve geliştirme fonksiyonu da mevcut bulunduğundan, bu hizmeti kalkınmanın temel şartlarından biri olarak görmek gerekir. İşte bütün bu çağdaş özellikleri ve fonksiyonları ile eğitim hizmetleri kamu faaliyetini devamlı geliştiren bir hizmet türü olmaktadır. 

d- Sosyal Sebepler 

Kamu faaliyetinin genişlemesinde sosyal ağırlıklı pek çok sebepten söz etmek mümkündür. Nüfus artışı ve nüfus hareketleri belli bir dönemden itibaren devletin toplum adına sunmak zorunlu olduğu hizmetleri devamlı arttırmıştır. 

Bilindiği gibi nüfus artışının XX. yüzyılda ulaştığı boyutlar, her ülkede yerleşim birimlerinin devamlı genişlemesine, hızlı şehirleşme olayının yaşanmasına yol açmıştır. Ayrıca, bilim ve teknolojinin sanayileşme hareketini başlatması ve geliştirmesi de hızlı ve çarpık şehirleşme olgusuna sebep olmuştur. İşte böylece, bir yandan hızlı nüfus artışı, diğer yandan da sanayileşme ve hızlı şehirleşme hareketi her geçen gün devletin daha fazla hizmet yüklenmesini zorunlu kılmıştır. 

Özellikle gelişme yolunda olan ülkelerde hızlı nüfus artışı ile hızlı ve çarpık şehirleşmenin ortaya çıkardığı sosyal ihtiyaç ve sorunlar diğer ülkelerle mukayese edilmeyecek boyutlar içinde kendini göstermektedir Böylece bir yandan doğal temposu içinde nüfus artışının yerleşim birimlerini büyütmesi ile ortaya çıkan yeni kamusal nitelikli ihtiyaçların karşılanması; öte yandan, geri kalmış ülkelerin çağdaş bilim ve teknolojiyi takip etme gayreti ile kendini gösteren sanayileşme ve yapısal ikilik sorunları XX. yüzyıl devletini her geçen gün biraz daha fazla faaliyet yüklenmeye ve ekonomik  ve sosyal hayata daha fazla müdahaleye zorlamıştır. 

Gerçekten daha XX. yüzyılın başlarında dünyada milyonluk şehir sayısı elin parmaklan ile sayılacak kadar az iken, bu gün yalnız Türkiye'de bir milyonun üzerinde nüfusa sahip şehir sayısı 11'e ulaşmıştır. Ayrıca, önceleri milyonluk normal bir şehir durumunda olan bazı şehirler de genişlemeye devam ederek metropoliten alan oluşturmuşlardır. Nitekim ülkemizde de 1980 sonrasında önce üç büyük şehirde (İstanbul, Ankara, İzmir) daha sonra da sırasıyla Adana, Antalya, Bursa, Diyarbakır, Eskişehir, Gaziantep, Kayseri ve Samsun büyük şehir mahalli yönetim statüsü kazanmışlardır. 

Hızlı gelişen şehirlerde bu gelişme, genellikle kontrolsüz ve plansız gerçekleştiği için, çarpık şehirleşme (gecekondulaşma) ve sanayileşme olgusunu doğurarak merkezi ve mahalli idare için önceden ön görülmeyen kamu hizmetini zorunlu kılmaktadır. 

Kamu faaliyetini genişleterek kamu harcamalarında nispi artışa yol açan sosyal ağırlıklı sebeplerden biri de, sosyal adaletin teminine verilen önemden kaynaklanmaktadır. Sosyal adalet kavramı her ne kadar siyasi ve sosyal tercih yönlerinden farklılık arz eden ve açık ölçüsü bulunmayan bir kavram ise de; her ülke veya toplum için gene de "kamu vicdanı" veya 'sosyal değer hükmü" ile ifade edilen, bu değer hükmüne göre kabul gören bir sosyal adalet ölçüsü koymak mümkündür. 

