Türkiye Ekonomisi

Dünya Ekonomisi

Osmanlı Ekonomisi

Finansal Ekonomi

İşletme Ekonomisi

Hizmet Ekonomisi

Kalkınma Ekonomisi

Tarım Ekonomisi

Borsa ve Yatırım

Ekonomi Sözlüğü

Ekonomi Ders Notları

Ekonomi Düşünürleri

Genel Ekonomi Soruları

Özel İstatistik Arşivi

Özel İktisat Konuları

Açık Öğretim İktisat

Ekonomi Kurumları

Kamu Yönetimi

Kamu (Devlet) Maliyesi

Sigortacılık Konuları

Türkiye İktisat Tarihi

Yeraltı Ekonomisi

Kredi Kartı Piyasası

Gelişmekte Olan Ülkeler

Finansal Piyasalar

Kent Ekonomisi

Liberalizm

Forex Piyasaları

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Klasik Ekonomi Teorisi ve Maliye Politikası

Liberal ekonomik doktrine göre ekonomik ve sosyal hayattaki aksaklıklar ve yetersizlikler arızidir ve bunları gideren yeterli güçler piyasa ekonomisi bünyesinde mevcuttur. Bu sebeple klasik ekonomik sistemde, ekonomik ve sosyal hayatın piyasa kuvvetleri ile düzenlenmesi gereği ve ekonomik ve sosyal amaçlı herhangi bir müdahaleden kaçınılması görüşü ön planda tutulmuştur. Klasik iktisatçılara göre, piyasada gerçekleşen arz, talep, fiyatlar, sermaye birikimi, yatırım gibi olgular, mevcut ekonomik kaynakların optimum kullanılmasını sağlayacak şekilde otomatik bir işleve sahiptirler.

Kamu Harcamalarının En Düşük Seviyede Tutulması 

Klasik ekonomi teorisinin geçerlik gösterdiği dönemlerde devletin faaliyetleri daha çok iç ve dış güvenlik hizmetleri ile genel idare hizmetleri alanına inhisar etmektedir. Klasik ekonomistler de, esasen devletin varlığının ve devamının bir gereği olarak ekonomik kaynaklara ihtiyaç bulunduğunu kabul etmekle beraber; bu türden hizmetler için kamuya tahsis edilen kaynakların israf edilmiş sayılacağını; çünkü devletin esas itibariyle tüketici bir nesne olduğunu ileri sürmüşlerdir. Onlara göre devlet, zorunlu bir kötüdür, kamuya tahsis edilen kaynaklar ise, üretimde bulunmayan kimselerin tüketimi için harcanmaktadır. 

Devletin bu şekilde zorunlu bir kötülük olarak kabul edildiği bir sistemde, devlet faaliyetlerinin mali yönüyle ilgilenen kamu maliyesi de, bu sınırlı hizmetler için gerekli kamu harcamalarını ve harcamaların finansman kaynaklarını daha çok mali amaç yönüyle ele almak görevini üstlenmiş olmaktadır. 

Bu duruma göre, devlet harcamaları zorunlu ve vazgeçilmez nitelikteki kamu hizmetlerini görecek şekilde tutulmalıdır. Bunun üstünde tutulan kamu hizmetleri kamu finansmanının da hacmini genişletecek; buna bağlı olarak vergi gelirlerinin çeşidinde ve sınırında da bir genişleme olacaktır. Halbuki klasiklere göre, özellikle dolaysız vergiler ekonomi üzerinde önemli ölçüde olumsuz etkilere sahip bulunmaktadır. Böylece kamu harcamaları, hem giderlerin yapılması hem yapılan giderlerin karşılığını bulma açısından ekonomi üzerinde olumsuz etkilen bulunan bir mali araç olarak değerlendirilmektedir. Şu halde klasik maliyede amaç, mümkün olduğu kadar az harcama, mümkün olduğu kadar az gelir şeklinde özetlenebilir. 