Sosyal yapıyı karakterize eden çeşitli unsurlarda günümüze doğru kendini gösteren genişleme, çeşitlenme ve bu unsurlar arasındaki ilişkilerin karmaşıklığı ölçüsünde, bir ülkede yaşayan insanların sosyal gruplar,   yerleşim birimleri, gelir grupları, dini inanç ve kültür özellikleri itibariyle birbirlerine yakın, birbirleriyle kaynaşmış mütecanis bir toplum teşkil etmeleri de zorlaşmakta, ancak o ölçüde önem kazanmaktadır   İşte bu nedenle gelişen toplum yapısı içinde devletin sosyal fonksiyonu vazgeçilmez bir görev olarak ortaya çıkmıştır. Çeşitli yönlerden sosyal adaletin teessüsü ile sosyal huzur ve barışın sağlanması ve korunmasından devletin sorumlu tutulması, günümüzde devletin 'sosyal devlet" niteliği ile tanımlanmasına sebep olmuştur. Sosyal adaletin sağlanması konusunda çeşitli örnekler düşünmek mümkündür. 

Sosyal adalet bir yönüyle, devletin topluma sunduğu hizmetlerden herkesin eşit şartlarda yararlanması anlamına gelebilir. Özellikle milli birlik ve bütünlük, sosyal barış ve huzur, yeterli ve istikrarlı kalkınma hedefleme ulaşmada bu fonksiyonun rolü büyüktür. Ancak, buradaki "hizmetlerden eşit şekilde yararlanma" deyiminin açıklanması gerekir. Bilindiği gibi bu ölçü "fırsat eşitliği" deyimi ile de anlatılmaya çalışılmaktadır. Bu ifadelerden anlaşılması gereken ise mutlak ve matematiksel bir eşitlik değildir. Bunu, bazı temel kamu hizmetlerini ele alarak izah etmeye çalışalım. 

Bilindiği gibi çağdaş refah devleti fonksiyonu içinde milli savunma, eğitim, sağlık, adalet, sosyal güvenlik hizmetleri ayrı bir önem kazanmıştır. Bu hizmetlerin topluma götürülmesinde belirli ölçüler ve prensipler dahilinde devletin âdil davranması lazımdır. Bunun en genel ölçüsü, toplumu mümkün olduğu kadar homojen bir yapı içinde tutmak olduğuna göre. toplum içinde fertlere sunulan hizmetin bu gayeye uygun olarak götürülmesi gerekir. Bu yaklaşım içinde hizmet sunmada kişilerin gelir seviyeleri ile kabiliyetleri hakim rol oynayacaktır. 

Örneğin, eğitim hizmetleri hem ferdin hem de toplumun fayda sağladığı çok yönlü müspet sonuçları olan bir hizmettir, Bu hizmetlerin topluma sunulmasında, kişilerin kabiliyetleri de dikkate alınarak fırsat eşitliği gözetilmeye çalışılmalıdır. Herkesin kabiliyeti ölçüsünde eğitim hizmetlerinden yararlanması ile hem toplumun gene! eğitim ve kültür seviyesi yükselmiş ve hem de dinamik bir gelişme süreci işletilmiş olacaktır.

Aynı şekilde sağlık hizmetleri de hem fert hem de toplum yönünden ihmal edilmez yarar sağlayan bir hizmet türüdür. Beden ve ruh sağlığına kavuşmuş bir kişi ekonomik ve sosyal yönden hem ailesi hem de milleti için huzurlu ve verimli bir kişi demektir. Bu sebeple kişinin tedavi edici ve koruyucu hekimlik hizmetlerinin devlet tarafından en iyi şekilde yürütülmesi gerekir. Bu ise, nüfus artışı ile birlikte ortaya çıkan pek çok toplumsal sorun çerçevesinde değerlendirildiğinde, bu hizmetlerin devlete yükleyeceği maliyet daha iyi anlaşılmış olur.

Gerçekten özellikle gelişme yolunda olan ülkelerde sağlık hizmetlerinin finansmanı için ayrılan ödenekler toplam harcamalar içinde önemli bir yer tutmaktadır. 

Kamu faaliyetini genişleten bir başka sosyal sebep olarak da sosyal güvenlik hizmetlerini gösterebiliriz.

 

 

Anasayfa - İktisat - Makale - Ekonomi - Borsa - İstatistik - Türkiye Ekonomisi - Ekonomi Sözlüğü - Gizlilik Politikası

Sağlık Bilgileri