Denk Bütçe İlkesi 

klasik maliyedeki bu amaç da aynı endişeden kaynaklanmaktadır. Çünkü kamu hizmetinin sınırlı ve kamusal giderlerin en düşük seviyede tutulması, ancak denk bütçe anlayışına sıkı sıkı bağlı kalmakla geçerlik kazanabilir. Bunlara göre eğer devlet bütçeleri denk olarak hazırlanır ve uygulamada da denklik sağlanırsa, kamu harcamalarının seçimi ve finansmanı konularında da duyarlı hareket edilmiş; yalnızca zorunlu toplumsal ihtiyaçlar kamu ekonomisi alanına bırakılmış olur. Esasen kamu ekonomisinde bilindiği gibi, önce hizmetlerin belirlenmesi; sonra da bu hizmetler için gerekli finansman kaynaklarının bulunması temel ilkedir. Zorunlu ihtiyaçların karşılanması için yapılacak kamusal giderler, olumlu ve sağlıklı finansman kaynakları ile finanse edilebilecek: olağanüstü finansman kaynaklarına ve bu arada çok tehlikeli sonuçlar hasıl eden açıktan finansman ile borçlanma kaynaklarına başvurmak gereği duyulmayacaktır. Ayrıca, denk bütçe dışında, bir bütçe fazlasına ya da bütçe açığına izin verecek bir düzenleme, ekonomik istikrarsızlığa önceden izin vermek anlamına gelebilir. Çünkü, mesela, bütçe fazlası, ekonomide kullanılması gereken ve hareket etmesi muhtemel kaynakların buradan çekilip atıl duruma getirilmesi demektir. Aynı şekilde bütçe açıklarına göz yummak da iki yönden olumsuz etki gösterebilir. Bir yönüyle bütçe açıkları, devleti, borçlanma ve açıktan finansman gibi tehlikeli yollara itmek suretiyle gelecek yıllar içinde ödeme güçlükleri doğuracak ve daha fazla harcamayı gerektirecek , öte yandan, devletin açık bütçe ile yaptığı borçlanma ile. özel ekonomide verimli alanlara yöneltilmesi mümkün ve muhtemel olan fonlar kamu kesimine aktarılmış olacaktır. Bunun yanında, devletin borçlanma amacıyla kredi piyasasına girerek özel firmalara rakip olması, piyasadaki kredi fiyatını veya başka bir deyişle ödünçlerin maliyetini yükseltecektir. 

Liberal düşüncenin temel dayanak yaptığı varsayımlar altında bu türlü bir endişe yerinde ve tutarlı da olabilmektedir Ancak kamu ekonomisinin günümüzde kazandığı yeni boyutlar ve bu kesime de günümüzde uygulanabilen iktisadi analiz metodları ile veri sağlamadaki kolaylıklar karşısında, borçlanma, hacim ve etkisi itibariyle o denli korkulur olmaktan çıkmıştır. Bu sebeple, günümüzde klasiklerin yıllık denklik ilkesi terkedilmiş ve devrevi denklik ile ekonomik denklik önem kazanmış bulunmaktadır. Bu anlama uygun olarak, devletin ekonomik kalkınma, alt yapı yatırımları, ağır sanayi yatırımları ve ekonomik istikrar amacıyla borçlanma ve benzeri finansman kaynaklarına baş vurması ve gerektiğinde bütçe açık ve fazlalarına izin verilmesi iradi olarak desteklenebilmektedir.

Kamusal Gelir ve Giderlerde Tarafsızlık İlkesi 

Klasik ekonomi teorisinde ekonominin kendi kendine işlerliliğini temin eden bir piyasa ekonomisinin varlığı kabul edildiğinden, kamu ekonomisine verilen fonksiyonun da bu düzenli işleyişi bozmayacak seviyede kalması; kamu mali ekonomisi değişkenlerinin piyasa ekonomisi üzerinde etki göstermeyecek şekilde düzenlenmesi, bu iktisadi mantığa uygun düşmektedir. Bu sebeple iktisat ve maliyeciler, bütün çabalarını, piyasa ekonomisi üzerinde etki göstermeyecek; onun işlerliliğini bozmayacak kamu harcamaları ve kamu gelirleri bileşimi ve türlerini bulup savunmaya hasretmişlerdir.

 Kamu harcamalarında tarafsızlık, zorunlu olarak en az harcama seviyesini ve harcamaların sağlam ve güvenilir karşılığını bulma ilkesini peşinden getirmektedir. Esasen harcamaların sağlam ve güvenilir gelir kaynağı da klasiklere göre, ekonomi üzerinde en az bozucu etkileri olan dolaylı vergiler grubudur. Bilindiği gibi ekonomik değişkenlerden tasarruf ve yatırım değişkenleri dolaysız vergilere karşı (özellikle gelir vergisine) son derece duyarlı kabul edildiğinden, bu türden vergiler klasıklerce iyi karşılanmamış ve iyi, adil ve verimli vergi türleri konusunda değişik görüşler ortaya atılmıştır. 

Nitekim, David Ricardo'ya göre vergilerin sermaye birikimi üzerindeki etkisi kesinlikle olumsuzdur. Ona göre, sermaye birikimi üzerinde etkisi olmayan vergi yoktur. Ricardo, en az olumsuz etkisi olacak vergi için, "toprak rantı üzerinden alınan bir vergi"yi önermektedir. J. B. Say'ın bu konudaki görüşü, "en az harcama yapmak ve en az vergi almak, devlet faaliyetlerinde en iyi plan demektir" şeklinde özetlenebilir. Adam Smith, sistemin işleyişine en az zararlı vergi olarak "tüketimi yaygın mallar üzerinden alınan dolaylı bir vergi"yi benimsemektedir. 

Vergilerin ekonomi üzerindeki etki ve sonuçları, bugünkü anlamda olmasa bile, oldukça ayrıntılı bir şekilde klasik yazarlardan özellikle Ricardo tarafından ele alınıp incelenmiş ve bu yazar dağıtım ve yansıma teorisi üzerinde ilgi çekici bilgiler vermiştir. Gerçekten Ricardo, eserlerinde bütün vergileri ayrı ayrı ele alarak bunların ücretler, fiyatlar, emek, kazançlar, sermaye birikimi, yatırım ve gelirler üzerindeki etkilerini açıklamaya çalışmıştır. 

Borçlanmada Tarafsızlık İlkesi 

Bilindiği gibi klasik iktisatçı ve maliyeciler, çok zorunlu durumlar dışında, devletin borçlanmasına izin vermezler. Devletin borçlanmaya belirli bazı hallerde müracaat mecburiyetinde kalması durumunda bile, borçlanmanın kaynağı üzerinde titizlikle durulmaktadır. Onlara göre, devletin itibarını korumak ve ekonomik istikrarı bozmamak amacıyla borçlanma, sermaye piyasalarından yapılmalı; kısa vadeli borçlanmaya (dalgalı borçlar) itibar edilmemelidir. 

Gerçekten klasik iktisatçıklara göre, toplam para arzı esas itibariyle aktif para arzı niteliğinde görüldüğünden; para arzında, kısa vadeli borçlanma sebebiyle meydana gelecek bir artış, ekonominin mali istikrarını bozacak ve ekonomi tam istihdam dengesinden nakdi akımlar lehine ayrılmış olacaktır. Çünkü kısa vadeli borçlanma ticaret bankaları, sigorta şirketleri ve kredi kurumları ile merkez bankalarından yapıldığı için. Niteliği gereği (kaydı para yada banka parası hasıl etmek suretiyle) toplam para arzını artırıcı bir etki göstermektedir. Buna karşılık sermaye piyasalarından borçlanma (esham ve tahvil piyasaları) devletin uzun vadeli ve ödeme kolaylığı olan bir alandan borçlanmasını ifade eder. Klasiklerin kabul ettiği borçlanmanın daha çok arızi ve olağanüstü bir olay olması sebebiyle, bu tür bir borçlanma ile sermaye arzı-sermaye talebi dengesinin ciddi şekilde bozulma durumu gerçekleşemez. Bu türden borçlanmaya izin verildiği takdirde, borçlanma ertelenmiş bir vergileme sayıldığından sonuçta, vergilerin artırılması yada mevcut vergi oranlarının ağırlaştırılmasına yol açılmış olacaktır.

 

 

Anasayfa - İktisat - Makale - Ekonomi - Borsa - İstatistik - Türkiye Ekonomisi - Ekonomi Sözlüğü - Gizlilik Politikası

Sağlık Bilgileri